Amerika’nın genelde Ortadoğu, özelde ise Rojava siyasetini yakından izleyen gazeteci Mutlu Civiroğlu, 7 Ekim sonrası başlayan yeni süreçte Ortadoğu’da Kürtlerin öneminin ve rollerinin arttığını söylüyor. Batı dünyasının bölgede İsrail’den sonra tek sağlam müttefiki olan Kürtlerin bunun bilinciyle hareket etmeleri gerektiğini belirten Civiroğlu, Trump döneminde de Kürtlerin Amerikan siyasetinde önemli bir yer tutacağını ileri sürüyor.
Filiz Deniz
HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle birlikte Suriye yeniden uluslararası gündemin ana konularından biri haline geldi. Suriye ve elbette onunla birlikte Rojava (Kürtler) ile ilgili tartışmalar yeniden alevlendi. Suriye’nin ve Rojava’nın geleceğine ilişkin her gün medyada sayısız haber, yorum, söyleşi ve analiz yayınlanıyor.
Ancak yeni yılla birlikte Suriye kadar Irak’ın ve dolayısıyla 2023’ten bu yana gündemin zirvesinde duran İran meselesinin de çok konuşulacağı anlaşılıyor. Gözler bu anlamfa uzunca bir süredir İran konusunda sert mesajlar veren Amerika’nın seçilmiş başkanı Trump’a çevrilmiş durumda.
Öte yandan Trump ve ekibinin Kürt meselesinde izleyecekleri politikada merak edilen konuların başında geliyor. Özellikle Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırıları ve Erdoğan’ın Trump’tan beklentileri açısından konuyla ilgili çokça öngörüde bulunuluyor ve çok da süpeklasyon yapılıyor.
Dolayısıyla gelişmeleri yakından takip eden Amerika’da yaşayan Kürt gazeteci Mutlu Civiroğlu ile konuyu görüşmenin tam zamanıydı. Biz de öyle yaptık. Civiroğlu ile Ortadoğu’yu, Rojava’yı, Trump’ı konuştuk.
Son gelişmelerin birinden başlayalım isterseniz; Trump’ın Eski ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Morgan Ortagus’u Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcılığına atamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Trump’ın Suriye ve Kürtlerle ilgili siyaseti açısından ne anlama geliyor?
Trump’ın eski ABD Dışişleri Bakanı Sözcüsü Morgen Ortagus’u Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcılığına ataması önemlidir. Kendisi Kürtleri iyi tanıyan bir siyasetçidir. Zaten geçenlerde Esad rejimi devrildikten sonra Ortagus yaptığı açıklamada, açık bir biçimde Kürtlerin korunması gerektiğini söyledi. Ayrıca SDG bölgesinde zindanlarda tutulan IŞİD’lilerin büyük risk oluşturduğunu ve buna dikkat edilmesi gerektiğini de belirtti.
Trump’ın kabinesinde Kürtleri tanıyan, Kürtlerle bir nevi ilişkisi olan insan sayısı Ortagus’la birlikte daha da artmış oldu. Sonuçta Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcılığı, Trump’ın Ortadoğu siyasetini teslim edeceği insanlardan birisi. Ortagus’un Kürt sorununu biliyor olması, Kürtlerin korunması çağrısı yapması ve IŞİD tehdidine dikkat çekmesi önemlidir.
Steve Witkoff Amerika’nın Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak görev yapacak. Witkoff, bölge ile ilişkileri olan bir iş insanı ve başarılı. Bu ikilinin atanması aslında Trump’ın Ortadoğu siyasetine verdiği önemi gösteriyor. Dediğim gibi bunların Kürtlerin tanıyor olmaları bir avantaj…
Trump, Amerika’yı yeniden büyük yapacağını söylüyor. ‘’Yeniden Büyük Amerika’’ sloganını dillendiriyor. Bu bağlamda dünyaya yayılmış Amerikan güçlerinin aşamalı olarak Amerika’ya çekmeyi düşünüyor. Ayrıca Amerikan sermayesinin Amerikan halkı için kullanılması, hayat standartlarının yükseltilmesi gerektiğini söylüyor. Bu nedenle Amerikan askeri varlığının dünya genelindeki varlığının küçülmesi beklenebilir ama Ortadoğu söz konusu olduğunda bu olası görünmüyor.
Bunu geçenlerde İlke TV’de de ifade etmiştim. Amerika’nın Ortadoğu ve Suriye’de asker sayısı artabilir demiştim. Aynı gün Pentagon’dan Suriye’deki 900 olan asker sayısının iki bine çıkarıldığı haberi geldi. Trump yönetimi IŞİD konusunda güçlü olmak, IŞİD’in yeniden toparlanmasına izin vermemek istiyor. Ayrıca izlediği İsrail yanlısı siyaseti nedeniyle Ortadoğu’ya özel önem veriyor. Bu nedenle Ortadoğu’dan ve özellikle Suriye’den çekileceğini düşünmüyorum. Ayrıca Amerikan kamuoyu, Amerikan Kongresi, basını ve düşünce kuruluşları Kürtler konusunda duyarlı. Bunların Kürtlere olan sempatileri bariz görünüyor. Basında her gün Kürtlerin desteklemesi, korunması gerektiğini söyleyen, Kürtlerin Amerika’nın müttefiki olduğunu hatırlatan çok sayıda haber ve yoruma rastlıyoruz. Kongreden benzer açıklamalar geliyor.
Trump’ın bunları da gözeteceğini düşünüyorum. Bu bağlamda SDG ve Kürtleri gözeten bir siyaset izleyeceğini söyleyebilirim. Ayrıca Esad sonrası dönemde HTŞ yönetimine güvensizlik artıyor. En son Macron’un açıklaması geldi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ‘HTŞ yönetimi konusunda naif olmamak gerekiyor’ dedi. Kaldı ki aynı konuşmasında Macron, Kürtleri terk etmeyeceklerini de söyledi. Bunlar önemli. Amerika ve Avrupa’nın Suriye’nin geleceği konusunda ciddi endişeleri var ve bu bağlamda Kürtler büyük bir şans. Kürtler yüzleri batıya dönük, ılımlı, kendi içinde birçok inançsal zenginliği barındıran bir halk. Kendi içinde Alevi, Ezidi, Hristiyan, Yahudi, Ehli hak, Ateist vd. var. Kürt halkı kendi içinde toleranslı olduğu için komşularına da toleranslı yaklaşıyor.
Bu anlamda Rojava örneği öne çıkıyor. İşte Rojava’da Kürtler Araplarla yönetimi paylaşıyor. Ayrıca kadın hakları meselesi var. Kadın haklarının ayaklar altına alındığı bir Suriye’de bu büyük avantaj. Alman dışişleri bakanının Şam’da karşılaştığı muameleyi bütün dünya gördü. Kadına el verilmiyor ama Rojava’da kadınlar yönetiyor. Yani birçok açıdan baktığımızda Kürtlersiz bir Suriye’nin geleceği mümkün değil.
Bölgede Amerika’nın ortağı Kürtlerdir. Bu nedenle Kürtler Amerikan siyaseti açısından önemli bir yer edinecektir. Tekrar ediyorum; hem IŞİD’le mücadelenin bir parçası olarak hem Amerika kamuoyu, basını, Kongresinin Kürtlere sempatisi açısından hem de yeni yönetimin İsrail yanlısı siyaseti nedeniyle Suriye Amerikan siyasetinde önemli bir yer tutacaktır. Bu da Kürtler üzerinden olacaktır. Kürtlerin Suriye’de önemli bir yeri olacaktır.
Amerika’da yaşanan son terör saldırılarından sonra IŞİD tehlikesi yeniden tartışılmaya başlandı. Trump ve ekibinin IŞİD’le mücadele konusunda yeni dönemde nasıl bir yol izleyeceğine dair öngörünüz nedir?
Amerika’da yaşanan son terör saldırısı birebir IŞİD’le bağlantılıdır. FBI açıklamaları da bu yönde ve bu kamuoyu tarafından tescil de edildi. Saldırgan IŞİD’li ve bu saldırıyı IŞİD adına yaptı. Saldırıyla birlikte elbette Türkiye’den Kürtlere yapılan saldırılarının IŞİD’le mücadeleye zarar verdiği konusu da yeniden gündeme geldi. Kürtlerin kontrolündeki IŞİD’in en fanatik savaşçılarının tutulduğu cezaevlerinde gardiyanların sayısının Türkiye’nin saldırıları nedeniyle azaldığı tartışılıyor. IŞİD’le mücadele etmesi gerekenler Türkiye’nin saldırılarını önlemek zorunda kaldıkları için sıkıntılar yaşanıyor. Bu konu zaten basında ve Kongrede gündeme geliyordu ancak, son saldırıdan sonra yeniden bunlar tartışılmaya başlandı.
New Orleans gibi bir büyük bir kültür şehrinde, Fransız kültürünün etkili olduğu bir yerde bir terör saldırısıyla IŞİD 14 kişiyi öldürdü. IŞİD saldırısı birçok şeyin yanı sıra Kürtlerin bu mücadeledeki önemini de bir kez daha öne çıkardı.
Bu saldırı Amerika ve tüm dünya için Kürtlerin IŞİD’le mücadelede konusunda önemini yeniden gösterdi. Kürtlerin zayıflaması halinde IŞİD’le mücadelenin zarar göreceği bir kez daha gündeme geldi ve önemliydi.
Bu saldırı IŞİD’in bitmediğini gösteriyor. Ayrıca CENTCOM aylardır bu yönde uyarılar yapıyordu. Esad’ın devrilmesinin sonra doğan boşluğu IŞİD’in doldurmak isteyeceğine dikkat çekiliyordu. Rakka’da ve Deyrizor’da bu anlamda SDG ile ortak operasyonlar da sürüyordu.
IŞİD saldırısı sonrası CENTCOM’dan, Kongreden ve Senatörlerden gelen açıklamalar yeni Amerikan hükümetinin IŞİD’le mücadeleye öncelik vereceğini gösteriyor. Trump seçimden önce Amerikan halkını ve sınırlarını koruyacağını söyledi, bu saldırı Trump’ın açıklamalarına da bir darbe anlamına geliyor ve Trump’ın 20 Ocak’tan sonra IŞİD’le daha etkili bir mücadele içinde olacağını söyleyebilirim. Bu da Kürtleri rolünün artacağı anlamına gelecektir. Ne de olsa IŞİD’le mücadelede en etkili sonuç aldıkları ortakları Kürtlerdir. Dolayısıyla Pentagon’un YPG ile başlayan ve SDG ile devam eden işbirliği sürecektir. Pentagon da zaten sık sık bunu söylüyor.
Fakat Türkiye hükümeti çevrelerinde de Trump’ı bekleyen güçlü bir eğilim var. Özellikle Suriye’de SDG karşıtı bir işbirliği eğilimi var ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da zaman zaman bu beklentisini ifade ediyor. Ayrıca Türkiye’de Trump başka ekibi başka gibi bir algı yaratılıyor. Amerika’dan bakınca Trump’la ekibi arasında Türkiye politikalarında bir yaklaşım farkı görülüyor mu?
Türkiye hükümeti özellikle Erdoğan, Trump’ın ilk döneminde kendisiyle kurduğu özel kanal çerçevesinde Trump’ın seçilmesinden memnun görünüyor. Erdoğan, Biden döneminde Beyaz Saray’da ağırlanmadı. Biden onu bir kez bile davet etmedi. Biden’ın ona mesafesi biliniyordu.
Erdoğan’ın ve çevresindeki beklenti Trump ile arasındaki özel kanalı tekrar aktif hale getireceği, Erdoğan’ın Trump üzerindeki etkisini kullanacağı, özellikle Suriye Kürtlerine verilen desteğin sona erdirileceği şeklindedir. Erdoğan’ın ve çevresinin Rojava konusunda Trump’ı ikna edebileceği gibi beklentileri var. Washington’da da bu beklentiler dilendiriliyor. Erdoğan’ın heyecanına bu açıdan bakmakta yarar var. Zaten burada, Türkiye’nin 20 Ocak’a kadar Rojava’da bir operasyon başlatacağı, Trump gelmeden elini güçlendirmek ve Suriye dosyasını tamamen kendi kontrolü altına almak isteyeceği şeklinde bir değerlendirme yapan uzmanlar da var. Burada da böyle bir beklenti var ancak, 7 Ocak itibariyle bu beklenti gerçekleşmedi.
Konuyu yakından takip eden uzmanlara göre Minbiç sonrası, Kobani’den başlayarak Rojava’ya askeri bir operasyon yapılacağı beklentisi vardı. Trump da ‘’Türkiye güçlü, Suriye’nin anahtarı onlarda’’ diyordu ve buradaki bazı Türkiye uzmanları da böyle düşünüyordu, ama bugün itibariyle bunun gerçekleşmediği görüldü. Uzmanlara göre hem askeri alanda SDG’nin ortaya koyduğu direniş, hem Amerika’nın tepkisi, hem de Almanya, Fransa ve özellikle İsrail devletinin çok güçlü tepkileri ve diplomatik girişimleri sonucu Türkiye henüz operasyon yapmadı. 7 Ocak itibariyle yapılmadı ve onların belirttiği gibi bu faktörler etkili oldu ama daha 13 gün var. Bu 20 Ocak’a kadar operasyon yapmayacakları anlamına gelmiyor…
Öte yandan Türkiye yetkilileri özellikle dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları var. IŞİD’li tutuklularının sorumluluğunu Şam hükümetinin devralması gerektiğini söylüyor. Benim de aldığım bilgilere göre geçici HTŞ hükümeti de SDG’den tutuklu IŞİD’lilerin dosyasını istediği şeklinde. Ancak SDG bu talebi reddetti. Amerika da bu talebe sıcak bakmıyor. Onlar da Şam’a güven duymuyor. Amerika, Fransa ve İsrail Şam yönetimine temkinli ve şüpheyle yaklaşıyor. Suriye geçici hükümetine güvensizlik had safhada. Bu da elbette Kürtlerin elini güçlendiriyor.
Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ’’Amerika BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı uyarınca kapsamlı siyasi çözümler geliştirmek amacıyla ilgili taraflarla birlikte çalışma taahhüdünü teyit eder ve Suriye halkının güvenli ve istikrarlı bir geleceğe yönelik hedeflerine ulaşmasını desteklemeye odaklanır.’’ açıklaması yaptı. Kimi siyasal gözlemciler bu açıklamayı ‘’ Amerika’nın Suriye’de kalıcı bir çözüm sağlanıncaya kadar kalacağı’’ şeklinde yorumladı. Siz bu açıklamayı nasıl buldunuz?
CENTCOM Ortadoğu’yu iyi bilen bir yapı. Orada çalışıyor ve sahadaki durumu çok iyi biliyor. Zaten Amerikan siyasetinde Obama ile başlayan, Biden, Trump dönemi derken günümüze kadar gelen en önemli bir kurum. CENTCOM’un BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında atıfta bulunması tesadüf değil. Bunu Batı ülkelerinin açıklamalarında görüyoruz. Aslında Cenevre süreci ve Astana süreci sonuç vermedi. Bir çözüm üretemedi. Elde var olan tek somut karar 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı. Konseyin kabul ettiği yegane belge olduğu için önemli bir belge ve devletler kendi duruşlarını bununla ilişkilendiriliyor.
Dediğim gibi Amerika’nın Suriye’den çıkacağını düşünmüyorum. Suriye’nin siyasi çözüme kavuşması, bölgede istikrarın sağlanması gibi hedefler 2254 sayılı karar çerçevesinde önemlidir ve Batı ülkeleri buna atıfta bulunmaya devam edecektir.
Ayrıca Colani de zaten Suriye’de 4 yıla kadar seçim yapılamayacağını bildirdi. Aslında Suriye’de balayı dönemi bitti. Şimdi acı gerçeklerle yüzleşiyoruz. Azınlıkların hedef alındığı bir Suriye’de Kürtler zaten hedef; Aleviler, Dürziler, Hıristiyanların hedef alındığı ve kadınların İran’da olduğu gibi giyim kuşamlarının kontrol edildiği bir Suriye’ye doğru ilerliyoruz. Bütün bunlar istikrarsızlık yaratıyor. Bu durumda Amerika’nın oradan çıkması beklenemez. Daha önce söylemiştim, IŞİD’le mücadele açısından ve İsrail’ın korunması açısından Suriye Amerika için çok önemli. Amerika’nın varlığı bir denge unsuru ve bu korunacaktır. Bir de Amerika oradaki varlığıyla hem İran’ı hem Rusya’yı önleyecektir. Bu bağlamda Suriye’deki varlığını güçlendirecektir.
Amerika daha kalıcı hale gelecektir. Bunu yaparken de değişik formüller bulacaktır…Kürtlerin Suriye’nin geleceğine ortak edilmesi siyasetini sürdürecektir.
Haftalardır Kobani’nin güneyinde Karakozak köprüsü ve Tişrin Barajı civarında SDG ile Türkiye’ye bağlı cihadist SMO güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Amerika’nın arabuluculuğunda aslında bir ateşkes sağlanmıştı ancak Türkiye ve bağlı güçler buna uymadı. Son olarak Amerikan ordusu Kobani’ye asker ve lojistik destek gönderdi. Kobani’ye üs inşa edileceği söylendi ancak Pentagon Kobani’de bir üs kurmak gibi niyetlerinin olmadığını açıkladı. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?
Evet Kobani’nin güneyinde Karakozak bölgesinde şiddetli savaş devam ediyor. Türkiye şimdiye kadar orayı çok rahat alacağını ve Kobani’ye yöneleceğini düşünüyordu ancak SDG’nin çok ciddi hazırlık yaptığı, özellikle drone konusunda çok ciddi hazırlık yaptığı ve direndiği görüldü.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken Türkiye’ye gitti, operasyona karşı olduğunu söyledi. Ayrıca CENTCOM Komutanı Kurilla Rojava’ya gitti, SDG ile görüştü. ABD Savunma Bakanı Austin de Türkiye Savunma Bakanı Güler’le konuştu. Amerika birçok yönden açıkça Türkiye’nin olası operasyonuna karşı olduğunu gösterdi. Ayrıca Kobani bölgesinde arabuluculuk yaptı. Bu da önemliydi. En son birkaç gün önce Pentagon ‘ateşkes devam ediyor’ açıklaması yaptı. Amerika’nın bölgedeki varlığı ilgisi açısından bu açıklama önemliydi.
Öte yandan general Mazlum’un bir açıklaması olmuştu. ‘Türkiye’nin kaygısı varsa bölgeyi askerisizleştirelim’ demişti. Bunun Amerika ile koordineli gündeme geldiğini düşünüyorum..
Amerikan askerleri Kobani’de duruyor. Bugün de görüştüm, askerler orada. Pentagon üs kurmuyoruz açıklaması yaptı ancak, orada bir merkez veya adı üs olmayan bir yapılanma var. Üs yerine başka bir yapıda olabilir. İki gün önce tanınmış bir gazeteci beni aradı, ‘senin videonu gördüm ama Pentagon üs kurmuyoruz diyor’ dedi. Böyle bir kafa karışıklığı var ama Amerikan askeri orada duruyor. Amerika Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemiyor. Anlaşılan Türkiye’ye malzeme vermek de istemiyor. Aslında benim anladığım Türkiye’ye böyle bir operasyona girişme, bu çözümsüzlüğü daha da derinleştirir mesajı veriyor. Ancak Amerikan hükümeti her zaman kamuoyu önünde Türkiye’yi eleştirmek, rencide etmek istemiyor. Bu yeni bir durum değil, ama hem Pentagon hem dışişleri bakanlığının operasyonu durdurmak konusunda ciddi çabaları olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırılarının engellenmesi konusunda Kongre’de bir duyarlılık olduğu gözleniyor, bu duyarlılık Türkiye’nin saldırgan tutumunu engellemek için yeterli midir? Kongre’ye rağmen Türkiye saldırıda bulunabilir mi? Bulunursa buna Kongre’nin yanıtı ne olur?
Kongre elbette duyarlı. Kongre’de yakın dönemde bir tasarı da sunulmuştu. Ciddi yaptırımları içeren bir tasarıydı bu ve bekliyor. Kongre üyelerinin çoğunluğu açık bir biçimde Türkiye’nin Rojava’ya saldırısına karşı çıkıyor, tutum alıyor. Kongrenin hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler kanadının da Kürtler konusunda hassasiyetleri var. Kürtlere destekleri ve sempatileri var. Bu da çok önemli. Amerikan Kongresi Kürtleri dost ve müttefik görüyor. Senatörler Kürtlerin yeni Suriye’de bir statülerinin olması gerektiği söylüyor. Bunların bir ağırlıkları var ve bu destek önemlidir.
Senatonun Kürtlere destek konusunda ciddi olduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin saldırgan tutumunu sonlandırması gerektiği belirtiliyor ancak, sayet Türkiye saldırılarını sonlandırılmaz ise yaptırımlar gündeme gelecektir. Senatörler bu konuda ciddi bir tutum sergiliyor.
Bunun da etkili olduğunu söylemem gerekiyor.
Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanlarının Şam ziyareti Amerika’da nasıl yankılandı. Almanya Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada, ‘’Kürtler olmadan birleşik Suriye olmaz’’ dedi. Ayrıca Rusya’nın Suriye’den çıkarılması gerektiğini de söyledi. Bu açıklamaları siz nasıl buldunuz.
Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanlarının Şam ziyareti olumlu yankılandı. Özellikle Fransa, Suriye’de söz sahibi olan bir ülke. Tarihsel olarak böyle bir yeri ve misyonu var. Öte yandan Alman dışişleri bakanının maruz kaldığı muamele de dikkat çekti. HTŞ yetkililerin onunla el sıkışmamaları, fotoğrafları buzlamaları şaşkınlık ve tepki yarattı. Baerbock’un Kürtler olmadan birleşik Suriye olmaz açıklaması ile Barrot’nun ‘Kürtlerin bir yeri olmalı’ açıklamaları olumlu karşılandı.
Kürtler Suriye’nin en önemli ve en güçlü dinamiği….Kürtlerin yarattığı model; Özerk Yönetim dediğimiz model, alternatif bir model ve ilgi çekiyor. Bu bağlamda buradaki bazı Amerikalılar, Kürtlerin var ettikleri askeri ve siyasi yapıların piarının yeterince yapılmadığı, yeterince anlatılmadığını düşünüyor. Kürtlerin ne kadar haklı ve güçlü olduklarını kavrayamadıklarını ve bunu siyasi bir güce dönüştürmekte yetersizlik yaşandığını söylüyor.
Medyayı ve diplomasiyi kullanamama ve kamuoyunu harekete geçirememe gibi sıkıntılar sürüyor…Kürtler, Suriye’nin en önemli aktörü olmaları gerekirken bunun anlatılmasında sorunlar, sıkıntılar yaşandığından söz ediliyor…
Öte yandan Almanya ve Fransa dışişleri bakanları HTŞ ile görüşmelerinde açık çek vermediler. Yeni yönetime şartlı destek vereceklerini belirttiler. Ayrıca Kürtlerin rollerine vurgu yaptılar ki bunlar çok önemli gelişmeler. Almanya ve Fransa Avrupa’nın en önemli iki ülkesi, Amerika’nın ve İsrail’in müttefiki ülkeler.
Rusya’ya gelince; Rusya Suriye’de çok büyük güç kaybetti. Tarsus’taki üssünü korumak için HTŞ ile görüştüğüne dair haberler var…
Rusya devre dışı kalmış durumda. Ukrayna’daki saldırının bedelini Suriye’de ödedi. Amerika, Rusya’nın geri dönmesini engellemek için de olsa Suriye kalmayı sürdürecektir. Amerika’nın Suriye’de kalmasının bir nedeni de bu…Rusya büyük bir darbe aldı. Amerika bunu kullanacak ve Rusya’ın geri dönmesine izin vermeyecektir.
Fransa’nın bugünkü açıklaması da çok önemliydi. Macron, Kürtleri terk etmeyeceklerini söyledi ki Kürtlere destek artıyor. Fransa’dan Amerika’dan Almanya’dan Hollanda’dan, İsrail’den gelen destek bu dönemde özellikle çok önemli..Dolayısıyla Kürtlerin bunları görüp çıtayı yükseltmeleri lazım…Taleplerini yükseltmeleri, Şam’da karar verici makamlara talip olmaları lazım. Çünkü Batının Suriye’deki tek müttefiki Kürtler. Bunun bilincinde olarak Batı için tek ittifak gücü bunu görmeleri gerekir, bunun için küçük sorunları bir yana bırakmak ulusal siyaset belirleyip, bunun etrafında birleşmek buna uygun siyaset yürütmek gerekir.
Irak medyasında Trump’ın Başbakan Sudani’ye bir mesaj gönderdiği bildiriliyor. Buna göre Trump, Sudani’den İran milislerini dağıtmasını ve Suriye’den uzak durulmasını istiyor. İsrail’in de Irak’daki ‘Direniş Ekseni’ güçlerine yönelik saldırılarda bulunacağı ve yeni yılda çatışmaların Irak’a kayacağı ileri sürülüyor. Irak konusunda öngörüleriniz nedir?
Irak üzerinde İran etkisi çok büyük ama İran’ın da israil saldırıları nedeniyle çok büyük darbe aldığı Washington’da biliniyor. 7 Ekim saldırısı sonrası ortaya çıkan durum bunu gösteriyor. İsrail o günden beri çok şiddetli bir biçimde gücünü kullanıyor. Gazze’de Lübnan’da, Suriye’de bunu gördük. Irak’ın İsrail’in tepkisini çekmemek için İran’la ilişkilerine bir çeki düzen vermek istediği de biliniyor. Bu durum yakından izleniyor. Özellikle Trump’ın gelmesiyle birlikte İsrail’in kendini daha güçlü hissedeceği ve İran’a saldırması bekleniyor.
İsrail’in ve Trump’ın İran politikası ortadayken durum Irak için çok cdidi. Zİra İsrail’in şakası yok. Bunu aslında HTŞ de çok iyi biliyor ve bu yüzde İsrail’i yatıştırıcı mesajlar veriyor. Irak’ın da İsrail’in hedefi olmak istemediği görülüyor. İran’la arasına mesafa koymaya çalışıyor. Bu da Kürtlere fayda sağlayabilir…
Irak ilk başlarda Suriye rejimine destek verecekmiş gibi açıklamalar yaptı ama sonra bundan vazgeçti. İsrail’in tepkisi etkili oldu. Buradaki egemen bakış İsrail’in İran’ı vuracağı şeklinde. Böyle bir beklenti var. Ayrıca burada İsrail’in Ortadoğu’nun yükselen gücü olacağı, bölgenin onun etrafında şekilleneceği belirtiliyor. Irak’ın da İran’dan uzaklaşmak için fırsat kolladığı görülüyor.
Son olarak; Türkiye’de MHP lideri Bahçeli’nin öncülüğünde gelişen ‘Yeni Sürece’ Amerikan devleti, siyaseti ve basın dünyasının yaklaşımı nasıl? Konu orada ilgiyle izleniyor mu? Neler söyleyeceksiniz?
Aslında Amerika’da da yeni süreci anlamaya, anlam vermeye çalışan bir çaba var. Zira ortada henüz somut bir şey yok. Kamuoyunun bildiği bir şey de yok. Evet Kürtler burada kamuoyunun sempatisini kazanmış ve kamuoyu Kürtler için barışçıl bir çözüm istiyor ama dediğim gibi somut bir şey görünmüyor. Yeni süreç konusunda net bir bakış açısı şimdilik yok. Rojava meselesi daha yakıcı ve yakından izleniyor. Rojava aslında bütün Kürtlerin temsilcisi gibi bir konuma yükselmiş durumda.
Diğer yandan yeni süreçle ilgili olarak İsrail yanlısı düşünce kuruluşlarının bazı tespitleri var. Bunlara göre Türkiye Bahçeli’nin girişimiyle Kürtlerle İsrail’in yakınlaşmasını engellemeye çalışıyor. Bu düşünce kuruluşları yeni süreci böyle değerlendiriyor.