🔴 Türkiye şimdi Trump yönetimi ile birlikte Rojava’yı işgal planlarını yeniden güncelleştirdi. PKK’nin ve Kürt halkının tasfiyesinde anlaşmışlar. Fakat asıl sorun Rojava’da…
🔴 Kürtlerin ve Özerk Yönetimin Suriye içerisindeki çözüm arayışlarında Rusya daha etkili rol oynayabilirdi. Özerk Yönetim ile Şam arasındaki sorunların giderilmesi konusunda vaatleri vardı. Ama rolünü oynamadı.
🔴 Önümüzdeki süreçte Kürtleri bekleyen kesinlikle bir soykırım ve katliam politikasıdır. Ama çözüm mümkündür. Rusya’nın Suriye ile Özerk Yönetim arasında diyalog ve çözüm geliştirmesi gerekir. Çözüm içeride ve halkların birleşmesindedir…
*
Suriye’nin halklara vaat ettiği yeni bir şey yok. “Bütün yıkım, savaş ve saldırılar dış güçlerin ve Amerika ajanlarının oyunuydu” söyleminden hareketle her şeyi kendi dışında gördü. Hâlbuki ona karşı ayaklananların, savaşanların ve bu savaşta ölenlerin büyük çoğunluğu Suriyeliydi. Şu anda Türkiye’nin yanında on binlerce silahlı Arap gücü örgütlenmiş durumda. Bunların hepsi yabancı değil. İdlib’de üstlenenlerin çoğu Arap’tır ve Suriyelidir. Bunlar bu rejimin içinde yaşadılar, onun okullarında okudular. Ama Suriye yönetimi Baas ve tek partili sistemden vazgeçmiyor. Suriye yönetimi kendisini sorgulamıyor ve olan bitende kendi payını görmüyor. Hal böyle olunca geleceğe dair herhangi bir çözüm veya umut görünmüyor.
İran, Hizbullah ve Rusya ayakta kalması için Suriye’ye destek verdi. Batı ülkeleri Esad yönetiminin değişmesini çok dayatmadı. Esad yönetiminin devrilmesini en çok isteyen ve dayatan Türkiye’ydi fakat o da başaramadı. Esad’ın ayakta kalması kendisi için her şeyden önemlidir. Ağır sorunların çözümü için demokratikleşme ve halkını kucaklamak gerekiyor ama öyle yapmıyorlar. Tek parti sisteminin yönetim zihniyeti var, yasalar var ve hiçbir şey olmamış gibi her şey eskisi gibi devam edecek, hakimiyetlerini eskisi gibi sürdürecekler. Bu zihniyet hakim olunca da Kürtlerin ve Özerk Yönetimin Suriye içerisindeki çözüm arayışları da doğal olarak sonuçsuz kalıyor. Bu konuda Rusya daha etkili bir rol oynayabilirdi. 2019 yılında verdiği sözler de vardı. Özerk Yönetim ile rejimin arasındaki sorunların giderilmesinde yardımcı olma vaatleri vardı. Kürtlerin öyle fazla talepleri yoktu. Kimliklerinin tanınması ve kültürlerini özgürce yaşamak istiyorlardı.
Bölgede Arap ve Kürt nüfusu çoğunlukla her yerde iç içe yaşıyor ve birçok yerde de Arap nüfus daha fazladır. Yani ne coğrafya ne de nüfus yapısı tarihsel olarak Irak’takine benzemiyor. Kürtler de gerçekçi bir halktır ve bunun farkındadır. Bu nedenle demokratik özerklik talebinde bulundular. Bütün kültürler, dinler ve inançlar demokratik bir platformada varlığını sürdürsün, yasaklar ve dayatmalar olmasın dediler. Bu Suriye’yi daha güçlü kılar ve Suriye muhalefetinin geniş bir kesimini de bu cepheye çeker. Eğer Esad yönetimi buna evet deseydi bugün Türkiye’nin yanında olanların da büyük bir kesimi onlardan kopardı. Suriye’nin birliğine dair güçlü adımlar atılmış olurdu. Halkta bir gelecek öngörüsü ve bir umut yaratılırdı. Şimdi Suriye halkı, özellikle Baas rejimi denetiminde olan bölgeler geleceğe dair hiçbir umut, çözüm ve hiçbir hayal kuramıyor. Bütün basın yayın organları ve devletin bütün imkanlarıyla her şey tek partili sistemin elinde. Halk ağır ekonomik sorunlar içerisinde boğuluyor. Sosyal kültürel ve ahlaki bir çürüme yaşanıyor. Ama kimse buna karşı sokağa çıkamıyor, sesini duyuramıyor ve protesto edemiyor. Halk olmaktan çıkarılmış bir olgu var ortada. Bu açıdan halkların birleşmesi, kendi öz dinamiklerini ortaya çıkarmaları, hareketli olmaları ve birlikte yaşama iradesini ortaya koymaları Ortadoğu için bir ışık ve umut kaynağıdır. En çok örselenen, darbe yiyen ve zorlanan Ortadoğu ülkesi olan Suriye için bu güçlü bir diriliş kaynağı da olurdu. Mevcut durumda BAAS sistemi buna da engel oluyor.
Türkiye Suriye’yi fiilen böldü
Rusya’nın Türkiye’ye karşı angajmanları var. Rusya ile Türkiye çok etraflı pazarlıklar yaptılar ve bu pazarlıklardan ciddi çıkar sağladılar. Şimdi de Türkiye’nin, başını ağrıtmasını istemiyor. Kendisine karşı yapılan ambargoya katılmasın ve Suriye’de daha çok problem çıkarmasın diye tavizkar davranıyor. Zaten Astana süreci çok kötü bir süreçti ve bu süreç Suriye’nin hiçbir sorununu çözmedi. Halkın sesini duyurmadı ve orada halkları temsil eden kimse yoktu. Türkiye, muhalefet adı altında yanındaki çetelerin sözcülüğünü yaptı. Yani Astana’da halka rağmen görüşmeler ve tartışmalar oldu. Ve aldıkları tek karar da Özerk Yönetimin dışlanması, gayri meşru olarak ilan edilmesi oldu. En örgütlü, en güçlü ve en bilinçli toplum kesimiydiler ve Suriye’nin yüzde yirmiden fazlasını özgürleştirmişlerdi ama bir Cenevre Anayasa Komisyonu’na bile Özerk Yönetim dahil edilmedi. Rusya ve Amerika “Türkiye bloke ediyor” bahanesiyle sessiz kaldı. Sanki dünyayı Türkiye yönetiyormuş! Halbuki öyle değildi, kendi çıkarlarını esas aldılar. Aslında başta güçlü bir tutum alsaydılar Türkiye bölgenin başına bu kadar bela olamazdı. Suriye’ye bu kadar müdahale edemezdi. Şimdi Türkiye Esad yönetimi ile görüşmek istiyor. Erdoğan Esad’ın görüşmeyi kabul etmemesine ve ağırdan almasına rağmen adeta yalvarıyor, hala umudum var diyor. Çünkü ikisinin de devlet odaklı düşündüğünü iyi biliyor ve çıkarları uyuştuğunda anlaşacaklar da.
Halkların başlarına getirilen felaketler, yoksulluklar onlar için birinci öncelik değildir. Türkiye hem geniş bir bölgeyi işgal etmiş hem işgal ettiği bu Kürt bölgelerinde etnik temizliği esas almış, hem on binlerce silahlı çeteyi örgütlemiş ve hem de Suriye Hhükümetine karşı geçici hükümet ve Suriye ordusuna karşı da Milli orduyu kurmuş ve fiilen Suriye’yi bölmüş. Hatay gibi ilhak hazırlıkları yapıyor ve buna rağmen Esad’a gel anlaşalım diyor. Esad ise Rusya’ya ‘’Madem arabulucusun o zaman bana en azından bir güvence ver. Türkiye bir geri çekilme takvimi hazırlasın.” Ama Türkiye bu güvenceyi vermiyor. Yanındaki silahlı çeteleri bırakmıyor. Irak’ta yaptığı gibi mevcut pozisyonunu koruyarak Suriye’deki varlığını meşrulaştırmak istiyor. Türkiye bununla da yetinmiyor sürekli yeni bölgeleri işgal etmek için çalışıyor. Türkiye dünyadaki bütün siyaset ve savaş bilimi akademilerinde ders olarak okutulması, tartışılması gereken bir pozisyon içerisindedir. 200 yıllık Kürt sorununu hala inkâr ediyor. Kürt sorunu yüzünden savaşı Irak’a ve Suriye’ye yaydı. Ordularını geniş alanlara dağıtmış, ekonomik kaynaklarını mahvetmiş, dış politikasını adeta buna rehin bırakmış ama hala da “Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinlikteki bölge denetimimde olacak, güvenlik bölgesi yapacağım” diyor. Onun güvenliğini tehdit eden kim? Kürtler!.. Kürtlerin orduları var mı? Hava güçleri, başka devletlerle ittifakları?.. Gerçekten bir NATO üyesi olan Türkiye’yi zorlayacak güçleri yok. Kürtlerin Türkiye’den istedikleri bir şey de yok. Sadece yaşam hakkı istiyorlar.
Şimdi Trump’ı bekliyorlar
Türkiye Suriye’ye karşı tek taraflı savaş ilan etmiş sürekli saldırıyor, işgal ediyor, nüfusu dağıtıyor, etnik temizlik yapıyor ve bütün dünyaya ‘terörle savaşıyorum’ diye açıklıyor. Algı operasyonu uzmanı olmuşlar. Devamlı “Suriye sınırlarından ülkemize sızıp eylem yapmaya çalışan üç-beş-yedi terörist etkisiz hale getirildi” gibi söylemlerle sanki Suriye sınırından onlara karşı ciddi tehditler varmış imajını yaratmaya çalışıyorlar. Dünya burada olup bitenleri bilmiyor olabilir fakat Avrupa ve Arap ülkelerinin istihbaratları ve devletleri bunun böyle olmadığını gayet iyi biliyorlar. Devamlı SİHA’larla suikastler düzenleyen Türk devletidir. Adeta bir cinayet makinesi gibi çalışıyorlar. Sivil ve asker demeden herkesi vuruyorlar, tüm yaşam alanlarını bombalıyorlar ve savaş suçu kategorisine giren suçları işlemekte herhangi bir sakınca görmüyorlar. “Vurduğum yerler teröristlere-PKK’ye aittir” dediğinde adeta akan sular duruyor ve hukuk kuralları felç oluyor. Kürtler için insanlık yasaları işlemiyor. Kürt denilince her şey Türkiye için haktır ve istediği her şeyi yapabilir. Kürt’ün petrol ve gaz tesislerini, buğday ambarlarını, elektrik santrallerini imha edebilirler ve bu onlar için bir haktır.
Kürtlerin yaşadığı bölgeleri terör koridoru ve “Teröristan” olarak kavramsallaştırmışlar. Kürtler için devamlı bu kavramları kullanıyorlar. “Bir terör koridoruna ve terör devletine izin vermeyiz” diyorlar. Orada insanların yaşadığını inkâr ediyorlar. Dünyada orada insanlar değil kötüler ve kötülükler var algısı yaratıyorlar. Terör ve terörizm var diyor. Bu çok yıkıcı bir zihniyetin ve soykırımcı bir stratejinin günlük dile yansımasıdır. Türkiye Kürtleri tarihten silmek istiyor. Kürtleri Türkleştirmek istiyor. Kürt halkının varlığını Türk uluslaşma alanı olarak ilan etmiş ve bunda ısrar ediyor. Sınırları dışındaki Kürtlerin de bilinçlenmesini, örgütlenmesini ve birleşmesini gördükten sonra savaşı sınır dışına da taşıdılar. Ve şu anda operasyona hazırız diyorlar, Trump’ı bekliyorlar. Daha önce Trump’la kurmuş oldukları ilişkilerden hareketle Amerika’nın askerlerini geri çekilebileceğini veya kendilerine operasyon için izin vereceklerini düşünüyorlar. “Ekonomilerini çökertiriz, Arapları onlara karşı kışkırtırız, buradaki nüfusu göçertiriz ve nasıl olsa Amerika ya da Rusya onlar için savaşmaz” mantığıyla hareket ediyorlar. Böyle tamamen yıkıcı bir anlayışa sahipler.
Rusya, bir NATO ülkesi olduğu için Türkiye’yi karşısına almak istemiyor. Ama isterse hem Rusya hem de Amerika olası bir Türkiye müdahalesini kesinlikle engelleyebilir. Çünkü Rusya resmi olarak Suriye’de yer alıyor. Onu Suriye hükümeti davet etti. Ayrıca bölgede ABD ve Rusya hava sahasının güvenliğini aralarında paylaşmışlar. İsterlerse hava sahasını kapatabilirler. Türkiye’nin Suriye üzerinde herhangi bir hakkı yoktur. Amerika aldığı sorumluluk gereği hava sahasını kapatabilir. En azından Serêkani’den Dêrik bölgesine kadar olan alanı Türkiye’ye kapatır. Türkiye Amerika’yla ve Rusya’yla çatışmayı göze alamaz. Rusya’nın veya Amerika’nın Kürtler için Türkiye ile savaşması da gerekmiyor. Zaten kimse Amerika veya Rusya bizim için savaşsın da demiyor. Sorumluluklarını yerine getirsinler diyor. Madem ki Suriye hava sahasının güvenliğini üzerinize almışsınız o zaman Türkiye’nin Birleşmiş Milletler üyesi olan Suriye’nin topraklarına karşı hava sahasını kullanmasına izin vermeyin.
Suriye ile çözüm mümkündür
Sorunun çözümü mümkündür. Eğer Türkiye’nin saldırıları durursa, Türkiye Kürtlerin boğazını sıkmaktan vazgeçerse o zaman Rusya rolünü oynayıp Özerk Yönetimle Şam’ı birleştirebilir. Bunun maddi zemini var ve Suriye’nin de buna ihtiyacı var. Şu anda Şam yönetimi zorda. İran onu eskisi gibi desteklemez, Hizbullah da yine eskisi gibi destekleyemez çünkü kendileri de hedef durumunda. Zaten Suriye’de İran ve Hizbullah’ın bulunduğu bütün yerler vuruluyor. Hem İsrail vuruyor ve hem de Amerika kendisine karşı bir hareketlilik olduğu zaman imha ediyor. Suriye hava sahası şu anda kevgire dönmüş durumda. Füze ve uçaklarla sürekli saldırı altında ve vuruluyor. Filistin Savaşı’nda Suriye tarafsız kaldı. Eskiden “Suriye’siz savaş, Mısır ‘sız barış olmaz” deniliyordu. Suriye şu anda savaş denkleminin dışındadır. Bırakalım savaşa dahil olmayı kendini koruma takatini bile gösteremiyor. Ortadoğu’da şekillenen zihniyet, otoriter rejimler ve tek partili sistemlerin yapısı böyledir. Kendilerinden güçlü olanlara karşı ezik ve zayıftırlar fakat kendilerinden zayıf olanlara karşı da acımasızlar.
Suriye Kürtlerle, Özerk Yönetim ile anlaşmak, birleşmek ve güçlerini büyütmek yerine istihbaratı harekete geçirerek fitne-fesatla, Arap-Kürt halklarını karşı karşıya getirerek ve sonuç olarak Özerk Yönetimin otoritesini yıkmaya çalışıyor. Yani iç çelişkilerini daha da arttırıyor. Halbuki bu güvenli bölgelerde ilişkiler gayet kolay geliştirilebilir, ekonomik kaynaklarını ortaklaştırabilirler. Özerk Yönetim buna açıktır. Haseki’de Qamişlo’da Suriye’nin askeri gücü ve havaalanları var. Aslında birliği pekiştirecek ve güven verecek veriler de var. Ama onlar daha çok Amerika’nın varlığını gündem yapıyorlar. Amerika’yı Suriye’ye getiren Kürtler değildir. Amerika Kürtler için Suriye’de bulunmuyor. Herkes kendi çıkarlarına bakıyor. Kürtler de bu ortamda ve bu devlerin yarışında, etkinlik kavgasında ayak altında ezilmek istemiyor. Kendisinin olmayan savaşın bir tarafı olmak istemiyor. Kürtlerin DAİŞ’e karşı Amerika’yla yaptığı bir ortaklık vardı bu ortaklığın sonucunda özerk yönetimler oluştu. Özerk Yönetimler hem Suriye yönetimiyle sorunlarını çözmek istiyor ve bununla ilgili heyetler gidip geliyor hem de Rusya’yla iyi ilişkiler içerisindedir. Bu konuda Rusya’yla görüşmeleri sürüyor. Ya Amerika’nın ya da Rusya’nın tarafında olmak zorunda değiller. Özerk Yönetimin bu tarz bir taraf belirlemeye itilmesi de haksızlıktır. Şu anda yıkım ve imha tehdidi altındadırlar.
Kürtleri bekleyen tehlike
Önümüzdeki süreçte Kürtleri ve özerk yönetimi bekleyen kesinlikle bir soykırım ve katliam politikasıdır. Tüm dünyanın bunu bilmesi gerekiyor. Türkiye’nin ısrarla Esad’la görüşme talebinin altında yatan budur. “Ben tek başıma kısa sürede imha edemiyorum, Suriye’de kurulan dengeler benim bu planımı sınırlıyor, gel barışıp anlaşalım ve bu Kürtleri bitirelim” diyor. “Alacağımız petrol bölgeleri vb. de senin olsun” teklifleri yapıyor. İstihbarat paylaşımına gidelim, koordineli çalışalım ve tasfiyede anlaşalım, diyor. Bana meşruiyet alanları yarat ve ben de Rusya ve Amerika’yla pazarlıklar yapayım diyor. Yani Türkiye’nin Esad’la ısrarla görüşme isteğinin temelinde Kürtleri ve Özerk Yönetimi bütünüyle bitirmek var.
Baas rejimi Kürtler hakkında ne düşünüyor? Barış mı, demokrasi mi, ortaklaşma mı? Hayır! Onlar da fırsat bulduğunda Kürtleri bir kaşık suda boğar. Böyle bir gerçeklik var. Bu açıdan bütün demokrasi güçlerinin tetikte ve dikkatli olması gerekiyor. Özerk Yönetimin de demokratik anlamda Suriye yönetimiyle anlaşma ve barışma temelinde çözüme ulaşması için elinden ne geliyorsa yapması gerekiyor. Yine Rusya ve Amerika gibi çözüme katkısı olabilecek ülkelerden de katkı alması gerekiyor. Eğer bu çabalar ortaklaştırılırsa belki katliamların önü alınır. Çünkü Türkiye’nin katliam ve yok etme dışında hiçbir arayış ve çözüm girişimi yoktur. Saldırmak için sürekli fırsat ve bahane arıyor. Geçen yıl askerlerine dağda yapılan bir saldırı gerekçe gösterilerek Kuzey Doğu Suriye bombalandı. Özerk Yönetim PKK’ye karşı bir rehin olarak kullanılıyor. Eğer bana saldırırsan senin tesislerin olmadığı için, sana zarar veremediğim için ben de gider Suriye’dekileri vururum diyor. Ekonomilerini yıkar, yaşam alanlarını dağıtırım. Bu kadar dengesiz ve bu kadar gözü kadar saldırı politikaları var.
Sonuç olarak bu açıdan Trump ne yapar nasıl yapar şimdilik bu konuda bir şey söylemek zor. Bu konuda çok yorum var. Başlarda Erdoğan çok sevindi. “Dostum Trump geldi” diyerek kutlama mesajında bile PKK ve YPG konusunda pazarlık yapmaya çalıştı. Sonra basında Trump’ın bazı bakanlarının adı geçince telaşa kapıldılar. “Bunlar Kürtleri tanıyor, bunların Kürtlerle eskiden arası iyiydi, bunlar bizi durdururlar mı, saldırılarımıza, soykırıma takoz koyarlar mı” diye yalaka basın ve Erdoğan taraftarları paniğe kapılmış durumda. Bu kadar katliama, işgale ve yok etmeye iştahlı başka bir basın acaba nerede var? Dünyada bunun başka örneklerinin olabileceğini sanmıyorum. Rusya bugün meşru savunma adı altında Ukrayna’ya saldırıyor. Rusya’da bütün basın iktidarın elinde olmasına rağmen böyle değil. Arap basınını da takip ediyoruz. Filistin ve Lübnan’daki yıkıma rağmen yine de bu tarz bir değerlendirmeye rastlamak mümkün değil. Kimse iç savaşa, imhaya ve yok etmeye bu kadar iştahlı değil. Bu ancak Türkiye’ye özgü bir şey olarak değerlendirilebilir. Yüz yıldır ırkçı ve faşist bir zihniyet egemen kılınmış, Kürtlerin yokluğu üzerine ulus tasarlanmış, Kürtlerin hak istemesi ve var olmaları onlar için adeta dünyanın sonudur. Bundan dolayı Türkiye’de yasal yollardan halkın kazanmış olduğu belediyelere yasa dışı yollarla el konuluyor. “Siz ülkenizi yönetmeye layık değilsiniz, sizin iradeniz yok. Size yaşam hakkı vermeyiz. Ya Türk olacaksınız ya da yok olacaksınız” deniliyor. Kürtler için böyle bir ikilem söz konusudur. Durum böyle olunca Trump’ın atacağı adımlar da önem kazanıyor. Trump dünyaya ve Ortadoğu‘ya barış getireceğini söylemişti. “Savaşları durduracağım, ben olsaydım bu savaşlar çıkmazdı” demişti. Fakat Serêkaniyé ve Girê Spi işgaline de o yol vermişti. Yani Trump‘ın öyle çok barışçıl ve demokrat biri olmadığını herkes iyi bilir. Ama Suriye’de yeni bir imha ve katliama yol verir mi onu da biraz bekleyip izlemek gerekir. Umarız Amerikalı yetkili ve kurumlar daha mantıklı davranır. Kürtler üzerindeki soykırım politikalarına daha fazla onay verip ortak olmazlar.
NATO Türkiye’yi kayıtsız ve şartsız desteklemekten de vazgeçmelidir. “Türkiye’nin kendisini savunma hakkı var” diyor. Peki Kürtlerin ve diğer halkların kendilerini savunma hakkı yok mu? Türkleşmek Kürtlerin kaderi midir? Yetmiş beş yıldır Türkiye bir NATO üyesidir. NATO Kürtlerin başına getirilenlerden habersizler midir? Kürtlere ana dilleriyle eğitim hakkı bile verilmiyor. Bu Avrupa’nın prensiplerine uygun mudur? Demokratik kurallara uyuyor mu? Bu konuda Türkiye’den bir talepte bulunmazlar fakat varsa yoksa PKK ve terörizm denilerek iki yüz yıllık sorun getirilip terörizm kavramına sıkıştırılıyor. Bunu reddetmek gerek. Hiçbir demokratik çevre, aklı başında siyasi parti ya da insan bu zulmü, bu zorbalığı ve bu katı inkarı kabul edemez. Buna karşı çıkmalı ve isyan edilmelidir.
Sonuç olarak Ortadoğu şu anda çok karışık ve gergin. Fakat Kürtler üzerindeki katliam ve soykırım planlamaları nettir. Bunun için Rusya’nın ağırlığını koyması ve Suriye rejiminin diyaloğa ve çözüme daha açık olması gerekir. Tehlikeleri önüne ancak böyle geçilebilir. Erdoğan’la görüşerek ve gizli işler çevrilerek Suriye birleştirilemez, demokratikleşemez ve özgürleşemez. Çözüm içeride ve halkların birleşmesindedir. Bu çizgide hem çözüm ve güç çıkar ve hem de soykırımcı işgalcilere Suriye’de yer ve hareket alanı kalmaz.
/Bu yazı Yeni Özgür Politika’dan alınmıştır/