ABD’de Chorge Floyd cinayetinin benzerleri Türkiye’de yaşandığında neler oluyor?
Yüzde yüz şunlar olacaktı, size söyleyeyim.
CİNAYETİN İLK HAFTASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan hiçbir açıklama yapma gereği duymayacaktı.
Cumhurbaşkanı Danışmanı İbrahim Kalın, “Münferit bir hadise” deyip geçecekti.
Süleyman Soylu’dan, ”Bu olayı bahane edip hükümetimizi yıkmak isteyenlere boyun eğmeyeceğiz.” açıklaması gelecekti.
Devlet Bahçeli Twitter’dan, ”Suç ve suçluyla mücadelede cesaret nişanesi, Vatana, millete, bayrağa sevgide cevval bir sadakat timsali, masum ve mağdurları korumada asalet numunesi polisimizin itibarına kastetmiş hainlerin çabaları sonuç vermeyecektir.” diye seslenecekti.
Emniyet Genel Müdürlüğü, ”Bu olay üzerinden kahraman polisimizi yıpratma gayretlerini büyük bir üzüntü ile izliyoruz.” diyecekti.
Bu açıklamaların akabinde cinayeti işleyen polisin gözaltında arkada Türk bayrağı, diğer meslektaşlarıyla çektiği fotoğraflar basına sızdırılacak ve kahraman muamelesi görecekti.
Mahkeme de ”Atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, olaya ilişkin düzenlenen tutanaklar, görüntü inceleme ve tespit tutanakları hep birlikte değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunmaması nedeniyle tahliyesine…” kararı verecekti.
CİNAYETİN İKİNCİ HAFTASI
TRT, ”Geçen hafta içinde gerçekleşen ve bir polisin işlediği iddia edilen cinayeti bahane eden bazı gruplar, İstanbul’da sokakları savaş alanına çevirdi. İstanbul Gezi parkında toplanan gruplara polis biber gazı ile müdahalede bulundu. Göstericiler çevrede bulunan pek çok iş yerinin ve otobüsün camlarını kırdı. Olaylarla ilgili 90 kişi gözaltına alındı.” haberini yapacaktı.
O ana kadar konuşmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu sokak teröristlerine polisimiz müsamaha göstermeyecek, çapulcular amaçlarına ulaşamayacaktır.” açıklaması yapacaktı.
Savcı, mahkeme kararına itirazda bulunarak cinayeti işleyen polis için yeniden yakalama kararı çıkarırdı. Polis yeniden yakalanır ve içeri konulurdu.
Sonra yandaş medya ve ‘gayrimeşru’ ortaklar devreye girerdi.
Sevda Noyan, ”Ölüm listeme baktım, bu isimde biri yok. Dolayısıyla cinayetin benimle ilgisi yok.” açıklaması yapardı.
AKİT Gazetesi de ”Öldürülen kişinin DHKP-C’li olduğu ortaya çıktı.” manşetini atardı.
Sabah Gazetesi ”Öldürülen kişinin cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş ile çektiği fotoğraflar dikkat çekti.” haberini yapardı.
AHABER, ”Cinayet bir kumpas mı? Cinayeti işleyen polisin FETÖ’cü olduğu iddia edildi.” haberini saat başı izleyicilerine duyurmaktan büyük zevk alırdı.
Ahmet Özal fırsatı kaçırmaz, ”Babamı o polis öldürdü(!)” derdi.
Doğu Perinçek’ten ”ABD emperyalizm ile mücadele eden polisimizin yanındayız” açıklaması gelirdi.
Mehmet Ağar, ”Çok fazla kurcalayıp bizi üzmeyin.” derdi.
İKİ AY SONRA:
Cinayeti işleyen polis serbest bırakılırdı.
ABD’de cinayeti işleyen polis Derek Chauvin direk cinayetten yargılanacak.
Şimdi bazıları sorabilir, ‘Falcılık yapma, nereden biliyorsun böyle olacağını?’ diye… Söyleyeyim; Metin Göktepe’den, Kemal Kurkut’tan, Berkin Elvan’dan, Ali El Hemdan’dan, Baran Tursun’dan biliyorum. Daha sayayım mı?