Ronî Riha: Kürdün ölüsüne düşman olan dirisine dost olur mu? 

Yazarlar

Türk devletinin, Kürt mücadelesinin sesi ve kalemi olan gazetecilere ve yazarlara yönelik saldırıları yeni değildir. Musa Anter’in katledilmesinden bu yana, Kürt gazeteciler ve aydınlar, Türkiye’nin hedef listesinde her zaman öncelikli olmuştur.

Kürt halkının haykırışına nefes olan ve sesini dünyaya duyuran özgür Kürt basını çalışanları, baskı ve saldırılara karşı canları pahasına direnmektedir. Kimileri zindanlarda, kimileri sürgünde, kimileri ise namlu ucunda bu haklı mücadelenin bedelini ödemektedir.

2022 yılının Ekim ayında, Jineolojî dergisi editörü, Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi ve akademisyen Nagihan Akarsel, Süleymaniye’de evinin önünde silahlı bir saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti. Bu saldırının, Türk istihbarat teşkilatı MİT tarafından gerçekleştirildiği açıkça biliniyor. 

Bu olaydan iki yıl sonra, yine Süleymaniye’de Chatra Prodüksiyon’da görevli gazeteciler Hêro Bahaddin ve Gülistan Tara, Türk devletine ait bir Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) tarafından hedef alındı. 23 Ağustos’ta Saidsadiq ilçesi yakınlarında gerçekleşen saldırıda, iki kadın gazeteci yaşamını yitirdi. 

Benzer bir olay, 2024 yılının 19 Aralık günü yaşandı. 2014 yılında IŞİD’in Kürtlere saldırıları sırasında Rojava’ya geçerek kalemleri ve kameralarıyla olan biteni aktaran gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, özellikle Türkiye’nin Kürtlere karşı silahlandırdığı SMO çetelerinin Tel Rıfat, Şehba ve Tişrîn bölgelerindeki saldırılarını dünyaya duyurmuştu. Ancak içinde bulundukları araç, Türk devletine ait bir SİHA tarafından hedef alındı. Gazeteci oldukları bilindiği halde, bu iki isim özel olarak hedef alınıp katledildi. 

Asıl trajedi burada bitmedi. Nazım ve Cihan’ın cenazeleri, 19 Aralık’tan bu yana tüm diplomatik ve insan hakları kuruluşların girişimlerine rağmen ailelerine teslim edilmedi. Tam 21 gün sonra, nihayet cenazelerin Güney Kürdistan üzerinden Kuzey Kürdistan’a geçişine izin verildiği açıklandı. Ancak bu sefer de cenazeler, Habur sınır kapısında bir kez daha engellendi. Son 30 saattir Nazım ve Cihan’ının cenazeleri Habur sınır kapısında bekletiliyor. 

Bir söz vardır: ”Min bikujin bi dijminatî, lê min veşêrin bi dostî” (Beni düşmanca öldürseniz bile dostça gömün) sözü aslında yılanın insana tembihlediği bir kadim değerdir.

Ne var ki Nazım ve Cihan’ın ailelerine çocuklarını ‘dostça’ gömmeleri hakkı bile çok görülüyor. Aileler günlerdir Habur sını kapısında bekletiliyor, çocuklarının naaşları kendilerine teslim edilmiyor. Bu trajik süreç, ironik bir şekilde, Türk devletinin “Anneler ağlamasın, Kürt annesini görsün” diyerek başlattığı sözüm ona ‘yeni süreçte’  yaşanıyor.

Kürdün ölüsüne bu kadar tahammülsüz olan bir zihniyetin dirisine nasıl tahammülü olabilir ki..?

 

İlginizi Çekebilir

DEM Parti: Göktepe cinayeti ne ilkti ne de son oldu
Ailelerinin Habur’daki bekleyişi sürüyor

Öne Çıkanlar