Ronî Riha: Suriye’de Kürtlerin Zorlu Denklemi: Kazanımlar ve Kayıplar Arasında

Yazarlar

 Bir not düşerek başlamak gerekirse: Eğer bugün Kürtler adına bir başarıdan söz edebiliyorsak, bu; son yüzyılda maruz kaldıkları tüm asimilasyon politikalarına ve mezhep, lehçe farklılıkları üzerinden yürütülen Kürdü Kürde karşı ayrıştırma politikalarına rağmen kimliğinden vazgeçmeyen, anadilinde ağıtlar yakan, yasını ve isyanını haykıran, giyimiyle kuşamıyla küçümsense de kültürünü inatla yaşatan halkın başarısıdır. Ancak ortada büyük bir kazanım yoksa, bu da Kürt öncülerinin, partilerinin başarısızlığıdır! 

Bundan sonrası, Kürt öncüleri ve partilerinin başarısı olacaktır. 

Ortadoğu’nun çok katmanlı yapısı, Suriye özelinde iç ve dış güçlerin çakışan çıkarlarıyla daha da girift bir hâl almış durumda. Bu karmaşık ortamda, Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) İdlib’den Halep’e doğru kısıtlı bir güçle başlattığı operasyonun nihayetinde Halep’in düşmesi ve ardından Humus, Hama gibi diğer bölgelere doğru ilerlemesi, Şam yönetiminin el değiştirmesi adeta senaristler tarafından yazılmış, finali henüz kestirilemeyen bir film sahnesi gibiydi. Esad rejiminin sona ermesi ve yerine Cihatçı lider Colani önderliğinde yeni bir düzenin kurulmak istenmesiyle birlikte, bu filmin son perdesi için artık yönetmenler son rötuşları yapmak üzere devrede. İlk sahneler ne kadar önemli görünse de filmin asıl ruhunu son sahne belirleyecek. Bütün bu kargaşanın odak noktası da burası: Son imzayı kim atacak? Bu sinema kimin olacak?

HTŞ’yi Şam’a yönlendiren başlıca güçler arasında Türkiye ve İngiltere öne çıkarken; son aşamada ABD, İsrail ve bazı Körfez ülkeleri de bu operasyonun dolaylı veya doğrudan onaylayıcıları arasında yer almaktadır. Hedefte Esad rejimi ve İran yer alırken, denklemden dışlanmak istenen esas güç açıkça Rusya’dır. Operasyonun ilk aşamasının “başarılı” sonuçları kısa vadede bazı beklentileri karşılamış gibi görünse de uzun vadede hangi aktörlerin kazançlı çıkacağı hâlâ belirsizdir. Zira Suriye sahasında çelişen çıkarları olan çok sayıda aktör mevcuttur ve bu durum, Suriye’yi çözülmesi güç bir satranç tahtasına dönüştürmektedir. Sahneye sürülmüş Colani ise, zıt kutupları dengeleme gibi son derece zorlu bir misyon üstlenmiş durumdadır.

Sahadaki gerçekliğe bakıldığında, Suriye topraklarının yaklaşık beşte biri, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun desteğiyle Kürt güçlerinin denetimi altındadır. Öte yandan, Türkiye ve ona bağlı “Suriye Milli Ordusu” (SMO), 2016’dan bu yana kuzeyde kalıcı bir hâkimiyet kurmuş; Efrîn, Bab, Cerablus, Ezaz, Grê Spî ve Serêkaniyê gibi stratejik şehirlerin de dahil olduğu yaklaşık 8.800 kilometrekarelik bir alanı fiilen kontrol altına almıştır. (Bunu belirtmekte fayda var: Türkiye’nin işgal ettiği bu toprak kadim Kürt toprağıdır.) Bu tablo, Fırat Kalkanı Harekatı’yla başlayan ve zamanla bir işgale dönüşen fiili durumun ifadesidir. Bu bölgede, Uygur Türklerinden tutun, Farklı Asya ülkelerinden toplanan cihatçılar ve eski IŞİD unsurları da Türkiye’nin desteklediği gruplar arasında yer almaktadır. HTŞ lideri Colani ise Türkiye, İngiltere ve Katar’ın desteğiyle İdlib’deki etkisini pekiştirerek HTŞ çatısı altında birçok fraksiyonu birleştirmiş ve Suriye’nin üçüncü büyük gücü konumuna gelmiştir.

Suriye’de son perdeye yaklaşılırken, “hangi gücün masada söz sahibi olacağı” sorusu aynı zamanda bu çok katmanlı mücadelenin yönünü de tayin edecektir. Türkiye, uzun kara sınırı, sahadaki askeri varlığı ve vekil güçleriyle pek çok aktöre kıyasla avantajlı bir konumda yer almaktadır. Kürtler ise sahadaki etkinliklerine rağmen doğrudan sınırdaş ve kalıcı bir müttefikten yoksundur; bu durum, ABD desteğine rağmen hareket alanlarını ciddi biçimde sınırlamaktadır. İsrail ise güneydeki Golan Tepelerinde kurduğu istihbarat ve askeri üsler aracılığıyla Dürzî özerkliğini destekleyerek bölgedeki pozisyonunu korumaktadır. 

Colani’nin geçici “Şam lideri” olarak öne çıkarılması, aslında farklı güçlerin çakışan planlarını içeren bir denemedir. Türkiye’nin Rojava ile kurulacak her türlü diyaloğa kesin karşı duruşu, Colani’nin manevra alanını daraltırken; Türkiye’nin taleplerinin ABD, İsrail ve Kürtler tarafından reddedilmesi de Colani’nin istikrarını tehdit etmektedir. Colani’nin iktidarını sürdürebilmesi, esasen Türkiye ile Kürtlerin pozisyonuna bağlıdır. Türkiye’nin çizdiği çizgiyi takip etmediği takdirde Türkiye destekli SMO’nun HTŞ’ye karşı harekete geçmesi ihtimali var. Bu durumunda Colani’nin Şam’daki varlığı sürdürülemez hâle gelecektir. Aynı şekilde, Kürtlerin Şam yönetimini meşru görmemesi durumunda Suriye’nin toprak bütünlüğü yalnızca kâğıt üstünde kalacaktır. 

Bu çerçevede, Esad sonrası kurulacak yeni düzende Şam yönetimi, Kürtlere ancak Türkiye’nin onay verdiği ölçüde hak tanıyabilir. Fakat buna rağmen, Kürtlerin tarihsel ve toplumsal taleplerini bütünüyle görmezden gelmek de mümkün değildir. Son on yıldır güçlükle sürdürülen bu kırılgan denge, uzun vadede sürdürülebilir değildir. Bu denklemde güç kaybeden taraf, kazandığını sandığı her şeyi eninde sonunda yitirecektir. Dolayısıyla, ayakta kalacak olan, geleceğe dair net ve tutarlı bir strateji ortaya koyabilen aktör olacaktır.

İran ve Rusya’nın etkisinin giderek silinmeye başladığı bir Suriye’de geriye iki buçuk aktör kalmaktadır: Türkiye, İsrail ve –eğer ortak bir vizyon geliştirebilirlerse– Kürtler. Kürtler, bugünün değil, yakın geleceğin potansiyelidir. Türkiye’nin stratejisi; diplomatik yollarla bir barış iklimi oluşturarak önce ABD’yi bölgeden çekilmeye zorlamak, ardından sahadaki Kürtleri yalnızlaştırmak ve zaman içerisinde Suriye rejimine –dolayısıyla Ankara’ya– bağlı hâle getirmektir. Bu süreç, sınırlı bazı kültürel hakların tanınmasıyla yumuşatılmaya çalışılacaktır. Diğer yandan, Pasifik’e yönelmiş bir ABD yönetimi, Pentagon’un bazı itirazlarına rağmen Suriye’den adım adım çekilmeye yaklaşmaktadır.

Ortadoğu’nun bu kaynayan kazanında, Kürtlerin başarı elde etmesinin ya da mevcut kazanımlarını koruyabilmesinin tek yolu, ulusal çıkarlar çerçevesinde birlikte hareket etmeleridir. Kişi, parti, inanç veya ideoloji farkı gözetmeksizin; Kürt çizgisini ve çıkarlarını merkeze alarak ortak bir yol haritası belirlemeleridir. Kürtleri başarıya ulaştıracak olan, salt savaşmak ya da barışmak değil, hangi amaçlar doğrultusunda savaştığı veya barıştığıdır!

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: DEM Parti Ve Sınıfsal Tavır
İngiltere’de polis çoğu Kürtlere ait işyerlerine baskın yaptı

Öne Çıkanlar