‘Paramparça edilmiş yüzlerce hayata dokundum; morga sığmamış, soğuk hava depolarında üst üste atılmış bedenlere dokundum’ diyor, HDP’nin bir önceki dönem Şırnak Milletvekili Leyla Birlik. Son dönemdeki sürgün siyasetçiler arasına katılan Birlik,Şırnak yerle bir edildiği günlerde olayların merkezindeydi.
Katliamların yaşandığı ve yas tutmanın yasaklandığı zamanlara şahitlik etmiş.
Filiz DENİZ
Ülkeden çıktıktan sonra Şırnak’ta yaşananları tekrar yaşadığını söylüyor. ‘Oradayken sadece içinden geçmişim zamanın; durup düşünecek ,hissedecek, tartacak ve yaşadıklarımı süzgeçten geçirecek bir zaman olmadı’ diyor.
Şırnak halkının kendi öz gücüyle kendini küllerinden yeniden yarattığına dikkat çeken, Şırnak halkının en değerli varlıkları olan çocuklarının cenazeleri üzerine inşa edilmiş o binalara girmeyi içlerine sindiremeyeceğini söyleyen Leyla Birlik’le, Şırnak’ta yaşanan o can pazarı süreci konuştum…
Öncelikle aradan bunca zaman geçtikten sonra dönüp o günlere; sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların yaşandığı Şırnak günlere bakınca ne görüyorsunuz? Yaşananları bugün nasıl tanımlıyor, hangi duygu ve düşüncelerle ifade ediyorsunuz?
Şırnakta olup sokağa çıkma yasaklarının tanıklığını yaşayanlar aradan zaman geçmiş gibi yaşayamıyor. Ben de onlardan biriyim. O zamanı kendimle taşıyorum. Yaşananlar benim bir parçam.
Yüzlerce paramparça edilmiş hayata dokundum. Hayatlarının savaştan öncesini ve sonrasını dinledim. Morga sığmamış ,soğuk hava depolarında üst üste atılmış bedenlere dokundum
-Büyük oğlunun cenazesini almaya gelen babanın, küçük oğlunun cansız bedeniyle karşılaştığı zamanda bulundum. Başı dimdik yürüyen, dilinden zılgıtı eksik etmeyen annelerin ellerinden sımsıkı tutup onların o duruşlarından güç alarak aylarca her gün morga girebildim.
Yas tutmanın yasaklandığı, katledilen çocuğunun dini vecibelerinin yerine getirilmesine izin verilmeden toprağa konulduğu zamanlara şahitlik ettim.
Çocuklarının cenazelerini almaya gelen altı aileden beşinin cenazesini aldığı ancak, cenazesini alamayan o bir aileden utandığını ve onun acısını yaşayıp kendi acılarını erteleyen fedakar yürekli insanlarla aynı havayı soludum.
Yas boyunca tek gözyaşı dökmeyen Hacı Lokman’ın annesinin, sokağa çıkma yasakları kalktıktan sonra yüzde yetmişi yıkılan Şırnak’a döndüğünde çocuk olduğu, gelin olduğu çocuğunu doğurduğu,büyüttüğü kentinin sokakların yıkıldığı, evlerinin dümdüz edildiği boşluğa bakınca “kızım ,oğlum Lokman’ım şimdi öldü” diyen ve gözyaşları döken annemin ellerinden öptüm.
Aylarca süren özyönetim direnişlerinin her anına tanıklık ettim. Geriye bende asla unutamayacağım temel iki şey bıraktı. Birincisi direnen bir halkın çocuklarının kahramanlıklarını ve görkemli direnişleri. ikincisi devletin Kürt düşmanlığını,vahşetini ve barbarlığını gördüm.
Direniş zamanında tanıklığını yaptığımız, yaşadığımız zamanlar üzerine birçok şey yazıldı çizildi. Şarkılar bestelendi, şiirler yazıldı, destanlar okundu. Hiçbir kalem, hiç bir romancı, hiçbir şair o vahşeti Kürtlerin gözleriyle yazamaz. Hiçbir ses, hiçbir ezgi ailelerine teslim ettiğimiz parçalanmış bedenlerin,hatta ailelerinden kaçırılan cenazelerin arkasından yakılan ağıt gibi olamayacaktır.
Aradan geçen bunca zaman içinde Şırnak yaralarını sarabildi mi? Beklediği desteği, ilgiyi görebildi mi? Bugün nasıl bir durumda ve neler yaşanıyor?
Yaralar kapanmaz, yaralar kabuk bağlar,iz bırakır. Kürt halkının yaraları sadece kabuk bağladı. Yaralarımıza her dokunduğumuzda kanıyor, kanıyacaktır da. Taki o vahşeti yapanlar bu halka hesap verinceye kadar. Şırnak sokaklarının tabelalarını odalarına süs yapanlardan hesap soruluncaya kadar.
Şırnak halkı kendi öz gücüyle kendini tekrar küllerinden yaratıyor. Devletin yakıp yıktığı kentlerini tekrar inşa ediyorlar. Şırnak halkından hiç kimse yakılıp yıkılarak yok edilmeye çalışılan geçmişlerinin,anılarının ve hepsinden acısı en değerli çocuklarının cenazelerinin üstüne inşa edilmiş o binalara girmeyi sindiremeyecektir. Asıl vahşet budur aslında.
Sizin yurtdışına çıkma nedeniniz de sanırım diğer bu nedenle alakalı? Hakkınızda ne tür davalar açıldı, kişi olarak neler yaşadınız ve ne zaman yurt dışına çıktığınız?
Vekiliğim boyunca vahşeti teşhir etmem, Şırnak’tan ayrılmamam, halkımla beraber olmamdan dolayı hakkımda onlarca dava açıldı. üç kadın yoldaşımı Seve, Pakize ve Fatma’yı vahşice katleden o çeteleri teşhis edebilme ihtimalim bile onları korkuttu.
Halkımızın kahraman çocuklarını defnettiğim için, yazarken bile ellerimin titrediği,insanlığımdan utandığım,yaralıyken yirmi sekiz kurşunla katledilip,ölümünden sonra bile bedenine işkence yapan ve bunun videosunu çeken alçakları tanıdığım için yargılanıyorum.
Yurt dışı deneyimi ve buradaki sürgün hayatınız hakkında neler söyleyeceksiniz?
Sürgünden söz etmek zordur. Söz gırtlakta kalır derlermiş böylesi durumlarda. Söz gırtlakta kalıyor gerçekten de. Hele bir şavaşın içinden çıkıp gelmişsen daha ağırdır. Ülkeden çıktıktan sonra Şırnak’ta yaşananları tekrar yaşadım. Oradayken sadece içinden geçmişim zamanın . Durup düşünecek ,hissedecek, tartacak yaşadıklarını süzgeçten geçirecek bir zaman olmadı.
Hacı Lokman Birlik’in babası Hasan Birlik hakkında açılan dava ertelendi. Hem dava hem de ailenin yaşadıklarıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Şimdilerde geriye sarıyorum sadece içinden geçip gitmemişim meğer.Herşey çok hızlı gelişiyordu,sürekli hareket halindeydim. Çok fazla acı yıkım vahşet vardı . Özyönetim direnişinde bana güç veren, gördüklerim karşısında beni ayakta tutan o tarihi direnişti. Zerya’nın gözleriydi ,Seve’nin sonuna kadar direnmek yaşamaktır derkenki gülüşüydü, Mehmet Tunç’un, Asya’nın direnciydi..
Süreci yürütememenin, sürece yön veren değil de peşinden koşan olmanın, yetememenin sancısı var İçimde. Her gün büyüyen bir öfke var. Yetmiş yaşında çocuğu vahşice katledilen babanın mahkemeye çıkartılmasının önüne geçememenin utancı var.
Direnişleriyle tarih yazanlara layık olamamanın sancısı var şimdilerde.Yüz yıldır süren sömürüye acıya imha ve inkara rağmen Kürt halkı onurlu bir barışta ve halkların bir arada özgür yaşamında hala ısrarcıdır.
Bundan sonraki süreç hakkında neler söyleyeceksiniz? Kürt sorununda aktüel gelişmeler ne yana doğru seyrediyor?
20 yıldır insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir tecrit altında tutulan; milyonların iradesi olarak işaret ettiği Kürt Halk Önderi bütün saldırılara rağmen onurlu, özgür ve birlikte yaşam mücadelesinden asla vazgeçmemiş. Zalimce kuşularda bile başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu ve bütün ezilen halkların umut ışığı olan paradigmasıyla sorunların çözüm yolunu göstermiştir.
Bin yıllardır halkları birbirine kırdırarak varlığını sürdüren kapitalist moderniteye karşı halkların birlikte özgür ve eşit yaşamını esas alan bu paradigma bugün Rojava’da vücut bulmuş ve insanlığa umut ışığı olmuştur. Bunu doğru değerlendirmek sahiplenmek ve güç vermek insanlık ve demokrasi değerlerine sahip olan her kesimin en temel görev ve sorumluluğudur .
7 Haziran’da seçimlerinde Türk ve Kürd halkları bu faşist tekçi iktidara dur diyerek toplumsal uzlaşı ve demokratik çözümden yana tavrını ortaya koymuştur. Ancak çıkan sonuçlardan kendi sonunu gören AKP ve Erdoğan sonuçları kabul etmeyerek erken seçim kararı alarak ülkeyi yeni bir kaos ortamına sürüklemiştir .
Tek başına iktidar olamayan AKP’nin iktidarda kalmakta ısrarı savaşta ısrarı Türkiye’yi bu noktaya getirmiştir.Dış ilişkilerde sıkışmış, ne yaptığını bilmeyen ,ekonomik sosyal siyasal olarak dibe batmış, ülkeyi yönetemeyecek bir duruma gelmiştir. Bu kaotik ortamdan çıkış ancak onurlu bir barışla olabilir. En temel ve tarihsel sorunu olan Kürt sorununu çözemeyen hiç bir hükümet ne iç demokrasiyi sağlayabilir ne de dış ilişkilerinde başarıyı elde edebilir. Bu noktada görev bizlere düşüyor. Türkiye demokrasi güçlerine, sivil toplum kurumlarına emekçiye işçiye toplumun her kesimine görev düşüyor.
31 Mart seçimlerinde Kürtlerin Türkiye’deki stratejisi tam da buydu. 31 Mart yerel seçimlerinde bütün hile ve zorbalığa rağmen Kürdistan’dan halkın iradesini gasp eden kayyumları kovmuş, AKP- MHP faşist ittifakının dağılma ve parçalanma sürecini başlatmış.
Yerel seçimlerde Şırnak’ta belediyenin AKP’nin eline geçmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kürtler 31 Mart yerel seçimlerinde bütün yaşanan hilelere zorbalığa rağmen Kürdistan’dan halkın iradesini gasp eden kayyumları kovmuş,savaşta, tecritte tekçilikte ısrar eden AKP’nin sonunu getirmiştir. Herkes bir kez daha görmüştür ki Kürtleri yok sayarak hiç bir iktidar yaşamını sürdürebilmiş değildir.
31 Mart seçimleri başta Şırnak olmak üzere Kürt mücadelesine öncülük eden asla diz çökmeyen ,tarihini direnişiyle yazan,Kuzey Kürdistan’ın diğer parçasıyla sınır olan hattını kazanabilmek için bir çok yerde asker taşıma yöntemiyle sandıkların taşınması uydurduktan yazılan seçmen listeleriyle belediyeler gasp edilmiştir.
23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimlerinde de İstanbul’un AKP’den alınmasıyla sonun başlangıcı olan darbeyi de indirmiştir. Savaşta, tecritte, tekçilikte ısrar AKP’nin sonunu getirmiştir. Herkes bir kez daha görmüştür ki Kürtleri yok sayarak hiç bir iktidar yaşamını sürdürebilmiş değildir.
/Nupel/