Süleyman Demirtaş: Veyso oğlum öyle değil

Yazarlar

Sabah ilk uyandığımda önce altıma yapmış mıyım diye ufaktan bir kontrol ederdim kendimi. Islaklık yoksa iyi. Mahçup olmadan başlayacağım güne bugün. Aksi halde bunu önce anama ilan edip sonra da yatağı yorganı değişmesini ezilerek izlemek gerekecek. Bu da yetmezmiş gibi işini hızlı hızlı bitirdikten sonra beni banyoya koyup aynı hızla yıkaması da kaçınılmaz olacak. Vücudum anamın el ve lif darbelerinden mi yoksa sıcak suyun ve temizliğin sonucu mu bilmiyorum, kırmızıya yakın bir pembelik halini alırdı. Bütün masumiyetim havlunun içinde kurumayı bekleyip üstümün giydirilmesine kadardı. Daha sonrası içgüdüsel bir güçle sokağa kartal yavrusu gibi çıkmak olurdu…

Sokakların hakimi gibiydik. Biz sokağa çıkmazsak olağan hayat aksayacaktı sanki. Esnaf dükkanını açmayacak, insanlar işlerine, öğrenciler okullarına gitmeyi aksatacak. Sabahın erken saatlerinde mahallediki hiyerarşiye göre konumlanmamızı yapar ve akıp giden hayatı tren şefleri misali kontrol ederdik. Rutini bozan bir şey fark ettiğimiz anda kedi görmüş kırlangıç sürüsü gibi bağırışlar içinde hızlı hızlı koşardık. Bu durum sanırım mahallenin doğal alarmı gibiydi. Etraftakilerin dikkatini toplar ve o duruma müdahaleyi hızlandırırdık. Anlayacağınız biz o çocuklar olmasaydık işler karman çorman olacaktı, diğer insanlar bunun farkında olmasalar bile bu tartışmasız bizim için böyleydi.

Büyüdükçe alan genişletip diğer mahallelerdeki yaşamları da tanımaya, ordaki hayatı yöneten çocuklarla da tanışmaya başladık. Alan kapmacada çeşitli sürtüşmelerimiz de oldu. Fakat bizi bu sürtüşmeden alıkoyan başka olağan dışı işler izlemeye başlamıştık mahallelerimizde.

Polisler! Bunlar tamamen kimdirler? Hangi mahalleye bağlıdırlar? Nasıl oldu da bu kadar büyümelerine rağmen hayata müdahaleden neden vazgeçmediler? Polisler mahalleye hakimiyetimizi azaltmaya mı başlamışlardı yoksa bizim hayata müdahale alanımız genişlemiş de onların alanına mı girdik? Bunu o zamanlar çözmeye çok zamanımız olmuyordu. Çünkü gerçekten çok hızlı koşuyorlar ve rivayete göre sana silah dahi sıkıyorlar.

Daha geçen aşağı mahallede Newroz ateşi yakan gençlere saldırmış, bir kaçını ciddi şekilde yaralamış ve birkaç genci de zorla arabalarına bindirip götürmüşler. Güç dengesi çok kötü. Baş edebilmek çok zor. Aslında bu anlaşılır bir durum. Asıl anlam veremediğimiz polislerle beraber bizim itfaiyeci Mahmut abi, Şeyhmus abi de gelip ateşi söndürmek için çalışmışlardı ve yarı yanık lastikleri koca kancalarıyla yana doğru çekerken de bize yapmayın yapmayın diye mırıldanmışlardı.

Bu kabul edilemezdi çünkü onlar bizim mahalledendi. İlk defa aynı kıyafeti giyelim isteği buradan doğmuştu. Safları netleştirmek gerekiyordu. Flama, üniforma, bayrak, logo her ne ise itfaiyeci Mahmut ve Şeyhmus kararını vermeliydi, bu şekilde mahallede akan yaşamdan çok aykırı duruyorlardı.

Tutuklanan büyüklerimizin cezaevinde ziyaretlerimiz sırasında fark ettim ki meğerse biz bir devlet sisteminin içinde yaşıyormuşuz. Hatta bütün mahalleler o devlete aitmiş. Yaşamı dizayn eden oymuş. Dizaynının dışına çıkanları o cezalandırıyor ve hatta bunun için koca teşkilatlar, işkencehaneler, hapishaneler inşaa etmiş. Bizden çok ilerde olduklarını öğrenince bunu mahalledeki diğer arkadaşlara anlatmakta zorlandım.

Veyso oğlum öyle değil , diyemedim….

 

İlginizi Çekebilir

Hakkari’de Rojin Kabaiş için basın açıklaması düzenlendi
Fransa Rojava’da IŞİD’i vurdu

Öne Çıkanlar