Oktay Candemir: Kürtçe yazıların silinmesi MGK kararı mı?

GenelGündem

Kürt isyanlarının yoğun olduğu 1930’larda başlayan ulus devlet yaratma sürecinde Kürtlere karşı sertleşen devlet aklı, ‘Tek dil’ ilkesi ile asimilasyon politikalarını en sert biçimde uyguladı.

Yaklaşık 60 yıl süren bu sürecin ardından 12 Eylül darbesi ile Kürtçe artık resmen yasaklı dil olmuştu. Cezaevi duvarlarına ‘Türkçe konuş çok konuş’ şeklinde yazılar yazıldı. 12 Eylül iktidarı, Kürt dilinin yok edilmesi için elinden geleni ardına koymadı.


Bu politikalar sonuç vermedi ama bedeli ağır oldu. Kürt coğrafyasında yükselen toplumsal direniş üzerine 1991 yılında Kürtçe yasağı kısmen kaldırıldı.

1999 yılında AB üyelik müzakerelerine başlanmasının ardından gerçekleşen yasal düzenlemelerle Kürtçe kamusal alanda kendini ifade etme olanağına kavuştu. Ancak aynı yıl içinde Kürtçe şarkı yapacağını söyleyen Ahmet Kaya’ya yaşatılanlar, iktidarın bu konuda samimi olmadığını ve sadece AB’ni memnun etmek için göstermelik bazı adımlar attığını en başından ortaya koyuyordu.

2002 yılında iktidara gelen AKP hükümeti 2009 yılında TRT Kurdi’yi açtı. Erdoğan’a göre Kürt sorunu artık çözülmüştü. Her ne kadar Erdoğan bunları söylese de mecliste yapılan Kürtçe konuşmalar tutanaklara ‘Bilinmeyen bir dil’ olarak geçiyordu. Bu yüzden Kürtler, Erdoğan’ın bu konuda söylediklerine karşı temkinli ve mesafeli yaklaştı. Sonunda Kürtler haklı çıktı. Erdoğan’ın açılım, oslo, çözüm diye sunduğu süreçlerin üzerinden 10 yıl dahi geçmeden asimilasyon politikalarına geri dönüldü.


Türkçe konuş, çok konuş politikasının yerini ‘Kürtçe konuş, az konuş’ politikası aldı. Kürt gençlerine askerlik yaptığı sırada sık sık söylenen ‘Kendi aranızda Kürtçe konuşun, ama bizim yanımızda konuşmayın’ klişesi AKP’nin resmi politikası oldu.
Kürt dili; sosyal, siyasal ve kamusal alandan tasfiye edilmek isteniyor.


Van ve Diyarbakır’da Kürtçe trafik uyarılarının silinmesi ve halaya yönelik operasyonlar son MGK toplantısında alınan kararların bir sonucu olarak inkar politikasının yeniden güncellendiğini gösteriyor. Halay, düğün, Kürtçe trafik uyarısının yasaklanması ve tutuklama furyasının artması MGK toplantısında alınan kararların sonucudur.

AKP, kendi politikaları doğrultusunda Kürtçeyi kullanırken, Kürtlerin anadili olan Kürtçe’yi kullanmasını engelliyor.

Örnek verirsek; TRT Kurdi’de Kürtçeye izin veren AKP, sokakta Kürt müziğini yasakladı. Sokakta Kürtçe müzik yapan onlarca sanatçı gözaltına alındı.

‘Şarederıya Bajarê Mezın’ yazılı Van Büyükşehir Belediyesinde yıllarca kayyum olarak çalışan Murat Zorluoğlu, Diyarbakır’a Vali olunca ‘Standart dışı’ diyerek Kürtçe trafik uyarı yazılarını silebiliyor.

AKP, yerel seçim çalışmalarını Kürt coğrafyasında Kürtçe yaptı ama seçimleri kaybedince Kürtçe trafik uyarısına bile tahammül edemiyor. Van’da Kürtçe yazıların üzerine ‘Türkiye Türk’tür Türk kalacak’ yazılıyor.

AKP, Diyarbakır’da bir bulvara Şeyh Said ismini vereceğini söylüyor ancak 2011 yılında aynı bulvara Şeyh Said ismini vermek isteyen BDP’li Osman Baydemir ve meclis üyeleri hala yargılanıyor. Aynı şey şu anda yapılsın, çok büyük ihtimalle belediyeye kayyum atanır.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz ancak görünen o ki; AKP’ye mübah olan Kürtlere günah oldu.


AKP; Ekonomik çöküşü, dış politikada yaşanan iflası ve MHP ile olan krizi Kürtlere vurarak savuşturacağını düşünüyorsa Demirel, Çiller, Yılmaz, Ecevit gibi yolun sonuna geldi demektir. Onların da son hamleleri Kürde vurmak olmuştu ama bu politikanın kimseye bir yararı olmadı, olmayacak.

İlginizi Çekebilir

Blinken, Katarlı mevkidaşı Al Thani ile Ortadoğu’daki gelişmeleri görüştü
İran Başsavcılığı, Heniyye suikastinin tüm yönleriyle incelenmesi talimatı verdi

Öne Çıkanlar