Nuri Fırat: Xanî’nin ‘Keşfi’: Kürtlere Şans Yıldızı Doğacak mı? 

Yazarlar

 

Kürtlerin bugün yaşadıkları meselelerin epey tarihsel olduğu genel kabuldür. Haliyle pek çok Kürt ya da Kürt milliyetçisi bugüne dair konuşurken, tarihsel referanslara başvuruyor, kuşkusuz başkaları da öyle yapıyordur. Güncel olarak, politik pek çok sorunu tarif ederken, pek çok Kürt milliyetçisi için epey kıymetli bir tarihsel referans var ve her defasında yüzyıllar öncesine ait bu referans adeta tanrı kelamı gibi tarihsel doğruyu söyleyen bir sabite haline gelebiliyor. 

Ehmedê Xanî’den söz ediyorum. Ehmedê Xanî’ye bakılırsa, daha doğrusu Kürt milliyetçilerinin onu yorumlama biçimlerine bakılırsa, yaklaşık 400 yıldır neredeyse pek bir şey değişmemiş gibi, daha doğrusu Kürt milliyetçilerinin hayati önem addettikleri meselelerde pek bir şey değişmemiş gibi… 

Ehmedê Xanî Mem û Zîn aldı eserinde şöyle diyor (rahmetli Kadri Yıldırım’ın Türkçeleştirdiği şekliyle): 

Doldur ki bu kadeh bizlere cihanı göstersin

Ne muradımız var ise ortaya bir çıkıversin

 

Ki açıkça belli olsun önümüzde ahvalimiz

Acaba bu defa düzelecek midir talihimiz?

 

Artık son haddini bulmuş talihsizliğimiz

Bundan sonra düşüşe geçecek mi dersiniz?

 

Yoksa talihsizliğimiz hep zirvede kalacak?

Mümkün mü bir şans yıldızı doğsun bize?

 

Kürtlerin devletsizliğini dert edinen Ehmedê Xanî, talihsizliğin birçok nedenini sıraladıktan sonra bu soruları peşi sıra sormaktadır. Ehmedê Xanî bu can alıcı soruları, evet 400 yüzyıl önce sormuştu ve hala da pek çok Kürt aynı soruları sorup duruyor. 

Xanî, bir tasavvuf alimi, bir düşünür, kalemi oldukça güçlü bir edebiyatçı… 1650-1707 yılları arasında yaşadığı söylenir. Haliyle Mem û Zîn adlı eserini de 1600’lü yıllarda yazmıştı. 

İlk bakışta bu eser, Kürtlerin anonim destanı ya da aşk hikayesi olan Memê Alan destanının edebi bir versiyonu olarak değerlendirilebilir. Bilindiği üzere, Kürdistan’ın hemen hemen her yöresinde Memê Alan destanı bilinir, söylenir, anlatılır. Ancak yöreden yöreye bazı farklar da içerir. Fransız sömürge görevlisi, diplomat ve şarkiyatçı Robert Lescot, yirminci yüzyılın ilk yarısında Memê Alan Destanı’nın derlemişti, Celadet Ali Bedirxan ile birlikte ve o zaman en az 28 versiyonu kaydettiğini bildirmişti.

Memê Alan destanı, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi kadim bir aşk destanıdır. Haliyle Ehmedê Xanî’nin yazdığı metin de bu aşka dair oldukça güçlü bir edebi metindir. Ancak bu kadarıyla yetinmemiş Ehmedê Xanî, onun metninde, neredeyse bu aşk hikâyesini gölgede bırakacak kadar belirgin bir başka dert yer alıyor. Ya da şöyle söyleyeyim; Xanî bu aşk hikâyesini başka bir aşka vesile kıldı ve bu bir dil, bir millet aşkına döndü. Nitekim Xanî Mem û Zînî yazarken, esas derdini daha ilk beyitlerde ortaya koyuyor. Şöyle diyor: 

 

Xanî yetkinsizlik açısından yetkin birisi 

Yetkinlik meydanını boş gördü kendisi 

 

Yani değil yetenekli ve bilgili oluşundan 

Belki millet sevgisi ve aşiret tutkusundan 

 

Kısaca ister inat denilsin ister adaletsizlik 

Gerçekleştirdi alışılagelenin dışında bir ilk 

 

Saf şarabı bir yana bırakarak tortuyu içti 

İnci gibi dizmek için Kürt dilini tercih etti 

 

Bu dili düzene koyup ona çekidüzen verdi 

Umum halkı için bu yolda eziyetler çekti 

 

Bunu yaptı ki eloğlu demesin “zaten Kürtler 

Köken ve yapıları itibariyle kültürsüzdürler 

 

Türlü türlü milletler kitap sahibi olmuşlar 

Yalnız Kürtler bu konuda paysız kalmışlar”

 

Xanî böyle yazıyor ve yüzyıllar sonra bile verdiği, vermek istediği mesaj gayet açık ve anlaşılır. Xanî’nin Mem û Zîn aşkı başka türlüydü. İşte bu nedenle, Xanî sadece Kürt diline değil, aynı zamanda Kürt politikasına da büyük bir tarihsel kaynak, miras bırakmış oluyor. Çünkü, biraz önce aktardığım beyitlerden de anlaşıldığı gibi, gayet açık bir politik kaygısı ya da derdi var; Kürtlerin Türklerden, Araplardan, Farslardan bağımsız bir devlet sahibi ya da politik statü sahibi olmaları gerektiğini vaaz ediyordu. Bu nedenle Xanî’nin kitabı bugün Kürt milliyetçileri tarafından başucu kitabı kabul ediliyor ve seviliyor. Xanî’nin esas büyük ünü de aslında buradan kaynaklanıyor. 

Peki, Xanî’nin Kürtlerin durumuna dair verdiği mesajlar neydi ve bunlar bugün için ne anlam ifade ediyor? 

Öncelikle bu hususa bakalım, daha sonra Xanî’nin Kürt milliyetçileri tarafından ne zaman, nasıl keşfedildiğine değineceğim… 

Xanî’nin mesajlarına bakılırsa, ilk elden Kürt diline verdiği büyük önem rahatlıkla görülebilir. Nitekim söz konusu dönemde, yani kitabını yazdığı dönemde esasında popüler olan ya da hem siyaseten hem de kültürel açıdan egemen olan diller Arapça ve Farsça olmasına rağmen Xanî kitabını Kürtçe yazmayı tercih etmiştir ve bu tercih oldukça bilinçlidir. Biraz önce aktardığım beyitlerinden de bu gayet açık anlaşılıyor. Bu tercihle Xanî Kürt dilini ve dolayısıyla Kürt kimliğini Arap, Fars ve egemen Osmanlı devletinin, eğer söyleyebilirsek tabi, Türk kimliklerinin karşısında konumlandırıyor ve yazdığı kitapla bu sahiplendiği dili ve kimliği onurlandırıyor, sahipleniyor. Buradan hareketle Xanî’nin bir Kürt olarak yola çıktığını söylemek pekâlâ mümkün. Ama bugünkü milliyetçiliğin iddia ettiği bir Kürtlükten mi söz ediyoruz? Bu elbette tartışmalı bir konu ve daha sonra değineceğim. 

Kürt kimliğini sahiplenen ve öne çıkaran Xanî, Mem û Zîn destanı vesilesiyle Kürtlerin önemli politik sorunlarına da el atıyor. Ona göre, Kürtlerin en temel meselesi şudur, destanda şöyle yazıyor:  

 

Şaştım kaldım ne var Allah’ın hikmetinde

Ki Kürtler şu dünya devletinin içerisinde

 

Acaba neden böyle mahrum kalmışlar?

Neden dolayı hep “yönetilen” olmuşlar? 

 

Xanî bu soruları soruyor ve hakikaten de bu sorular Kürtler açısından hala da güncelliğini koruyan sorular. İşte bu yüzden Kürt milliyetçileri Xanî’ye büyük önem veriyor. 

Peki, bu sorunun yanıtı nedir? Xanî Mem û Zîn’de yanıtlarını da veriyor. Birkaç hususa bakalım. Öncelikle Xanî, bu sorunun, yani Kürtlerin hep yönetilen olmalarına dair sorunun yanıtı olarak dış faktörlerin gayet farkında, ama ona göre çok daha önemli olan iç meseleler vardır. Mesela birlik ve ittifak meselesi… Şöyle diyor:  

 

Şu Romlar ve Farslar Kürtleri kuşatmışlar

Kürtlerin tamamı dört parçaya ayırmışlar

 

Bu iki cephe Kürtlerin karşısına geçmişler

Onları imha etme oklarına hedef göstermişler

 

Xanî, Kürtlerin kuşatılmışlık hallerini böyle tasvir ettikten sonra, birkaç beyit sonra, şöyle devam ediyor: 

 

Eğer birlik ve beraberlik içinde olsaydık

Birbirimize uyup ittifakımızı kursaydık

 

Tamamıyla Romlar, Araplar ve Farslar

Hepsi de bizim için hizmetçi olacaktılar

 

O zaman tamamlardık dini ve devleti

Elde edecektik hem ilmi hem hikmeti

 

Xanî’ye göre, esas meselelerin başında Kürtlerin birlikten yoksunlukları geliyor. Bu arada ondan yüz yıl önce Şerefxanê Bêdlîsî de yazdığı Şerefname adlı kitabında aynı hususa dikkat çekmişti. 

Birlik meselesiyle ilgili aktardığım beyitlerden önceki beyitlerde Xanî, Kürt aşiretlerinin mert, cesur ve gayretli olduklarından, ancak minnet çekmekten nefret ettiklerinden ve bu özelliklerinden dolayı sürekli birbirlerine diklenip isyan ettiklerinden söz ediyor. Tam da bu nedenle Xanî, Kürtlerin ittifak kuramadıklarını ve bu yüzden de efendi olacaklarına hizmetçi kaldıklarını yazıyor. 

Bir diğer önemli mesele de Xanî’ye göre liderliktir. Kürtlerin ortak bir lider etrafında bir araya gelemeyişlerine veya etrafından birleşecekleri bir liderlikten yoksun olduklarına dikkat çekiyor. Şöyle yazıyor: 

 

Eğer biz Kürtlerin de bir padişahı olsaydı

Ve Allah o padişaha bir taç layık bulsaydı

 

O padişaha tayin edilmiş olsaydı bir taht

O zaman açılacaktı bize yepyeni bir baht 

 

Xanî’nin metninin Kürt milliyetçiliği açısından popülerliği bu iddiadan da kaynaklanıyor ve bu yüzden de hala referans olabiliyor. 

Xanî’nin metninde lider meselesi iki açıdan gündeme gelmektedir. İlkine göre, Kürtlerin çıkarlarını kollayan, onları bir araya getiren ve onlara rehberlik yapacak biri yoktur. Diğer açıdan bakıldığında ise, meselenin aslında Kürtler arasında hiç liderin çıkmaması olmadığı görülebilecektir; aksine lider olduğunu söyleyen çok da, lider olabilen yoktur. Tam da bu kadar çok liderin oluşu bir sorundur. Nitekim Xanî, aktardığım beyitlerin devamında Kürtlerin Türk ve Farslarca yönetilmesinin ayıp, ancak bunun “Kürt hükümdar ve beylerinin ayıbı” olduğunu vurguluyor. 

Özetlersem, Xanî’ye göre, Kürtlerin yönetilme, yani efendi olacaklarına hizmetçi olma sorunları var. Bu da birlik olamayışlarından ve bu birliği kuracak bir liderlikten yoksun oluşlarından kaynaklanıyor. Eğer bunları başarabilirlerse, belki şans yıldızı onlara da doğacaktır veya talih onlara da gülecektir. 

Ancak aradan geçen yaklaşık dört yüzyıla rağmen, dönüp baktığımızda bu talihin hala doğmadığını, çünkü Xanî’nin bahsettiği meselelerin, elbette değişen zaman ve şartlara göre farklılıklar içermekle birlikte, hala baki olduğunu görebiliyoruz. Bu nedenle her ne zaman bu talihsizlik ve buna yol açan meseleler tartışılmışsa, sorgulanmışsa ve bunlar için bir çözüm aranmışsa ilk elden Xanî Kürt milliyetçilerinin imdadına koşmuştur. 

Peki, Xanî’yi bugünkü milliyetçilik çerçevesinde okumak mümkün mü? Zira milliyetçilik ideolojisi, modern zamanlara, yani Xani sonrası zamanlara ait bir ideoloji… Ayrıca Kürt milliyetçilerinin Xanî’yi algılama biçimleri nasıl, onu adeta kutsal addetme motivasyonları nereden kaynaklanıyor? 

Buradan Xani’nin ne dediğinden ziyade, Xanî’nin söylediklerinin nasıl duyulduğu ve seslendirildiği konusuna geçelim… Biraz bahsettim aslında, ama biraz daha yakından ve detaylı bakalım… 

Öncelikle, modern anlamda millet olarak Kürt kimliğini kurgulayanların başında çoğunlukla özcü milliyetçiliği esas alanlar geliyor. Bu iddianın çok genelleyici olduğunun farkındayım, ama okumalarından, araştırmalarımdan hareketle bunu söyleyebileceğimi düşünüyorum. Bu özcü milliyetçiler, tarihselci olmaları ve köken söylemini sahiplenmeleri (yani “millet” olgusunu tarihsel bir sabite olarak kabullenmeleri) dolayısıyla geleneksel tarih yazıcılığına sahipler. 

Bu tarih yazıcılığında, dünyadaki pek çok benzerleri gibi, elbette bir başlangıç arayışı da vardır. Burada milletin tarihsel başlangıcından söz etmiyorum; zira Kürtlerin tarihi, en çok da özcü milliyetçilerin tahayyülünde, birkaç bin yıl geriye götürülebiliyor ve ezel-ebed kılınabiliyor. Burada bahsettiğim Kürt milliyetçiliğine dair bir tarihsel başlangıçtır ve işte tam bu noktada Ehmedê Xanî devreye giriyor. Zira Kürt milliyetçilerinin ekseriyeti için, modern anlamda ya da milliyetçi anlamda Kürt “millet bilinci”nin ilk kaynağı Xanî’nin eseri Mem û Zîn’dir. Dolayısıyla Kürt özcü milliyetçiliğinde, hem akademik hem de geleneksel siyasi söylem açısından Xanî temel bir kesişim yeri ve referanstır. 

Şimdi, bazı isimlerden hareketle Xanî’nin Kürt milliyetçileri tarafından nasıl keşfedildiğinden söz edeyim… 

Celadet Ali Bedirxan, 1933’te Mustafa Kemal’e tarihsel önemde bir mektup yazmıştı. Bu mektup birçok konuda oldukça önemli veriler içeriyor, burada bunlara değinmeyeceğim. Ancak Bedirxan, Türkiye’nin Kürt inkârına yönelik tezlerinden söz ederken, Türk ve Kürt milliyetçiliğine dair bir bakıma kıyaslamada bulunuyordu. Kürtlerin Türkiye’de yaşadığı meseleyi “Kürdistan Meselesi” olarak dillendiren ve başlangıç olarak da 1500’lü yıllara, yani Yavuz Sultan Selim zamanlarına işaret eden Bedirxan için bu noktada Ehmedê Xanî önem kazanıyordu. 

Bedirxan, “asrın en büyük karakteristiği olan bariz bir milliyet şekli” çerçevesinde “bugünkü” Kürt meselesinin tarihsel dayanağını, “kadim ve hatta edebiyatta (literaturda) ancak meşrutiyetten sonra tesis edilen Türk Ocakları’yla ilk tohumları saçılmış olan Türkçülükten eski” addediyordu. Mektuptaki başka iddialarına da yansıyan bu kıyaslamayla Türk milliyetçiliğini açıkça küçümseyen ve hatta köksüzleştirerek değersizleştiren Bedirxan için “asrın karakteristiği”ni ifade eden Kürtlük ise kadimdi. 

Bu noktada bir parantez açayım; Hamit Bozarslan’ın dikkat çektiği gibi, Bedirxan ve dönemdaşı (hatta bugüne kadarki) birçok ismin bu tepkisel tarih söylemi, büyük oranda Türkçülerin Kürtleri inkâr etmelerine bir yanıttır. Bu durumda Bedirxan için Ehmedê Xanî tarihsel bir referans haline gelmektedir. 

Bedirxan’a göre, “bugünkü milliyet cereyanının ilk mübeşşiri” olan Ehmedê Xanî (1650 – 1706), “sadece bir kitap yazmadı, o ayrıca bir peygamberdir de: Milli inancımızın bir peygamberi, ırkımızın doktrinlerinin peygamberi” idi. Bundan dolayıdır ki, Bedirxan M. Kemal’e yazdığı mektubunda şöyle sesleniyordu: “Paşa Hazretleri, görülüyorki Kürtlük fikri ve Kürtlerde milliyet cereyanı ne bugünkü ve ne de dünkü bir meseledir. Belki bundan 250 sene evvel yükselmiş bir fikir, başlamış bir cereyandır.”

Kuşkusuz, Ehmedê Xanî’yi bu yönüyle ilk kez keşfeden Celadet Ali Bedirxan değildir ve o da ilk kez bu mektupta keşfetmemiştir; mektubunda aktardığına göre, Xanî’nin el yazması olan kitabı ilk olarak pederi tarafından hicri 1310’da (miladi 1892’de) “tabına teşebbüs olunmuştu” ve binlerce kopyası Kürt gençleri arasında dağıtılmıştı. Bununla birlikte Xanî’nin retrospektif okumasının, ilk Kürt yayınlarında da görülmekle birlikte, ilk kez net biçimde Bedirxan’ın metninde açığa çıktığı ileri sürülebilir. Dolayısıyla Bedirxan’ın günümüzde de yaygın eğilim olan anakronik Kürt milliyetçiliğinin temellerini atanlardan biri olduğu belirtilebilir. 

Özetle Xanî’nin eserine ilgi, esasen 1900’lerin başlarından itibaren oluşmuştur. 

Kürtçenin Kurmancî lehçesi için Xanî’nin ifade ettiği anlamı, Soranî lehçesi için taşıdığı söylenen şair Hecî Qadirî Koyî’nin (1815/16-1897) şiirlerinde örneğin Xanî’nin etkisi belirgindir. Kendisi 1800’lü yıllarda yaşamıştır ve ömrünün bir kısmını İstanbul’da Bedirxan Ailesinin yanında geçirdiği de kaydedilir. Nitekim sahip olduğu Kürt ve Kürdistan bilinci dolayısıyla “İkinci Xanî” ya da “Çağının Xanî’si” gibi övgülere de mazhar olmuştur. 

Koyî’nin ardından Xanî’nin eseri, “nitelikli edebiyatın Kürtçede yazılabileceğini göstermek amacıyla” 1898’de yayınlanan ilk Kürt gazetesi Kurdistan’da tefrika edilir; Celadet Ali Bedirxan’ın mektubunda dikkat çektiği dönem de bu. Gazetenin kurucusu Miqdat Mithat Bedirxan, Türk ve Arap ulemanın bile “bu kitap kadar üstün bu türden bir kitabı hiç görmediklerine hemfikir” olduklarını yazmıştı. Ardından 1919’da Kürd Ta’mim-i Ma’arif ve Neşriyat Cemiyeti’nin ilk kez Mem û Zîn’i kitap olarak yayımladıkları belirtilir. 

Kuzey Kürdistan’daki Kürtler açısından Xanî’ye olan ilgi, denebilir ki, Celadet Ali Bedirxan’ın gösterdiği istikamette esasen 1960’lardan sonra söz konusu olmuştur. 

Bu noktada, Mehmet Emin Bozarslan’dan söz etmek isterim… 

Oldukça önemli Kürt çalışmalarına ve araştırmalarına imza atan Mehmet Emin Bozarslan için de Ehmedê Xanî son derece önemlidir. Bu yüzden şöyle diyor: 

“Yurtseverlik ve ulusalcılık fikrinin Fransız devrimiyle dünyaya geldiği ve Fransız devriminin de 1789 yılında, yani ‘Mem û Zîn’in yazılmasından yaklaşık 100 yıl sonra patladığı hatırlanacak olursa, Hanî’nin yüceliği daha berrak bir biçimde meydana çıkacaktır. 

“Rahatlıkla diyebiliriz ki Kürd ulusalcılık fikrinin babası Hanî’dir.”

Bu sözlerin sahibi Mehmet Emin Bozarslan, günümüze pek çok kıymetli çalışma bırakmış durumda. Örneğin Jin, Kurdistan gibi 1900’lü yılların başlarında yayımlanmış Kürt yayınlarını toparlayan, yeniden derleyen, sadeleştiren ve yayımlayan kişidir. Kürtler için hazine değerinde işler yapmış birinden söz ediyorum. Elbette Ehmedê Xanî’nin Mem û Zinî ile ilgili de yaşadıkları var. Kendisinden aktarayım, şöyle yazmıştı: 

“Kürdçe eserlere karşı Türk devletinin bu düşmanlığı ve barbarlığı, hâlâ aynı katılık ve aynı vahşetle sürüyor. 1968 yılında ölümsüz Hanî’nin ‘Mem û Zîn’ini Latin harflerine çevirip yayınladığım zaman, bu düşmanlık yine kendini gösterdi. Ben ‘Mem û Zîn’i altı bin nüsha basmıştım. İstanbul’da okuyan yurtsever Kürd gençleri, ciltlenmiş üç bin nüshayı mücellithaneden çıkardılar ve götürüp dağıttılar. Ciltlenmemiş üç bin nüsha ise ciltlenmeyi bekliyordu. O sırada polis ‘Mem û Zîn’in yayınlanmasından haberdar oldu. Bir polis ekibi hızlı bir şekilde, hışım ve öfkeyle mücellithaneyi basıp, kalan üç bin nüshanın hepsini aldılar ve bir kamyona yükleyip götürdüler, sonra da yaktılar. Bu olaydan başka, bu son yıllarda binlerce Kürdçe kitap ve dergi Türkiye askerleri ve polisleri tarafından yakılmıştır.”

Mehmet Emin Bozarslan’ın bu anısı, Xanî’nin yüzyıllar sonra, Kürt milliyetçilerine ilham olduğu kadar, Kürtleri inkâr eden devlete de korku olmaya devam ettiğini göstermesi bakımından önemli. 

Aynı yıllarda, yeniden canlanan Kürt siyasetine liderlik etmeye hazırlanan, ancak kısa süre sonra hazin bir sonla ne yazık ki bunu başaramayan, ancak buna rağmen sonraki yıllara önemli etkilerde bulunmuş olan Said Kırmızıtoprak, yani Doktor Şivan da Ehmedê Xanî’yi referans almıştır. 

Kırmızıtoprak, Xanî için “Kürt milliyetçiliğinin meşalesini bundan tam 275 yıl önce tutuşturan ünlü şair”, “bütün dünyanın ve Kürt tarihinin tanıdığı en büyük şair ve düşünürlerinden biri” diyor ve ekliyor: 

“Ehmede Xani’nin Kürt milliyetçiliğinin fikri hazırlığındaki rolünü J.J. Rousseau’ya benzetirsek, o’nun edebi dehasını ve yazı stilini de ancak Racin ve Shakesperae’lerle mukayese edebiliriz.” (Yazım hataları korunmuştur.)

Kuşkusuz, Mehmet Emin Bozarslan ile Said Kırmızıtoprak’ın Xanî’ye dair bu sözleri sarf ettikleri dönem, Kürt milliyetçiliğinin yeniden canlandığı bir dönemdir; 1970’li yıllardan söz ediyorum. Ve bu dönemde Kürtler için yola çıkan hemen hemen her Kürt milliyetçisinin veya örgütünün benzer tonlarda Xanî’ye önem verdiği söylenebilir. Mesela o dönemin meşhur Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) davalarında Kürt siyasetçilerin mahkeme savunmalarındaki tarihsel referanslarının başında, hem Kürt dili ve kimliği hem de politik açıdan, Ehmedê Xanî gelmiştir. 

Sonraki yıllarda Ehmedê Xanî benzer şekilde referans olmaya devam etti. Örneğin PKK Lideri Abdullah Öcalan 1994’teki bir röportajında Xanî’nin rüyasını gerçekleştirdiklerini söylüyordu. 2000’lerden sonra pek çok konuda söylemini değiştiren Öcalan, Xanî özlemi diye tabir ettiği bu tarihsel konuda aşağı yukarı benzer şeyler söylemeye devam etti. 

Bugün ise Xanî’nin etkisi çok daha büyüktür Kürt toplumunda ve Kürt milliyetçileri arasında. Yıllara göre, hatta yüzyıllara göre gittikçe artan bir etkiden söz ediyoruz. 

Sadece Kuzey Kürdistan’da değil, Ehmedê Xanî Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürtler arasında da önemli bir etkiye sahip olmuştur. 

Örneğin Doğu Kürdistanlı şair Hejar, 1900’lü yılların ortalarında Xanî’nin eserinin Soranî çevirisinin İran ve Irak’ın Kürt bölgelerinde ilk kez yayınlanarak milliyetçi duygulara hitap etmesinde öncülük etmiştir. Aynı dönemlerde Güney Kürdistanlı Gîw Mukriyani, Hacî Qadirî Koyî’den hareketle Kürt yurtseverliği bilincinin Xanî’nin eseri olduğunu kaydetmiştir. Yine Güney Kürdistanlı siyasetçi ve tarihçi Cemal Nebez de “Kürt ulusunu bir bütün olarak kapsayacak bir Kürt devleti kurma fikri” dolayısıyla Xanî’ye özel dikkat çekmiştir. Bugün de Ehmedê Xanî’nin etkisinin Güney Kürdistan’da, Rojava’da ve Rojhilat’ta çok daha belirgin olduğunu söylemek mümkündür. 

Bu hususları da belirttikten sonra, şimdi biraz da akademik camiada Ehmedê Xanî’nin nasıl tartışıldığına bakalım. Bunun için birkaç ismin yazdıklarına ve yürüttükleri tartışmalara değineceğim. 

Xanî ve eseri sadece siyasi ve edebi milliyetçi söylemin değil, gerek Kürt dilinin edebi ve milli niteliğini göstermek gerekse de savunulan siyasi mesajlara dikkat çekmek amacıyla, neredeyse Kürtlerle ilgili yazılmış bütün kitapların konusu olmuştur. Yanı sıra Xanî, akademik literatürde Kürt milliyetçiliğiyle ilgili tartışmalarda da önemli bir yer tutmuştur. Kürt akademisyen Amir Hassanpour başta olmak üzere Xanî’nin düşüncelerini Kürt milliyetçiliğinin başlangıcı kabul edenler olmakla birlikte, özellikle siyasi milliyetçi söylemdeki ağırlığına karşın ve elbette etkisini göz ardı etmeksizin Xanî’nin bu konuma yerleştirilmesine itiraz edenlerin de epey fazla olduğu kaydedilebilir. 

Hassanpour’a göre, Fars ve Osmanlı devletlerinin Kürtler üzerindeki egemenlikleri ile zorlayıcı olmasa da Fars ve Osmanlı dillerinin Kürtlere dayatılması karşısında “yüksek seviyede dilsel ve ulusal uyanış Kürt okur yazarlar arasında onyedinci yüzyılda ortaya çıktı.” Hassanpour için bu uyanışta “Kürt milliyetçiliğinin havarisi” olarak Xanî’nin etkisi tartışmasızdır. Hatta Hassanpour, Xanî’den önceki yüzyılda yaşamış Şerefxanê Bedlîsî’nin “Kürdistan yöneticilerinin hikâyesi”ni konu edinen eseri Şerefname’yi de Mem û Zîn kadar önemsiyor. Çünkü Hassanpour’a göre, burada da Kürtlerin birlik sorunundan ve devletsiz oluşundan söz edildiği için Kürt milli bilincinin varlığı söz konusudur. 

Ancak Hassanpour, Xanî ve Bedlîsî’nin görüşlerinin modern dönem öncesine denk düştüğünün, milliyetçiliğin de modern bir söylem olduğunun farkındadır ve bu çelişik duruma açıklık getirme ihtiyacı da duymaktadır. Bu çerçevede Hassanpour, Kürt milliyetçiliğinin ayırt edici özelliği olarak, bu milliyetçiliğin “feodal kökenleri”ni ileri sürmüştür. Hassanpour’a göre, Kürt milleti, kendi içinde sınıflara ayrılmış olsa da, sınırları öncelikli olarak etnik ve kültürel unsurlarla, özellikle de dil ile belirlenmiş tarihsel bir topluluktur. Hassanpour, milleti ortak dil, kültür, anayurt ve ekonomik hayat ile birbirine bağlanmış ve tarihsel olarak şekillenmiş topluluk olarak niteleyen genel geçer tanımı esas alıyor. Bu nedenle de onun için feodal veya burjuva sınıflarının olması ve milliyetçi iddiayı sahiplenmesi, bu değişmez tarihsel özün görünürdeki anlatımlarından başka bir anlama gelmemektedir.

Xanî’nin Kürt milliyetçiliğinin başlangıcı olarak kabul edilmesine karşı ileri sürülen tezler ise, Hassanpour’un da farkında olduğu üzere, milliyetçiliğin modern bir söylem olmasından kaynaklanıyor. Milliyetçiliğin bir köken söylemi olduğu iddiasına karşı çıkan, özcü ve yapısalcı yorumlarının ise tarihselci ve indirgemeci olduğunu savunan Abbas Vali’ye göre, Kürt milliyetçi söyleminde Xanî’ye yer vermek anakronik bir durumdur. Çünkü Xanî modern dönem öncesi bir söyleme ve dolayısıyla krallık gibi bir egemenlik iddiasına sahipken, milliyetçilik modern anlamda halk egemenliğine dair talepleri içeren kimlik ve hak söylemidir. Bir diğer akademisyen Hakan Özoğlu da Xanî’nin arzuladığı devletin modern ulus devlet olmadığını, dolayısıyla Xanî’nin dile getirdiği Kürtlerin Fars ve Osmanlı devletlerinden şikâyetlerinin ve bir hükümdar taleplerinin kendi başına Kürt milliyetçiliğinin alameti olarak değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüş ve eklemiştir: 

“Esasında ancak 20. yüzyılın başlarında Batı milliyetçilik kavramının Kürt topluluğuna nüfuz etmesinden sonradır ki, Mem û Zîn Kürtler için milliyetçi yazının bir başyapıtı haline geldi ve onları politik olarak harekete geçirdi… Sonuç olarak, bunun milliyetçi yazın olarak değerlendirilmesine sebep olan şey destanın kendisi değil, onu geriye dönük olarak böyle kabul eden milliyetçi çağın entelektüel ortamıdır.” 

Eleştirel yoruma sahip isimlerden biri de akademisyen Martin van Bruinessen’dir. Bruinessen, Xanî’nin “en azından terimin modern anlamıyla, bir milliyetçi olmadığını” savunmuştur. Ancak Kürt milliyetçiliğinin her ne kadar toplumsal açısından güç olması yeni bir olgu ise de, bu durum, geçmişte bir Kürt milli bilincinin olmadığı anlamına gelmediğini kaydeden Bruinessen, “onun eserinin, özellikle de Mem û Zîn’in, haklı olarak ona ‘Kürt milliyetçiliğinin babası’ dedirtecek kadar, Kürt hareketinin gelişmesinin tüm safhalarında bir rol oynadığını” vurguluyor ve ekliyor: “Milliyetçilerin sonraki nesilleri Ehmedê Xanî’nin eserinde kendi fikirlerini keşfedebildi.”

Kürtlerle ilgili önemli referans çalışmalara imza atan Şarkiyatçı Basil Nikitin de Xanî’nin Kürtler için önemini yazmıştır. Nikitin, eğer 11. yüzyılda benzer bilince sahip bir Xanî yaşamış olsaydı Kürtlerin tarihinin başka şekilde gelişmiş olabileceğini savunmuştur. 

Fransız şarkiyatçı Roger Lescot da Xanî’yi övüyor ve onun için şöyle diyordu: “İslam topraklarına yabancı olan milliyetçiliği önceden haber vererek, Kürtlerin bağımsızlığını ve bölünmezliğini savunarak yaşadığı yüzyılın sınırlarını aşmış birisidir.” 

Xanî ve Koyî’nin iki büyük şair olduğunu kaydeden akademisyen Wadie Jwaideh’e göre ise, İranlılar için Firdewsi ne anlam ifade ediyorsa Xanî de Kürtler için benzer anlamı taşıyordu. 

Benzer yoruma sahip bir diğer isim de tarihçi Mehrdad R. İzady’dir. Hassanpour gibi Xanî’nin yanına Şerefxanê Bedlîsî’yi de ekleyen İzady, modern anlamda milliyetçiliğin olmasa da, bir pan-Kürt milli bilincinin oluşmasında bu iki ismin öncü olduğundan emindir. 

İsmail Beşikçi de Xanî’nin kendine has özelliğine ve önemine dikkat çekmiştir. Beşikçi’ye göre, “17. yy.’da Kürt milli duygularının yoğun bir şekilde dile getirilmesi Ehmedê Xanî’ye has bir özelliktir.” 

Burada bir başlık daha açıp, Ehmedê Xanî ile ilgili başka bir hususa değinmek isterim. 

Şimdiye kadar Ehmedê Xanî’nin Kürt milliyetçiliği çerçevesindeki öneminden söz ettim. Ama Xanî’nin önemli bir özelliği de tasavvuf alimi olmasıdır. Bundan olmalı ki, örneğin İslamcı geçinen ve bu kimliğiyle Kürtlere seslenerek destek isteyen, bir süre boyunca epey de karşılık bulan AKP iktidarı da Xanî’ye ilgi gösterebilmiştir. 

AKP’nin ya da devletin, ki ikisi artık bir kabul edilebilir, yapmak istediği şey, elbette Kürt milliyetçilerinin murad ettiği şey değildi. Yani Kürt milliyetçilerinin algıladığı Ehmedê Xanî ile AKP’nin algıladığı Xanî arasında dünya kadar fark vardı. Bu konuda pek çok açıklaması bulunan AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan’a göre, nihayetinde Xanî en fazla bir tasavvuf alimiydi ve yazdığı eser de klasik bir aşk divanı olarak ele alınabilirdi. Dolayısıyla denebilir ki, AKP’nin Xanî’si bütün politik içeriğinden soyutlanmış, Kürt milliyetçilerinin algıladığı kimliklerden arındırılmış, en fazla herhangi bir şair statüsüne sokulmuş biridir. Ve daha da önemlisi, AKP bu hale getirdiği, daha doğrusu tanınmaz hale getirmek istediği Xanî ile, aynı zamanda Kürt kitlesinin gönlünü almak istemiş ve esasında Xanî’ye biçilen değer bir propaganda değerinden fazla olmamıştır. 

Bu noktada, tekrar Celadet Ali Bedirxan’a ve Xanî ile ilgili yazdığı önemli bir hususa dönmek isterim. 

Bedirxan, 1933 Mustafa Kemal’e yazdığı mektubunda “bugünkü milliyet cereyanının ilk mübeşşiri” olarak takdim ettiği Ehmedê Xanî’nin bir başka önemli özelliğine ise, bir yıl sonra kaleme aldığı “sürgün yasası” konulu metninde dikkat çekmektedir. (Bu metin de Avesta Yayınları tarafından Kürt Sorunu adıyla kitap olarak yayımlandı ve bu metin büyük oranda mektubun genişletilmiş hali olarak da değerlendirilebilir.) Burada Bedirxan’a göre, “Kürt milliyetçiliğinin gerçek öncüsü” olan Xanî, “yalnızca Kürtlük ve Kürdistan’dan” bahsettiği Mem û Zîn adlı eserinde, “[b]undan üç yüzyıl önce, milliyetçilik fikirleri henüz Avrupa’da bile yeterince billurlaşmamışken, sadece medreselerde eğitim gören bir Kürt aydını” olarak “Kürtlük üzerine” milletine “güzel öğütler” vermiştir. “Ve bunu, Kürtleri kutsal bir bağla egemenlerine bağlayan dinsel fanatizme ve halifeliğe rağmen yapmıştır.” 

Özellikle Bedirxan’ın son cümlesine dikkatinizi çekmek isterim. 

Daha önce bahsettiğim gibi, Xanî’nin Mem û Zîn’de “dert” edindiği temel konu Kürtlerin birlikten yoksunluğudur. Bir padişah (ya da kral) etrafında birleşerek devlet olmalarını arzuladığı Kürtlerden Kurmancları, Kurmanclardan ise Sünnileri kastettiği (bu konunun epey tartışmalı olduğu göz önüne alınarak) ileri sürülebilir. Yanı sıra dillerinin kıymetini bilmeleri istenen Kürtlerin Türklerden, Araplardan, Farslardan farklılığını da özellikle dil üzerinden belirlerken, Xanî’nin gerek bu kategoriler gerekse de Kürtler arasında herhangi bir mezhep farklılığına dil gibi önem verdiği söylenemez ve hatta Xanî bu konuyla ilgilenmemektedir. Ancak Xanî’nin mezhep ilgisizliği, onun Sünni bir sofu (veya tasavvuf âlimi) olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Tam da bu gerçeğe rağmen, Xanî’nin mezheplerle bilerek ilgilenmediği veya bunu önemsemediği de açıktır. Üstelik Osmanlı Hanedanı’nın Halifeliği temsil ettiğini, İran ve Arapların da Müslüman olduğunu bilen bir Sünni sofu olarak, Xanî, “Kürtleri kutsal bir bağla egemenlerine bağlayan dinsel fanatizme ve halifeliğe rağmen”, kendilerini hor gören ve eziyet eden “din kardeşlerinden” ayrılarak, devlet olmaya ve talihsizliklerine son vermeye çağırmaktadır. 

Dolayısıyla Xanî’yi rehber edinen Bedirxan için de Kürtler arası birlik ile bağımsızlık önemli bir meseledir; bunu başarmanın bir yolu da, Kürtlerin “dinsel fanatizme ve halifeliğe” rağmen milli gaye için hareket edebilmeleridir. Xanî hakkındaki okuması bu çerçevede değerlendirildiğinde, en azından Sünni bir Kürt olarak Bedirxan’ın, kendisinden sonraki (özellikle seküler) pek çok Kürt milliyetçisi gibi, bir bütün olarak dini değilse de, “dinsel fanatizmi” milli bilincin önünde bir engel olarak addettiğini; mevzubahis millilik ise, bu engelin aşılmasını veya önemsenmemesini istediği söylenebilir. 

Anlaşılacağı üzere, bir tasavvuf alimi olarak Xanî’nin dindarlığı ve aynı şekilde Xanî’yi başka türlü bir okumaya tabi tutan Celadet Ali Bedirxan ile onun yolunda gitmeye devam eden Kürt milliyetçilerinin Ehmedê Xanî ve din algıları, Erdoğan’ınkiyle yakından uzaktan alakası yok. 

Ehmedê Xanî ve büyük eseri Mem û Zîn hakkında, hem kendi mesajı hem ona verilen önem hem de onun hakkındaki tartışmalar çerçevesinde bu hususları kaydettikten sonra, yine onun beyitleriyle bitireyim:

 

Doldur ki bu kadeh bizlere cihanı göstersin

Ne muradımız var ise ortaya bir çıkıversin

 

Ki açıkça belli olsun önümüzde ahvalimiz

Acaba bu defa düzelecek midir talihimiz?

 

Kaynakça

 

Bedırhan, Celadet Ali (1973). “Mektup” / Mümtaz Mütefekkir CELADET ALİ BEDIRHAN’ın (Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine) Yazdığı Açık MEKTUP. (Naşiri: Dr. M. Nuri Dersimî). Halep

Bedirxan, Celadet Ali (1997). Kürt Sorunu Üzerine. Çev: Taylan Doğan. İstanbul: Avesta Yayınları

Bedlîsî, Şerefxanê (2007). Şerefname – Dîroka Kurdistanê. İstanbul: Avesta Yayınları

Beşikçi, İsmail (2015). Devlet ve Kürtler / Dil, Kimlik, Millet, Milliyetçilik. İstanbul: İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları

Bozarslan, M. Emin (Haz.) (1985). Jîn – Cild I / Kovara Kurdî-Tirkî / Kürdçe-Türkçe Dergi 1918-1919. Upsala: Weşanxana Deng

Bruinessen, Martin van (2005). Ehmedê Xani’nin Mem û Zîn’i ve Kürt Milli Uyanışının Ortaya Çıkmasındaki Rolü. Abbas Vali (der.), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri içinde. İstanbul: Avesta Yayınları

Bruinessen, Martin van (2011). Ağa, Şeyh, Devlet. İstanbul: İletişim Yayınları

Dr. Şivan (Sait Kırmızıtoprak) (2014). Kürt Millet Hareketleri ve Irak’ta Kürdistan İhtilali. İstanbul: El Yayınları

Fırat, Nuri (2015). Politikanın Kürtçesi. İstanbul: Everest Yayınları

Hassanpour, Amir (2005). Kürdistan’da Milliyetçilik ve Dil / 1918-1985. İstanbul: Avesta Yayınları

Hassanpour, Amir (2005). Kürt Kimliğinin İnşası: Yirmi Yüzyıl Öncesi Tarihsel ve Edebî Kaynaklar. Abbas Vali (der.), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri içinde. İstanbul: Avesta Yayınları

İzady, Mehrdad R. (2007). Kürtler. İstanbul: Doz Yayınları

Jwaideh, Wadie (2014). Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi / Kökenleri ve Gelişimi. İstanbul: İletişim Yayınları

Nikitin, Basil (1991). Kürtler / Sosyolojik ve Tarihi İnceleme. İstanbul: Deng Yayınları

Öcalan, Abdullah (2013). Demokratik Uygarlık Manifestosu / V. Kitap / Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü / Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak. Azadi Matbaası (Yer Belirtilmemiş): Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları

Özgür Ülke (1994). Öcalan: Ehmedê Xanî’ye Teşekkür Borçluyuz. İstanbul: Özgür Ülke, 31 Ekim 1994

Özoğlu, Hakan (2005). Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği. İstanbul: Kitap Yayınevi

Vali, Abbas (2004). Milliyetçilik ve Kürt Tarih Yazımı. İstanbul: Vesta, Sayı: 5

Vali, Abbas (der.) (2005). Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri. İstanbul: Avesta Yayınları

Yıldırım, Kadri (2016). Xaniyê Duyem / Hacî Qadirî Koyî. İstanbul: Avesta Yayınları

Zeki Beg, Mehmet Emin (2012). Dîroka Kurd û Kurdistanê. İstanbul: Avesta Yayınları

Xanî, Ehmedê (2013). Mem û Zîn. İstanbul: Avesta Yayınları

 

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: Cumhuriyetin ve Lozan’ın ikinci yüzyılı
Mihyedîn Nahrîn: Mûqedîma Şêx Mûşerref El Xenokî

Öne Çıkanlar