‘Kıtalara yüzyıllarca hükmetmiş’ bir ‘devlet’ ve ‘millet’ geleneğiyle övünen bir ceberrüt devlet 2019 yılının bu ortalarına doğru yine korsanvari ve mevcut baskıcı ve inkarcı yasalarına bile uymayan bir korku ile Kürtlere her şeyi önceden planlanmış bir ‘gece yarısı’ saldırısı başlattı. Yeri ve adresleri belli HDP’li Diyarbekir Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Başkanı Ahmet Türk ve Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Bedia Özgökçe Ertan görevlerinden alındılar; belediye binaları sabaha doğru kuşatılarak anahtarlar zorla kırılıp işgal edildiler; belediyeye gelen başkan ve bazi yöneticilere büyük saygısızlık yapmada da ‘kusur’ etmediler.
Yine ilk bilgilere göre gece yarısında 29 ilde yapılan ‘PKK/KCK operasyonları’nda 418 insanımız gözaltına alındı. Görevlerinden böyle korsanvari alınan belediye başkanlarımız yerine, hemen basın önüne çıkarılan valiler ‘başkan vekili’ olarak atandılar. Yayınlanan ‘bilgi’ ve ‘belge’ler öyle bir şekilde hazırlanmış ki, sonraki dönemlerde gündeme gelecek ‘yargı’ süreçlerinde mahkemelere bile ‘iş’ kalmamış. Gelişmeler tüm sıcaklığı ile sürüyor ve benzeri saldırılar diğer şehirlerimiz için de gündeme gelebilirler.
Denilebilir ki geçmişte de benzeri olaylar olmuş ve tıpkı askeri darbeler dönemleri gibi ‘terör’ adı altında operasyon ve saldırılar yapılmıştır. Türkiye devlet geleneğinde bu tür örnekler çoktur ve bunu sadece Kürtlere karşı da değil, ‘vatan, millet, Sakarya’ adıyla yapılan ‘iktidar’ kavgalarında birbirlerine karşı da yapmışlardır. Devletin her kademesinde yaşasas son Erdoğan ve Gülen hesaplaşması bilinmektedir. Buraya kadar ‘Türkiye cephesinde yeni bir şey yok’ denilebilir. Ama yine de gelişmeleri ‘kanıksama’dan kaçınmak gerek. Onların özellikle sorun Kürt ve Kürdistan olunca katbekat pervasızlaşan girişim ve saldırılarını, yorulmak bilmeksizin yüzlerine vurmak lazım.
Kendilerini güneşin ve ateşin evlatları olarak gören Kürtlerin ve dostlarının inkar ve imhada ayak diretenlerin ruh ve kalplerine saldıkları ‘korkular’ın mevcut ceberrüt devletin milyona varan asker, polis ve bilumum hareket güçlerinden katbekat büyük olduğunu nerdeyse her adımda gösteriyorlar. Yoksa, kendi baskıcı yasalarına göre bile bir ‘suçları’ varsa, yapılacak olan soruşturma başlatma ve yargılamadır, böyle gece yarısı saldırıları değil. Ama ne gezer, onların korkuları onları sadece Kuzey Kürdistan’la sınırlamıyor; hergün Güney Kürdistan’ı pervasız bombalıyorlar; ‘devlet ve millet olarak’ ne zaman Batı Kürdistan’ı Amerika ile ‘işbirliği’nde işgal edecekleri ile yatıp kalkıyorlar.
Bu iflas olmaz imha ve inkar geleneğinin unuttuğu veya görmezlikten geldiği bir Kürt ve Kürdistan gerçeği var artık. Ne Kürtler, ne Kürdistan ve ne de dünya eski dünyadır. Kürtler tüm zorluklara rağmen hem kendi ülkelerinde, hem Ortadoğu’da, hem de dünyada önemli aktörlerden biridirler. Halen Kürt ve Kürdistanlılar arasında gereken ve mümkün olan bir genel birlik sağlanmasa da, dünyada devlet olan onlarca devletten daha etki ve değişim gücüne sahiptirler. Ama Kürdistan’ı egemenlikleri altında tutan devletlerin hem birbirleriyle hem de dünyada sahip oldukları ilişkiler, hangi parçada olursa olsun, hatta diasporada bile elde edilen en ufak bir kazanıma karşı malum çok yönlü ilişkileri harekete geçiriyor. Tüm bu ve benzeri sorunlar nedeniyle daha çok alınacak yol var, ama artık cin şişeden çıkmıştır; Türkiye, Batı ve Güney Kürdistan’da istediği yerleri işgal etse bile, artık nafile; Kürtler sadece kendi ülkelerinde değil, artık İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya gibi şehirlerde bile önemli aktörlerden biridirler.
Aslında Kürt ve Kürdistan sorununda barışçıl ve demokratik çözümlerin zamanı çoktan gelmiştir, inkar ve imhada ayak diretenler ‘uzatmalar’a oynayabilir; bazen nefes almakta zorlandığımız acı ve gözyaşlarımıza yenilerini katabilirler. Ama bu zalımlar çok iyi bilmeliler ki ne mazlumun ahı onlara kalır, ne de yaptıkları zulümler onlara kalır. Ne diyelim, başta Adnan Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe Ertan kardeşlerimiz olmak üzere, dün gece korkakların zulmüne maruz kalan tüm Kürt kardeşlerimize ve dostlarımıza büyük geçmiş olsun diyor ve Erdoğan dahil, iktidar gücünü korumak için nereden geldiklerin rahatlıkla unutan ‘büyük’ liderlerin de zaman zaman dillerine doladıkları Yunus Emre’nin “Zulüm ile abad olanın akıbeti berbâd olur!” sözünü biraz inkar ve imhada direnenlere ‘uyarlayarak’ hatırlatmak isterim:
“Zulüm ile iktidar olanın akıbeti berbat olur!”