Ragıp Duran : Kürt-Türk birlikteliği sadece medyanın değil, siyasetinin de kilit sorunu

Söyleşi

Bağımsız, ilkeli gazeteciliğinin duayen ismi Ragıp Duran, Neo-liberal ve sağcı popülist, otoriter eğilimin sadece Türkiye’de değil bütün dünyada yükseldiğine dikkat çekiyor ve ABD’den Rusya’ya, Macaristan’dan Polonya’ya, Brezilya’dan Filipinler’e kadar basın özgürlüğünün büyük baskı altında olduğunu, bağımsız, özgür gazeteciliğin dünyanın birçok bölgesinde engellendiğini söylüyor.

Filiz DENİZ

Türkiye’nin de sadece basın özgürlüğü konusunda değil, yolsuzluk, rüşvet, kadın ve çocuk cinayetleri konusunda da dibe vurduğunu belirtiyor. Türk-Kürt birlikteliğinin ise hem gazeteciler açısından, hem de toplum açısından tayin edici olduğunu ifade ediyor. 

Duran, geçtiğimiz günlerde yayın hayatına başlayan Youtube Türk Kanalı için de, ‘haberciliğe katkı sunmak istemişler çünkü, Türkiye’de artık habercilik yapılamıyor’ diyor ve Batılı devletlerinin Tek Adam Rejimi’ne karşı tutarlı politika izlemelerinin daha etkili olacağını düşünüyor.

Duayen gazeteci Ragıp Duran’la Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle basındaki aktüel gelişmeler üzerinden Türkiye ve sürgündeki basının durumunu konuştum…

Aktüel bir gelişmeyle başlayalım; Deutsche Welle öncülüğünde BBC, France 24 ve Voice of America birlikte Youtube’ta Türkçe bir kanal açıldı. DW’nin müdürü, hedef kitlelerinin Türkçe konuşan takipçiler olduğunu söylüyor ve amaçlarını bu kitleye ‘güvenilir bilgiler sunmak ve bağımsız bir şekilde kanaat oluşturmalarını desteklemek’ olarak açıklıyor.

Şimdi; siz uzun yıllar uluslararası medyada çalışmış tecrübeli bir isim olarak bu girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu girişim ilk bakışta olumlu. Türkiye’deki yandaş medyanın egemenliğine karşı bir alternatif. Ayrıntılı bir değerlendirme yapmak için bu yeni Youtube kanalını bir süre daha izlemem, incelemem gerekecek. Batı dünyasının dört büyük devleti, kendi kamu yayın gruplarını bir araya getirip Türkiye’de haberciliğe katkı sunmak istemişler. Çünkü Türkiye’de artık habercilik yapılamıyor. Bu yeni bir şey değil. Osmanlı zamanında da, İmparatorluk hakkında bilgi almak için insanlar Pera’da satılan yabancı gazeteleri okurdu. Keza Cumhuriyet döneminde de Türk matbuatının yayınlayamadığı bir haberi, yabancı basından tercüme ederek iktibas edip yayınlarlardı. Bu gelenek devam ediyor.

 

YAYIN SİYASETİNİ KİM NASIL BELİRLEYECEK?

Gazetecilik evrensel bir meslek ama aynı zamanda çok siyasi, çok kültürel ve bir ölçüde yerel bir meslek. Batılı devletler kendi kamu yayıncılık kuruluşlarını bir araya getirip bir Youtube kanalı kurmak yerine, Türkiye’de ve yurtdışında bağımsız habercilik/gazetecilik yapmaya çalışan kurumlara maddi, manevi, mesleki destek sunsalardı bence daha hayırlı bir iş yapmış olurlardı.

Bu yeni Youtube kanalının yayın siyaseti kim(ler) tarafından nasıl belirlenecek? Kemalizm, laiklik, Kürt meselesi, Ermeni meselesi dahası Türkiye’nin Batı ile ilişkileri konusundaki temel yaklaşım nedir? Bunlar girift konular. Umarım yeni kanalın yönetici ve çalışanları bu alanlarda gerekli hazırlıkları yapmışlardır.

Kamu yayıncılığı ihtiyacımız olan bir yayıncılık türü. Ne var ki İngiliz, Alman, Fransız ve Amerikan kamu yayıncılık ekolleri ile bu tür yayıncılığın kökeninde yatan gazetecilik/habercilikte kamu çıkarı savunusu hem çok net/berrak alanlar değil hem de Türkiye kamu çıkarı ile tamamen özdeşleşebilen bir yaklaşım değil.

TEK ADAM REJİMİNE KARŞI TUTARLI POLİTİKA DAHA ETKİLİ OLUR

Mesela Kürtler, uzunca bir dönem, kendi medya organları henüz kurulmamış olduğu için BBC’nin haberlerini izlemek durumundaydı. Neyse ki daha sonra Kürtler kendi gazete, televizyon, radyo ve İnternet sitelerini kurdular ve kendi öz yayıncılık anlayışlarını hayata geçirdiler.

Youtube Türkçe kanalının Türkiye’deki sansürün aşılmasında, yurt içinde ve dışında yaşayan Türkiyeli’lerin özgür haber almaları konusunda başarılı olacağını düşünüyor musunuz? Bunun için ayrıca sizce ne olmalı, neler yapılmalı?

Seçilen mecra, yani Youtube, özellikle gençlerin erişimi açısından doğru bir seçim. Başarılı olmasını dilerim tabi. Ama demin söylediğim sakıncaları da mümkünse bir şekilde aşmak gerekir. Aslında Batılı devletler, kamu yayıncılığı desteği adı altında bu tür medyatik katkının yerine, Türkiye’deki Tek Adam rejimine karşı açık, ciddi, tutarlı bir politika benimseyebilseler daha etkili olur.

Bu arada Batılı devletler, Türkiye’de cezaevlerindeki gazetecileri desteklemek, yurtdışındaki gazetecilere mesleki burslar sağlamak, kendi kamu yayıncılığı kuruluşlarının olanaklarını Türkiyeli meslekdaşlarına sunmak gibi girişimler gerçekleştirebilir. Sözkonusu Youtube kanalının benzer işlevini merkezi Lyon’daki Euronews da sanal medyada yapmaya çalışıyor.

NEDEN DANİMARKA’DA DEĞİL DE TÜRKİYE’DE

Türkiye’de iktidar yanlısı basın Youtube Türk Kanalı’na tepki gösteriyor. Bunun siyasi bir projenin ayağı olduğu iddia ediliyor. Yandaş medyadan gelen tepkileri nasıl değerlendirmeli?

Youtube kanalı ne kadar siyasi proje ise, buna yönelik tepkiler de o kadar siyasi. Sadece bugünkü küreselleşmiş dünyada değil, eskiden de bir devlet kendi ülkesinde ihtiyaç hissedilen bir edimi gerçekleştirmez ya da gerçekleştiremezse bir başka devlet, genellikle daha büyük ve daha güçlü bir devlet, gelir o açığı kapar, o edimi yerine getirir.

Bizdeki iktidar yanlısı basının herhangi bir önermesini artık ciddiye almayacak aşamaya geldik.  Onlar, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı temelinde Youtube kanalına muhalefet edebilir. Beyhude bir teklif ama biraz düşünsünler: BBC, VOA, DW ve FR24 bugün neden kalkıp Danimarka’da değil de Türkiye’de bir Youtube kanalı kuruyor?

Siz bir yazınızda Gazeteciler Meclisi önermiş ve Türkiye’deki sansürün aşılmasında, alternatif medyanın kurumlaşmasında ve verimli olmasında yararlı olacağını belirtmiştiniz. Öneriniz çok da tartışıldı; şimdi ne aşamada? Ufukta meclisin kurulacağına dair gelişmeler görebiliyor muyuz?

Evet o dönem Kürt medyasında, sol cenahta belirli bir ilgi uyandırmıştı Gazeteciler Meclisi. Aslında bizim daha önce, 1999’da kurup yaşattığımız bir yapı idi. Ben sadece güncellenip yeni koşullara ayak uydurmasını önermiştim.

ESKİ YANDAŞLAR NE OLACAK

Bu biraz da genel olarak siyasette diğer bütün toplumsal alanlarda Meclis gerçeğinin önemini vurgulamak amacını da güdüyordu. Meslekdaşların yanısıra çok sayıda okurdan, medya okur-yazarlık düzeyi yüksek yurttaşlardan da destek ve öneriler gelmişti.

Ne var ki basına ve gazetecilere yönelik korkunç saldırılar, örgütsel becerimizin yetersizliği, bizim meslek erbabının klasik benmerkezci tutumu, meslek örgütlerinin bu girişimi kendilerine bir alternatif olarak görmeleri (halbuki değil!) gibi çeşitli engel ve nedenlerle Gazeteciler Meclisi yeniden canlanamadı. Yakın gelecekte GM konusunda bir kıpırdanma sözkonusu değil sanki. Bence ancak yandaş medyanın tamamen yıkılıp yerine yerleşebilecek medyanın nitelikleri, yapısı, işleyiş şekli tartışma gündemine gelince yeniden GM’ne ihtiyaç duyacağız. Bu eski yandaşlar ne olacak? sorusuna da GM’nin bir yanıt bulması gerekecek.

TÜRK-KÜRT BİRLİKTELİĞİ TAYİN EDİCİ

 

Türkiye’nin alternatif basın emekçileriyle, Kürt özgür basın dinamiklerini barış ve demokrasi eksenli bir basın-yayın etrafında birleşemez, birlikte etkin ve verimli yayınlar üretemezler mi? Bunun önündeki engeller ne? Neden başkalarının yapmaya çalıştığını bu işin bedelini ödemiş insanlar birlikte yapmıyor veya yapamıyor?

Diyarbakırlı Şehmus dayı ile Modalı Hatice teyzenin siyasi birlikteliği, aslında sadece medya alanının değil, Türkiye siyasetinin kilit sorunu. Özgür Gündem gazetesinin ilk kurulduğu 1992 yılında biz bu girişimi gerçekleştirmek için çaba sarfettik. Bazı alanlarda başarı sağladık, bazı konularda ise beceremedik. Kalıcılık sağlayamadık. Profesyonelleşme konusunda çok fazla gelişemedik.

Kuşkusuz Türkiye’deki tüm siyasi iktidarların geleneksel Kürt karşıtlığı en büyük engel. Çünkü Türk-Kürt birlikteliği/ortaklığı sadece gazeteciler açısından önemli değil, toplum açısından, geniş okur kitlesi açısından da önemli hatta tayin edici. Bu konu sadece teknik ya da mesleki bir konu değil. Bugün ve yarın da, medyada ve toplumda milliyet, etnik kimlik ayırımı gözetmeksizin, tüm yurttaşları kapsayan/kavrayan profesyonel bir gazetecilik anlayışı için çalışmaya devam etmek zorundayız.

Yurt dışındaki Türk ve Kürt basınını yakından izlediğiniz için nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istiyorum. Basın alanında bir boşluk, bir verimsizlik gözlemliyor musunuz? Youtube Türk gibi farklı arayışların ortaya çıkmasının bununla bir alakası olabilir mi?  

Gazetecilik/habercilik esas olarak kendi ana dilinde ve kendi ülkesinde yapılır. Siyasi baskılar, mesleki engeller yüzünden çeşitli dönemlerde gazeteciler mesleki faaliyetlerini yurtdışında sürdürmek zorunda kaldı.

AVRUPA MEDYASIYLA YETERLİ İLİŞKİ HENÜZ YOK

İlk Kürt gazetesi olsun Jön Türklerin ilk yayın organları olsun hep dışarıda yayına başladı. Keza Fransız Direnişçilerinin bir bölümü Nazi işgali sırasında Londra’da, İspanyol meslekdaşlar da Franco Diktatörlüğüne karşı Fransa’da gazetecilik/habercilik yapmak zorunda kaldılar. Yurtdışı, geçici bir dönem… Bu aralar, yurtdışında Türkçe ya da Kürtçe, Türkiye’ye ya da Kürdistan’a yönelik olarak yayın yapan çok sayıda medya organı var. Bazıları oldukça kıdemli ve tecrübeli artık. Bazıları ise henüz yeni. 2 bin-3 bin km. uzaktan bir ülkedeki siyasi, toplumsal, ekonomik, kültürel gelişmeleri izleyip aktarmak zor bir faaliyet tabi.

Özellikle sahadaki muhabir ve editörlerin işi daha da güç. Benim izleyebildiğim kadarıyla yurtdışındaki Türkiyeli medya organlarının olumlu ve eksik yanları tabi ki var. Bir kısmında hala yeteri kadar profesyonelleşme göremiyorum. Bazıları kendi içine çok kapalı. Avrupa’dalar ama sanki Türkiye ya da Kürdistan’da yaşıyor gibiler. Bu durum tek başına olumsuz bir şey değil belki ama bu kurum ve meslekdaşların Avrupa medya manzarasıyla yeterli ilişkileri henüz yok. Boşluk ya da verimsizlik, ortamı doğru betimleyen sözcükler değil bence.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ BÜYÜK BASKI ALTINDA

Bugün Dünya Basın Günü, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2018 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye 157’inci sırada. Dibe doğru da gidiyor! Bu tabloyu siz bize bugün vesilesiyle yorumlarsanız neler söyleyebilirsiniz?

Neo-liberal ve sağcı popülist, otoriter eğilim sadece Türkiye’de değil bütün dünyada yükseliyor, güç kazanıyor. ABD’den Rusya’ya, Macaristan’dan Polonya’ya, Brezilya’dan Filipinler’e kadar bir çok ülkede genel olarak özgürlükler özel olarak da basın özgürlüğü büyük baskı altında. Gerçi İnternet’in devre girmesiyle basın özgürlüğünde GAFA (Google, Amazon, Facebook, Apple) adı verilen tekeller ile Yapay Zeka uygulamaları büyük sorunlar yaratıyor.

RSF listelerini incelediğimizde basın özgürlüğü ile demokrasi ve genel olarak ekonomik gelişmişlik ama özel olarak da insani gelişmişlik arasında doğrudan ilişki olduğunu görüyoruz. Türkiye basın özgürlüğü alanında diplere düşüyor da, diğer alanlarda zirveye mi çıkıyor ki? Yolsuzluk, rüşvet, kadın ve çocuk cinayetleri konusunda da ilk 5’e giriyoruz galiba. Eğitim ve kültür seviyesini siyasi iktidarın diplomatik alandaki kabadayılığı ya da işgal girişimleri ile yükseltmek de mümkün değil. Basın meselesi, özellikle de basın özgürlüğü, tek başına ele alınabilecek bir konu değil. Ne kadar ekmek o kadar köfte! İşin ilginci, ekmek küflenmiş, kıyma da çürümüş. Bizim bu aşamada ekmeği ve köfteyi yeniden tanımlamamız hatta yeniden yaratmamız gerekiyor.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KORUMA KOMİTELERİ

Genel olarak dünyada basın özgürlüğü açısından nasıl bir dönem yaşanıyor. Uygar dünyadan da son yıllarda artan oranda şikayetler geliyor; bu konudaki gözlemlerinizi alabilir miyim?

Evet, haklısınız. Trump iktidara geldikten sonra, ABD’de bile Basın Özgürlüğünü Koruma Komiteleri kurulma ihtiyacı doğdu.  Demin sözünü ettiğim neo-liberal küreselleşmenin sonuçları bunlar. Bağımsız, özgür gazetecilik dünyanın bir çok bölgesinde engelleniyor, hatta kargılanıyor. Çünkü gazetecilik, doğa olarak, yapı olarak, misyon olarak muhalif bir meslek.

Oysa ki, aslında sadece ekonomik bir sistem olamayan neo-liberalizmin ideolojik temeli hatta varlık nedeni ‘’Tek Düşünce’’dir. Dolayısıyla onlara göre Tek Doğru vardır, bunun dışındaki her görüş, fikir, düşünce, tutum engellenmelidir, aksi takdirde neo-liberalizmin vahşi cemali ortaya çıkar, hatta çökebilir.

Basın özgürlüğünden yana olan gerçek gazeteciler, iletişim uzmanları, aktivistler bir yandan medya mülkiyeti konusunda bir yandan da yayın politikaları konusunda yeni, yaratıcı çözümler peşinde. Tekellere karşı, küçük ya da orta çaplı, yerel ya da bölgesel, genelden çok belirli bir konuda uzmanlaşmış ve İnternet üzerinden hem yazı hem görüntü içeren medya organları rağbette…

/Nupel/

İlginizi Çekebilir

Hatice Çevik: Suruç bana azmimi geri verdi
Nefret söylemiyle iktidarlarını sürdürebilir kılmaya çalışıyorlar

Öne Çıkanlar