Önceki gün KDP’ye bağlı Zerevan güçlerinin gerçekleştirdiği saldırıda, üç PKK gerillası ağır yaralandı. Sonrasında bir peşmerge, gerillanın açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.
Olayların olduğuyla sınırlı kalıp büyümemesi, Kürtler arası bir savaşın sonuçlarının nereye varacağını kestirebilen, ehli vicdan her Kürdistanlının temennisidir.
KDP’nin, öne sürdüğü ültimatomda ısrar edip, Kürt kamuoyundan gelen çağrılara kendini kapatmış olmasının sebep olduğu öfkeyi, sosyal medya platformlarında görmek mümkün.
Aynı platformlarda, KDP’ye yakın sosyal medya kullanıcılarının, Güney Kürdistan’da yaşanan her olumsuzluğu PKK’nin varlığıyla izah etmeye çalışan mesajlarını da görmek mümkün.
Öncelikle; öfkenin bize kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Böyle bir süreçte bize lazım olan, aklı elden bırakmayan soğukkanlı bir duruştur. Ağzımızdan çıkan her kelime, yazdığımız her mesaj, bu aklın olurunu almak, onayından geçmek durumundadır.
Bugün, “Savaşı biz değil, KDP başlattı.” sözünü aşan bir durumun içerisindeyiz. Sıra bu savaşın sonuçlarıyla yüzleşmeye geldiğinde, bizleri bekleyen kayıp öyle büyük olacak ki, bu savaşı kimin başlattığını, muhtemelen tek bir Kürdistanlı bile sormayacaktır.
Kürtlerin birleşme umudunda açacağı yaranın yanısıra, Rojava’yı bile, Rojava’da, Kürdistan’a düşman güçlerle bir savaşta değil, Güney ve Kuzey Kürdistan’ın muhtelif alanlarında, Kürtler arası bir savaşta kaybetmek gibi bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.
Böyle bir darbenin Kürtlükte açacağı kesik, öyle geniş ve derin olur ki, onu kapatmak hiçbir şekilde mümkün olmayabilir.
Yerine getirmesi gereken önemli görevleri olan, sorumluluk sahibi bir insanın, yolda giderken, birinin ona sataştığını farzedelim. Sataşmaya cevap vermek, meseleyi kavgaya dönüştürecektir. Bu insan, o kavgada yenilse de, galip çıksa da, sonuç itibariyle kaybetmiş olur. Çünkü, günün sonunda elinde kalacak olan, yapmakla yükümlü olduğu görevlerini yapmamış olmasıdır. Sataşan kişiyi alt etse dahi, kimseden alabileceği bir takdir yoktur.
Burada en büyük sorumluluk, kurulduğu günden bu yana, yalnızca bir parçanın değil, dört parça Kürdistan’ın sorumluluğunu üstlenmiş ve pratiğiyle de bunu ispatlamış olan PKK’ye düşmektedir.
KDP değişmese de, yönettiği toplum değişmektedir. Aşiret kültürü ile kendisine bağlı bir tebayı yönetmek alışkanlığına sahip olan Güney Kürdistan yönetimi, giderek daha çok halklaşan tebayı, aynı alışkanlıkla yönetmeye çalışmakta ve bunu yaparken de zorlanmaktadır. Her geçen gün biraz daha kötüleşen ekonomisinin yanı sıra, bağımsız bir Kürt devletini vaadedip, yerine getiremediği bu vaadin altında eziliyor olması, KDP’yi boğan başka sorunlarıdır.
Güney Kürdistan yönetimi, Türk devleti ve daha başka odakların da itmesiyle, saydığımız bu sorunlarına bir çözüm yolu olarak, Kürtler arası bir savaşa yöneliyor. Ancak PKK, iğne ucu kadar bile bir imkan varsa, bu savaştan kaçınmalıdır. Bunun iki açıdan gerekliliğini, bir örnekle açmak, durumu anlatmaya fayda sağlayabilir.
Tolstoy’un Savaş ve Barış isimli romanını okuyanlar, Mareşal Kutuzov’u hatırlayacaktır. Mareşal Kutuzov, ordusunu Napoleon’un karşısına çıkarmaz. Bu bilge general, Napoleon’un hakkından gelecek olanın, iklim, arazi ve ikmal koşullarının olacağını öngörür.
Sonuç tam da onun öngördüğü gibi gerçekleşir. Dörtyüz bin askerle Rusya’yı işgale gelen Napoleon, kırık dökük yüzbin askerle geri döner. İş bu kadarla da kalmaz, Rusya seferinin tetiklediği gelişmeler sonunda Napoleon tahtını da kaybeder.
Kutuzov’un izlediği yolu izlemek, KDP ile bir savaşa girmeyip, onu, kendi olumsuz koşullarıyla bir savaşa sokması, PKK açısından askeri aklın bir gereği olur. Bu yaklaşım, Hareket’in gereksiz yere yıpranmasını önlerken, aynı zamanda; Kürtler arası bir savaştan kaçınmış olması, Hareket’in Kürdistan toplumu nezdindeki itibarını korumuş olacak ki, bu da politik açıdan bir kazanım olur.
PKK’nin bugüne kadar izlediği yol, bundan sonra da izlemesi gereken, işe yarar tek yoldur. Bir taraftan çatışmadan kaçınırken, diğer tarafta, aydını, yazarı, sanatçısı, kanaat önderleriyle bütün bir Kürdistan toplumunun konuya dikkatini çekmektir.
Burada umut ettiğimiz KDP’nin bu sorunların altında kalıp, yok olması değildir; aksine, sorunlarına doğru temelde çözümler araması, Kürdistan halkına faydası olan bir yola girip, elindeki imkanlarla Kürtleri birleştirmedeki rolünü oynaması, gerekirse öncülük etmesidir.