AKP’nin hikâyesi ‘Münih’e gideceğiz’ diye yola çıkardığı köylüleri gecenin karanlığında dağ başına bırakan Maho’nun hikâyesine benziyor.
Kendisine oy verenleri ‘’Avrupa Birliği’ne gireceğiz’’ sözüyle yola çıkaran ama Ortadoğu’nun bataklığına bırakan AKP’yi, seçmen her seçimde yakalayıp hesap soruyor ama o da Maho gibi her defasında, “ ula hele bir sor bakayım niye yaptım” karşılığını veriyor.
Seçmen, ‘’niye yaptın ula?’’ diye sorduğunda ise Ergenekon, PKK ve FETÖ’yü gerekçe gösteriyor. Ne yazık ki koca bir toplumun büyük bir çoğunluğunu ikna etmeyi de başarıyor.
Biz AB’ne gireceğiz zannederek çıktığımız yolda Ortadoğu’nun içinde kaybolmuş bir şekilde yolumuzu aramaya devam ediyoruz. AKP’nin tabanı önüne çıkan herkese ‘Kardeş burası Avrupa değil mi?’ diye soruyor.
‘’Ne Avrupa’sı kardeşim, burası Ortadoğu’’ deseler de inanmak istemeyen Bilo gibi davranıyorlar… Bugüne kadar bütün dünya onlara, ‘olduğunuz yer yanlıştır, yanlış yoldasınız’ diyor ama bizimkiler de ısrarla buna bir türlü inanmak istemiyor.
Hatırlıyorsunuz değil mi? AKP’yi iktidar yapan sözleri…
‘Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız…’
Bugün bırakın üstünlerin hukukunu, ortada hukuk diye bir araç kalmadı. Artık sadece tek bir adamın hukuku var.
“Manşetlerle çarpışa çarpışa geldik” diyen AKP, bugün tüm manşetleri ele geçirmiş ve o manşetlere itiraz eden ya da istediği gibi manşet atmayanları, “Bedelini ödeyeceksiniz” diyerek ya mapus damına ya sürgüne gönderiyor.
“Beraber yürüdük biz bu yollarda, bana her şeyi seni hatırlatıyor” şarkısını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün o günleri hatırlamıyor ve şimdi Bahçeli ile birlikte daha ne kadar yol yürüyebileceğinin hesabını yapıyor.
Beraber yürüdüğü Babacan’lar, Davutoğlu ve diğerleri de şimdilerde kendilerine yeni yollar çizmeye çalışıyor.
Seçimler 2023 yılında mı, daha mı erken yapılacak henüz bilmiyoruz, ama AKP’nin çok fazla yürüyecek bir yolu kalmadı.
“Baldıran zehri de içsem bu sorunu çözeceğim” demişti Erdoğan… Ama o sözü söylediği günden bu tek bir sorunumuz çözülmediği gibi, baldıran zehrini içen biz olduk.
“Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir kuzu bile benim mesuliyetim altındadır.” diyordu ama ama bugün ‘Bozkurtlar’ bu ülkede onların iktidar ortağı ve kuzuları yemeye devam ediyor.
Fırat’ın çocukları her gün patır patır öldürülüyor. (…) Kemal Kurkut, Ali El Hemdan, Barış Çakan!
“Yaradanı severiz, yaradılandan ötürü” söyleminden “Kürt de olsa, o da insandır” noktasına geldi AKP!
Türkiye artık George Orwell’in ünlü romanı 1984’te anlattığı baskıcı bir iktidarın kontrolünde olan Okyanusya gibi olalı epey zaman oldu.
Bizler de hala Münih’te olmadığımızı anladık ve hala şaşkın bir biçimde yolumuzu aramaya devam ediyoruz.
Bu arayış, güzel günleri de beraberinde getirecek. Böyle düşünmemizi sağlayacak çok emare var artık.
Bunu gördükleri için bağırıyorlar, çağırıyorlar, ‘Ölüm listemiz hazır’ diyerek tehditler savuruyorlar. Korkuyorlar ve korktuklarını fazlasıyla belli ediyorlar. Kendilerini o noktaya getiren toplumun yakın zamanda fikir değiştirmeye başladığını ve onları o iktidardan indireceğini bilecek tecrübeye ve akla sahipler.
Üzerimizde ki o ilk şaşkınlığını yavaş yavaş atmaya başladık.
Önümüzdeki ilk seçimlerde Türkiye toplumu muhtemelen, “Evet kandırıldık, biz Münih’te değil, İstanbul’dayız” diyecek. Zaten toplum 23 Haziran belediye seçimlerinde “ İbo gardaş, Maho bizi dolandırdı. Burası Münih değil, İstanbul.” diyeli de bir yıl oldu.