Ragıp Duran: Kürt gazetecileri tutukluyorlar çünkü…

Yazarlar

Büyük ölçüde kaybettiği kitle desteğini yeniden kazanabilmek için Erdoğan, şuursuz bir şekilde saldırganlaşıyor. İçeride ve dışarıda gerçek ve sanal düşmanlarına yüklendikçe yükleniyor. Bu bağlamda Kürtler…

*

Diyarbakır’da meslekdaşlarımıza yönelik gözaltı kampanyası daha sonra başka kentlerde HDP’li yerel yetkililer ve diğer Kürt aktivistlerin yakalanmasıyla sürdü.

İlginçtir, aynı süreçte, Cumhurbaşkanı Erdoğan, normal koşullarda en geç 2023 Haziran ayında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olduğunu resmen duyurdu. Hukukçular ve muhalefet sözcüleri, bu adaylık başvurusu ve açıklamasının Anayasa’ya ve yasalara aykırı olduğunu belirtmelerine rağmen… Ne var ki Anayasa, Hukuk, Yasa gibi kavram ve sözcükler Erdoğan’ın sözlüğünden çok uzun zaman önce dışlanmış durumda.

Ekonomik-mali kriz, gün geçtikçe daha derin boyutlar kazanırken, kısa ve orta vadede durumun iyileşebileceğini gösteren hiçbir işaret/ipucu yok. Dolayısıyla, Erdoğan, durum daha da beter hale gelmeden bir erken/baskın seçimle iktidarını sürdürmek istiyor olabilir.

Ekonomi kriz, aslında adalet, diplomasi, sağlık, eğitim, çevre… vs … gibi alanlarda zaten derinleşmiş olan bunalımın somut olarak TL, dolar ya da Euro bazında rakamlarla ifadesi haline gelmiş durumda. Uzayan kuyruklar, çöp tenekelerinde yiyecek arayan insanlar, baklavaya fıstık yerine ıspanak koyan tatlıcılar da cabası…

Rejimin artık halka anlatabilecek bir hikayesi kalmadı. Erdoğan, son olarak aya yolculuk masalını da pazarladıktan sonra mevcut krizleri derinleştirmek ayrıca yeni krizler yaratarak, gerginlik stratejisi üzerinden puan toplamaya çalışıyor.

İsveç ve Finlandiya’nın Nato’ya üye olmasına itiraz olsun Yunanistan’la yeni bir gerilim konusu yaratma provokasyonu olsun, Suriye ve Irak’da Kürtlere yönelik yeni saldırı planları olsun nihayet Rusya-Ukrayna savaşındaki konumu olsun tüm sorunlarda siyasi, ekonomik meselelere siyasi ekonomik çözümler üretemeyen Saray, yeni askeri harekatlarla milliyetçiliği daha da kışkırtarak çıkış yolu arıyor.

 Kürt matbuatı, basını, medyasının çok önemli bir özelliği var:  1898’de Bedirhan’ların ‘’Kürdistan’’ gazetesinden bugün radyo, televizyon, gazete, dergi ve İnternet sitelerinde gazetecilik faaliyeti yürüten Kürt kurumları ve meslekdaşlar, yapısal olarak, tanım olarak, ilke olarak  (Par principe et par excellence)  hakiki bir muhalefet odağı yarattı. Kürt medyasının muhalefeti, tıpkı Kürt siyasi hareketinin varlık nedeni gibi, öyle konjonktürel, geçici, belirli konularla sınırlanmış hatta şahsi bir muhalefet değil. Baskıcı, tekçi Türk devlet zihniyeti ile Kürt dünyası arasında uzlaşmaz bir çelişki var. CHP’de, İYİ parti de hatta kendisini solcu sanan bazı siyasi gruplarda olmayan bir özellik bu.

Kürt medyasının kuşkusuz çok sayıda eksiği ve gediği de var tabi ki. Bu olumsuzlukların önemli bir kısmını Kürt dili üzerindeki yasaklarla, 1925’den bu yana devletin genel olarak Kürtlere, Kürtlerin kültürel haklarına yönelik baskı ve saldırılarla açıklamak mümkün.  Son yıllardaki Kürt medyasında gözlenebilecek bir başka eksiklik de esas/tali ayrımını her zaman başarılı bir şekilde yapamamış olmaları. Yerel ile ulusal arasındaki çelişki ve ilişkiler konusunda Kürt medyası her zaman çok başarılı olamadı bence. Bütün olumsuzluk, eksiklik ve hataları sadece devletin baskısıyla açıklamak doğru olmasa gerek.  Kürt medyasındaki meslekdaş ve arkadaşlarımın, siyasetle gazetecilik alanlarını da her zaman çok iyi ayıramadıklarına tanık oldum. Profesyonellik konusunda da Kürt medyasının bir kaç adım daha atması gerekli gibi görünüyor.

Yine de olağanüstü güç koşullarda, yine fevkalade fedakar bir şekilde, 24 saatini değil, hürriyetini hayatını ortaya koyarak bu meslekte ısrar edenleri de saygıyla anmak ve desteklemek lazım.

Güncel konuya dönecek olursak: Diyarbakır’daki meslekdaşların gözaltına alınmaları aslında onların ne kadar başarılı ve etkili bir çalışma yaptıklarının da bir göstergesi aynı zamanda. Yakın geçmişte, Suriye ve Irak operasyonlarında hayatını kaybeden Türk askerlerinin ailelerinin kendiliğinden gelişen bir protesto hareketini kameralarla tespit edip yayınladı Kürt meslekdaşlar.  ‘’Böyle vatan sağolmasın!’’, ‘’Ne şehidi! Benim oğlum öldü oğlum!’’ diye bağıran Türk annelerini gördük ekranda. ‘’Kendi çocuklarını göndersinler!’’ diyordu canı yanmış bir kadın. Bu sahneler rejim için çok tehlikelidir. Savaşın vahşetini, gereksizliğini, anlamsızlığını teşhir ettiği gibi, yarın öbürgün cepheye sürecek asker bulamama tehlikesini yaratır. Sivil itaatsızlığa, vicdani redçiliğe çağrı yapar.

Bu ve benzeri sahneleri, kendini muhalif hatta solcu sanan herhangi bir TV kanalı yayınlamadı, yayınlayamaz. Çünkü onlar da, Kürt, Ermeni, Suriye, dış politika, LGBTI+ gibi tayin edici konularda tıpkı iktidar gibi düşünüyor, Erdoğan gibi davranıyor. İç politika açıklamalarında kof bir Erdoğan karşıtlığıyla yetiniyor Ekselanslarının muhalefeti. CHPli milletvekilleri Avrupa Konseyi Parlementer Asamblesi toplantılarında bu ‘’hassas ve milli’’ konularda hep AKPlilerle birlikte oy kullandı.

Kürt medyasının önem ve kıymeti de işte tam da burada. Kürt muhalefeti topyekün, radikal ve global bir muhalefet. Sadece siyasi değil aynı zamanda ideolojik ve toplumsal boyutları olan bir muhalefet. Bu muhtevayı doğru gazetecilik/habercilik formatlarına dönüştürdüğü ölçüde de başarı kazanıyor Kürt medyası.

Kürt meslekdaşlar şimdiye kadar özellikle yerelde, yani en iyi bildikleri alanda son derece başarılı habercilik örnekleri verdiler: Helikopterden atılarak öldürülen köylülerden, Kürt bölgesindeki kayyımların yasadışı ve gayrımeşru faaliyetlerine kadar bölge gerçeklerini ellerinden geldiği kadar yansıttılar. Bu faaliyetin hem çapını hem de içeriğini geliştirmek/büyütmek/ yaygınlaştırmak gibi bir hedef benimsenirse, Kürt medyası önümüzdeki döneme mesleki olarak damgasını vurabilir. Çünkü Kürt meselesi bölgeyle sınırlı bir mesele değil aksine tüm Türkiye’yi hatta tüm bölgeyi ilgilendiriyor. Kürtlerin somut olarak dahil olmadığı çok sayıda olay ve gelişme de sonunda dönüp dolaşıp Kürt meselesine bağlanabiliyor. Kürt medyası sonuç olarak Türkiyelileştikçe daha da başarılı olacak. Kürt medyası profesyonelleştikçe de daha etkili olacak.

Basit bir örnek: Açık kaynaklardan Türkiye’nin mesela sadece son 5 yıldaki askeri/silah harcamalarını çıkarmak mümkün. Meclis’te Milli Savunma Bakanlığının bütçesi tartışılmaz bile. Harcamalardaki örtülü ödenek tutarlarını devre dışı bıraksak bile bu meblağın milyar dolarla ifade edildiği kesin. Silah alımları, her bir operasyonun maliyeti, personel maaşları, ek ödemeler, koruculara ve Cihatçılara yapılan ödemeler… Bu tutarın yurttaşın gözünde somut hale getirmek için tercüme etmek lazım.  Bu para savaşa harcanmasaydı, bu para ile kaç hastane, kaç okul yapılırdı? Bu para ile çalışanların ve emeklilerin maaşları ne kadar artırılabilirdi? İşsiz ve yoksullara bu meblağdan ne kadar para düşerdi?  Bu para savaşa harcanmasaydı bugün ekmeğin fiyatı kaç lira olurdu?

Böyle bir inceleme-araştırma dizisi yayınlamak, ‘’Kahrolsun Savaş! Yaşasın Barış!’’ diye slogan atmaktan çok daha etkileyici, çok daha ikna edicidir. Bu iş de profesyonel gazetecilerin yapacağı bir iştir. Kürt veya Türk, milliyeti önemsiz! (SON/RD)

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: Perseus ve Sihirli Şapkası 
Temel Demirer: Eleştiri Ve Eleştirmenler

Öne Çıkanlar