Suriye ile ilişkilerin geleceği: Kalın ve Colani ne konuştu?

DünyaGündem
🔴 Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinden dört gün sonra MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’a gitti. Peki ajandasında ne vardı? HTŞ Türkiye’den ne bekliyor?
 
Deutsche Welle’den Muhammed Kafadar yazdı:
Türkiye’nim Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın 12 Aralık günü Suriye’nin başkenti Şam’da Emevi Camisine gitti. Bu, Türkiye’nin iç savaşa müdahalesi ve yeni dönemin inşası sürecinde sembolik değeri yüksek bir adımdı.

Bundan tam 12 yıl önce, 2012 yılının Aralık ayında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin desteklediği cihadist muhaliflerin kısa sürede başarıya ulaşacağına dair umudunu, “En kısa zamanda Şam’a gideceğiz. Emevi Camisinde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız” sözleriyle dile getirmişti.

Türk siyasi tarihine geçen bu sözler ilk kez sarf edildiğinde, Birleşmiş Milletler’e göre Suriye’de can kaybı 60 binin biraz altındaydı. Esad devrilene kadar 12 yıl daha geçecek ve maalesef 550 bin kişi daha ölecekti: Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre iç savaşta kimliği tespit edilemeyen 110 bin kişi dâhil, en az 610 bin kişi yaşamını yitirdi. Bu sayı rejimin düşmesine rağmen ülkenin kuzeyinde Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Kürt gruplar arasında yer yer devam eden çatışmalar nedeniyle her geçen gün artmaya devam ediyor.

HTŞ-MİT diyaloğu hukuki mi?

Beşar Esaddevrildikten dört gün sonra Kalın, Şam’da muhaliflerin lideri Ebu Muhammed el Colani, gerçek adıyla Ahmed el Şara ile görüştü. Hatta gerçek adı Ahmed el Şara olan Colani, Kalın’ın bindiği otomobilin şoförlüğünü de yaptı.

Bu görüntüler Türkiye’nin de terör örgütü kabul ettiği Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile diyaloğun hukuki olup olmadığı sorusuna yol açsa da istihbarat ve terör örgütleri ilk kez yan yana gelmiyor.  Daha yakın tarihte ABD istihbarat yetkilileri, bazen bizzat kurum direktörü seviyesinde, Kahire ve Doha’da terörist olarak niteledikleri Hamas’la müzakerelere katılmıştı.

MİT kanununun altıncı maddesi de Kalın ve personeline “terör örgütleri dâhil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat ve tüm örgüt, oluşum veya kişilerle ilişki kurma” izni veriyor.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) araştırmacısı Hamzeh Hadad’a göre sahadaki aktörlerle iletişim kurmak zorunda olan bölge ülkeleri “terör” tanımını gözardı edebilir. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Hadad, “HTŞ ve Colani uluslararası topluma doğru mesajlar veriyor, birçok aktör terör tanımlamasını gözden geçirmek istiyor. Ancak çoğu zaman komşu ülkelerin zaten diyaloğu reddetme lüksü olmuyor” diyor.

Kalın ve Colani ne görüştü?

İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’dan Ortadoğu uzmanı Neil Quilliam’a göre Türkiye, HTŞ’nin yeni dönemde Ankara’nın çıkarları doğrultusunda hareket edip etmeyeceğinden emin olmaya çalışıyor.

İki hafta öncesine kadar Hatay’a komşu İdlib’de 3,5 milyonluk nüfusu şeriat ile yöneten ve Rusya ile yapılan anlaşma gereği 2020’den beri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözetiminde olan HTŞ üzerinde Ankara’nın etkisinin yüksek olduğu düşünülüyor. Ancak mevcut durumda Türkiye’nin kontrolünün sınırları bilinmiyor.

DW Türkçe’ye demeç veren Quilliam, Türkiye’nin Şam üzerinde gelecekte ne kadar etkili olacağının henüz belli olmadığının altını çiziyor. Öngörülemezliğin yüksek olduğunu, hâlâ birçok değişiklik olabileceğini kaydeden Quilliam’a göre Türkiye, ekonomik vaatlerle Suriye’nin siyasi geleceği üzerinde rol oynamak isteyecek.

Quilliam, Kalın-Colani görüşmesinde, “yeni hükümetin nasıl şekilleneceği, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) geleceği ve Kürtlerin özerklik talebinin limitlerinin” ele alınmış olabileceğini belirtiyor.

Hadad’a göre ise Türkiye’nin Colani ile görüşmekteki temel motivasyonu “Türkiye içindeki Suriyeli mülteci sayısını azaltmak ve Suriye’deki Kürt grupların otonomisini sınırlamak.”

SMO’nun rolü ne olacak?

HTŞ yeni dönemde iç siyasetin en etkili unsuru hâline gelirken Türkiye denetimindeki Suriye Milli Ordusu (SMO) unsurları Şam’a ilerlemek yerine, yüzlerce kilometre geride ülkenin kuzey sınırlarında kaldı. Halep saldırısı sırasında iş birliği yapmış olsalar da HTŞ ve SMO geçmişte birçok kez çatışmıştı. Hem SMO komutanları hem de Türkiye’de ofisleri bulunan Suriyeli diğer muhalif gruplar sürecin dışına itildiklerinden şikâyetçi.

DW Türkçe’ye konuşan Chatham House analisti David Butter, “Mevcut tabloda SMO bir problem ve çözümü kolay değil. Gelecekte HTŞ ile çatıştıklarını görebiliriz” diyor.

Neil Quilliam da SMO’nun kendi kimliğini korumak isteyeceğini ve HTŞ idaresini tümden kabul edeceklerini düşünmediğini belirtiyor. Quilliam’a göre yine de Türkiye SMO’yu desteklemeye devam edecektir.

Butter ise Türkiye’nin SMO’ya ilişkin pozisyonunu şöyle açıklıyor: “Anladığım kadarıyla Türk istihbaratı ile HTŞ arasında uzun süredir devam eden bir ilişki var. Ancak bu Türk hükümetinin SMO ile daha derin bağlarından farklı. Ankara, SMO ile daha çok Kürt meselesi üzerinden ilişki geliştirdi. Diğer taraftan HTŞ, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile temas hâlinde.

HTŞ Türkiye’den ne istiyor?

HTŞ’nin önceliği meşruiyet kazanmak.

Chatham House’dan Suriyeli analist Haid Haid sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda HTŞ’nin karşı karşıya olduğu meşruiyet krizine dikkat çekiyor: “İnsanlar Suriye rejimi ve HTŞ arasında bir tercih yapmak zorunda kaldıklarında ‘daha az kötü’ olan HTŞ’yi seçtiler. Şimdi rejim çöktü, halk, HTŞ’ye Esad’dan korktukları dönemde olduğu gibi tolerans göstermek zorunda değil.”

Suriye içinde ve bölgede güçlü bir aktör olan Türkiye’nin desteği HTŞ’nin içeride ve dışarıda tanınma arayışına hizmet ediyor. Türkiye’nin şimdilik maslahatgüzar seviyesinde olsa da Şam’la diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmesi bu anlamda önemli görülüyor.

Butter’a göre HTŞ’nin tanınmanın ötesinde Türkiye’den somut beklentileri de var: Para ve silah gibi. Esad’ın devrilmesinin ardından İsrail 300’den fazla hava saldırısıyla Suriye ordusunun tüm cephaneliğini yok etti. Türkiye yeni Suriye ordusunun eğitimi ve donatılmasında rol üstlenebilir.

ABD’nin Türkiye’den beklentisi ne?

Kalın’ın Şam ziyareti iki önemli gelişmeyle aynı sıralarda yaşandı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Türkiye’yi ziyareti ve HTŞ ile SDG arasında temasların başladığının açıklanması.

Mevcut Amerikan yönetiminin temel kaygısı Suriye’nin kuzeyi ve doğusundaki Kürt idaresinin geleceği ve IŞİD’le mücadele. Blinken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile “Suriye’deki siyasi geçiş dönemini ele aldıklarını” açıkladı, sürecin “kapsayıcı” olması gerektiğini ifade etti.

Aynı görüşmeye ilişkin Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada ise Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısının korunmasından yana olduğu” vurgulandı.

“Türkiye’nin SDG’ye yönelik saldırılarının IŞİD’le mücadeleyi aksattığı” şeklindeki Washington tezlerine yanıt olarak, “DEAŞ ile göğüs göğüse mücadele etmiş tek NATO ülkesi olarak… DEAŞ ile mücadelede zafiyet oluşmasına müsaade edilmeyeceği” kaydedildi.

HTŞ ve SDG anlaşırsa ne olur?

Suriye’deki Kürt yönetimi Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanan sürecin başından beri HTŞ’ye yönelik pozitif mesajlar veriyor. Son olarak SDG komutanı Mazlum Abdi Şam’a bir heyet göndereceklerini açıkladı.

Ancak aynı zamanda SDG, Esad’ın gitmesiyle bazı sorunlar yaşıyor. Örneğin Deyrizor’da bazı Arap aşiretlerin saf değiştirmesi buradaki SDG hakimiyetinin HTŞ’ye geçmesiyle sonuçlanmıştı.

Washington Institute’den Soner Cagaptay’a göre bu süreç SDG’nin alan kaybetmesine ve nihayetinde Kürt yoğunluklu ufak bir bölgeye sıkışmasıyla sonuçlanabilir. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Cagaptay, “Geçmişte SDG Deyrizor, Haseke ve Rakka’yı yönetebildi çünkü Esad’dan daha iyilerdi” diyor.

Bazı analistler Türkiye’nin, daha küçük bir alana sıkışmış SDG’yi tehdit olarak görmeyebileceği yorumunu yapsa da Quilliam’a göre bu pek olası değil. Quilliam, “Türkiye, Suriye içinde bir Kürt otonom bölgesini kabul etmeyecektir, boyutu ne olursa olsun. Kürtlerin yeni Suriye bayrağını tanıması Ankara’nın pozisyonunu etkilemez” diyor.

Türkiye’ye yönelik tehdit oluşturmadıklarını söyleyen Kürt idaresi, muhaliflerin bayrağını da tanıdıklarını açıklamıştı.

Hadad’a göre Türkiye’nin katı duruşunun ardında ”SDG’nin PKK ile yakınlığı” bulunuyor: “Suriyeli Kürtler kültürel olarak Türkiye’deki Kürtlere daha yakınlar. Bu anlamda Türkiye için Irak’taki Kürtlerden daha büyük bir tehdit olarak görülüyorlar. Bu yüzden Suriye’de Irak’takine benzer bir Kürt otonom yönetimi kurulması daha zor olacaktır.”

İlginizi Çekebilir

Hollanda meclisinde Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırıları görüşüldü
Rojava: Kürt kanaat önderlerinden birlik çağrısı

Öne Çıkanlar