Süleyman Demirtaş: Virüsler, maskeler ve çürümüş sesler

Yazarlar

Gözümüzün değidiği her insandan hikaye kapıyoruz. Maske takıp korunduğumuz virüs gibi. Ama bu başka bir virüs. İlla solunumla değil, bakışla,sesle, temasla da geçiyor…

Farkındasınız değil mi?

Bu virüsten korunmak için gözlük ve kulaklıkla çıkıyor çoğu insan dışarı. Ne görüntü, ne de ses almak ve vermek istiyorlar. Her yerden akın akın çıkıp geliyorlar. Parktan, marketten, metrodan, otobüsten, mağazadan, işten… dur durak bilmiyorlar. Biri mezarlıkta defnedilirken bir kaçı hastanede doğmuş oluyor. Kimi tek geziyor, kimi kalabalıklarla. Suya düşmüş de sarılacak yılanlar ararcasına, nefes almak için birbirinin omuzlarına basarcasına panikle yaşıyorlar.

Yeryüzü virüsleriyiz. Ekosisteme yokluğu zerre etki etmeyen tek canlılarız. Uçaklar,silahlar, ilaçlar, cihazlar, dinler, ideolojiler, kuramlar, kırmızı çizgiler üretmişiz. İhtiyaca değil, tüketime yetişmeye çalışıyor üreticiler. Sadece fabrikalar değil, siyasetçiler, sanatçılar, papazlar, imamlar da bu tüketime yetişemiyor. Çöplükleri kentlerden uzağa kuruyoruz. Koktuğu için değil sadece. O devasal çürümüşlüğü göstermemek için.  Çalışmayla geçen ömürlerin dinlenme zamanını uzatmak için uzun yaşamaya çalışıyoruz. Başkasının ömründen aşırıp kendimize katmak istiyoruz.

Her yerimize nüfuz etmiş çürümüşlük, kendini modern, çağdaş vs. diye de ambalajlamış satıyor.

Öyle ki ne kadar çürümüşse o kadar güçlenmeye ihtiyaç duyuyor. Ortaya dökülen her pisliği için onu koruyacak itibarlılara tapmak zorunda kalıyor. İtibar bodyguardları var onların. Yüzüne tükürülesi hallerini toplumdan gizleyerek vitrine onur, şeref, namus geçen şiirler, şarkılar, beyitler, nağmeler koyuyorlar.

Biz köy peyniri kalırız bu şehir kaşarlarının yanında… 

Öyle demişti de biri. Öğrenilirse bitersin, ölürsün değil mi? Bekleyin sonu gelmedi daha, gelince yazarım onu da. Belki de siz yazarsınız bu defa da bana…Öğrenmiş olursanız biterler!ü…  

Emeği, fedayı, içtenliği, bağlılığı görmemişler ki garipler, ne yapsınlar! İçine doğmuşlar o hastalıklı kalabalıkların. Çok özeller bu virüsler. Yeterki biri birinden haberdar olmasın o kalabalıklar, o kadar da özel hayatlar. Çok kişinin olduğu ama kimsenin kimseyi bilmediği bir devran kurmuşlar kendilerine.

Olur da biri birini öğrenir, bilir veya görürse!

İnkar, imha , cinayet , ihanet , rezillik …  

90’lı yıllarda işkenceciler için söylerdik, bunlar ana baba sevgisi görmemişler ki bu kadar zalim olabiliyorlar. Bu virüsler de demek ki hiçbir ahlaki değer taşımadıkları ve ahlaki bir referans görmedikleri için bu kadar çürütücü olabiliyorlar. Yapılan kötülüğün neye göresi, kime göresi olmaz. Çirkefin fetvasını aramakla geçirsinler ömürlerini. Dinlenmeye zamanları olmayacak kadar derindir, çoktur kötünün işi.

Temas ettiği herkese bulaşıyor, kalpleri taşlaştırıyor. Tanrı bu virüslerden, önce çocukları kurtarıyor, hep onlar ilk ölen!

Bir müzik aleti, bir boya fırçası, bir el aleti falan kullanmalı. Ustası olmalıyız mesela yaptığımız işin. Verdiğimiz emeğin de savunucusu. Bu hayat denizinde kimsenin omuzuna basmadan, kimseyi soluksuz koymadan yüzmeyi öğrenmeliyiz. İnsan sevmek zor iş olmuş. Bizler de birer insanız ya, unutmayın. Kendinizi de kolay sevmeyin. Kendinizi de sevmeye nedenleriniz olsun. Sevmeye neden bulamıyorsanız bile, nefrete yer vermeyin. Gerçekten alın kendinizi karşınıza ve bir hesaplaşın.

“Hiç yoktan iyiyim” çıksın bari sonucunuz…

Tükettiğiniz ömürde bastığınız omuz, soluksuz kalmış bir can olmasın. Çok naifiz, çok NARİN! Bizi boğarak öldürürler. Herkes kendinden uzak bakar öldüğümüz yere. Doğudur batı değil, Amed’dir Maraş değil, ilçedir merkez değil, onlardandır partili değil…  Ölen de öldürülen de hep bizden uzak, bizden değil. Pisliklerini öğrendiklerimiz bizi NARİN’ce boğdular, nefessiz koydular.

Biz karşımıza alıp kavga etmeyi, başetmeyi öğrenmişiz, biliriz. Yanımızdan, bizden olursa, sırtımızda izi kalır kalleşliğin. Bunu taşıyamayız. Teke tek dövüşemeyiz asla artık. Geçin karşımıza kezzap dökün, yakın şu utanmaz yüzümüzü. 

Hep uzak sandığımız bu  utanç bir virüs gibi yayılacak. Maske de taksak gözle, sesle , tenle kapınızı çalacak.

Güzelliğin yalnız tende 

Özde bir şey yokmuş sende

O gözlerle ne var bende 

Boşa bakma göremezsin

Boşa bakma göremezsin

İlginizi Çekebilir

Macron: Daha adil bir dünya düzenine ihtiyaç var
Kürt Tarihi Dergisi 12 yaşında

Öne Çıkanlar