Süleyman Demirtaş: Kuyudaki Yusuf’un yarası

Yazarlar

Kaskatı kesiliyor insan, elleri terliyor yarası sıcak olanın. Gözbebekleri irileşiyor ve hafızadaki bütün çekmeceler bir anda patlar gibi açılıyor; neyin var neyin yok orta yere dökülüyor. En mahremin aslında, kanın gibi dökülüyor. Yarası sıcağın sakinliği, mahçupluğu bundandır. Çekeceği acıyı hesaplar, belki de alacağı intikamı…

Yara kapanmaz artık, sağılır en fazla. Savaş da aşk da bitmiştir. Şimdi sıhhiyeler toplar seni. Upuzun serilirsin yere, sen bile şaşarsın o uzunluğa. Serilirsin serilirsin bitmez!  Dinginsin bu yüzden, Yaralı, belki de yenik. Hele durun ölmedim daha der gibi bakar gözlerin. 

Enerjisi yüksek, çok konuşan, beklentilerini sıralayan insanlardan kaçıyorsun. Daha sakince sohbet edebileceğin insanlar arıyorsun. Derinliğini yitiriyor ve suyun üstünde seken bir taş gibi ; ulaşmak istediği bir kıyı varmış gibi, kararlı, arkasından izler bırakarak akıyor zaman . Bir sonraki adım öncekinden daha kısa, kısaldıkça adımlar sona yaklaşmanın telaşı ile daha çok iz bırakma çabası ve sonunda geriye sadece sonra silinecek izler kalıyor.

Bir anda dibe doğru salınarak, geri dönüşü imkansız yolculuk. Yukarıdaki ışık, ses, sıcaklık hiç biri yok. Soğuk, karanlık ve sessiz dünyaya hoşgeldin. Biz hep buradaydık ve seni bekliyorduk. Varlığımızı biliyordunuz ama hep yukarıda kalacakmışsınız gibi yaşadınız. Bizler de bir zaman o dünyadaydık. Güneş gördük, sımsıcak günler, karla örtülü kışlar yaşadık. Yosunlar sardı bizi kimi zaman, yeşerdik. Her birimiz büyük bir kayanın parçalarıydık, dinamitlediler bizi, paramparça olduk. Her birimiz bir yere saçıldık. Bizi artık bir araya da getirseniz, kırılan yerlerimizi birleştiremezsiniz. Hiç üzülme o dünyadan çıkıp buraya geldiğine. Çok zor olacak mutlaka, sonra daha az zor, sonra hiç zor olmayacak.

Unutacaksın çünkü. Hatırlamayacaksın geçmişini. İzlediğin bir filmin zamanla hafızandan silinmesi gibi, birkaç kare kalacak sadece. Onlara da yabancılaşacaksın, senin değil de başkasının hikayesiymiş gibi anımsayacaksın. Çünkü ne bir ısı ne bir koku kalmayacak. Verdiğin savaşlar, alacağın intikamlar, göstereceğin günler, söyleyeceğin sözler, öpeceğin tenler, herşey başkasına aitmiş gibi uzaklaşacak senden. 

Dünyayı tanıyıp biz de varız demeye başladığımız anda, ringe çıkıp yumruk sallayan boksör gibi herkesi tehlike veya rakip gibi görüp başlamış oluyoruz hayata. Barınma, sağlık, eğitim, ulaşım ve lüks harcamalarımızı elde etmek üzere, benlik duygumuzu doyurmak üzere gözlerimizi kapatıp yumrukları sallamaya başlıyoruz. İyisini yapmalısın, girdiğin sınavın, yaptığın işin, çaldığın sazın, okuduğun şiirin.

Doğal seleksiyonla diğerlerini o alandan başka alana itmen lazım. Omuz omuza kendine yer açman lazım. Vahşice değil mi bu denge sizce? Vahşi kapitalizm mi bu? Yoksa insanoğlu kapitalizmi günah keçisi gibi kullanıp bütün vahşi doğasını ona mı yıkıyor. Sosyalizm içinde de vahşet yok muydu? Vahşi sosyalizm! O kadar eşitiz ki! Hunharca, vahşice eşitiz! O kadar eşitiz ki hepimiz, dipte buluşacağız. 

Usul usul diplere inerken kasların gevşer, gözbebeklerin küçülür ve sadece önünü görmeye çalışırsın. Eşitlik duygusu sarar ruhunu. İstediğiniz kadar zıplayın, siz de geleceksiniz, bekliyorum demek geçer içinizden. 

Yaşama sarılmak için, ölmeden önce mutlaka diplere inip çıkmanızı öneriyorum. Akvaryumun dışına çıkıp bakamamış her kişi, nerede yaşadığını göremeden ölüp gidecek. Aksi halde güvenli, konforlu alanında ebediyen varolabileceğini zannedecek. 

Diplere nasıl inersiniz o sizin tercihiniz. İnmeyi beceremeyen varsa beri gelsin. İtinayla dibe inilir. Hatta dip turizm falan ..neyse… sulandırmayayım. İndiririm dibe yani, o iş bende. Hani tam dipteyiz ya, orada bir süre kalacaz. Tamam hadi çıkalım yüzeye dediğinizde size şunu söyleyecekler,

-Beraber dibe inebilirsin biriyle ama nasıl çıkacağını sen bulmalısın. Çıkış tek biletli. 

-Bu ne demek şimdi? Burda bırakıp gidecek misin beni? En dipte! Elimden tutup getirdin, şimdi bensiz mi geri döneceksin? Çıkabilir miyim? bilmiyorum ama neden tek kalmalyım? Beraber çıksak ya buradan, olmaz mı? Yola el ele çıkmıştık hani. Beni aldığın yere bırakamaz mıydın? Kuralı, kaidesi bu mu? Çıkarsam birgün o dipten, nasıl bakarsın yüzüme peki? 

-Bakamam ki yüzüne artık. Öyle değil o işler kuzum. Sen dipte kalacaksın, hafızan zayıflayacak. Unuttun mu bunu? Anlattım yukarıda sana oysa. Anıların sana ait değilmiş gibi, film gibi izleyeceksin. Öfken, intikamın, sevgin bütün her şey silinecek. Seni o yüzden en dipte bırakıyorum sevgili. Ruhunu karanlıkla soğutacaksın. Yoksa sen Allah’ın ateşi, hepimizi yakarsın. Sen bu dünyaya ayak uyduramazsın, senin çağın değil bu çağ. Çok geciktin çok. Neler değişti sen yokken. Sen yokken ben, senin için aslolan yani, ben değiştim. Sana kendimi anlatamam artık. Çünkü yoktu zaten o ben. Seninle yarattım onu, seninle gömdüm. Sana ne lazımsa, seni ne huzurlu kılacaksa o oldum ben. Sonra sen bozdun kurduğum oyunu. Bütün duvarları yumrukladın. Bütün öfkenle o duvarları yıkıp arkasını görmeye çalıştın. Yıktığın duvarlara perdeler çektim. Hayal ettiğimizi biz, gerçek olanı ise sadece ben biliyordum. Yetmedi sana hayaller. Hep gerçekleri aradın. Şimdi en sert gerçek ile seni en dipte bırakıp ben hayallerimi yaşamaya gidiyorum.

Ne o elim, ne o gözüm, ne o kokum ne de sana bakacak yüzüm… En dipte beni bekleyeceksin başlarda. Dipte olmak değil, yalnız olmak değil, bırakıp gitmemdir senin sınavın. Her şeyi çözeceksin, biliyorum seni. Benim tek gerçeğim, en derinimde gömüldü. Öncesi, sonrası yalan. Yüzeyde seken bir taş gibi. Hedefsiz, amaçsızım artık. 

Dinginim bu yüzden, yaralı, belki de yenik. Hele durun ölmedim daha der gibi bakar gözlerim. Bir ananın sarılıp yıkıldığımız omuzunun hatırına döner dünya. Yine de evlat deme kimseye sen, içim acır ana. Kuyuya atılan Yusuf için feryatlar eden Yusufcuk kuşu olup yaşarım.

Bir ses kalır geriye benden: Yusuf’u tutan, Yusuf’u tutan, Yusuf’u tutan… 

İlginizi Çekebilir

BM: Haiti’de 5,4 milyon kişi akut gıda güvensizliğiyle karşı karşıya
Kurtalan Belediye Eşbaşkanı Sadiye Aktin serbest bırakıldı

Öne Çıkanlar