Suna Arev: Pippa Baca’nın Bitmeyen Yolculuğu

Yazarlar

Bundan tam 13  yıl önce Italya’nın Milano kentinden Kudüs’e kadar otostopla gidilecek bir yolculuk tasarlandı…İki sanatçı arkadaş bir barış yolculuğu yapacak; barışın evrensel dilini dünyaya haykıracaklardı…Otostop bir güven basamağıydı; hiç tanımadıkları insanların bu yolculukta barışa bir el atması sağlanacak, savaşın kirli dünyasına karşı sıradan insanların katkılarıyla duyarlılık yaratılacak, yol boyunca barış mesaji verilecekti. 

Böyle düşünmüş, yolculuk planlamasını bu şekilde yapmışlardı. İki yakın arkadaş olan; Pippa Baca ve Silvia Moro 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü  Milano’dan barışçıl duygularıyla yola çıktılar. Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye  ,Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin üzerinden Tel-Aviv’e varacak, barış yolculuğunu birçok dine, kültüre ve etnisiteye ev sahipliği yapmış Kudüs’te noktalayacaklardı. 

Yolculuk öncesi basın toplantısı düzenlemiş, resimler çekmişlerdi. Yolculuk için sıradışı bir elbise olarak tasarlanan ise gelinlikti.. Beyaz gelinlik 11 kat etekleriyle bir zambak çiçeğini andırıyor ve gidecekleri her ülkenin bir sembolünü taşıyordu. Beyaz gelinlik masumiyetin sembolüydü. Geçtikleri her ülkede üzerlerine bulaşan kir, çamur ve savaşın yarattığı yıkım, dökülen kan anlamına da gelecek ve gelinliklere bulaşan hiçbir leke yıkanmayacaktı.

Ortadoğu; binlerce yıldır savaşın, sömürünün, kanın, gözyaşının, yoksulluğun bitip tükenmek bilmediği bir acılar ve ağıtlar coğrafyasıydı. Özellikle kadının korku, çaresizlik ve ölüm iklimiydi…

İnsanlığın en eski, en köklü yerleşim yeri Ortadoğu üç büyük dinin kutsal mekanı ve ayrıca emperyalist ülkelerin de böl, parçala, sömür yönetiminin kanlı coğrafyasıydı.

Pippa Baca 34 yaşındaydı…resimlerde öyle zayıf ki  birazdan çıt diye kırılacak bir dal gibi görünüyordu…ve gözleri… öyle temiz bakıyor ki… o bakışlar da birazdan göz çukurlarına dolacak sulardan habersizdir .O suyu güvercinler içsin, ne diyelim…

Milano, Slovenya, Hırvatistan…Pippa ve Silviya’ nın otostop yaparak geçtikleri her ülke kayıt altına alınıyor, resimler çekiliyor ve uluslararası haber bültenlerinde barış çağrısı yapılıyordu…İki arkadaş beklenilenden daha çok ilgiyle karşılanıyordu. Barış yürüyüşleri sivil toplum hareketleri ve uluslararası kadın hareketleri tarafından da destekleniyordu..Uluslararası basın da bu iki sanatçıyı yakından izliyor ve destekliyordu.

Pippa katolikti, incil’de İsa’nın ayak yıkama ritüelini uygulayarak , geçtiği ülkelerdeki insanların önünde diz çöküp ayaklarını yıkıyordu. Verilen mesaj şuydu: Sizi seviyorum ve size güveniyorum ve işte bu kadar  da alçak gönüllüyüm… Ve bize inanın inanın ki barışı  hep birlikte inşa edebilelim…

Silviya,  biraz daha gerçekçidir barışın İsa ile ilahi adaletle gelmeyeceğini bilir bu nedenledir ki gelinliğine geçtiği her ülkeden nakış işlettirir. Zira nakış tüm toplumlarda en eski , en köklü anlatım ve en güçlü ifade sanatıdır. Hangi dil ve dinden olursa olsun, nakış kendini her topluma anlatır,  motifleriyle dile gelir.

Bosna,  Bulgaristan…Daha çok kamuoyu, daha çok ses ,daha çok haber ve tabii cesaret…

Evet cesaret; Ortadoğu yüzyıllardır kapitalist hoyratların sömürgesi yarattıkları kan, şiddet ve ölüm mezarlığıydı. Savaş ki en çok kadınları ve çocukları vuruyordu. Öyleyse dünyaya da barışı kadınların yüreklerindeki güçlü vicdan ve adalet duygusu getirecekti…Fakat Ortadoğu’da kadın olmak da zor ve her gün ölümle burun buruna gelmek demekti. Ortadoğu ki en çok kadının öldürüldüğü, tecavüz edildiği ve bu yüzyılda köle pazarlarında satıldığı,  hatta taşlanarak öldürüldüğü karanlık bir cehennemdir.

İşte Türkiye;  Ortadoğu’ya girişin cehennem kemeri…Burada Pippa’ nın önerisiyle iki arkadaş iki ayrı koldan barış yolculuğuna devam edecek ve sonradan Beyrut’ da buluşacaklardı…

Pippa Türkiye’de en son olarak bir kamyonete binerken görülür ve kendisinden bir daha haber alınamaz . Ailesi ve onu başından beri takip eden kurumlar endişelidir ve Türkiye’ye üç  gün sonra kayıp başvurusu yapılır…

Türkiye, uluslararası imajından endişelidir ve bu yüzdendir ki Pippa ,’kaybolduktan’ 11 gün sonra Gebze yakınlarında ormanlık bir alanda çalılar içinde bulunur., Tecavüz edilmiştir ve boğularak öldürülmüştür. Pippa böyle bir durumda bulunur.

Gelinliği çalilara takılıp yırtılmış, kadının giydiği o zahmetli, o yüksek topuklu,o incitici ayakkabılar ayağından fırlamış , avuçları açıktır ve dünyanın bütün ezilen kadınlarından yardım ister gibi durmaktadır…

Ve sanki o ezilen kadınlara der ki: “Göz çukurlarıma dolan suyu alın, o suyla ayaklarımı yıkayın ve yola hep birlikte çıkın, yalnız yürümeyin hep birlikte kız kardeşlerinize yardım edin.!!!’’

Onu kamyonetine alıp ormanlık alana götürüp tecavüz edip boğarak öldüren Murat Karataş’tır. İki çocuk babası ve işsizdir. Pippa’nın cep telefonunu almış, kendi sim kartını telefonuna yüklemiştir ve bu sayede çabuk bulunmuştur. Ayrıca Pippa’nın fotoğraf makinesi ve üzerindeki paraya da el koymuştur…

Uluslararası arenada Türkiye hükümetinin imajı çok önemlidir!!!  Basın “Utandık” , ” Rezil olduk”, ” Bizi affet Pippa” gibi başlıklar atar ama Pippa’ nın neden bu yolculuğa çıktığı vurgusu haberlerde yapılmaz. Murat Karataş da asla pişman olduğunu itiraf etmez. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılsa da iki yıl sonra iyi hal indirimi uygulanır ve cezası 36 yıla indirilir…Karataş da bilir ki en kısa zamanda çıkacaktır. Bilir ki bu topraklarda bir kadını öldürmek suç değildir.

Bunun için bir takke, kravatlı bir takım temiz elbise de  iyi hal indirimi için gerekçedir.

Adam çok sevdiği, çok kıskandığı ya da aldatıldığı için öldürmüştür. Kadını bıçaklamasının, yakarak ya da boğarak öldürmesinin hiç ama hiçbir önemi yoktur. Velev ki kadın cinayetleri politiktir…

Pippa Baca’dan sonra bu topraklarda 1933 trans kadın öldürüldü. Pippa Baca’dan sonra bu topraklarda 3 bin 580 kadın öldürüldü. Bu ölümler ki sadece basına yansıyan ve bilinenlerdir ya bir de bilinmeyenler?  Pippa ve Silviya ‘nın bitmeyen yolculukları…

Bir Fatma Altınmakas vardı, aynı ülkeden ayrı toprakların kadim halkından dili motiflerden daha eski fakat yasaklı bir halkın bireyi olan kocasının kardeşi tarafından tecavüze uğramış hamile kalmış bir mağdurdu. Devletine sığınır, can güvenliği ister ,onun kendini anlatmaya çalıştığı dili yasaklıdır ve çığlığını kimse duymaz.  İki gün sonra da karnındaki bebeğiyle birlikte boğularak öldürülür…

Her öldürülen çabuk unutulur, gelinliklere bulaşan kan beyaz renginden çıkıp kırmızı olmuştur bile…

Birkaç hafta önce Afganistan kadınları gündemdeydi modern dünyanın hemen yanı başındaki Ortaçağ karanlığı.  Boko Haram’ın  çalılık alanlardaki kadın cinayetleri…Ve kadın pazarı… hepsi unutturuldu ve her şey yine devam ediyor ama Taliban gibi barbar, vahşi bir örgüt bile bu günlerde çok sevimli gösterilmek isteniyor…Çok naif gibi gösteriliyor, böylece adeta şiddet ve kan kutsanıyor…

Öldürülen ve öldürülecek olan kadınların göz çukurlarından biriken sular ezilenleri yıkamaya yetecek kadar çok ve çoğalıyor. Pippa hala otostopla Ortadoğu’ya yürüyor…

Ve hiçbir şey hiç de “Sevimli” değil…

İlginizi Çekebilir

Dicle Anter: 29. Yılında Aydınların Gerillası
Temel Demirer: Alevilik’in Tarih Bilgisi

Öne Çıkanlar