Suna Arev: Yük Sahası Anıtı 

Yazarlar

Darmstad kentinin yokuş aşağı mahallelerinde, bazen sisli, bazen karlı rüzgarlı, çoğu zaman  ise yağmurlu havada çıkılan iş yolculuklarında, otobüs ağır ağır kentin merkezine ilerlerken yol, bir zaman sonra bir düzlüğe çıkar.

Burada eski bir yük istasyonun yosun tutmuş kalıntıları üzerinde Bismarck ile Kirschenallee caddelerinin kesiştiği köşede, bir buçuk metre kenar uzunluklu, kurşun geçirmez camdan yapılmış,üzerine 600 sembolik isim kazınmış, şeffaf kıymıklardan oluşan, bir çalılıkla doldurulmuş, bir tampon durdurucu ile bir ray parçası üzerine yerleştirilmiş cam bir küp ile karşılaşırım…

2.Dünya Savaşı’ndan önce buradan yük vagonlarıyla sığır ticareti yapılırmış.  Savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü 1941- 43 yıllarında, bu cam küpün durduğu yerde, 6 bin Yahudi ve 300 Sinti ( Roman) yük vagonlarına bindirilmiş ve doğudaki imha kamplarına gönderilmiş.

Aradan neredeyse 60 yıl geçtikten sonra, 2004 yılında Darmstad’tan Nazi toplama kamplarına gönderilen bu insanların anısına yapılan bu saygı anıtı iki kez saldırıya uğramış. Cam küpün içine isimlerle birlikte sivri cam parçaları da dökülmüş durumda. 

Anıt köşede sarılmayı bekleyen kanayan bir yara gibi duruyor.

Bu iki cadde boyunca ve kentin başka sokaklarının kaldırım taşlarına döşenmiş tunçtan tökezleme saygı taşları da vardır.

O taşlarda şöyle yazar; ‘’Saygıyla eğilelim; …burada yaşıyordu, buradan alındı, şu toplama kampında öldürüldü…’’

Cam parçaları da, tökezleme taşları da tarihin bıçakları gibidir ve cam küp saldırıyla parçalanmış olsa da anıt yine de anıttır.

Ancak aradan geçen bunca zamana karşın buradaki yolculuklar da hep devam etmiş. Şimdi düzlükteki bu ışıklı yolda, çoğu da Balkan ülkelerinden gelen gencecik kadınlar, sıra sıra diziliyor, eril dünyaya bedenlerini satıyorlar.

2016 ‘nın kışıydı; annemi üç aylık vize ile yanıma misafir olarak davet etmiştim. Annemin kışın akut dönemi öksürükleri olurdu. O öksürdüğünde bizim göğüs kafesimiz parçalanacak gibi olurdu.

40 yıl önce lohusa iken zatürre olmuş ve akciğerindeki bir damar çatlamıştı. Zamanla öyle hassaslaştı ki, kuşun kanadından rüzgar eser annem öksürürdü…öksürürdü, durmaksızın.

2.Dünya Savaşı’nın kirli, kanlı yüzünü yıkamak için mücadele eden  iyi insanlar da vardı. Bu sebeple Darmstad Marien Hastanesi’nde gönüllü, emekli doktor ve hemşireler burada kalan kaçaklara, gidecek yeri olmayanlara, evsiz ve yurtsuz göçmenlere, kayıtsız ve devletten bağımsız sağlık hizmeti veriyorlardı.

 Ki hala öyledir…

Bir sabah annemi bu hastaneye götürdüm. Bekleme odasında bizden başka üç genç göçmen daha vardı. Perişan, ezik, elleri inşaat işçiliğinden parçalanmış görünümü veriyorlardı. Biraz sonra bekleme odasına genç bir kadın ve elini tuttuğu 5- 6  yaşlarında bir çocuk daha girdi.

Kadın hemen hemen her gün, o kırılmış cam küpünün yanında duran kadınlardan biriydi. Esmer güzeli, saçları düz, omuzlarından kesilmiş ve alnında bir tutam kahkül olan kadın küçük kederli gözleriyle yere bakıyordu. Ayakkabıları aşınmıştı…mevsimine göre ince giyinmişti.

Sürekli akan burnunu çeken ve etrafına meraklı gözlerle bakan, ürkek, endişeli esmer çocuk ise aynı zamanda çok da sevimliydi.

Annemin öksürüğü azalsın diye fırından taze, sıcak simitler almıştım. Anneme verince bir tane de çocuğa uzattım.

Çocuk önce annesine baktı. Annesi başıyla onaylayınca da aldı.

Genç kadın konuşmadı ama başını sallayarak teşekkür etti. Ben de aynı onun gibi yaptım; başımla onayladım.

Bir süre sonra annemi doktorun odasına çağırdılar. Kontroller, röntgen ve reçete işlemlerinden sonra döndüğümde üç işçi de, kadın ve çocuğu da orada yoktular.

Ertesi gün iş çıkışı, kadın ve çocuğu için kışlık giyecekler aldım. Kadın yine her zamanki gibi kırılmış cam küpünün orada titreyerek duruyordu.

-Merhaba dedim.

Önce şaşırdı. Marien Hastanesi deyince hatırlayıp gülümsedi.

-Merhaba dedi.

Elimdeki çantayı uzattım,senin ve oğlun için dedim.

Sevindi ve teşekkür etti.

Tam arkamı dönüp gidiyordum ki, ‘’Ben üç ay sonra buradan gidiyorum’’ dedi.

Bir kırılmış cam küpüne, bir de kadına baktım..

İkisi de kanıyordu..

Kırılmış olsa da anıt yine anıttı..

İlginizi Çekebilir

Sibel Özbudun: ‘Özgürlük’ Mü Dediniz!!
Hasip Kaplan: Yol Bitti..!

Öne Çıkanlar