Temel Demirer: Dünya Hâl(ler)i Ve Kuzey Irkçılığı

Yazarlar

“Irkçılık onu benimseyen

toplumlar için

ölümcül bir hastalıktır.”[1]

 

Karl Marx’ın, “Emek kara tende ezildiği sürece, beyaz tende asla özgür olamaz”; Theodor W. Adorno’nun, “Özgürlük, siyah ile beyaz arasında tercih yapmak değil, böyle dayatılan tercihlerden vazgeçmektir,” uyarıları, sürdürülemez kapitalist vahşetin dünya hâl(ler)ini kavramada kilit önemdedir; “Bilmek, ‘sağlıklı insan aklı’ ile algılanan gerçeklerin hiç de güvenilir olmadığını anlamakla başlar,” ifadesindeki üzere Karl Marx’ın…

“Liberté, égalité, fraternité/ Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” mottosunun çok gerilerde kaldığı yerküredeki tablo Pablo Picasso’nun ‘Guernica’sını, ya da Edvard Munch’un ‘Çığlık’ını anımsatıyor.

Örneğin BM’ye göre dünyada göç etmek zorunda kalan 84 milyon kişi var. Buna karşın, İngiliz hükümetinin göçmenlere yönelik tahammülsüzlüğü akıl almaz boyutlarda. Yalnız İngiliz hükümeti mi? BBC’den aktarılan haberlere göre mülteciler “Polonya’dan sınır dışı ediliyor ve Belarus bu insanları geri kabul etmeyi reddediyor. İnsanlar Polonya ormanlarında sıkışıp kaldılar. Donarak ölenler oldu.” Kimin umurunda? 

Polonya ormanlarında göçmenler donarken, Fransa’dan İngiltere’ye geçmeye çalışan botun batmasıyla 17 erkek, 7 kadın ve 3 çocuk hayatını kaybetti. Ölen kadınlardan biri hamileydi.

İngiltere’ye Manş Denizi üzerinden geçen göçmenler gözaltı merkezinde insanlık dışı koşullar altında tutuluyor. Gözaltı tesisine giden İşçi Partili vekil Diane Abbott, 56 kişinin günlerdir küçük bir odada tutulduğunu aktardı. Göçmen gözaltı koşullarının çok kötü olduğunu duyurdu.[2]

Bu haberler insanın kanını donduruyor. Fakat yalancılığı kanıtlanmış İngiliz İçişleri Bakanı Priti Patel’in yaşananları umursamadığını görüyoruz: “Küçük teknelerle ülkeye ulaşmaya çalışan mültecilerin yüzde 70’i, ekonomik gerekçelerle geliyorlar ve gerçek anlamda ‘sığınmacı’ değiller.” İşin manidar kısmı şu ki, Patel’in ebeveynleri 1960’lı yıllarda İngiltere’ye taşınan Ugandalı göçmenlerdi.

İngiltere’nin mülteciler konusundaki tahammülsüzlüğü, kasıt ve beceriksizliği akıl almaz boyutta. Fakat yeni olduğu söylenemez. Afgan mülteci Abbas Nazari’nin ‘After the Tampa’ başlıklı kitabı ise, Avustralya’nın daha da kötü olduğunu gözler önüne seriyor.[3]

Suriye’den göç yollarına düşen, beraberinde 70 yaşındaki anneannesi ve içinde çocukların da bulunduğu 39 kişiyle Meriç Nehri’nin bir adacığında Türkiyeli ve Yunan askerlerin ittirmesi sonucu mahsur kalan Baida, durumlaını şöyle anlatıyordu: “Bulunduğumuz yer bir adacık. Yiyecek ve suya erişimimiz yok. Ada yılan ve akreplerle dolu. 5 yaşındaki bir kız çocuğunu akrep soktu. 9 Ağustos 2022’de öldü. Arkasından kız çocuğunun ablasını da akrep soktu. Teknemiz Yunan askerleri tarafından batırıldı. İki kişi boğularak hayatını kaybetti. Bizi gözaltına alıp nehrin ortasına götürdüler ve Türk kıyısına doğru yüzmemiz için bizi suya girmeye zorladılar. Bu süreçte Türk askerleri ve Yunan askerleri birbirine ateş açtı… Şu anda bu cehennemvari adada mahsur kalmış durumdayız. Bir kişi de Yunan askerlerinin dövmesi sonucu yaşamını yitirdi. Aramızda 8 aylık hamile bir kadın var. Korkarım bu adacıkta doğum yapmak zorunda kalacak. Belirli aralıklarla sancılanıyor. Türkiye ve Yunan askerleri bize defalarca saldırdı. Her iki taraf da sürekli bizi kendi sınırlarından itiyor. Bizimle bir futbol topu gibi oynuyorlar. Yunan tarafına itildiğimizde Yunan askerleri hepimizi dövdü. 3 genç erkek mülteci yaralandı. Burada çok korkuyoruz. Türk askerlerinin saldırısı sonucunda grubumuz ikiye bölündü. Hiç yiyeceğimiz ve suyumuz yok.”[4]

Yunanistan, olası göçmen akınına karşı Türkiye ile sınırına 40 kilometrelik çelikten duvar ördü. Sınıra yeni bir gözetim sistemi de kuruldu.[5]

Yasadışı yollarla Akdeniz’e geçmek isteyen Sara Ayadi, hamile olduğu için kendisinden önce ölümlerin çok olduğu bir yol seçmek istemediğini belirtti. 5 çocuğu ile Akdeniz’e geçmesi başarısız olan Sara Ayadi, İspanya polisi tarafından da kabul edilmediğini söyledi. Yola çıktığı 11 kadın ile birlikte boğulmaktan kurtulduklarını anlatan Sara Ayadi, “Daha sonra sağlık kontrollerimiz yapıldı ve Cezayir Aile ve Çocuk Hakları Savunmasına teslim edildik,” dedi.[6]

Fransız eski manken ve politikacı Julien Odoul, Avrupa’ya göçme arayışıyla Belarus’tan Polonya’ya geçmeye çalışan kişilerin, Avrupa’ya geçmelerindense donarak ölmelerinde sakınca görmedi. BFM TV’deki, Belarus-Polonya göçmen krizine ilişkin programa konuk olan Odoul, Avrupa’nın asıl görevinin öncelikle Avrupalıları korumak olduğunu söylediği programda “Bu sınırı kesinlikle açmamalıyız, birçoğu potansiyel tehlikeli olan bu göçmenleri kesinlikle almamalıyız.” ifadesini kullanırken, Fransız gazeteci Olivier Truchot’un “Dikenli tellerin ardında donarak ölmelerine izin mi verelim?” sorusuna “Evet elbette yani kesinlikle evet,” yanıtını verdi.[7]

Fransa’da göçmenlerin ve sol partilerin büyük tepki gösterdiği göç yasası, 20 Aralık 2023’de parlamentonun alt kanadını oluşturan Ulusal Meclis’ten geçti. Göçmen politikasının sertleştirilmesini öngören tasarısı 186 “Hayır” oyuna karşı 349 “Evet” ile kabul edildi.[8]

Bir de Paris’in Nanterre banliyösünde[9] Cezayir kökenli Nahel M’nin (17) polisin açtığı ateş sonucu ölümünün ardından çıkan olaylarda 80, Belçika’da ise 2000’in üzerinde gösterici gözaltına alındı. 

Fransa’da 17 yaşındaki cezayir asıllı Nahel M’nin 27 Haziran’da trafik kontrolünde polis tarafından öldürülmesinin ardından banliyöler ayağa kalktı. Nahel M’nin ölümü, ırksal çeşitliliğe sahip banliyölerde ırkçılık ve polis şiddeti tartışmalarını şiddetlendirirken, halk karakollar ve kamu binalarını hedef aldı, araçlar ateşe verildi. 

Göstericiler, “Adalet yoksa barış da yok, herkes polisten nefret ediyor” sloganlarıyla sokağa çıkarken; Nahel’in ailesinin komşularından biri Reuters’e verdiği demeçte, “Adaletin görevini yapmasını istiyoruz. Yoksa biz kendi bildiğimizi yapacağız,” dedi. 

Fransa Başbakanı Elisabeth Borne gazetecilerin ülkedeki şiddet olayları nedeniyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilip edilmeyeceği yönündeki sorusunu, “Şu an bir şey diyemem ama tüm seçenekleri değerlendiriyoruz” şeklinde yanıtladı.[10]

Reuters 2017’den beri vurulanların çoğunluğu siyah veya Arap kökenli olduğunu ve bu tür vakalarda 2021’de üç, 2020’de iki cinayet işlendiğini kaydederken;[11] sosyolog Pınar Kılavuz da, Fransa’da 2022’de 13 kişinin polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürüldüğünü belirtip, bu rakamın 2021’e göre 6 kat arttığına işaret etti. Fransa’da, 2017’de yasalarda yapılan bir değişiklikle polisin silah kullanma yetkisi genişletilmişti.[12]

Nahel 17 yaşında tek kurşunla hayatı elinden çalınan Cezayir kökenli bir Fransa yurttaşıydı. Cumhuriyet’in tüm haklarından eşit olarak yararlanacağı, ilkokulda öğrendiği anayasada yazıyordu. Uzun süredir “Liberté, Égalité, Fraternité/ Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” ilkeleri kafasına kazınmış olsa da Fransa’da eşit kardeşlik görmemiş olan ötekilerin dünyasında ayakta kalmaya çalışan bir gençti. Sosyal uyum projesi kapsamında Rugby takımına gidiyor, meslek eğitimlerini takip ediyor ve paket servisçiliği yaparak annesiyle kurduğu küçük yaşamını sürdürüyordu. Polis kayıtlarında genellikle göçmenlerin yoğunlukta olduğu uyuşturucu, çeteleşme ya da şiddet bağlamında adı geçmiyordu. Hiç gözaltına alınmamıştı. Tertemiz bir sicili olsa da “pis Arap” olarak her an suçlanabilirdi. 

Kaldı ki Fransa’da bu isyan bir ilk değil. Nahel’in polis kontrolü sırasında ehliyetsiz araba kullandığı için paniklemesi ile ölümünü getiren olaylar insanlara hemen 2005’te polis kontrolü sırasında panikleyerek elektrik trafosuna saklanan ve akım çarpması ile feci şekilde can veren Zyed Benna (17) ile Bouna Traore’yi (15) anımsattı.

Aşırı sağcılığın hegemonik hâle gelmeye başladığı böylesi bir tarihsel dönemde bir Cezayirlinin öldürülmesi, olayın, göçmen meselesi, göçmenlerin marjinalleşmesi üzerinden açıklanmasına neden oluyor. Meseleyi yalnızca ‘öteki olanın isyanı’, “uyum sağlayamaması”, (hatta Fransız basınında çıkan bazı yorumlarda olduğu gibi kendini Fransız görmeyen Fransızlardan oluşan bir karşı ulusun ortaya çıkması) üzerinden açıklamaya başlayınca kaçınılmaz olarak cümlenin karşı ucu Marine Le Pen’in “Kültür savaşını neredeyse kazanıyoruz” dediği bir ırkçılığa denk düşüyor.[13]

Ve nihayet Fransa’daki protestoların ardından toplamda 650 milyon euroluk sigorta başvurusu yapıldığı bildirildi. Fransa Sigorta Federasyonu’nun direktörü Florence Lustman açıklamasında kitlesel protestoların ardından 11 bin 300 sigorta tazminat talebi yapıldığını açıklayıp; 280 milyon euro olan rakamın 650 milyon euroya çıktığını ve tazminat taleplerinin artmasını beklediklerini söyledi. 

Yetkili, taleplerin yüzde 35’inin yerel yönetimlere ait mülklerde, yüzde 55’ininse ticari mülklerde oluşan hasarlarla ilgili olduğunu ifade etti. Fransa’daki gösterilerin bilançosu: Yaklaşık 600 araç yakıldı, 3 bin 915 gözaltı.[14]

‘Caminando Fronteras’a göre, İspanya’nın, Kuzey Afrika ülkesi Fas’ın sınırlarında kalan iki sömürge toprağından Melilla’da sınırdaki çitleri aşarak İspanya’ya geçmeye çalışan mülteciler şiddetle karşılaştı. En az 37 mülteci yaşamını yitirdi.[15]

Fas’ta polis göçmenleri katlediyor. İspanya teşekkür ediyor. Teksas’ta onlarca göçmen bir kamyonun içinde ölü bulunuyor. Teksas valisi, Washington’daki yönetimi suçluyor. Bu sırada, NATO, ordusunu yedi kat büyütüyor. G-7, 600 milyar dolarlık bir emperyalist rekabet fonu yaratıyor. İngiltere’de savunma bakanı Rusya ile doğrudan savaşmaktan söz ediyor. Kapitalist uygarlık, bütünlüklü, yapısal bir kriz içinde! 

Küresel ısınma, açlık-yoksulluk ve savaşlar, proletaryayı yollara döküyor, hâlâ yaşanabilir olan bölgelere doğru göçe zorluyor. Kapitalist sanayileşmenin enerji tüketimi, atıkları, küresel ısınmayı başlattı, sömürge, yarı sömürge ilişkileri dünyanın geri kalanının kaynaklarını talan ederek ekonomilerini halklarının refahının değil uluslararası sermayenin birikim gereksinimlerine bağlayarak gelişmelerini çarpıttı. Şimdi “gelişmiş” ülkeler sığınmaya gelen insanları kabul etmeye, tarihsel sorumluluklarını üstlenmeye yanaşmıyorlar![16]

Farkında mısınız?

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK ) göre, 2021’de 3 bini aşkın göçmen Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken denizde boğularak can verdi.[17]

Sivil toplum örgütü ‘Caminando Fronteras’a göre ise, 2021’de İspanya’ya deniz yoluyla ulaşmaya çalışan 4 bini aşkın göçmen öldü veya kayboldu.[18]

Yine 2021’de Manş Denizi’den 28 binden fazla göçmen küçük botlarla Fransa’dan İngiltere’ye geçerken;[19] göçmenleri taşıyan bir şişme bot Kanarya adalarına ulaşmak için Fas’ın Dakhla kentinden yola çıktıktan yarım saat sonra alabora oldu, 8’i çocuk, 30’u katın 42 kişi öldü.[20]

Buna rağmen ‘İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) verilere göre, 2022’de İngiltere’ye net göç 606 binle rekor seviyeye ulaştı.[21]

2011’de başlayan iç savaş nedeniyle ülkelerini terk eden Suriyeliler, kitleler hâlinde Türkiye’ye sığındı. Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı 2018 sonunda 3 milyon 618 bin 624’e ulaştı. Türkiye’nin, 1951 yılında BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ni imzalarken “Coğrafi sınırlama” şerhi koyması nedeniyle Suriyelilere mülteci statüsü tanınmadı.[22]

Mülteci statüsü tanınmayan okul çağındaki Suriyeli sığınmacılar eğitim hizmetlerine ulaşamazken hemen hepsi sağlıktan barınmaya kadar birçok temel ihtiyacını karşılamakta güçlük çekti. Suriyeliler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal sorunların “günah keçisi” ilan edildi.

BMMYK verilerine göre, kurumun kurulmasından bu yana yerinden yurdundan edilenlerin sayısı en yüksek seviyeye ulaştı. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, 2021 verilere göre dünya üzerinde hâlihazırda 70.8 milyon insanın zorla yerlerinden edildiğini belirtti. Bu rakamın 2020’ye göre 2.3 milyon fazla ve 20 yıl öncesine kıyasla da sığınmacı ve mülteci sayısının iki kat arttığını gösteriyor.[23]

Ve nihayet Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) göre kalıcı göç, 2022’de bir önceki yıla göre yüzde 26 arttı. Örgüt ülkelerine kalıcı göçün 6 milyondan fazla yeni daimi göçmenle rekor seviyeye ulaştığını açıklarken;[24] ırkçılık hızla tırmanmaya başladı.

Zygmunt Bauman’ın, “Holocaust, modern dünyanın bir sapması değil, aksine onun doğrudan bir ürünüdür. Modernlik, insanlar arasındaki farklılıkları sistematik bir şekilde ortadan kaldırmayı amaçlayan bir proje olarak şekillenmiştir”;[25] Étienne Balibar’ın, “Fakat her zaman ‘zenci’ olan birileri vardır. Eğer ortada hiç siyah yoksa ya da bu rolü oynamak için sayıları yetersizse ‘beyaz zenciler’ icat edilebilir”;[26] Pierre Berton’un, “Irkçılık cahilin sığınağıdır. Bölmek ve yok etmek ister. Özgürlüğün düşmanıdır,” vurgularıyla müsemma ırkçılığın coğrafyamızdaki boyutları ise herkesin malûmu.

Mültecilere yönelik artan ırkçı saldırıları engellemeyen İçişleri Bakanlığı,[27] Suriyelileri Ankara’dan gönderme kararı aldı. 2 Eylül 2021’den itibaren Ankara ili mülki sınırlarının geçici koruma kaydına kapatıldığını açıkladı.[28]

Ankara’nın Altındağ’ında yaşayan kimliksiz mülteciler, İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube’ye bağlı “Balyoz” adlı ekip tarafından gözaltına alınıp, Yabancı Şube’ye teslim ediliyor. Oradan da Akyurt Geri Gönderme Merkezi’ne görürülüp, toplu hâlde Yunanistan sınırına bırakılıyor.[29]

“Sınırdışı” deyince…

İran’da molla rejiminin ahlâk polislerinin katlettiği Mahsa Amini protestolarında sağ gözünü kaybedip, başında ve sol gözünde 8 kurşun kalan Zanyar Tondro, Muğla’daki Geri Gönderme Merkezi’ne kapatıldı.[30]

Pakistan’da yasadışı konumundaki binlerce Afgan, sınırdışı talimatı için verilen sürenin dolması nedeniyle ülkeyi terk ediyor. İnsan hakları örgütleri göçmenler üzerinde “eşi benzeri görülmemiş bir baskı olduğunu” belirtiyor.[31]

Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldiği 20 Ocak 2025’den beri yaklaşık 11 bin göçmeni Meksika’ya sınır dışı ettiğini söyledi. Bu rakamın yaklaşık 2 bin 500 Meksikalı olmayanı da kapsadığına dikkat çekti.[32]

Sadece sınırdışı ve ırkçılık mı? Elbette değil, bir de ayrımcılık var! Örneğin BM, yoksul ülkelere giden yardımların Ukraynalı mültecilere verilenden düşük kaldığını açıkladı…[33]

Durum vahim; şöyle ki: Kosta Rika, topraklarından ABD’ye gitmek isteyen göçmenlerin sayısındaki artışı gerekçe göstererek olağanüstü hâl (OHAL) ilan etti.[34]

Lübnan’da Suriyeli sığınmacılara gittikçe artan baskı uyguluyor: Sıkılaşan kontroller, sınır dışı edilenler. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, Türkiye’de bin kişiye düşen sığınmacı sayısı 43 iken bu rakam Lübnan’da 134. Tahminler, Suriyeli sığınmacı sayısının ülke nüfusunun dörtte birine ulaştığını söylüyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre sığınmacı sayısı 800.000 civarı; ama gerçek sayı ile ilgili tahminler 1.2 milyon ile 2 milyon arasında değişiyor.[35]

Avustralya Melbourne’deki gözaltı merkezinde aşırı kalabalık koşullarda tutulan göçmenler, can güvenliğinden endişe ediyor.[36]

 KUZEY IRKÇILIĞI

 

Brüksel Özgür Üniversite Göç Çalışmaları Bölümü’nden Dr. Mine Yıldız, “Bu dünyada “ırksallaştırılmış bir hiyerarşi var” diyor.

Göç politikalarında çok ama çok daha belirgin bir hâlen geliyor.

Örneğin 2015’teki mülteci krizinde Yunanistan-Makedonya sınırında kalabalıklar dikenli tellerle karşı karşıyaydı. Bir anne, bebeğini yağmurdan korumak için plastik bir muşambaya sarmış, bir baba hasta ve yüksek ateşi olan küçük kızını göstererek “Şuna bakın, hâline bakın kızımın, sizde vicdan yok mu” diye bağırıyordu. Yine Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deki tren istasyonunun çevresindeki restoran ve kafelerin hiçbiri mültecilerin içeri girmesine izin vermemişti. Birilerinin onlara merhamet göstermesini umarak kilometrelerce yürüyen insanlardı bunlar. Güvenlik güçlerinden kaçanlar sanki bir hayvanmış gibi kıstırıldılar.

Polonya, Macaristan ve Avusturya sınırlarına çit çekti ve Yunanistan’ın Türkiye ile sınırına çelik bir bariyer inşa edildi. AB Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen, Yunanistan’a “Avrupa kalkanımız olduğunuz için teşekkür ederiz” dedi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden önce, dünya genelinde 84 milyon zorla yerinden edilmiş insan vardı. BM Mülteci Ajansı tahminlerine göre her 95 kişiden 1’i. BM, Ukrayna’yı 4 milyondan fazla insanın terk etmesini beklediklerini ve bunun içinde bulunduğumuz yüzyılda Avrupa’nın en büyük mülteci krizi hâline gelebileceğini söylüyor.

“Pek çok ülkenin tüm Ukraynalı mültecileri memnuniyetle karşıladığını ilan ettiğine tüm dünyayla birlikte tanıklık ederken Afrika, Ortadoğu ve Asya’dan gelenleri bugün olup bitenleri, sadece göç üzerine çalışan bir akademisyen olarak değil bir insan olarak da yan yana koyduğunu” belirten Mine Yıldız, şöyle devam ediyor sözlerine: “Aynı Avrupa ülkeleri Rusya işgalinin ardından Ukrayna’dan kaçan 2 milyondan fazla insanı kabul etmek için sınırlarını açtı. Açmalı da. Elbette kabul etmeliler, etmeliyiz. Bu insan olmamızın gereğidir.

Ancak, peki ya diğer mülteciler, ‘ötekiler’ve/veya ‘ötekileştirilenler’? Hatırlayın, Afganistan, Suriye, Irak ve Yemen’den gelenler 2021 sonlarında Belarus ve Polonya sınırında mahsur kalmış, Polonyalı güvenlik güçleri ve dikenli teller aracılığıyla AB’ye girmeleri engellenmiş, soğukta açlıkla ve donma tehlikesiyle kendi hâllerine bırakılmışlardı. Daha geçen ay, Yunanistan ile Türkiye sınırda, AB’ye girmeye çalışan 12 mülteci donarak ölmedi mi? Peki ya onlar?

Ukrayna’dan gelen mültecilere son derece hızlı ve koordineli yanıt verilirken, Afganistan, Irak, Filistin, Suriye, Libya ve Yemen gibi iç çatışmaların yaşandığı ülkelerden gelen mültecilere verilen yanıtlar tezat oluşturuyor.

Ortadoğu, Afrika ve Asya’dan gelen mültecileri geri çeviren aynı ulusların çoğu, şimdi büyük ölçüde Ukrayna’dan gelen mültecileri ağırlıyor. Ukrayna’dan kaçan mültecilere ‘farklı muamele’ edildiğini bu durumu BM Mülteci Ajansı başkanı da açıkça söyledi. Tüm dünya da duydu.

Dünyanın bir bölümünde yaşanan trajedi nerdeyse normalleştirilirken, Ukrayna’nın ‘uygar’, ‘tıpkı bizim gibi, beyaz ve Hıristiyan’ ve ‘yan komşu’ şeklinde tanımlandığına kulaklarımla şahit oluyorum Brüksel’de. Peki ya siyah Afrikalıların ve diğer ülke menşeili mültecilerin yaşadığı nedir? “Irkçılık ve yabancı düşmanlığının” ta kendisidir.”[37]

Tam da burada durup Kuzey ırkçılığı babında uzunca bir parentez açmak gerekiyor…

Avrupa siyasi arenasında, politik ve ekonomik sorunlara yönelik merkezdeki sağ ve sol ortaklık, 1989 sonrası ikinci bir büyük değişime yol açtı. Eski kıtanın tamamında “siyasal” olana karşı derin bir nefret gelişti; bu da 1960-1970’lerde olduğu gibi toplumsal değişime dair kolektif bir çaba ve sorumluluk yerine iktidarın kendisiyle özdeşleşen bir tiksintiye dönüştü.

Birçok Avrupa ülkesinde yabancı düşmanı, milliyetçi ya da doğrudan neo-faşist partiler, ekonomik krizin etkileri hissedildikçe yükselişe geçtiler. Marine Le Pen’in deyimiyle “üsttekiler ve alttakiler arasındaki” çelişki ikame edilirken; yabancı düşmanlığı yükseltildi. 

Çünkü kapitalizmin krizini neo-liberal küreselleşmeyle yönetme çabaları, yükü halk sınıflarının üzerine yıktı. Bu yıkımın kültürel dinamikleri sınıf aidiyetlerini, dayanışma alışkanlıklarını aşındırdı. Bu dönüşümlerin içinde, Avrupa Birliği (AB), demokratik, çokkültürlü, çevreci, devletler üstü, özgürlükçü bir “uygarlık projesi” olarak sunuluyordu. Şimdi AB’nin lider ülkelerinde faşist hareketler yükseliyor; faşist partilere ilgi duyan gençlerin sayısı artıyor. “Uygarlık projesi”, bir “faşist üretme çiftliğine” dönüştü.

Faşist hareketler, Avrupa Parlamentosu (AP) 2024 seçimlerinden, yalnızca bu “uygarlık projesinin” ana motorları, Almanya ve Fransa’da değil, tüm AB ülkelerinde, büyük kazanımlarla çıktılar. AB parlamentosu içinde faşist partilerin bir “süper grup” kurarak AB sürecini şekillendirme olasılığı çok güçlendi.

‘The New York Times’da bir yorum “Fransa dehşet verici bir şeyin eşiğinde” diyor. Almanya da “dehşet verici bir şeyin eşiğinde”… 

Bu ortamda, Avrupa’yı kapitalizm altında birleştiren “uygarlık projesi”, 1930’lardaki gerçeğine “rücu ederek”, “bir faşist üretme çiftliğine” dönüşüyor.[38]

Örneğin ‘İslâm ve Müslüman Düşmanlığı Karşıtı İttifak’ın (CLAIM) hazırladığı rapor, Almanya’da 2023’te Müslüman karşıtı 1926 vakanın kaydedildiğini ortaya koydu.[39]

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve ‘Anayasayı Koruma Teşkilâtı’ (BfV) Başkanı Thomas Hâldenwang’ın açıkladığı raporda, 2022’de 3 bin 800 aşırı sağcı tespit edildiği belirtilerek, “Almanya’daki potansiyel aşırı sağcı sayısı 2023’de 2022’ye göre yüzde 4.6 artışla 40 bin 600’e yükseldi. Şiddet yanlılarının sayısı ise yüzde 3.6 artışla 14 bin 500’e yükseldi” dedi.

Almanya Anayasayı Koruma Teşkilâtı’nın raporunda 2023’te aşırı sağcıların sayısının 40 bin 600’e yükseldiğine işaret edilerek, aşırı sağcıların işlediği suçların yüzde 22.4 oranında arttığı belirtildi.

2022’de 20 bin 967 olan suçların 25 bin 660’a çıktığı aktarılan raporda, şiddet olaylarının da 2023’te 2022’ye göre yüzde 13 artışla 1.148’e yükseldiği kaydedildi. Örneğin ‘Reichsbürger/ İmparatorluk Vatandaşları’ adlı aşırı sağcı grubun üye sayısı 2 bin 500 artarak 25 bine ulaştı.[40]

Almanya Grevesmühlen’de 20 kişilik gençlerden oluşan grup, 8 ve 10 yaşlarındaki iki Ganalı kıza saldırdı. Neo-faşistlerin, olay yerine gelen çocukların ebeveynleri ile de kavga ettiği ve çocukların babasını yaraladığı bildirildi.[41]

Fransa’da Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik’in (RN), AP seçimlerinin, “Göçe evet mi, hayır mı?” referandum niteliğinde olacağına işaret ettiği[42] tabloda 27 AB üyesinin 720 sandalyeli AP seçimlerinde ırkçı partilerin yükselişi dikkat çekti. 

İlaveten Donald Trump, göçmen karşıtı adımlarına hız verdi. Trump, Savunma ve İç Güvenlik Bakanlıklarına, kurulduğu 2002’den beri tartışmaların odağında yer alan, Küba’nın Guantanamo Körfezi’ndeki ABD askeri üssünde 30 bin kişilik “göçmen tutukevi” kurulması talimatı verdi.[43]

Ayrıca ABD kelepçeleyerek sınır dışı ettiği göçmenleri kabul etmeyen Kolombiya’yı tehditle vazgeçirirken;[44] ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Afgan kabul programında Türkiye işaret edildi.[45]

İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin içişleri bakanı, Hint kökenli bir ailenin Kenya’dan İngiltere’ye göç ettikten sonra doğan kızları Suella Braverman, Manş Kanalı’nı teknelerle geçerek gelen göçmenleri durdurmak için yeni göç kanunu çıkardı.[46]

Belediye Başkanı Eric Adams, ‘Federal Acil Durum Yönetim Kurumu’ (FEMA) yetkililerinden, New York’a düzensiz göçmenleri göndermek için fon kullanan şehir yönetimlerine para verilmemesini istedi.[47]

Buraya kadar değindiklerim bağlamında özetleyecek olursam, savaştan yoksulluğa, krizlerden doğal afetlere uzanan nedenlerden dolayı mülteci sayılarında büyük bir artış yaşandı. Mülteci artışıyla birlikte Kuzey ülkelerinde neo-faşist hareketler güçlendi, mültecilere yönelik hak ihlâlleri arttı. İnsanlık dışı uygulamalarla mültecilerin sınır geçişleri engellenmeye çalışıldı. 

Bu koşullarda mültecilerin yaşadığı sorunlar giderek ağırlaşıyor. Oxford Üniversitesi’nden Dr. Emre Eren Korkmaz, göçmenlerin devletlerce araçsallaştırılmasına yönelik olarak, “Son dönemlerde uluslararası hukuku birçok hükümetin uygulamadığına ve bu yöndeki sorumluluklarını kabul etmediği”ne dikkat çekerken; Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Neva Öztürk de katı sınır güvenliği ve vize uygulamalarının, AB ülkelerine düzenli yollarla erişimi olanaksız hâle getirdiğini söyledi.[48]

Özetle göçmenler üzerinden kurgulanan popülist söylemler, yabancı düşmanlığını artırıyor. Lund Üniversitesi’nden Dr. Ov Cristian Norocel’e göre, küresel ölçekte sağcı popülist partiler, ekonomik krizi yabancı düşmanlığını teşvik etmek için bahane olarak kullanıyor.[49]

Aynı konuda Dr. Derya Özkul da, “Sağ popülist siyasetçilerin üzerinde odaklandığı en büyük konulardan biri göçmenlerin toplumu değiştirdiği düşüncesi. Maalesef, aynı siyasetçiler ülkede eşitsizliğin artması, gıda fiyatlarının yükselmesi, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, doğanın tahrip edilmesi, şehirlerdeki hızlı ve plansız yapılaşma gibi konuların toplum üzerindeki büyük etkilerine değil, sadece göçmenlerin toplumu değiştirdiğine odaklanmaktalar,”[50] diye ekledi.

İyi de tüm bunlar böyleyken; devletler ne mi yapıyor?

Örneğin Hollanda Başbakanı Mark Rutte katı göçmen politikası teklifini meclise sundu. Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD)’nin getirmek istediği düzenleme, savaş bölgelerinden Hollanda’ya gelen mülteci çocukların ülkede geçici olarak kalmaları ve çatışmaların bitmesiyle ülkelerine dönmelerini öngörüyordu.[51]

Örneğin İtalya’nın ilk kadın başbakanı, aşırı sağcı Giorgia Meloni’nin ilk icraatı göçmenleri ölüme terk etmek oldu. Faşist lider Benito Mussolini hayranlığıyla bilinen İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin (FdI) lideri Meloni, bir taraftan göçmenleri taşıyan gemilere limanları kapatırken diğer taraftan da bu tavrı eleştirenleri suçladı.[52]

Örneğin İngiltere’de Manş Denizi’ni geçerek ufak botlarla ülkeye gelen göçmenlerin sığınma taleplerini engelleyen yasa tasarısına BBC’nin spor programı sunucusu ve İngiltere’nin eski futbolcularından Gary Lineker’ın X hesabından bu dilin “Nazilerin yönettiği 1930’lar Almanya’sından pek farklı olmadığı” yolundaki itirazı[53] dikkat çekerken; İngiltere Ruanda ile yaptığı mülteci anlaşmasının bir benzerini Türkiye ile de yapmayı talep etti.[54]

Bu arada İngiltere’de, Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu (LSE) Sosyoloji bölümünden Prof. Dr. Mike Savage ile Sheffield Hallam Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Dr. Jack Black, “Küçük bot yasası” adıyla bilinen Yasa Dışı Göç Yasa Tasarısı’nın milliyetçi, ırkçı olduğuna dikkat çekti. (İngiltere’de hükümetin göçmenlere sığınma hakkı tanımayan yasa hazırlığını ve göçmenleri Ruanda’ya gönderme planını değerlendiren uzmanlar, hükümetin Başbakan dahil birçok göçmen üyesi olmasına rağmen göçmen karşıtı adımlar atmasının İngiliz siyasi sistemiyle alâkâlı olduğunu kaydetti.[55]

MALUM VE MEŞ’UM AB

Her gün göç yollarına düşen binlerin hedefi Almanya’ya ulaşabilmek. Almanya’dan iltica talebinde bulunan göçmenlerin sayısı 150 bini aşmış durumda. Almanya’daki siyasi atmosfer ise göçmenlerle ilgili olumsuzlukları öne çıkaran politikacılar sayesinde her gün biraz daha “zehirleniyor”ken; tüm iltica başvurularının yüzde 30’u Almanya’ya yapıldı; İspanya yüzde 17’yle ikinci, Fransa yüzde 16’yla üçüncü, İtalya’da yüzde 12’yle dördüncü sırada.[56] 

BM verilerine göre, 2000-2020 döneminde, dünya nüfusu içindeki göçmen payı yüzde 62 arttı. Bu nüfus artışı, doğal olarak Avrupa kıtasını da etkiledi (yüzde 60). 

2000’den beri Avrupa’nın göçmen nüfusunda en büyük göreli artışı yaşayan ülkeleri Güney Avrupa (yüzde 181), Kuzey Avrupa ülkeleri (yüzde 121), İngiltere ve İrlanda (yüzde 100), Almanya ve Avusturya (yüzde 75) oldu. Daha sonra ise, Batı Avrupa’nın geri kalanı (Fransa hariç) geliyor (yüzde 58). 

Öte yandan, eski sosyalist blokun Orta Avrupa ülkelerinde artış çok düşük oldu (yüzde 12). 2021’de, Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne (INSEE) göre, Fransa’da 7 milyon göçmen yaşıyor. Yani, toplam nüfusun yüzde 10.3’ünü oluşturuyor. 2.5 milyon göçmen (toplam göçmen sayısının yüzde 36’sı), Fransa’ya geldiklerinden itibaren Fransız vatandaşı oldu.[57]

Söz konusu tabloda göçmenlik sorununu toprakları dışında çözmek isteyen AB, Türkiye ve pek çok ülkeyi tampon bölge olarak görüyor. 

Özellikle Batı’nın Ortadoğu’ya müdahaleleriyle büyüyen göçmen sorunu, Taliban’ın Afganistan’daki sınırlarını genişletmesiyle yeni bir boyut kazandı. Suriye iç savaşının ardından yaşanan büyük göç dalgasını kendi sınırları dışında tutmak isteyen Batılı emperyalist güçler, Türkiye’nin yanı sıra bazı Kuzey Afrika ülkelerini ve Ürdün’ü birer tampon bölgeye çeviriyor. 

Bu ülkelere mali desteklerde bulunarak büyük göç dalgasını AB sınırları dışında tutarken, sadece nitelikli işgücü olarak görülen belirli sayıda göçmene kapı açılıyor. Yunanistan ve AB’nin mültecileri geri ittirme (push-back) politikasının yanı sıra, Almanya ve Avusturya liderlerinin göçmenlerin Türkiye’de kalması yönündeki açıklamaları da bu politikayı destekler nitelikte.

Koç Üniversitesi Araştırma Görevlisi Sibel Karadağ, “Sadece Türkiye değil, çeperinde bütün ülkeler ve komşuları da olmak üzere gelişmekte olan Fas, Tunus, Ürdün, Libya gibi Türkiye de tampon bölge olarak kullanılıyor. Göçü yol üstünde durdurmak ve AB kapısına ulaşmadan engellemek adına tampon bölgeler kullanılmaya devam edecektir. Göçün yığıldığı ülkelere rakamsal veri olarak bakacaksak, dünyanın yüzde 85’lik nüfusu gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor,”[58] diye betimliyor durumu.

Bir de sözkonusu hâle ilişkin trajik kareler var! Tekrara düşmek pahasına sıralayayım:

Örneğin BM’nin ‘Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre, deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybeden göçmen sayısı, 2020’nin ilk 6 ayına kıyasla 2022’nin aynı kesitinde 2 kat arttı. IOM’nin raporuna göre, 2022’nin Ocak ve Haziran kesitinde deniz yoluyla Avrupa’ya gitmeye çalışan en az bin 146 göçmen öldü. Söz konusu güzergâhı kullanan göçmen sayısı da yüzde 56 arttı.[59]

AB sınır koruma ajansı Frontex, AB ülkelerindeki düzensiz göçün 2023’in ilk çeyreğinde, 2022’nin aynı dönemine göre yüzde 26 artarak, 54 bine yükseldiğini açıklayıp; sınırlardan giren düzensiz göçmen sayısının, 2022’de 330 bine yükselerek, 2016’dan 2023’e en yüksek seviyeye ulaştığı bildirdi. Ayrıca, 2023’ün ilk 3 ayında 27 bin 651 göçmen Akdeniz üzerinden AB ülkelerine girdi.[60]

BM’ye göre 2023’de Ortadoğu, Asya ve Afrika’dan kaçan 72 bin mülteci ve göçmen İtalya, İspanya, Yunanistan, Malta ve Kıbrıs’a ulaştı. ‘The Economist’e göre İngiltere’ye 1.2 milyon, ABD’ye 1.4 milyon ve Almanya’ya 1.2 milyon göçmen sadece bir yılda geldi.

AB ise denizyoluyla sınırlarına ulaşmaya çalışan düzensiz göçü engellemek amacıyla milyarlarca Avroluk göçmen anlaşmaları peşindeyken; sınır güvenliği iyileştirme ve insan kaçakçılığıyla mücadele için Tunus’a 900 milyon Avro önerdi.[61]

Konuyla ilintili bir şeyi de eklemeden geçmeyelim: AB’nin dış sınırları olarak kabul edilen Balkanlar ve Yunanistan’da faaliyet gösteren İzleme Ağı’nın hazırladığı “Geri İtmelerle İlgili Kara Kitap” başlıklı raporda, 2021’de görüşülen kişilerin yüzde 95’inin sınırda şiddete maruz kaldığı belirtildi. 

Raporda hem AB’nin dış sınırlarından hem de üye devletlerin toprakları içerisinde yasa dışı bir şekilde geri itilen, dövülen, tekmelenen, hakarete uğrayan, aşağılanan ve keyfi olarak gözaltına alınanların kan donduran ifadeleri demokrasi havarisi Batı’nın maskesini düşürürken; bir Afgan göçmen İsviçre’de mahkemenin sınır dışı kararı alması üzerine Cenevre’de intihar etti.[62]

Fransa’dan yola çıkarak Manş Denizi üzerinden İngiltere’ye geçmeye çalışan mültecileri taşıyan teknenin batması sonucu,[63] aralarında Kürtlerin de olduğu en az 31 mülteci öldü.[64]

“İyi de bu durumda AB üyeleri ne(ler) yapıyor” mu?

Gayet basit; örneğin Litvanya hükümeti sınır hattına duvar örme kararı aldı. Litvanya, Belarus sınırında çelik duvar inşaatına başlayan ilk AB üyesi oldu![65]

Sığınmacıları “seçerek” alan Roma’yı eleştiren Paris, Londra’yla göçmenler Manş Denizi üzerinden ülkesine gelmesin diye “ortak mücadele” anlaşması yaptı![66]

23 Nisan 2024’de İngiltere parlamentosu sığınmacıları Ruanda’ya göndermeye yönelik yasa tasarısını kabul etti. Yüksek Mahkeme’nin Kasım 2023’te verdiği kararı gözardı eden ve Lordlar Kamarası’nın itirazına rağmen kabul edilen yeni yasa, Ruanda’yı sığınmacılar için “güvenli üçüncü ülke” ilan ediyor![67]

‘İtalya’nın Kardeşleri Partisi’ (FdI) lideri ırkçı Giorgia Meloni, ülkesinin karşı karşıya kaldığı göçün denizden uygulanacak abluka ile önlenmesini önerdi![68]

Özetle ötekileştiren ayrımcılıkta AB ülkelerinin tavrı ortaktı!

“Nasıl” mı?

AB liderleri, “genişleme ve göç” gündemiyle İspanya’nın Granada kentindeki gayriresmi toplantıda bir araya geldi. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin girişimiyle gündeme alınan düzensiz göçmen konusu acil gündem maddesiyken;[69] düzensiz göç konusunda fikir birliğine varmaya çalışan AB 2023’ün ikinci çeyreğinde yüzde 29 daha fazla göçmeni sınır dışı etti. Bu göçmenlerin yüzde 5’ini Türkiye vatandaşları oluşturuyordu.[70]

Ve nihayet AB Konseyi, yeni Göç ve İltica Anlaşması’nı onayladığını duyurdu. Kararın AP seçimlerine 3 hafta kala alınması dikkati çekti. AB, yıllar süren tartışmalardan sonra dış sınırların güçlendirilmesi ve üye ülkeler arasında sorumluluğun paylaştırılmasını içeren, aynı zamanda uygulamada mülteci hukuku ve uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerin ihlâl edilmesi riskini barındıran ikilemi böylece “aşmış” oldu!

Karara ilişkin haberlerde AB Dönem Başkanı Belçika’nın İltica ve Göç Bakanı Nicole de Moor’un “Bu yeni kurallar Avrupa iltica sistemini daha etkili hâle getirecek ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı artıracak. AB, göçün temel nedenleriyle mücadele etmek amacıyla üçüncü ülkelerle yakın işbirliğini de sürdürecek,” ifadelerine yer verildi.[71]

AP’nin ele alınması beklenen yeni anlaşmaya göre, sığınma şansı bulunmayan kişiler derhâl sınır dışı edilecek. Sığınmacılar, AB genelinde daha adil bir şekilde dağıtılacak. Mülteci kabul etmek istemeyen ülkeler, AB’deki varış ülkesine kişi başı 20 bin euro ödeyerek, bundan muaf tutulacak.

AB içinde sığınmacılar açısından önemli bir varış ülkesi olan İtalya, mültecileri güvenli üçüncü ülkelere geri göndermek için daha fazla yetki istiyorken;[72] İsveç’te iktidardaki sağ koalisyonunun başbakanı Ulf Kristersson, göçmen politikasında paradigma değişikliğine gidileceğini ve göçmenlere karşı sert önlemlerin alınacağını açıkladı.[73]

Ayrıca Belçika, uluslararası koruma başvurusu yapmak isteyenleri caydırma amaçlı yayınlar yapmak için sosyal medya platformlarını kullanmaya başladı. Resmi haber ajansı ‘Belga’ya göre Federal Sığınma ve Göç Bakanı Anneleen Van Bossuyt, Belçika’daki sığınmacı sayısını azaltmak için YouTube ve WhatsApp’ta kampanyalar başlattı.[74]

Polonya’nın iktidar partisi, seçmenlerden AB’nin ‘Yeniden Yerleştirme Planı’ hakkında ulusal bir pozisyon belirlemesini istiyor. Polonyalılara “Ortadoğu ve Afrika’dan binlerce yasadışı göçmeni” kabul etmeyi destekleyip desteklemedikleri sorulacak. Başbakan Mateusz Morawiecki, referandumda sorulacak olan soruyu sosyal medya hesabında yayınladığı yeni bir videoyla duyurdu. Buna göre soru şu şekilde olacak: “Avrupa bürokrasisinin dayattığı zorunlu tehcir mekanizması kapsamında Ortadoğu ve Afrika’dan binlerce yasadışı göçmenin kabul edilmesini destekliyor musunuz?”

AB’nin uzun süredir devam eden siyasi krizlerinden ‘yasadışı göçmenlerin sorumluluğunu paylaşma’ planı 2023 Haziran’ında AB içişleri bakanları tarafından onaylandı. Buna göre göçmenlerin çoğunun geldiği ülkelerin göçmenleri işleme alma ve teslim etme yükümlülüğü diğer üyelerin gerek mali gerekse mültecilere ev sahipliği yaparak destek sağlama zorunluluğu ile dengelendi. Avrupa’nın iltica sistemi, çoğu Suriye’deki çatışmalardan kaçan bir milyondan fazla insanın sınırlarını geçmesi ve AB’nin en büyük siyasi krizlerinden birini ateşlemesi ile çöktü.[75]

Şurası çok net: AB’nin mülteci-göçmen politikası eleştirilmelidir. Bu politikaların sonucu daha fazla sömürü ve baskıdır ve bu sürecin kurbanlarını hedef almak meselenin çözümsüzlüğünü pekiştirecektir. 

Malum: Batılı ülkeler, on yıllardır uyguladıkları politikaların sonucu olarak derinleşen ekonomik krizin sebeplerinin kendilerinde yattığını sorgulamaktansa göçün yarattığı korku ikliminin yükselen ırkçılığı tetiklediği yalanına sarıldılar. 

Avrupa ülkelerinde özelde Almanya’da on yıllardır uygulanan ekonomik politikaların sonucu ırkçı faşizan partiler örgütlenip parlamentolarda yer alma gücüne ulaştı. AfD (Almanya için Alternatif ) vb. ırkçı faşizan partiler gökten zembille inmedi. Bunlar düne kadar CDU/CSU, SPD, Yeşiller gibi partileri destekleyen, hatta üye olan insanlardı. Unutulmamalıdır ki Almanya’daki siyasi atmosfer ise göçmenlerle ilgili olumsuzlukları öne çıkaran politikacılar sayesinde her gün biraz daha “zehirleniyor”![76]

“İyi de AB’nin T. “C”ye yönelik göçmen politikaları meselesi” mi?

Malum üzere ilki 2013’te, sonuncusu ise 2016’da imzalanan geri kabul anlaşması, Türkiye’yi AB’ye göç etmesi kabul edilmeyen vatandaşların sığınabileceği güvenli üçüncü ülke statüsüne sokuyordu. Bu da AB ülkelerinin kabul etmediği göçmenler için işaret ettiği “transit ülke” adresi olarak ülkeyi bir göçmen hapishanesi hâline getirdi. Uluslararası anlaşma statüsü ve hukukiliği dahi hâlâ tartışılan, herhangi bir güncelleme ve revize yapılmayan bu anlaşmayla AB’nin nüfus ve güvenlik politikaları güvence altına alınırken, Brüksel’in en önemli dayanağı Türkiye hâline getirildi.[77]

Bu böyle olunca da[78] ırkçılığın hızla tırmandığı Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Jürgen Schultz, Türkiye’ye çok sayıda Suriyeli’ye ev sahipliği yapması nedeniyle teşekkür etti ve AB’nin ek 3 milyar Avro’luk göçmen yardımıyla ilgili de “Türkiye’nin bu sorunların üstesinden gelmesine destek olarak yeni bir meblağın taahhüt edilmesinden memnunuz. Bunu en iyi şekilde gerçekleştirebilmek için birlikte çalışmamız gerekiyor,”[79] derken; Almanya Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser de, göç konusunda Türkiye’yle daha yakın işbirliği yapılması gerektiğini söylüyordu.[80]

Meseleye ilişkin Doç. Dr. Didem Danış da uyarıyordu: “Bir yandan AB göçmen sorumluluğunu etrafındaki komşularına yüklerken, diğer yandan da Türkiye’de hem iktidar hem de ana muhalefet göçmen sorunu konusunda dayanaksız vaatler veriyor. Her iki taraf da toplumsal, ekonomik ve siyasal temellerden uzak popülist söylemlerde bulunuyor…”[81]

Sonuç ise, malumun ilamıydı!

N O T L A R

[*] Görüş, Nisan 2021…

[1] André Bonnard.

[2] “Avrupa’ya Giden Göçmenler Hedef”, Birgün, 6 Ağustos 2021, s.4.

[3] Brian Cloughley, “Göçmenlere Zorbalık”, Birgün, 6 Aralık 2021, s.11.

[4] “Mahsur Kalan 39 Mülteci Ölüme Terk Edildi”, Yeni Yaşam, 16 Ağustos 2022, s.3.

[5] “Yunanistan, Türkiye Sınırına 40 Kilometrelik Çelik Duvar Ördü”, Cumhuriyet, 22 Ağustos 2021, s.7.

[6] Necwa Rahim, “Ölüm Botlarına Binen Kadınlar Anlattı”, Yeni Yaşam, 26 Ekim 2021, s.3.

[7] “Irkçı Fransız Politikacı: Mültecilerin ‘Donarak Ölmelerinde’ Sorun Yok”, 15 Kasım 2021… https://www.avrupademokrat.com/irkci-fransiz-politikaci-multecilerin-donarak-olmelerinde-sorun-yok

[8] Ali Arayıcı, “Yeni Göç Yasasına Karşı Direnişe Çağrı”, Birgün, 11 Ocak 2024, s.10.

[9] Banliyöler, Fransa’da II. Dünya Savaşı sonrasında, 1945-1975 arasında, kent çevrelerine yapılan toplu konutlar. Bu toplu konutlar aslında Fransa’nın orta sınıfı/tabakaları için yapılmış ancak Cezayir savaşı sonrası yaşanan yüksek işsizlik ve ırksal gerilim gibi nedenlerle düşük gelirli göçmen topluluklarının mekânlarına dönüşmüş (Mustafa K. Erdemol, Halk TV, 1.7.2023).

Banliyöler Fransa’nın en yoksul yerleri… Banliyölerdeki işsizlik oranı, Fransa genelinin iki katı. Bazı banliyölerde işsizlik yüzde 40’lara kadar çıkıyor. Fransa genelinde yoksulluk sınırının altında yaşayanlar yüzde 14 iken bu oran banliyölerde yüzde 40’ı aşıyor (Ali Rıza Taşdelen, Aydınlık, 2.7.2023).

Banliyöler ve burada yaşayan yoksul Afrikalı ve Asyalılar, kuşkusuz Fransız sömürgeciliğinin sonucudur. Bu gerçek, diğer bütün gerçeklerden daha önemlidir ve birinci gerçektir.

Şundan; Fransız sömürgeciliğini “unutarak” ne Fransa’daki göçmen çokluğu anlaşılabilir ne de etki-tepki ilişkisinin bir yansıması olarak Fransız aşırı sağcılığı, ırkçılığı…

Yani neo-liberalizm banliyölerde sosyal devleti yok etti. Banliyölerde devlet sadece polis gücü şeklinde kaldı (Doç. Dr. Buket Türkmen, Cumhuriyet, 2.7.2023).

Özetle, Fransa’daki isyanlar sömürgecilik bakiyesi sorunların yatağında ve neo-liberalizmin sosyal devleti öldürmesiyle oluşan siyasal ve sosyal zeminde ortaya çıkmaktadır. (Mehmet Ali Güller, “Banliyö İsyanının Ekonomi Politiği”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2023, s.7.)

[10] “Fransa: OHAL Seçeneği Masada”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2023, s.7.

[11] “Paris’te ‘Nahel’ Öfkesi”, Cumhuriyet, 29 Haziran 2023, s.7.

[12] Derya Doğan, “Fransa’da Öfke Büyüyor”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2023, s.7.

[13] İlda Alçay Sepetoğlu, “Omzumuzla Düzeni Hafif Bir Dürtsek Her Şey Yerle Bir Olacak”, Birgün Pazar, 9 Temmuz 2023, s.12.

[14] “Fransa: Protestolar 9. Gece de Sürdü”, Yeni Yaşam, 7 Temmuz 2023, s.9.

[15] “Sınırda Mülteci Katliamı”, Yeni Yaşam, 27 Haziran 2022, s.3.

[16] Ergin Yıldızoğlu, “Büyük Resim ve Ukrayna”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2022, s.11.

[17] “Geçen Yıl 3 Bini Aşkın Göçmen Denizde Boğularak Can Verdi”, 1 Mayıs 2022… https://www.avrupademokrat.com/gecen-yil-3-bini-askin-gocmen-denizde-bogularak-can-verdi/

[18] “2021’de İspanya’ya Ulaşmaya Çalışan 4 Bini Aşkın Göçmen Can Verdi”, 3 Ocak 2022… https://www.avrupademokrat.com/2021de-ispanyaya-ulasmaya-calisan-4-bini-askin-gocmen-can-verdi/

[19] “Manş Denizi’nden Göçmen Geçişinde Rekor”, Birgün, 5 Ocak 2022, s.11.

[20] “Kanarya Açıklarında 8’i Çocuk 42 Göçmen Hayatını Kaybetti”, 6 Ağustos 2021… https://www.avrupademokrat.com/kanarya-aciklarinda-8i-cocuk-42-gocmen-hayatini-kaybetti/

[21] “İngiltere’ye Net Göç Edenlerin Sayısında Artış”, 9 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/ingiltereye-net-goc-edenlerin-sayisinda-artis/

[22] İşte size ırkçı/ ayrımcılığın “teorik gerekçe”si: “Mülteci, sığınmacı, göçmen hep birbirine karıştırılır. Örneğin, ülkemizde bulunan Suriyeliler için ‘mülteci’ denilir ama bu doğrusu ‘sığınmacı’ olduklarıdır. Sözleşmede mülteci, ‘ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi’ olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.

Türkiye, 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlamayla kabul etmişti. Avrupa ülkeleri dışından gelenler ülkemizde ‘sığınmacı’ kabul ediliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan, ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniliyor. ‘Göçmen’ ise ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor.” (Saygı Öztürk, “Bırakın Göndermeyi Vatandaş Oluyorlar”, Sözcü, 28 Temmuz 2021, s.10.)

[23] “Dünya Mülteciler Günü’nde Karamsar Tablo”, Birgün, 20 Haziran 2021, s.5.

[24] “OECD: Göç 2022’de Benzeri Görülmemiş Seviyeye Ulaştı”, 1 Kasım 2023… https://www.avrupademokrat3.com/oecd-goc-2022de-benzeri-gorulmemis-seviyeye-ulasti

[25] Zygmunt Bauman, Modernite ve Holocaust, çev: Süha Sertabiboğlu, Sarmal Yay., 1995.

[26] Étienne Balibar-Immanuel Wallerstein, Irk Ulus Sınıf / Belirsiz Kimlikler, çev: Nazlı Ökten, Metis Yay., 1993.

[27] Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi Bölge Koordinatörü Tamer Kılıç, Türkiye’de yaklaşık 5 milyona ulaşan yabancı nüfusunun olduğuna işaret ederek, “Türkiye’nin ekonomik olarak, siyasi olarak veya sosyal olarak zorluklar yaratan bu durumu sürdürülebilir bir şekilde yönetebilmesi için sürekli işbirliğine ihtiyacı olacak. 4 milyon kişinin Türkiye’de entegre edilebilmesi de gerçekçi değil. Bu Türkiye’nin sadece kendi kaynakları ile Türkiye içinde çözebileceği bir mesele değil,” dedi. (Sayime Başçı, “4 Milyon Göçmeni Entegre Etmeye Kaynaklar Yetmez”, Sözcü, 15 Ağustos 2021, s.8.)

[28] İnan Kızılkaya, “İçişleri Bakanlığı’ndan Mültecilere ‘Tehcir’ Kararı”, Yeni Yaşam, 8 Eylül 2021, s.5.

[29] “Bize Kimliksiz Afgan Lazım”, Yeni Yaşam, 9 Ekim 2021, s.5.

[30] Asena Tunca, “Göçmen Gencin Yaşam Mücadelesi”, Birgün, 6 Nisan 2023, s.7.

[31] “Eşi Olmayan Baskı, Sınırdışına Sürgün”, Birgün, 1 Kasım 2023, s.9.

[32] “ABD 20 Ocak’tan Beri 11 Bin Göçmeni Meksika’ya Sınır Dışı Etti”, 8 Şubat 2025… https://ilketv.com.tr/abd-20-ocaktan-bu-yana-11-bin-gocmeni-meksikaya-sinir-disi-etti/

[33] “… ‘Şefkatte’ Eşitsizlik”, Cumhuriyet, 21 Haziran 2023, s.7.

[34] “Kosta Rika Göçmen Sayısı Fırlayınca OHAL İlan Etti”, 30 Eylül 2023… https://www.avrupademokrat3.com/kosta-rika-gocmen-sayisi-firlayinca-ohal-ilan-etti/

[35] Ümit Fırat Açıkgöz, “Bir Suni Gündem Mühendisliği”, Birgün, 17 Mayıs 2023, s.10.

[36] Zoe Osborne, “Göçmenler Güvende Değil”, Birgün, 19 Aralık 2021, s.13.

[37] Mine Yıldız, “Avrupa’nın İki Yüzü: Mülteciler”, Birgün, 11 Mart 2022, s.15.

[38] Ergin Yıldızoğlu, “Uygarlık Projesinden, Faşist Üretme Çiftliğine”, Cumhuriyet, 17 Haziran 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/uygarlik-projesinden-fasist-uretme-ciftligine-2218083

[39] “Rapor: Almanya’da 2023’te Müslüman Karşıtı 1926 Vaka Kaydedildi”, 26 Haziran 2024… https://www.avrupademokrat3.com/rapor-almanyada-2023te-musluman-karsiti-1926-vaka-kaydedildi/

[40] “Irkçıların Sayısında Artış”, 21 Haziran 2024… https://www.avrupademokrat3.com/irkcilarin-sayisinda-artis

[41] “Almanya’da Ganalı İki Kız Çocuğu, Bir Grubun Irkçı Saldırısına Uğradı”, 18 Haziran 2024… https://www.avrupademokrat3.com/almanyada-ganali-iki-kiz-cocugu-bir-grubun-irkci-saldirisina-ugradi/

[42] “Fransız Irkçılar, AP Seçimlerinde Kampanyalarını Göç Karşıtlığı Üzerine Kurdu”, 16 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/fransiz-irkcilar-ap-secimlerinde-kampanyalarini-goc-karsitligi-uzerine-kurdu/

[43] “Trump’ın Guantanamo Planı”, Birgün, 31 Ocak 2025, s.11.

[44] Umut Can Fırat, “Emperyalist Zorbalık”, Birgün, 28 Ocak 2025, s.11.

[45] “ABD, Afgan Göçmenlere Türkiye’yi Adres Gösterdi”, Sözcü, 5 Ağustos 2021, s.14.

[46] İbrahim Sirkeci, “Göçü Durdurmak”, Birgün, 30 Nisan 2023, s.9.

[47] “İnsana Düşmanlar”, Birgün, 30 Nisan 2023, s.9.

[48] Derya Doğan-Mert Cengiz, “İnsan Hakları Rafta Kaldı”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2023, s.7.

[49] Umut Serdaroğlu, “Dr. Ov Cristian Norocel: Popülistler Göçmen Krizini Körüklüyor”, Birgün, 25 Mayıs 2022, s.13.

[50] Umut Serdaroğlu, “İkiyüzlülüğün Günü”, Birgün, 20 Haziran 2023, s.5.

[51] “Göç Planı Sonu Oldu”, Birgün, 9 Temmuz 2023, s.18.

[52] “Meloni Hiç Şaşırtmadı”, Birgün, 12 Kasım 2022, s.11.

[53] Elçin Poyrazlar, “Britanya’nın Mülteci Krizi”, Cumhuriyet, 15 Mart 2023, s.7.

[54] “İddiaların Asılsız Olmasını Ümit Ediyoruz”, Cumhuriyet, 18 Temmuz 2022, s.7.

[55] “İngiltere’de Göçmen Karşıtı Göçmen Yöneticiler”, 20 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/ingilterede-gocmen-karsiti-gocmen-yoneticiler/

[56] Gürsel Köksal, “Göç Yükünü Çeken Almanya’nın Sınavı”, Birgün, 7 Eylül 2023, s.10.

[57] Ali Arayıcı, “Fransa’nın Göreceli Çekiciliği Her Geçen Gün Azalıyor”, Birgün, 5 Haziran 2023, s.11.

[58] Zilan Akay, “Göçmen Sorununa Tampon Siyaseti”, Birgün, 28 Temmuz 2021, s.8.

[59] “Avrupa, Göçmen Ölümlerine Seyirci”, Birgün, 31 Ocak 2022, s.13.

[60] “Orta Akdeniz’de 441 Göçmen Yaşam Savaşına Yenik Düştü”, Birgün, 14 Nisan 2023, s.6.

[61] Elçin Poyrazlar, “Kavimler Göçü”, Cumhuriyet, 16 Haziran 2023, s.7.

[62] “AB’nin Sığınmacı Utancı”, Birgün, 10 Aralık 2022, s.11.

[63] Fransa’nın Pas-de-Calais kıyılarında göçmenlerin içinde bulunduğu teknenin batması sonucu yedisi kadın, üçü çocuk 27 kişinin ölmesi ardından Londra-Paris arasında tansiyon yükseldi. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa’dan İngiltere’ye gelen göçmenleri geri almasını istediği mektubu kamuouyuna açıkladı. Bunun üzerine Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel’le Fransa’da gerçekleştireceği toplantıyı iptal etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Johnson’ın Manş Denizi’nde yaşanan göçmen faciasının ardından kendisine yazdığı mektubu Twitter’dan paylaşmasına tepki gösterdi. İngiltere’yi, “düzensiz göç konusunu ciddiyetle ele almamakla” suçladı. (“Johnson’ın Mektubu Gerdi”, Cumhuriyet, 27 Kasım 2021, s.7.)

[64] “Manş Denizi’nde 31 Mülteci Hayatını Kaybetti”, Yeni Yaşam, 26 Kasım 2021, s.2.

[65] “Göçmen Krizinde Duvar Kararı”, Birgün, 6 Kasım 2021, s.5.

[66] “Avrupa’nın İkiyüzlü Göçmen Politikası”, Birgün, 15 Kasım 2023, s.11.

[67] Semiha Durak, “Kanlı yasa ve Raunda”, Birgün, 1 Mayıs 2024, s.13.

[68] “İtalya’da Irkçı Lider Meloni, Göçmenlere Karşı Denizden Abluka Önerdi”, 26 Ağustos 2022… https://avrupademokrat.com/italyada-irkci-lider-meloni-gocmenlere-karsi-denizden-abluka-onerdi/

[69] “Avrupa’da Gündem ‘Göç’…”, Cumhuriyet, 25 Eylül 2023, s.7.

[70] “AB İkinci Çeyrekte Yüzde 29 Daha Fazla Düzensiz Göçmeni Sınır Dışı Etti”, 7 Ekim 2023… https://www.avrupademokrat3.com/ab-ikinci-ceyrekte-yuzde-29-daha-fazla-duzensiz-gocmeni-sinir-disi-etti-yuzde-5i-turkiyeli/

[71] “Yeni Göç ve İltica Kuralları Kabul Edildi”, Birgün, 15 Mayıs 2024, s.11.

[72] “AB ‘Göç’ İçin Uzlaştı”, Cumhuriyet, 10 Haziran 2023, s.7.

[73] Ali Haydar Nergis, “İsveç Kapıları Kapanıyor”, Cumhuriyet, 16 Mart 2025, s.2.

[74] “Belçika Sığınma Başvurularının Önüne Geçmek İçin Sosyal Medya Kampanyaları Başlattı”, 20 Mart 2025… https://t24.com.tr/haber/belcika-siginma-basvurularinin-onune-gecmek-icin-sosyal-medya-kampanyalari-baslatti,1227308

[75] “Polonya: ‘Tel Örgü Kalsın mı’ Diye Soracaklar”, Birgün, 15 Ağustos 2023, s.11.

[76] ‘Avrupa İstatistik Ofisi’ (Eurostat), AB ülkelerinde 2023’de çalışan yabancı uyruklu kişilerin yaklaşık yüzde 40’ının yaptıkları işte gereğinden fazla nitelikli olduğu belirlendi. (“Avrupa’da Göçmenlerin Önemli Kısmı Niteliklerinden Düşük İşlerde Çalışıyor”, 3 Ağustos 2024… https://www.avrupademokrat3.com/avrupada-gocmenlerin-onemli-kismi-niteliklerinden-dusuk-islerde-calisiyor/)

[77] “AB’nin Göç Planlamasında Türkiye”, Birgün Pazar, 29 Eylül 2024, s.10.

[78] Ekonominin geldiği durum ve AKP rejiminin baskıları sonucu ülkeden gidenlerin sayısı artarken kaçakçılara ulaşmak ise çok kolaylaştı. Mesajlaşma uygulamaları üzerinden reklam yapan kaçakçılar “güvence” veriyor. Telegram’da insanları yasadışı yollarla yurtdışına çıkardıklarını iddia eden kişiler oluşturulan gruplarda reklamlarını yapıyor. 

Türkiye’den Yunanistan, Almanya, İspanya gibi AB ülkelerinin yanı sıra ABD’ye de yasadışı geçiş sağladıklarını söyleyen kişiler, kendilerine bu gruplar üzerinden “müşteri” arıyor. Bazı kaçakçılar, ya “ön ödemeli” ya da “ön ödemesiz” ücret karşılığı insanları yasadışı olarak yurtdışına götürüyor. Söz konusu gruplarda yürüme veya bot gibi birçok yol üzerinden ulaşım sağlandığı bilgisine de yer veriliyor. (Deniz Güngör, “İnsan Kaçakçısından ‘Güvence’li Reklam”, Birgün, 25 Şubat 2024, s.16.) 

[79] Hüseyin Hayatsever, “Jürgen Schultz’dan Göç Vurgusu”, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2021, s.7.

[80] Oğulcan Aydın, “Yeni Anlaşmalar İçin Sıra Oldular”, Birgün, 26 Eylül 2023, s.9.

[81] Y. Emre Ceren, “Göçmenlik Konusu Popülist Söylemlerle Konuşuluyor”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:750, 25 Temmuz 2021, s.6-7.

 

İlginizi Çekebilir

Yüzde 78 engelli hasta tutuklu Nurettin Başkaran tahliye edildi
Oktay Candemir: Patküt Yumruk Demokrasisi

Öne Çıkanlar