Suna Arev: Sessiz Kuğunun Ölümü- 2

Yazarlar

Hafif bir yağmur yağıyor, berekettir deniliyor…Kavak yelleri, kuğunun belindeki kırmızı kuşak  ve halaylarla dövülen kapı önündeki çamurlu toprak yeni bir geleceği haber veriyor. Kuğu birazdan bir çanta gibi elde taşınacak ve gidecek …

Bir veda anında en çok da ablası ağlıyor. Kendi yarasına ağlar gibi , kendi yarasını kanatır gibi, bir elin , bir gözün hakkına ağlar gibi, en çok o ağlıyor vedalaşırken…

Hikmet , babasının eline başlık parasını saymış , güzel kuğunun, körpe kuğunun fiyatını biçmiş gibi. En çok ablası ağlıyor işte, en çok  o…

Hikmet soğuk bir dağ gibi karı eksilmez , ne ağlanır Hikmet’ le ne  de gülünür.  Habire Almanya’yı över durur. Doğup büyüdüğü toprağı , yoksulluğu hakir görür, küçümser sürekli. Öyle bir sonradan görmeki anası ve babası bundan rahatsız olur, bazen hayretle onun gözüne bakıp bakıp susarlar. Susarlar çünkü, ellerini kollarını koyunlarına bağlayan bir şey vardır: yoksulluk….

Kuğu’nun eli Hikmet’ in elinde, ama onun eli soğuk, Hikmet’in eli duygusuz hiçbir sıcaklığı yok . Kuğu’nun gözleri nemli,  evlerinin yoksulluğuna bakıyor , boy verip de satılacak bahçelerindeki kavaklara bakıyor…

Hikmet’in elini daha bir sıkı kavrıyor, sıcacık bir el soğuk bir elin içinde üşüyor…

Kuğu’nun soyadı değişmiş, bir demir yığınına binip Ankara’ ya gidecekler, oradan da Almanya’ya …

Git git bitmeyen yollar , kocaman binalar , arabalar , korna sesleri gürültüler, nereye gittikleri belirsiz insan yığınları… Her mesafede uzaklaşan toprak evler, ,önünde onu uğurlayan yaşlı gözler… İlle de ablasının hıçkırarak sarılması ve kavak yellerindeki o hüzünlü titreyiş…Sonra o soğuk el…Şimdiden özlenen o sıcacık ev… Garip bir pişmanlık duygusu…Giden  bir daha ne zaman döner sorusu…

İlk defa kent görmüş , ilk defa uçağa binmiş , etrafında çeşit çeşit insanlar, evi ne kadar da uzaklarda kalmış…ne kadar kim bilir?

Hikmet’in soğuk elleri bir apartmanın giriş kapısını  açıyor. Beş katlı eski bir bina  merdivenleri daracık, çık çık bitmez. Hikmet’in ölüm gibi soğuk eliyle açtığı bir kapı daha  ve pencereleri gökyüzüne bakan bir çatı katı. Gökte bir tek yıldız bile yok. Gündüzleri güneşsiz , köyünün tırnağı bile etmez. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir Allah’ın kulu kapıyı çalmaz…Hikmet tam da burası gibi. Burası tam da Hikmet gibi…Hikmet, öyle cansız, öyle duygusuz , öyle gri ve soğuk ki ölüm gibi.

Aslında Hikmet boynuna şiş geçirilmiş bir çoban köpeğini andırıyor .Öyle sevişiyor Kuğu’yla. Kuğu’nun bütün boynu mor diş izleriyle dolu…Ağlıyor Kuğu , içi  hep kan ağlıyor…Aynalar tek dostu. Aynadaki yaralıya soruyor;  evlilik dedikleri bu mu?  Gün görmek bu mu?

Hikmet bu kentteki bir metal fabrikasında işçidir, bir İtalyan ile olan birlikteliğinden olma  boyunca bir de oğlu vardır. Gözü açılmamış yoksul bir Kuğu ise Hikmet’ in mumla arayıp da bulduğu bir nimettir.

Yalnızdır,  çok güzeldir Kuğu ve çok gençtir , ayrıca  çok da masumdur. Onun kocasını bekleyeceği bir penceresi bile yoktur. Bütün zamanı bu çatı katını, tekrar tekrar temizlemekle  ve yemek yapma ile  geçer. Sabahları uyandığında boynundaki morlukları diş izlerini sayarak,, o yoksul , o sıcacık evini sayıklayak geçirir ki dayanılmaz bir özlemdir bu. Taşını, toprağını, ağacını ,o yoksul evinin baş tacı sıcaklığını özler. Her şey ama ,her şey, burnunda tüter. Birkaç kez gittiği , resmi işlemler dışında dış dünyaya yabancıdır.

Bir akşam; kafese kapatılmış bir aslan gibi kükrer Kuğu ….

-Canım daralıyor , ölmek istiyorum ; der.

İlk defa korkar Hikmet , ilk defa yalnız kalabileceğini düşünür…İlk  defa bir iş, ayarlayacağını söyler.

Wiesbaden’ in sıra sıra, bitmez tükenmez üzüm bağları vardır. Tarım işçilerinin emekleriyle güzelleştirdiği. Bir de şarap fabrikaları vardır ki Kuğu da oranın işçisidir artık. Üretmenin, yaratmanın evin dışına taşan o coşkulu dünyanın beyaz kanatlı kuşudur şimdi..Göçmen işçilerin yoğunluğu bu fabrikada da ilk değildir. Aralarında Türkler  de vardır. “Güzellik başa beladır.” Gelişmemiş toplumlarda kadını kadına düşman eden en büyük etkendir. Güzeldir Kuğu, uzun ince bir boyu , uzun lepiska saçları , can alıcı iri gözleriyle dikkat çekmektedir ve asil bir göz alıcılığı vardır.

İşte bu durum bir Balkan  gencinin yüreğine kadar iner, sever Kuğu’yu; uzaktan uzağa aşık olur. Ona ‘Beyaz Kuğu’ adını bile yakıştırır . Sevgisinde samimi görünür. Bakışlarıyla hep onunla ilgilenmesi , hep onun çalışma alanında olması diğer kadınların gözünden kaçmaz…

Kuğu böyle sıcak bir ilişkiden etkilenmiş midir? Bilinmez . Ne önemi var ki?  Dedikodular Hikmet’ e kadar gitmiştir bile..

-Karına sahip çık,  adın lekelenmesin dedikodusudur bu…

Bundan sonradır ki Kuğuiçin cehennem hayatı başlar .İş yaşamı sona erer , öldüresiye dayak yiyeceği günlerin de ardı arkası kesilmez. Evin sinik, ,sesiz , emre amade bir sığıntısı olur çıkar. Hikmet bu durumu öyle kullanır ki Kuğu artık tamamen yalnızlaşır.

Bir kızı olur, bu zorlu süreçte , kızıyla gittiği tek yer Kuğulu Göl kenarıdır. Orası geçmişine özlemin tek aynasıdır. Yalnızlık, büyük acı özlem yoğunluğu Kuğu’nun ruhsal yara almasının önüne geçemez. Bir kızı daha olur…Tam da lohusa dönemidir…Her şey, ama her şey çok ağırdır…

Bir pazar günü, Hikmet’in evde olduğu anı kollar gibi, önceden aldığı bir şişe benzinle ömrünün sonuna yürür.

Bir yumak, ayakları karnına çekilmiş sessiz, sedasız yakar kendini. Kuğu kendini yakarken ama ormana zarar vermemeye dikkat eder. Kendisi cayır cayır yanarken ağaçların bir dalının bile yanmasını istemez. Buna göre bir yer seçer, orada benzini başından aşağı döker…

Ormanda göğe uzanan dümdüz ağaçlar , onun geride bıraktığı bahçesindeki kavak ağaçlarını andırır. Ağaçların kenarlarında hala sessiz kuğular yüzüyor. Wiesbaden’ in üzüm bağları , kaliteli şarapları , Neon ışıkları altındaki kumarhaneleri,  metal fabrikaları…

Her şey  biraz daha gelişmiş, daha modern olarak yola devam ediyor…İnsan elinin öğüttüğü çark aynı şekilde dönmeyi sürdürüyor.

Dünyanın her yerinden ateşe koşan kelebekler gibi, daha iyi bir yaşama koşan, sessiz kuğular Almanya’ya gelmeye devam ediyor. Kendileri bekleyen akibeti bilmeden geliyor, ölüm gibi soğuk Hikmet’lerin kurbanı olmaya devam ediyorlar…

İlginizi Çekebilir

Kemal Okutan: Kürt Partileri- 12
Meral Şimşek: Mızıkalı Ağıtlar

Öne Çıkanlar