“İnsanların çektikleri acılardır
asıl paylaşılması gereken.”[1]
Cahit Külebi’nin, “Ağladığım senin içindir/ Güldüğüm senin için/ Öpüp başıma koyduğum/ Ekmek gibisin,” dizeleriyle müsemma 15-16 Haziran Başkaldırısı, hepimize “Veritas vos liberabit/ Gerçek seni özgür kılar,” diye haykıran tarihsel bir mihenk taşı olması yanında, işçi sınıfının volkan gibi patladığı tarihsel kesitin öğretici hikâyesidir.[2]
Üzerinde döne döne düşünülmesi gereken bu deneyim; T.“C” tarihinin dönüm noktalarından birisidir kuşkusuz.
Coğrafyamızı derinden sarsan “iki uzun gün” iktidarın, işçi haklarına yönelik saldırısını püskürtmekle kalmamış; bütün muhalefeti derinlemesine etkileyip yeniden biçimlendirmiş; ekonomi-politik gerçeğin bir yol ayrımına geldiğini de ortaya koymuştu. Çünkü 15-16 Haziran bir “Sosyal Uyanış Günü”ydü.
Kolay mı? 1970’in 15-16 Haziran’ıyla toplumsal muhalefetteki kabarış karşısında dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı, bunu durdurmak gerekiyor” derken, 12 Mart 1971 müdahalesinin sinyalini vermişti.
Evet, Türk Demir Döküm, Sungurlar, Derby, Rabak, Auer, Çelik Endüstrisi, Otosan, Arçelik’te isyan eden işçilerin verdiği bir sınıf dersiydi 15-16 Haziran…
* * * * *
Yüz binlerce işçinin katılımıyla, birçok fabrikayı, işyerini, işletmeleri, mahalleleri, kentleri, bölgeleri kapsayan, kitlesel boyutlu genel grev niteliğinde bir işçi başkaldırısıydı 15-16 Haziran Direnişi.
O günlerin toplumsal mücadelelerinin etkisi, 68 kuşağının yerküreyi ve coğrafyamızı sarsan hareketi, işçi sınıfı içinde de karşılığını bulmaya başlamıştı. Devrimci dalga ile Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) sınıf hareketlerini bünyesinde toparlarken, sarı/ bürokratik sendikal anlayışlar sarsılmaya başladı.[3]
Bu durum karşısında iktidarı, muhalefeti, patronlar devrimci dalganın önüne geçmek için hazırlıklar başlattı. DİSK’i kapatmak ya da etkisiz hâle getirmek, gelişen devrimci dalgayı kırmak için yasal ve toplumsal hazırlıklara yöneldiler. Hatta dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, “Yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız,” dedi.
Egemenlerin “yasal” yasakları yürürlüğe girince işyerlerinde “Anayasal Direniş Komiteleri” komiteler kuruldu. Komitelerde örgütlenen işçiler 4 gün sonra 15 Haziran sabahında eylemlerini başlattılar.
70 bin civarında işçi yollara düşerek büyük yürüyüşü başlattı.
Anadolu yakasındaki işçiler, Gebze’den, İzmit’ten Kartal’a doğru yürüyüşe geçti. Avrupa yakasındaki işçiler de Taksim’e doğru yürüyüş başlattı. Ortak kararları, Anadolu ve Avrupa yakası Taksim’de buluşarak büyük bir miting gerçekleştirmekti. Haliç ve Galata köprülerinin açılmasıyla egemenler planı engelleyecekti.
16 Haziran’da protestolar İstanbul ve İzmit’in yanı sıra İzmir, Ankara, Adana, G. Antep gibi işçi havzalarına yayılırken; 150 bin civarında işçinin direnişte olduğundan söz edilir.
16 Haziran akşamı İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edildi. Çok sayıda sendika yöneticisi gözaltına alındı. 5-6 bin civarında işçi işlerinden atıldı. Ancak eylemin etkileri o kadar büyük olacaktı. Özellikle, İzmir, Ankara, Adana ve G. Antep’te bir süre daha devam etti.
Bu süreçte DİSK, örgütlülükte ciddi ivme kazanıp üstünlük sağlayınca, CHP geri adım atarak tutum değiştirdi. Anayasa Mahkemesi de 7 ay sonra yasayı iptal etti.
* * * * *
İşçi sınıfı “Çevresinde bu kadar çok yoksulluk, haksızlık ve baskı egemenken insan nasıl mutlu olabilir?” sorusunu dillendiren Aleksandra Mihaylovna Kollontay’ın, “Düşüncelerindeki haklılık inancının alevli meşalesiyle kitleleri peşinden götür,” vurgusundaki üzere 15-16 Haziran’da yollara düşen işçiler, “Toplumu, mülk sahibi sınıfların çılgın ve kudurmuş güçlerinin sürüklediği ekonomik yıkım ve barbarlık uçurumuna düşmekten yalnızca işçi sınıfı kurtarabilir,”[4] hakikâtini coğrafyamızda da gündem maddesi yapmıştı.[5]
Friedrich Engels’in, “Ayaklanmaların gerçek mücadeleci çekirdeği,… kentlerin işçi sınıfıydı”; Karl Marx’ın, “Bugün burjuvazi ile karşı karşıya bulunan bütün sınıflar içinde, yalnızca proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır,” notunu düştükleri işçi sınıfı yaşadığı yenilgi, acı, mücadele ile insan(lık)a diplerden çıkış yolunu işaret ediyordu.
Özgürlüğün ancak kurtuluş uğruna mücadeleyle mümkün olduğunu ve Sokrates’in, “Değişimin sırrı, tüm enerjini eskiyle mücadele etmek yerine, yeniyi inşa etmeye odaklamaktır,” uyarılarını anımsattı.
* * * * *
Zafer Aydın’ın, “Uzak geçmişteki bir olay değil, öğrenilip anlaşılması ve dersler çıkarılması gereken, hâlâ canlı ve küllerinden doğmayı bekleyen yakın tarihin ta kendisi olduğu”nu[6] hatırlattığı 15-16 Haziran, dönemin burjuva iktidarı ve devlet görevlileri tarafından “anarşi” ve “terör” diye nitelenirken; işçi sınıfını tarihin sahnesine çıkartan bir momentti.
31 Aralık 1961’deki Saraçhane Mitingi’ni izleyen eylem ve işgaller 15-16 Haziran’a giden yolun kilometre taşlarını oluşturuyor: Derby (1968), Kavel (1968), Demir Döküm (1969) ve Sungurlar (1970) gibi…
‘Devr-i Süleyman’da patronları koruyan yasa teklifleri ve “Anarşiye Paydos Kanunu” diye nitelenen işgalleri engellemeye yönelik düzenlemelere karşı hak arama bilincinin doruğa ulaştığı 15-16 Haziran eylemleri işçilerin ayağa kalktığı kitlesel bir eylemdi; işçi ve öğrencilerin radikal dönüşümünü etkilemişti.
15-16 Haziran eylemleri bir direnişti, başkaldırıydı, sokağa taşan bir hak arama mücadelesiydi ve hepsinin ötesinde, işçi ve emekçilerin sokaklarda yazdığı gerçek bir tarihti.
N O T L A R
[*] Sosyalist Mezopotamya, No:12, Haziran 2022…
[1] Theodor Adorno, Minima Moralia, çev: Ahmet Doğukan-Orhan Koçak, Metis Yay., 2000.
[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Tanktan Duvar(lar)ı Yıkan 15-16 Haziran’ın Hatırlattığı”, Kaldıraç, No:157, Temmuz 2014… ii) Temel Demirer, “ “15-16 Haziran’dan Günümüze İşçiler”, Kaldıraç, No:171, Ekim 2015… iii) Temel Demirer, “Öncesiyle 15-16 Haziran’dan Bugün(ümüz)e”, Newroz, Temmuz 2018… iv) Temel Demirer, “15-16 Haziran İşçi Sınıfınındır; Öğreten Tarihimizdir”, Kaldıraç, No:228, Temmuz 2020… v) Temel Demirer, “15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi”, 16 Haziran 2020… https://temeldemirer.blogspot.com/2020/06/15-16-haziran-buyuk-isci-direnisi.html
[3] “DİSK modern Türkiye tarihinin en özgür ortamının evladıdır: 1960’lı yılların… 1967 yılı ile 1971 yılı arasında modern kapitalist toplumun iki sınıfı kendilerini başka sınıf, katman ve güçlere bağlayan bağlardan arınarak tarih sahnesine sınıf konumlarıyla çıkmıştır. Bu atılımı önce modern sanayi proletaryası yapmış, 1967’de devletin ağlarının tutsağı olan Türk-İş’ten bağımsızlaşarak sanayi proletaryasının bütün emekçi sınıfları da sürükleyecek bağımsızlık yoluna girmiştir. 15-16 Haziran bu çabanın beklenmedik bir hızla meyvesini verdiği andır.” (Sungur Savran, “TÜSİAD’ın Kuruluşunun 50. Yılı: İşçi Düşmanlığı Üreten Fabrika”, 9 Mayıs 2021… https://gercekgazetesi.net/teori-tarih/tusiadin-kurulusunun-50-yili-isci-dusmanligi-ureten-fabrika)
[4] Antonio Gramsci, İtalya’da İşçi Konseyleri Deneyimi, çev: Yusuf Alp, Belge Yay., 2014, s.39.
[5] “Mülk sahipliğini ortadan kaldırmak memleketin zenginliğini eşitçe, doğrulukla dağıtabilmenin ve insanlığı mutluluğa kavuşturmanın biricik yoludur. Mülkiyet hakkı toplumsal yapının temeli oldukça en kalabalık ve en işe yarar sınıf yoksulluk, açlık, umutsuzluk içinde yaşayacaktır.” (Thomas More)
[6] Zafer Aydın, İşçilerin Haziranı, Ayrıntı Yay., 2020.