Roza Burç: Neden Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınıyoruz da Türkiye’nin Kürdistan’a saldırısını kınamıyoruz?

Yazarlar

Savaş uçakları ve obüsler harekete geçiyor, bombalamalar yapılıyor, siviller yaralanıyor ve öldürülüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın gölgesinde Türk savaş uçakları ve insansız hava araçları yeniden Kürdistan üzerinde uçuyor. Günler süren hava ve kara saldırılarının ardından, Türk ordusu Pazartesi günü; Paskalya gecesi Güney Kürdistan’da ”Pençe-Kilit” adını verdiği büyük bir saldırıya başladı.

Uluslararası topluluktan bir tepki geldi mi ? Hayır. AKP Sözcüsü Ömer Çelik yaptığı basın açıklamasında saldırıları, “terörle mücadele” olarak adlandırdı, böyle gerekçelendirdi ve Türkiye’nin ”ulusal ve toprak bütünlüğünün risk altında olduğu” söyledi.

Bölgeden Türkiye’ye yönelik fiili bir saldırı veya askeri provokasyon olduğuna dair herhangi bir haber olmadığı gerçeği ise gizleniyor. Medyada yer yer tesadüfi kısa haberler var; bu haberlerde “operasyon”dan, “PKK mevzilerinden” söz ediliyor. Bir NATO üyesi olan Türkiye’nin Kürtlere saldırdığı ve dolayısıyla uluslararası hukuku ihlal ettiği bir kez daha zımnen de olsa kabul edilmektedir.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırganlık ve işgal savaşı haklı olarak hızlı bir şekilde kınandı ancak, Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırganlığı aynı “Batılı değerlerin koruyucuları” tarafından on yıllardır hoşgörüyle karşılandı. Peki neden Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığını kınıyoruz da, sıra Türkiye’nin Kürdistan’a yönelik saldırısına gelince kınamıyor, kafamızı başka yöne çeviriyoruz?

Almanya’da Federal hükümet, Türk hükümeti temsilcileriyle düzenli olarak bir araya geliyor ve Alman-Türk ortaklığının önemini vurguluyor. Ne de olsa Rusya’nın “bize karşı” bir savaş yürüttüğü şu anda Türkiye önemli bir arabulucu.

Ukraynalılar Ukrayna’da ölüyor, Kürdistan’da “PKK teröristleri” ölüyor

İttifak ortağına yönelik yaptırımlar tartışılmıyor ve Kürtler kuşatma altındaki şehirlerden veya Türk bombalarından kaçarken güvenli kaçış yolları arıyor ve karmaşık olmayan koruma umuyorlar. Ukraynalı mülteciler için sınırlar -haklı olarak- açıkken, kaçan Kürtler ya Beyaz Rusya veya Polonya sınırlarında kalıyor. Ya da Akdeniz’de boğuluyorlar. Almanya’ya gelebilenler ise sığınamıyor ve tekrar sınır dışı ediliyorlar. Bu dayanılması zor bir çifte standart.

Ukrayna’nın yasa dışı işgali sonrasında Rusya’nın savaş suçları, katliamlar, toplu mezarlar ve şehirlerin bombalanması Avrupa’nın uzun süredir savaşta yaşamadığı bir ahlaki şoka neden oldu. Ancak otokrasileri yatıştırmak yerine insan haklarını tavizsiz bir şekilde önceleyen bir politikanın ne kadar gerekli olduğu konusunda bir tartışma yürütmek yerine, ilk adım militarizmin yükseltmesi oldu. Koşulsuz militarizasyonun ahlaki bir zorunluluk olarak ilan edilmesi, dünyadaki silah lobicilerini kesinlikle memnun ediyor, ancak özellikle de bu söylemi kendi savaşları için kullanan Türkiye’deki savaş yanlısı liderleri memnun ediyor. Almanya’dan düzenli silah ve yeni teknoloji teslimatlarıyla desteklenen Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’da yaptığını Kürdistan’da yapıyor: sürekli olarak ve farklı ulusal sınırların ötesinde bir halkla savaşıyor.

Aynı anda “Ukrayna’yı Rus işgali” ve “Suriye’deki Türk varlığı” dendiğinde, aynı şiddet uygulamaları bir vakada savaş, diğerinde askeri operasyon olarak adlandırıldığında, savaş mağdurlarına Ukraynalılar denildiğinde, saldırılarda Kürtler: Ancak içeride ”teröristler ve PKK pozisyonları ” konuşuluyor. O zaman bize uluslararası hukuku ihlal eden savaşların NATO ortaklarımız tarafından yürütüldüğü sürece meşru olduğunu gösteren bu eşzamanlılıklar var.

Türk bombaları kazara sivilleri vurmaz

Türk hükümeti, günümüzde Metîna, Zap, Avaşîn bölgeleri ve batı Kürt şehri Kobanê’de olduğu gibi, Kürdistan’ın her yerinde insansız hava araçları ve savaş uçaklarını her zaman uçurabiliyor ve bombalayabiliyor. Bu saldırılar -her zaman söylendiği gibi- Kürt gerilla savaşçılarının mevzileriyle ilgili değil, aynı zamanda sivil yerleşim alanlarıyla da ilgili. Türk hava kuvvetlerinin son yıllarda uluslararası hukuku ihlal eden çok sayıda operasyon örneği bunu göstermektedir. Ağustos 2011’de Güney Kürdistan’da Kortek’te, dört ay sonra Türkiye-Irak sınırındaki Roboskî’de veya 2015’te Güney Kürdistan’da Zergelê’de… Her seferinde çok sayıda insan hayatını kaybetti ve Türk bombaları kazara sivilleri vurmadı.

Türkiye’nin komşu Kürtlere yönelik saldırgan dış politikası Suriye savaşı sırasında ya tolere edildi ya da batılı müttefikler tarafından doğrudan desteklendi. Kürt güçleri IŞİD’i bölgesel olarak yenilgiye uğratmasına rağmen çifte standart devam etti…

**

Konuk yazar Rosa Burç, Floransa’daki Sosyal Hareket Çalışmaları Merkezi’nde vatansız insanların siyasi tahayyüllerini araştıran bir siyasi sosyologdur. Araştırma amacıyla Kürdistan’ın farklı yerlerinde kaldı. Uzman dergilerde, antolojilerde ve “The New York Times” gibi uluslararası medyada çok sayıda makale yazdı.

***

Bu yazı Almanya’da yayınlanan Die Zeit gazetesinden alınmıştır. Orjinali için:

https://www.zeit.de/zett/politik/2022-04/kurdistan-tuerkei-russland-ukraine-doppelmoral-westen

İlginizi Çekebilir

Kemal Okutan: Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikası
Temel Demirer: ”Bizim Hikâyemiz”(!); Pontos Meselesi…

Öne Çıkanlar