Suna Arev: Bak müjdemi isterim..!

Yazarlar

Aslı bir güzel kadın. Özenle çizilmiş güzel kadın resimleri yanında halt etmiş. Ayrıca olgun, yapmacıksız ve derin, iri koyu kahverengi gözleri var. Gözleri kederli, derin bir kuyu…

Aslı kendi halinde, dokuz kardeşten biri ve lise okuyor daha. Aslı okuyacak, eli ekmek tutacak, babası köyün bekçiliğini bırakacak. Anası, ablaları kendisi artık ırgatlığa gitmeyecek… Aslı okuyacak… Aslı kardeşlerine ne güzel elbiseler, ne güzel ayakkabılar alacak. Bir de evlerine çatı yapacak ki yağmur yağınca hiç damlamayacak…

Bir Temmuz akşamı… inek bağırmaları, köpek havlamalarına karışmış, Aslı’nın ablaları leğende çamaşır yıkıyor. Aslı çırpıları kıra kıra kapkara bir kazanda süt kaynatıyor…

Demir bir kapıları var, o yıkılası demir kapı o akşam öyle bir çalınıyor ki, anasının ödü patlıyor, kim öldü diye…

Kimse ölmüyor… Aslında o akşam yavaş yavaş Aslı ölüyor.

Yeter teyze, şişman, şalvarı hep göbeğinde, beyaz tülbentli yanakları al al ve öyle de bir sevinçli neredeyse zil takıp oynayacak ama kürsüde oturmuş ayran ekmek yiyen babadan utanıyor. Anasını çekiyor bir kenara, güya kıs pıs konuşuyor ama herkes de duyuyor.

İşaret parmağıyla anasının göğsüne dürte, dürte konuşuyor.

-Ben müjdemi isterim, valla hem de iyisinden isterim.

-Başınıza Almanya kuşu konmuş da haberiniz yok. Sonra dürte  dürte anasının göğsüne eğilerek diyor ki, ‘’Hadi bacım, gözün aydın, Aslı’yı Almanya’ya gelin ediyorsun…’’

*

İstemem diyorum sadece, başka bir şey demiyorum. En çok da ablalarıma üzülüyorum. Yine bir akşam anam gelip sarılıyor bana, ‘’Yoksulluğumuzu görmüyor musun? Kendini düşünmüyorsan kardeşlerine acı’’ diyor. Ağlıyor da, ağlıyor… 

Babam susuyor. Ne evet diyor, ne de hayır. İki ablamla konuşuyorum .

“Sen bilirsin’’ diyorlar..

Hiç uyumuyorum… Ertesi gün Yeter teyze ile neredeyse babamın yaşındaki Ali Rıza  geliyor.

Yoksulluğumuza bakıp evet diyorum, “Ben yansam da ne gam, yeter ki ailem kurtulsun” diyorum… anam da ağlıyor, ablalarım da…

Köyde herkes bizim gibi yoksul. Köydeki diğer kızlar beni kıskanıyor. Anaları da eldeki şansa bak diyorlar. Almanya’ya gideceğim ya, orada hanım olacağım ya. Ali Rıza da babama kendini övüp duruyor.

Yeter teyze de tutturmuş müjdesini istiyor.

Vah…

**

Burası öyle soğuk, öyle yalnız, öyle kimsesiz küçük bir kasaba ki… Ali Rıza önceden evli, boşanmış üç de boyum kadar çocukları var. Ali Rıza ailesiyle, çocuklarıyla küs. Bir amcasının oğlu geldi hayırlı olsuna hepsi o kadar. İki odalı bir dairede oturuyor, eşyalar eski, kırık dökük. Bir araba fabrikasında çalışıyor. Ben bütün gün evde yalnızım. Ne dil biliyorum, ne de yol… Hafta sonlarını iple çekiyorum da dışarı çıkalım diye, burnumdan getiriyor. Gözün diyor, “senin gözün dışarda.”

-Çalışayım diyorum

-Neyin eksik diyor

Bir eşya isteyecek olsam.

-Babanın evinde mi gördün diyor.

-Bir de cahil, sonradan görme…

İşte böyle, böyle bir kızım oldu. Ne izine gidebildim, ne de babamlara harçlık gönderebildim. Kıskançlıktan beni bazen öyle bir döverdi ki…Nasıl bir cehennemdi burası.

Bir komşum vardı karşı bloktan, Samsunlu, bana fena takmış, bahçeye çamaşır asarım bu tarafa asma diyor, bazen onun kurumuş çamaşırlarını katlar sepete koyarım, kendi çamaşırlarımı sererim, o pis ellerini vurma diyor.

Sensin pis diyorum. Oluyor büyük bir kavga. Pis Kızılbaş, pis kuyruklu, cenabet seni diyor abdestim bozuldu diyor. Yani canım ağzımda. Kızımı alıp gitsem ya. Ama nereye ve kime?

Yine bir gün sudan sebep Ali Rıza öyle bir dövdü ki anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Üstte oturan Alman komşum, bağırmamdan polisi aramış…

Polis geldi ben dil bilmiyorum. Ali Rıza’yı alıp götürdüler. Ertesi gün bir genç kız geldi, Türkçe konuştu benimle. Ali Rıza’ya iki hafta uzaklaştırma cezası verdiler. Kız dedi ki, “Bak abla çok kötü dövülmüşsün kocan hiç normal değil.”

Kimsemin olmadığını söyledim. Kadınlar evini önerdi. Beni ve kızımı oraya götürdü. Bir oda verdiler… Ohh dedim ilk defa…

Almanya’ya geldim geleli ilk defa kadınlar evinde rahat ettim. Biraz kendime geldim. Ben o kadar dayağa yalnızlığa nasıl katlandım diye de kendime şaştım. Ali Rıza ikide bir kaldığım kadın evinin kapısına geliyor, bana olmayacak küfürler ediyor.

Döner miyim? Asla dönmem diyorum.

Sonra polis gelip onu alıp götürüyor. Ben bir nefes alıyorum.

Böyle de olmuyor ki?

Uzak bir tanıdık var çok uzak bir şehirde. Bir görevli beni oraya götürüyor, her şey ayarlanmış, oraya yerleşiyorum. Yavaş, yavaş dil öğrenip ufak ufak da çalışıyorum.

İyi insanlarla da tanışıyorum…

Annemlerle daha sık görüşüyorum. Köyden hiç çıkmamayı özlüyorum.

Annem diyor ki, Yeter teyzenin selamı var.

Gülerek de ekliyor, müjdesini de istiyor ha…

Gülümsüyorum…

İlginizi Çekebilir

Fırat Yavuz: Kimsesizler Ülkesi
Temel Demirer: ‘Az Yazıp Çok Söyleyen’ Cemal Süreya

Öne Çıkanlar