Osman Aytar : Özgür ve demokratik bir yaşam için ‘ölüm’e başı dik gidenlere!

Yazarlar

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan…

Yıl 1972 ve günlerden 5 Mayıs akşamı…

Onlar devrimci ideallerinden zerre kadar taviz vermeden cellatları bekliyorlardı. Tüm ‘köprüler’ atılmış, ’gemiler’ yakılmış, askeri ve siyasi cellatlar tıpkı biz Kürtlerin başına bela zalim Dehhaklar gibi kana susamışlardı.

Ama bu üç fidan korkusuzdu. Deniz, belki de idama dakikalar kala babasına yazdığı mektupta şöyle bir onurlu duruş sergilemişti:

Baba, Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun ölüm karşısında âciz ve çaresiz kalmış değildir o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim, Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum, kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum; bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, abimi, ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.

Oğlun Deniz Gezmiş”

Can Yücel, Deniz Gezmiş için yazdığı “Bizim Deniz” adlı şiirinde şöyle der:

“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim / O, onun en güzel yüz metresini koştu / En sekmez luverin namlusundan fırlayarak…/ En hızlısıydı hepimizin / En önce göğüsledi ipi…/ Acıyorsam sana anam avradım olsun / Ama aşk olsun sana çocuk / Aşk olsun…”

Her üçü de başı dik ölüme gittiler ve bu başı dik ’ipe gitme’, biz Kürtlerin de tarihinde çoktur.

Bir Ebdulselam Barzanî’yı, Xalid Cibrî’yı, Yusuf Ziya’yı, Şêx Seîd’ı, Seyid Riza’yı, Qazî Mihemed’ı, Leyla Qasim’ı ve daha yüzlerce, binlerce tanınmış ve adsız kahraman Kürtlerimizi düşünün. Birkaç yıl önce yitirdiğimiz Yaşar Kemal’ın deyimiyle, “O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler”, ama keşke ‘böyle’ gitmeseydiler, o güzel atların süvarileri olan tüm bu iyi insanların yerine, keşke o tüm zamanların zalimlerinin başına ‘gökkubbe’ düşseydi.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’lerin Yenimahalle Mezarlığı’nda mezarları bile hazırlanmıştı. Cellatlar öyle korkmuşlardı ki, her üç fidanın mezar yerleri arasına üçer mezarlık boşluk bırakmışlardı. Denizin babası haklı olarak öfkelenip “Yahu bunlar öldükten sonra, bir araya gelip komite mi kuracaklar? Nedir bu korkunuz” dediğinde, “Emir böyle…” demiş ’yetkililer’. Denizin babası “Allah belanızı versin!” diyerek ’beddua’ etmişti.

Üç fidanın ailesinden sadece 5 kişi mezarlıktaymış, İmam bile gelmek istememiş cenaze namazını kılmaya. ’İkna’ edilince sadece ailelerden 5 kişi namaz kılmış. O dini ’bütün’ 500 üzerindeki polis ve asker dışarı çıkma yasağı olmasına rağmen ’güvenlikle’ meşgullarmış. Hiçbiri namaza bile durmamış.

İdam edilen bu üç fidanımızın eşyaları idamlardan sonra ailelerine teslim edilmiş. Örneğin Deniz’e ait eşyaların arasında, yeni açılmış Birinci sigarası; iki tükenmez kalem; askılı atlet, fanila ve yün başlık; kahverengi ceket ve pantolon; haki renk bir yün gömlek, füme pantolon; kendi yeşil, yakası beyaz, fermuarlı kazak; bir küçük, bir büyük İngilizce sözlük; Türkçe-Almanca sözlük; Brecht, Ahmet Arif, Memet Fuat’ın kitapları; babasından gelen mektuplar; bir cep aynası ve bir cep defteri.

Deniz’in cep defterinin kapak arkasına onun kendi el yazısıyla karaladığı, kimi satırlarını çizdiği bir şiir de varmış:

“Yenilmişsem

Elim kolum bağlı

Boynumda yağlı ip

Gelip dayanmışsam darağacına

Dudaklarımda yarın

Gözlerim yarınlarda

Unutmak mı gerek seni?

Kapılar kapalı

Tutulmuşsa gece kapkara yollar

Sıcacık bir sevgi sunmayacak mıyım insanlara?

Bakmayacak mıyım yarınlara

Seslenmeyecek miyim insanlara?

 

Deniz, Yusuf ve Hüseyin ile ilgili olarak çok şey söylendi. Bugün onların bazı arkadaşları onları asan ’devletin bekaası’ için herşeyi yapsalar da, bu üç fidanın ölüme haykırarak gittikleri devrimci ve demokratik idealler için, daha fazla özgürlük ve demokrasi için mücadele edenler de çoktur.

Kürtlerin de tüm dünya özgür ve bağımsız ulusları gibi tüm ulusal ve demokratik haklarına kavuşmasını savunan bir Kürt sosyalist ve yurtseveri olarak, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in özellikle M. Kemal ile ilgili bazı siyasi düşüncelerine katılmasam da, aslında onları idama götürenlerin, ülkemiz Kürdistan’da da sayısız katliamlara ‘imza atan’ aynı Kemalist bir zihniyete sahip siyasetçi ve askerler olduklarına inansam da, daha yaşamlarının baharında iken bu üç genç, daha özgür ve mutlu bir yaşam için mücadele ederek zalimlere başeğmedikleri için, teslim olmak veya zalimlerin önünde diz çökmektense ölüme başı dik gittikleri için, Deniz idama giderken bile babasına yazdığı mektupta Kürt ve Türk halklarına hitap ettiği için, Deniz’in en son sözlerinden biri “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi” olduğu için, daha bir çok temiz idealleri için, Kürdistan’dan vazgeçmenin bir yolu olarak değil, onları gerçek bir halklar kardeşliği duygusu ile sevgi ve saygı ile anıyorum.

Onları doğruları ve yanlışlıklarıyla, yiğit devrimciler olarak, bir dönemin cesur yürekleri olarak hep sevdim ve seveceğim de.

Yazılanlara göre Deniz, Nazım Hikmet’in “Delikanlım” şiirini çok severmiş.

Bu üç fidan dahil, diz çökmektense kırılmayı seçen, darağaçlarında cellatlara meydan okuyan tüm Kürtlere, Türklere ve hangi ülkede olursa olsun daha özgür ve mutlu bir yaşam mücadelesi veren herkese, Can Yücel’in Deniz için yazdığı şiirden esinlenerek, ‘aşk olsun size çocuklar, aşk olsun…’ diyerek Nazım’ın ‘Delikanlım’ şiirini adıyorum:

“Delikanlım,

iyi bak yıldızlara

onları belki bir daha göremezsin

Belki bir daha yıldızların ışığında

kollarını ufuklar gibi açip geremezsin

Delikanlım,

senki, ya bi köşe basında

kasından kan sızarak gebereceksin

ya da bir devrimci gibi dar agacında can vereceksin.”

 

Kaynak: Yazıdaki bazı veriler şu kaynaklardan derlendi: 1) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/139207/Deniz_Gezmis_in_ilk_kez_ortaya_cikan_siiri.html# 2) http://www.radikal.com.tr/hayat/deniz-gezmis-kimdir-en-meshur-sozleri-nelerdir

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz : YSK darbesine karşı
Umur Hozatlı : Kürtler’in açlığı, liberal solun doymazlığı

Öne Çıkanlar