Selim Temo’dan açıklama: Unutmayacağım ve efendinin zulmü karşısında durmaya devam edeceğim

GenelGündem

Araştırmacı yazar ve akademisyen Selim Temo, vinkovar.blogspotcom adresinde, Mardin Artuklu Üniversitesi’ne bağlı Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü nedeniyle YÖK ile yaşadığı tartışmalara, görevden alındıktan sonra ülkeyi terk etmesine neden olan karşı karşıya kaldığı baskılara ve birçok çevrenin bu süreçteki tutumuna ilişkin ‘Bir Açıklama’ başlığı adı altında bir metin kaleme aldı.

Hakkındaki asılsız haberleri düzelten ve yakın geçmişte yaşadıklarını özetleyen Temo’nun açıklaması şöyle:

 

”Mardin’de uzun yıllar Cihan Haber ve Samanyolu Haber’in temsilciliğini yapan, Mardin Artuklu Üniversitesi’ndeki gizli ve açık işlerde sahibinin sesi olan operasyon gazetesi Mardin Life adlı organ, söz konusu üniversitenin Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü kadrosundaki bir ismin işe iadesi dolayısıyla yaptığı haberde benim de adımı anarak söz konusu enstitüde Kürtçe ders verdiğim dönemde “meslekten ihraç” edildiğimi yazmış. Söz konusu enstitüde herhangi bir dönemde herhangi bir ders vermedim.

Defalarca yazdığım gibi YÖK’e bölüm kurmak için başvurulan dönemdeki zümre içinde yer aldım. Ancak YÖK’ün, bölüm yerine Kürtçenin adını anmadan ve farklı devletlerin el koyduğu ana kıtamızın farklı yerlerinde konuşulan Kürtçeyi “Türkiye’de yaşayan bir dil” diyerek tarif etmesi ve dört yıllık lisans bölümü vermemesini protesto ederek söz konusu zümreden istifa ederek ayrıldım. YÖK’ün tutumuyla ilgili çok sayıda yazı ve açıklama yayınladım. Daha sonraki süreçte Mardin Artuklu Üniversitesi senatosunda 17 kabul-7 ret ile kapatılmak istenen enstitüyü savunarak ve bu kararı deşifre ederek amaçlarına ulaşmalarını engellemek için kamuoyunu bilgilendirdim. Sonra herkes uzlaştı; bana diyecek söz kalmadı.

Belli ki Mardin Life adlı organın yankıladığı sesin sahipleri, yeni konsept ile pozisyon alıyorlar. Bu yeni üslûp ile sebep oldukları, ihbar ettikleri, listesini hazırladıkları, ifadesini aldıkları ihracı “mağdurlar döndü” diye lanse etmeye başlayacaklar. Söz konusu organ aynı dönemde isimlerimizi tek tek yayınlayarak hedef göstermiş, eski şagirt arkadaşlarının özel hayatlarına kadar inip şantaj uygulamış, türlü terör etkinliklerine imza atmıştı. Öz sahiplerinin tazyikini kendi kuvveti sanan bu güruh (şimdiki rektör İbrahim Özcoşar ve hempası), bütün bileşenleri ile vazifesini yerine getirmiş, tetikçiliğini yapmıştır, ama belli ki layık olduğu çöpe atılmamak için yeni strateji belirlemeye girişiyor. Elbette geçmişteki gibi yalnız kalsam da bu güruha boyun eğmeyeceğim. Bu noktada hepsi birbirinin içine girmiş taşra sosyolojisinin değerler üzerinden kurduğu tuzak ve ittifakları -bu sefer- bilerek ve tanıyarak hareket etmeye çalışacağım. Dolayısıyla halen söz konusu üniversite ve şehirde söz konusu sosyolojinin içinde, etkisinde ve karşısında olan herkese bu tavır ve tespitimi iletme gereği duyuyorum.

Unutmayacağım. Hiçbir şeyi. Efendi zulmünü yapar, bir şikayetim yahut merhamet talebim yoktur. Onun karşısında durmaya devam edeceğim. Ama onun aparatlarını, adamlarını, kadınlarını, o ya da bu taraftaki paydaşlarını asla unutmayacağım. Sadece kendi adıma konuştuğum için çok sayıda ben zamiri kullanıyorum, kusura bakılmasın; vurgulamalıyım ki, bu süreçte beni işimden, yurdumdan, içine gömüldüğüm hayatımdan söküp atan rejime karşı ayaktayım. Ama beni aç bırakan, herhangi bir akademik, sosyal, kültürel ekmek kapısının eşiğine yaklaştırmayan, eski artı değer gibi suyunu çekmiş artı değeri de eş dost arasında üleşenleri unutmayacağım. İçerideyken de makbul, dışarıdayken de makbul olanların beni Mezopotamya Vakfı’nın kapısından içeri almamalarını unutmayacağım mesela. Akademik titr ve donanımımı göz ardı eden, beni akademik projeler bir tarafa, çıkardığı akademik derginin işlevsiz danışma kuruluna bile almayan, aksine bizi attıran hempanın adamlarının kitaplarını basan, kurullarına dâhil eden Mezopotamya Vakfı’nı asla unutmayacağım.

İsmail Beşikçi Vakfı da ihraç ve işsizlik döneminde akademik ve maddî imkânları işine devam eden isimlere vererek bizi dışarıda bırakmıştır. Uzmanı olduğumuz alanlarda çalışmak bir yana danışma gereği bile duymamıştır. Bir örnek: Söz konusu vakıfta Mehabad Kürdistan Cumhuriyeti döneminde çıkarılan Kurdistan gazetesinin bütün sayılarını toplama ve yayınlama projesi yapılmış, bütçe hesaplara yatmış, ama ekip bu sayılardan 8-10 tane bulunduğunu belirtip projeyi durdurma kararı vermişken haberdar oldum. Söz konusu gazetenin eksik iki sayısı dışında yapılmış tıpkı basımı kendi kişisel kütüphanemde mevcuttur! 2007 Hewlêr, Dezgey Aras baskısı! Yine de İsmail Beşikçi Vakfı ile ilgili asıl cümlelerim için bir süre daha beklemek zorundayım.

Şimdilik vurgulamak gerekir ki, her iki vakıf da biz muhrec (ihraç edilmiş) akademisyenlerle ilgili olarak devletin ve rejimin yaklaşım ve fikrini büyük ölçüde paylaşmıştır. Ağırbaşlı, üç defa gözden geçirilmiş, sekretere sesli olarak da okutulmuş açıklamalar ya da suskunluğun benim nezdimde bir anlamı ve değeri yoktur. Ben yaşadığımı, bana yaşatılanı, bu tutum ve tavrın bana maddî ve manevî maliyetini biliyorum.

Aynı şekilde söz konusu süreçte tek geçim kaynağım haline gelen telif ve imza günü gelirlerime el koyan, el koymaya girişen, iç edenleri de unutmayacağım. Onların yaptıkları gibi işaret ederek, göstererek, hatta Nazilerin yaptıkları gibi fotoğrafımın üstüne kırmızı çarpı koyup sosyal medyada yayınlayarak değil, koyduğum mesafeyi korumaya devam ederek yaşayacağım.

Bu süreçte mevcut rejimin ezel ve ebed olduğu sanısına kapılmış yandaşlarla benzer düşüncelere kapılan çok insan oldu. “Ağaç kabuğu” yemeye zorlandığımız dönemi sonsuz mu sandınız? Biz listeden düştüğümüzde uzlaşmak için yaptığınız şeyler de listeden düşecek mi sandınız?

Yine de kalan hayatımı bu ahlâksız çark ile mücadeleye adamaya hiç niyetim yok. Dahası içine bulanmış, kendini çok kirlenmiş hisseden biriyim. Hiç de sütten çıkmış ak kaşık değilim. Ama artık sadece kendi mücadelemi vereceğim. Etrafımda kalmış birkaç dost ile yaşayacağım. Yazdığım metinleri okuyan, harflerime kıymet verenler ile yaşayacağım. “Saf olmak alçak olmaktan yeğdir” sözü gereği, düşünsel ve duygusal dünyama değmiş olanlara sözümü söylemiş oluyorum.

Elbette bu açıklama bir zaaf değil, irade ve kararlılık beyanıdır. Halkımız, gelecek kuşaklar, geldiğim ya da benden devam eden soy için değil, kendim için ayakta olmaya devam edeceğim. Yorgun, eksik, şen, umutsuz, kırgın veya aydınlık halini yansıtan yüzümle karşılaştığım her yerde onun ve benim karşımda onurunu korumuş biri olacak.”

Selim Temo (Ergül)

İlginizi Çekebilir

Cihan Can’ın ölümüne neden olan polise 21 bin lira para cezası (!) verildi
Köln’de Ermeni Soykırımı Anıtı tartışmaları alevleniyor

Öne Çıkanlar