Osman Aytar: İşgalcisinin ‘cazibesi’ne kapılmanın dayanılmaz hafifliği

Yazarlar

Son haftalarda Türkiye’nin Batı Kürdistan’ı (Rojava) işgal çabalarını basın-yayın organlarında savunan bazı ‘Kürt kökenliler’ dahil, mevcut ceberrüt rejime şu veya bu şekilde destek veren, adı ‘Barış Pınarı’ olsa da aslında Kürtlere ve dostlarına karşı ‘bir savaş ilanı’ olan saldırılara karşı duracağına, ‘özenle’ Rojava’daki kardeşlerimizin yanlışlık ve eksikliklerine yoğunlaşan bazı ‘Kürt kökenlileri’ görünce yine acılarım baş kaldırıyor, bu ‘Kürt kökenlileri’ kullanan devletin söylemleri yine aynı gerçeğe işaret ediyorlar.

Yani bir Kürt veya ‘Kürt kökenli’ olarak, siyasetçi, aydın, yazar, akademisyen, gazeteci, sanatçı, ‘kanaat önderi’, aşiret reisi veya başka bir meslek ve kimliğe sahip olabilirsiniz. Bazen konunun ‘uzmanı’, bazen ‘uzmanı’ olmayabilirsiniz. Fakat eğer bir dönemin veya tüm dönemlerin ‘devlet ve millet hassasiyeti’ sahibi veya sahipleri, sizin ‘uzmanlığınız’a veya desteğinize başvurup, başka konularda ne derseniz deyin, onların istediği konularda onları ‘hoş’ eden bir ‘şeyler’ söylüyorsanız, ya da onlar kendi ‘hassasiyetleri’ni gümbür gümbür ifade ettiklerinde, siz ‘kem kümlü’ veya yeterince ‘anlayışlı’ iseniz, o zaman böyle olduğunuz sürece ‘makbul’sunuz.

Hele söz ve yazılarınızda, hal ve davranışlarınızda, ‘içselleşen’ sömürgeci statükoyu koruyucu veya o anlama gelecek düşüncelere sahipseniz, gerektiğinde ‘hoca efendi’yi gerektiğinde ‘dünya lideri’ni savunuyorsanız, bu gibi konularda ‘teorik ve pratik’ adımları, birileri ‘görsün’ diye atıyorsanız, Malazgirt Savaşı’yla başlayan ve Osmanlı döneminde genişleyen kapsamlı işgalcilikten günümüze, ülkenizi işgal edenlerin elli kanlı ‘ataları’ veya bugünkü ‘liderleri’nden bazılarının, dönemlerin iktidarlarının ‘hassasiyetleri’ne göre ve de genellikle birilerinin ‘dikkati’ni çekmek için, aslında ‘öyle’ olmadıklarını söyleyip yazıyorsanız, onları şu veya bu vesile ile övüyorsanız, ya da devletin ve vatanın ‘bekası’na kasteden ister ‘silahsız’ ister ‘silahlı’ olsunlar, ‘tehdit unsuru bölücü ve ayrılıkçılar’la, egemen statükoları sarsanlarla ‘pek mesafeli’ olduğunuzu birilerine göstermek istiyorsanız, devlete ve Türk milletine karşı ‘güvercin’, kendi milletinizden insanlara karşı ‘aslan’ iseniz, para ve pul için, ‘şan ve şöhret’ için, basın- yayın organlarında, iktidarların koridorlarında, kılıktan kılığa girip binbir takla atabiliyorsanız, zalimlerin zulmüne karşı çıkmak yerine, ‘hata ve eksiklikleri’ genellikle mazlumların pratiklerinde arıyorsanız, egemenlere yaradığınız kadar ve sürece ‘makbul’sunuz, ‘iyi Kürt’sünüz, ‘Selahattin Eyyubi’nin torunları’nız.

Ama sizden ‘iyileri’ çıktığında, yarım kalan ‘egemenlere olan aşkınız’a rağmen papucunuz dama atılabilirler veya yedekte kalabilirsiniz. İsim versem uzun bir liste olur, fakat tartışmaların kişiler üzerinden ağır sözlerle sürmemesi için, burada isim vermek istemiyorum.

Ama tarihimize ve günümüzün bazı alanlarına, örneğin bazı basın-yayın organlarında, ‘boy gösteren’ bazı ‘uzmanlar’a, zamanında ‘boy’ göstermiş olanlara, bir tarafa itilip tekrar ‘dönüş’ yapmak isteyenlere, ‘oralara’ girmek için ‘çıtaları’ bir bir indirenlere, yani kısacası etrafinıza bir bakarsanız, okuyup dinlediklerinizi bir düşünürseniz, böylelerini görmek zor degil.

Hatta bunların bir kesimi, kendileri ‘dün dündür bugün bugündür’ misali, artık bahsetmek istemeseler de, sömürgeciliği ve her türlü zulmü ülkemizin bir parçasında degil, tüm parçalarında, hatta dünyada yıkmak istiyorlardı, hatta ülkemizi işgal edenlere karşı herkesten ‘çok keskin’ idiler.

Tarihimizde de böyle kişiler az degil, ve tüm bunlar egemen statükoların belli bazı kesimlerde ‘içselleşmesi’nin, hem bir ürünü, hem de önemli ayaklarından biridirler. Ülke ve ulus olarak, farklı ‘kurtlar sofraları’ndan halen kurtulamayışımızın önemli nedenlerinden biri de, geçmişten günümüze şu veya bu biçimde varlığını koruyan böylesi ‘içselleşmeler’dir, diye düşünüyorum.

Umarım, bu Kürtler birilerine yamanan ‘Kürt kökenliler’ olmaktan kendilerini kurtarıp dünya özgür ve bağımsız uluslarıyle eşit olmak için Kürtlerin hak ve hukukunu savunmaya çalışırlar, yoksa biraz da ‘Varolmanın dayanılmaz hafifliği’nin yazarı Milan Kundera’nın kulaklarını çınlatarak diyebilirim ki işgalcisinin ‘cazibesi’ne kapılmanın dayanılmaz hafifliği de, acılarmız da sürüp gider…

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: Tutarlı olmak
Hakan Tahmaz: Osman Kavala Davası

Öne Çıkanlar