‘Millet’ kelimesine baktığımızda, önümüze “Arap Kültür Emperyalizmi’nin” şaşalı motifleri çıkar. Çünkü Millet kelimesinin kökeni, Arapça.
Arapça’daki anlamı ise din ve mezhebe bağlı olan cemaat demek. Bu kelime, anlamı ile birlikte uluslararası kabul görmüş olan ‘nation’ kelimesinin karşılığı olamadı ama, dayatma gücü yüksek olunca kabul görmüşe benziyor.
Millet kavramı, “Arap Kültür Emperyalizmi’nin” cenderesinde kıvranırken, 1789’daki Fransız ihtilalı sonrası boy veren milliyetçilik kavramının özüne de Fransız kaldı.
Çünkü ABD Cumhuriyet kavramını devreye sokunca, İngiltere ‘mutlak monarşi’ yönetimini bertaraf etti. Bunlara karşı Fransızlar ‘burjuva’ devrimiyle yeni çağı kapatıp yakın çağı açtılar.
Gerçi bu devrim ABD ve İngiltere tarafından hiç hoş karşılanmadı, ama önü alınamaz bir gelişme olarak tüm Avrupa kıtasına dalga dalga yayıldı.
Fransız Devrimi ve İmparatorluklar:
‘Yakın çağ’ diye tabir edilen kavram neleri öğretiyordu ?
-Sosyal sınıf ayrımının temellerini attı,
-Gücünü ilahi kaynaktan aldığını iddia eden mutlak monarşi yönetimlerinin idarelerini yerle bir etti,
-Ulusçuluk, ulusal egemenlik, hürriyet, eşitlik fikirlerinin önü açtı,
-Ulusçuluk fikirlerinin yaygınlaşması ile, çok uluslu dev imparatorluk devletleri dağıldı,
-Vatandaşlık ve insan hakları kriterleri devreye girdi,
-En önemlisi ise, bu hareketinden ötürü eski, kof ve rezil ilişkilerle idarelerini sürdüren diğer Avrupa ülkeleri Fransa’ya savaş açmaya benzer bir tutum içine girdiler.
Yenilikçi hareketler Osmanlıya da sıçradı. Osmanlı yeni gelişmelerden yana olmaktansa; ona karşı bir tutum takındı. Baş gösteren ulusçuluk hareketleri önce Osmanlıların istilacı tutumlarını durdurdu, sonra mevzi kaybetmelerine neden oldu.
Çoğu tarihçinin iddia ettiğinin aksine, Osmanlı kendisini Türklüğe ya da Türkçülüğe pek yakın hissetmiyordu. Hatta Türk olarak tanınır olmayı kusur sayıyordu.
Öyle ki Hicivci şair Nefi’nin yazdığı dizeler bunun örnekleriyle dolu. Ama Osmanlı tamamıyla Ümmet üzerinden hareket eden İslami bir felsefe ile hüküm sürdürüyordu.
Bu hükümdarlığa ilk isyan bayrağını İmparatorluğun denetim altında bulunan Çekler ve Sırplar oldu. Ulus olma güdüleri ile farklı davranışlar göstermekle birlikte, istilacı olma duygularıyla da kendilerini gösterir oldu.
Bunu fırsat bilen Ruslar ‘Pan-Slavizm’ adıyla ilk yayılmacı milliyetçiliğin örneğini verdi.
Önemli bir gözlem ise, Avrupalı ülkeler bu yeni süreçte eşitlik, vatandaşlık, hak hukuk ve kendine güven duyma noktasında epeyce yalpalamakla birlikte; bunları anayasal güvencelerle bağlayarak toplumsal ahlak kazanımlarını geliştirdiler.
Ümmet düşüncesine yakın duran ülkeler ise mezhep, tarikat ve cemaat kültürüne yanaşarak bu yeni düşüncelere yine Fransız kaldılar…