“Yoksulların sefaletine… kurumlarımız yol açıyorsa, suçumuz çok büyüktür.”[2]
Bir “acı reçete” ile yüz yüze olduğumuzdan söz edilse de; bu, krizle uzun süredir çalkalanan coğrafyamızda malumun ilamından öte bir anlam taşımıyor!
“Karakışa hazır olun”[3] uyarılarının dillendirildiği tabloda “acı reçete” (neo-liberal kemer sıkma politikaları) esas olarak borç krizine giren ya da girmekte olan “bağımlı” ülkelere, kaynakları ekonomik büyümeden, halkın refahından (tüketim kapasitesinden) alarak uluslararası mali sermayenin alacaklarını karşılamaya yönlendirmenin adıyken; “acı reçete” her şeyden önce, emperyalizme bağımlı bir ekonomiyi yönetmeye çalışanların beceriksizliğinin ve de acımasızlığının (kötülüğünün) bir semptomudur.[4]
“Nasıl” mı?
Ekonomide hızlı bir V çıkışı yaşadığımız söylenirken, Berat Albayrak’ın garip bir istifayla gittiği veya Merkez Bankası Başkanı’nın 1.5 yılı dolmadan görevden alındığı coğrafyamızda “V Tipi Çıkış”tan, “U Dönüşü”ne gelinmesi meseleyi gayet net biçimde özetlemiyor mu?
Evet acı reçete yüksek faiz, ilave vergi ve kemer sıkma politikaları yanında; krizin şiddeti ve sistemin kırılganlığı ile alâkâlı bir getirir.
Hem de ihracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 86.3’ten yüzde 75.8’e düşüp, açık yüzde 193 büyümüşken.[5]
Bu kadar değil!
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, dış borç stoku AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 41 milyar dolar iken 2019 sonunda 437.6 milyar dolara yükselip; 2002’de yurttaşların tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 6.3 milyar liradan 2019 sonunda 583.6 milyar liraya ulaşmışken…
Ailelerin yüzde 65’i borç batağı içinde yaşamaya çalışırken, icra dairelerindeki dosya sayısı 2019 sonunda 20 milyon 662 bine çıkıp; tarımsal alanlar 2002’ye göre yaklaşık 3 milyon hektar küçülürken 2 milyonu aşkın insan tarım üretimini terk etmişken…
Her yıl ortalama 1000-1500 işçi iş cinayetlerinde katledilip; 18 yıllık iktidarları sürecinde en az 22 bin işçi iş cinayetlerine kurban gitmişken…
İşsizlik 8 milyonu aşarken, Covid-19 salgın sürecinde 17.7 milyon kişi işsiz kalmışken…
Geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı oranı yüzde 52 olarak hesaplanıp; istihdamın bir yılda 2 milyon 585 bin kişi azaldığı; işsizlerin sayısının iş bulmaktan ümidini kesmiş 553 binden 1 milyon 310 bine yükseldiği[6] bir coğrafyadır sözünü ettiğimiz…
Dahası da var…
Krizin 2021 ve sonrasını da etkileyeceğini düşünen firmaların oranı yüzde 11’den yüzde 48’e çıktı. Coronavirüs nedeniyle firmaların yüzde 64’ü yeni yatırım ve büyüme planlarını erteledi. Firmaların yüzde 47’si yeni borç aldı veya borcunu yapılandırdı.[7]
Bu tabloda ‘Sektörel Dernekler Federasyonu’ Yönetim Kurulu Başkanı Ali Avcı, “Doğu illerimizdeki işletmelerin yüzde 38’inde çalışan sayısının azaldığını belirtiyor. Bu oran İstanbul’da yüzde 14. Ekonomik durgunluk sonucu yaşanacak istihdam kaybına ülkemizin tahammülü yok… Yüzde 69 ile mikro ve küçük ölçekli işletmelerimiz krizden en fazla etkilenen yapılarımız oldu. Büyük firmalarda bu oran yüzde 31’ler seviyesinde kaldı. Sektörler bazında faaliyetini durduranların oranı konaklama ve yiyecek sektöründe yüzde 72, eğitim hizmetlerinde yüzde 50, inşaatta ise yüzde 27. Tüketicilere satış yapan firmaların bu açıdan daha olumsuz etkilendiklerini görüyoruz. Bunun yanı sıra, dış ticaret yapmayan şirketlerin yüzde 31’i faaliyetini durdururken, dış ticaret yapanlarda bu oran yüzde 14 oldu,”[8] diye ekliyor!
Bunlar böyle olunca beş yılda Mali Suçları Araştırma Kurulu’na iletilen şüpheli işlemler yüzde 510 artıp;[9] 2018’de karşılıksız çek sebebiyle 58 bin kişinin hapis yatarken;[10] bu sayıların hızla tırmanmayı sürdürdüğü coğrafyamızda Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2019 yılı ‘Yaşam Memnuniyeti Araştırması’ verilerine göre, Türkiye’nin yüzde 48.6’sı mutsuz![11]
Ve ‘İBB İstanbul İstatistik Ofisi’nin 2020 Ekim ayı raporunda katılımcılara duygu hâlleri sorulduğunda ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 7.3 olarak belirlenirken; kaygı seviyesi 6.3, üzüntü seviyeleri ise 5.6 olarak saptandı. Kadınların ortalama stres seviyesi 7.8 iken erkeklerde bu oran 6.8 dolayında.[12]
* * * * *
Onca yoksulluğun ortasında, kolay mı?
Nüfusun yüzde 43’ü asgari ücretle geçiniyor. 10 milyon kişi yardım alıyor.[13]
Türkiye’nin en yoksul yüzde 20’lik kesimi aile bütçesinin yüzde 30.7’sini gıdaya ayırmak zorunda.[14]
‘Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği’nin tüketim verilerine göre, yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi 2019’da 8.6 kilo iken 2020’de 7 kiloya düştü. ‘Türkiye Makarna Sanayicileri Derneği’ ise pandemi sürecinde makarna tüketiminin yüzde 25 arttığını açıkladı.[15]
2019’da 4 milyon abonenin 2.4 milyar TL’lik borcunu ödememesinden dolayı elektriği kesildi.[16]
Yurttaşın yüzde 30-44’ünün gelirleri azaldı, yüzde 42.7’sinin borçları arttı.[17]
2013’de halkın en yoksul 5’te 1’inin milli gelirden payı 3 bin 809 dolardı.[18] 2019’da 2 bin 837 dolara, Angola, Papua Yeni Gine düzeyine; 2020’de Gana ve Kongo ortalamasına indi.[19]
Asgari ücretlinin geliri, 2017-2019 yıllarında her yıl bir altın bilezik kadar azaldı.[20]
Emekliler ve hak sahipleri ciddi bir yoksullukla ve sefalet düzeyinde bir gelirle yüz yüze.[21] En düşük emekli aylığı ve geliri alan yüzde 20’lik dilimin, 2.6 milyon emekli ve hak sahibinin aylık harcanabilir geliri Temmuz 2020 itibarıyla ayda 763 TL’dir. 2.6 milyon emekli hak sahibi bu sefalet geliri ile yaşıyor. Oysa ülkede açlık ve yoksulluk sınırı Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre bile 2 bin 331 lira.[22]
* * * * *
Yoksulların böylesine mülksüzleştirilmesi, mülk sahiplerinin de “devr-i saadeti”ne denk düşüyor.
Mesela 2019’un üçüncü çeyreğinde net kârını yüzde 69 artıran Sabancı Holding, 2020’nin 9 aylık dönemi itibarıyla toplamda 3.8 milyar TL kâr rakamına ulaştı.[23]
Mesela 2020’nin ilk altı ayında 13.3 milyar TL gelir elde ederek, ilk altı aylık dönemler içerisindeki en yüksek büyüme performansına ulaşan Türk Telekom’un, net kârı 1.6 miyar TL oldu.[24]
‘Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 2020 Eylül’üne ilişkin verilerine göre, bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğü ilk kez 6 trilyon lirayı aşarak, 6 trilyon 3 milyar lira olarak kaydedildi. Bankalardaki hesapların içinde 3 trilyon 444 milyar lira bulunurken, bankacılık kesiminin kredi hacmi ise, 3 trilyon 555 milyar lira olarak kaydedildi. 2019’da 185 bin 889 olan milyoner hesap sayısı 2020’de 268 bin 820’ye yükseldi.[25]
* * * * *
Zengin(ler)le yoksul(lar) arasında derinleşen iktisadî yapının yarattığı yıkımın önemli verilerinden birisi de borçlanma olarak karşımıza çıkıyor.
‘Uluslararası Finans Enstitüsü’nün ‘Küresel Borç İzleme Raporu’na göre Türkiye’de borçların milli gelire oranı yüzde 137.6’dan 167.2’ye, toplam borç 1.24 trilyon dolara ulaştı. Böylelikle de Türkiye borcu en hızlı artan ülkeler arasında rekor kırdı.[26]
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yayımladığı, “2020 Hazine Finansman Programı’na” göre, 2020’de 129 milyar TL’si faiz olmak üzere, toplam 352 milyar TL borç ödemesi yapılacak! Bunun 287 milyar lirası “iç borçta”, 65.1 milyar lirası ise “dış borçta” kullanılacakken;[27] borçların milli gelire oranı yüzde 137.6’dan, yüzde 167.2’ye, toplam borç 1.24 trilyon dolara ulaştı.
Bu borcun yüzde 50.9’u TL, yüzde 49.1’i döviz cinsindenken; 82 milyonluk Türkiye nüfusunun kişi başına borcu 7 bin 394 TL… Kişi başına devlet borcu 1346 TL… Kişi başına kredi kartı borcu 1231 TL… Kişi başına tüketici kredisi borcu 4817 TL civarında.[28]
‘Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin “Aylık Bülten”ine göre, 2020 Mayıs sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olan kişi sayısı,[29] 2020 Nisan’ına kıyasla 428 bin kişi artarak 32 milyon 813 bine ulaştı. Bu rakam 2019’un aynı ayına kıyasla da 1 milyon 277 bin kişi arttı.[30]
Yine ‘TBB Risk Merkezi’nin 2020 Eylül’ü itibarıyla yayımladığı verilere göre, 33 milyon 643 bin kişinin 836.8 milyar lira bireysel kredi borcu var. 2019’un aynı ayında kişi sayısı 31 milyon 375 bin, borç miktarı 572.1 milyar liraydı. Ortalama borç da 18 bin 235 liradan 24 bin 874 liraya çıktı. Tasfiye edilecek toplam bireysel kredi (batık kredi) miktarı ise 22.7 milyar lira.
Öte yandan BETAM’ın araştırmasına göre 2020’nin Şubat’ından Eylül ayına ortalama kişisel gelir yüzde 4.6 azalırken, hanelerin yüzde 42.7’sinin borçları arttı.[31]
* * * * *
Bunlar böyle olunca da; artan hayat pahalılığı ve derinleşen işsizliğin etkisiyle intihar edenlerin sayısı artıyor.
2018 Ağustos’ta yaşanan kur kriziyle derinleşen ekonomik kriz, sadece 2 yılda 566 yurttaşın intihar etmesine yol açtı. Ülke genelinde ekonomik sebepler yüzünden yaşanan intiharların toplam intiharlar içindeki payı 2018’de yüzde 7.3 iken 2019’da yüzde 9.4’e yükseldi. Güvenilirliği sorgulanan TÜİK’in verileri bile son 7-8 yıldır, her yıl 3 bini aşkın yurttaşın geçinemediği için intihara sürüklendiğini ortaya koyuyor.[32]
Ekonomik kriz dönemlerinde yaşanan intihar ve intihar girişimlerinin temelinde artan işsizlik, milyonlarca ailenin geçim sıkıntısı nedeniyle yaşam dengelerinin altüst olması, hayat pahalılığı, boşanmaların artması, borçların ve faturaların ödenememesi vb. pek çok neden yatıyor. Krizin yarattığı ekonomik etkiler ve bunların sonucu ortaya çıkan belirsizlik, bireylerde ruh sağlığı bozukluklarına, stres, depresyon ve umutsuzluğa yol açarak intihar eğilimini güçlendiriyor.
Modern sosyolojinin önemli isimlerinden Emile Durkheim, insanların bozulan bir düzende, kendi yaşamlarının bir kargaşa hâline dönüştüğü hissine kapılmaları ve bu hisle başa çıkamamaları nedeniyle dengelerini yitirdiklerini belirterek bu tür intiharları ‘anomik intihar’ olarak tanımlıyor. Toplumsal yaşamla birlikte kişisel yaşam dengesinin altüst olmasının, insanların çözüm olarak intiharı seçmesinde belirleyici olduğunu söylüyor.
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerin de özellikle işçilerin intihara sürüklenmesinde belirleyici olduğu görünüyor. İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının yarattığı yoksulluk ve işsizlikle birlikte yaşanan çaresizlik durumu, bireylerin intihar eğilimini belirgin bir şekilde artırıp özellikle işçileri intihara sürükleyen temel etkenler arasında yer alıyor. Ancak bu durumun TÜİK’in yayımladığı intihar verilerine yeteri kadar yansıdığı söylenemez.
2002-2018 kesitinde Türkiye’de 50 bin 378 kişi hayatına son vermiş. Resmi verilere göre aynı dönemde intihar edenlerin 10 bin 887’i hastalık, 5 bin 318’i aile içi sorunlar, 4 bin 481’i geçim sıkıntısı, 1004’ü ticari başarısızlık, 2 bin 412’si aşk ve istediği ile evlenememe, 3 bin 896’sı diğer nedenlerle intihar ederken, 21 bin 256 kişinin neden intihar ettiği belirlenememiş.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de intihar olayları, nedenleri itibariyle incelendiğinde hastalık nedeniyle intiharlar ilk sırada yer alırken aile geçimsizliği en belirgin ikinci neden olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomik kaynaklı nedenlerin üçüncü sırada yer alması dikkat çekici. Ekonomik kriz dönemlerinde yaşanan intiharların önemli bir bölümünün farklı nedenler gerekçe gösterilerek üzerinin örtülmeye çalışılması boşuna değil.[33]
2002-2018 aralığında 5 bin 485 yurttaşın geçim sıkıntısı ve ticari borçlanma yüzünden[34] intihar ettiği coğrafyamızda[35] konuyla bağıntılı olarak ‘İSİG Meclisi’, AKP iktidarı ile işçi intiharlarının arttığı belirtip, “İşçi intiharlarını tetikleyen en büyük etmen ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlik. İnsanlar, çıkış yolu bulamadığı için intihara yöneliyor,” vurgusuyla ekliyor:
“AKP döneminde TÜİK verilerine baktığımızda geçim zorluğu sebebiyle 2002-2018 kesiti incelendiğinde 4 bin 481 kişinin intihar ettiği ortaya çıkmaktadır. 2008 küresel krizinin teğet geçtiğinin söylendiği yıllardan itibaren geçim zorluğundan kaynaklı intihar sayılar nispeten artış hâlinde. Geçim zorluğundan kaynaklı olarak 2006’da 215 kişi intihar etmişken, 2008’de 289 kişi, 2009’da 318 kişi intihar etmiştir. Bu intiharların hepsinin yoksul olmasından veya iş bulamadığından ya da borçlarını ödeyemediğinden yaşandığını tespit ediyoruz.”[36]
* * * * *
İşte birkaç örnek!
√ Coğrafyamızda hükümet “ekonominin uçtuğunu”(?) söylese(!) de birçok insanın borç batağına saplanıp, ekonomik krizden dolayı intihara sürüklenenlerin sayısının her geçen gün arttığı tabloya bir örnek, evli ve biri bebek 3 çocuğu olan 39 yaşındaki Levent Akar… Dış cephe işiyle uğraşan ve doların artmasıyla borcu yaklaşık 400 bin liraya çıkan Akar, 24 Eylül 2020 sabahı borçlarını ödeyemediği için Gebze Çayırova’daki ofisinde intihar etti![37]
√ Ayrıca derinleşen yoksulluk koşulları intiharlara yol açıyor. İki ayrı intiharın yaşandığı yer bu kez Çorum oldu. Kentte 17 Aralık 2019 akşamı ilk intihar olayı saat 16.30 sıralarında Bahçelievler Mahallesi Karşıyaka 18. Sokak’ta meydana geldi. Gökhan T.’den (27) haber alamayan yakınları, polise başvuruda bulundu. Bunun üzerine belirtilen adrese polis ve itfaiye ekipleri sevk edildi. İtfaiye ekiplerinin yardımı ile evin balkonundan içeriye giren polis ve sağlık ekipleri Gökhan T.’yi asılı hâlde buldu. Şahsın intihar etmeden hemen önce üç yaşındaki kızına “Seni seviyorum kızım. Özür dilerim” şeklinde not bıraktığı ortaya çıktı!
Saatler 17.30’u gösterdiğinde yine Bahçelievler Mahallesi Karşıyaka 1. Cadde de ikinci bir intihar olayı yaşandığı öğrenildi. 33 yaşındaki Oktay A., evinde kendini elektrik kablosu ile asmak suretiyle intihar etti. İntihar eden Oktay A.’nın eşi polis ile yaptığı görüşmede maddi sıkıntılarının olduğunu, evde yiyecek yemeklerinin olmadığı için babasının evine gittiğini, bugün de çocuğunun eşyalarını almak için babası ile tekrar evine geldiklerini, ancak eşinin kapıyı açmaması üzerine anahtar ile içeri girdiklerini ve eşini asılı hâlde bulduklarını söyledi![38]
√ Çorum’da ekonomik çıkmaza giren 48 yaşındaki bir esnaf da yaşamını sonlandırdı. Merkez Büğet Köyü nüfusuna kayıtlı Hamza Bolat’ın evli ve 2 çocuk babası olduğu öğrenildi. Edinilen bilgiye göre Çorum’da eski Devlet Hastanesi’nde uzun yıllar esnaflık yapan Hamza Bolat, hastanenin kapanmasıyla işsiz kaldı. Uzun süre girdiği ekonomik sıkıntılar nedeniyle evine ekmek götürmekte zorlanan Bolat yaşamına son verdi![39]
√ Uzun süredir işsiz olan Adem Yarıcı Hatay Valiliği önünde, “Çocuklarım aç” diyerek kendisini yaktı. Üzerine benzin dökerek intihar eden yurttaş hastaneye sevk edildiği sırada yaşamını yitirdi![40]
√ TBMM Çankaya Kapısı girişinde bir kişi üzerine benzin dökerek “Açım, çocuklarım aç!” diyerek intihar girişiminde bulundu!
Ayrıca AKP’nin 13 Şubat 2020’de grup toplantısında bir yurttaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına ara verdiği sırada “Sayın Cumhurbaşkanım… 15 Temmuz’a katıldım diye beni işimden gücümden ettiler. Çoluğum çocuğum aç. Bana yardım edin. Mahkeme kararını tanıyın,” diye seslenmişti![41]
Şurası kesin: İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi Sibel Ünli’nin sosyal medya hesabından “Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var” paylaşımında bulunarak yaşamına son vermesi, intiharların ekonomik krizle ilişkisini bir kez daha gündeme taşırken; Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Dr. Serap Altekin, intiharın basite indirgenmiş bir neden-sonuç ilişkisi ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgu olduğuna dikkat çekip, ekonomik kriz gibi belirsizlik dönemlerinde intihar oranlarında artış gözlemlendiğini doğruluyor.[42]
Tıpkı Dr. M. Fatih Traş’ın intiharı ile yükselttiği sessiz isyan çığlığı gibi. Gelinen noktada intiharlar yalnızca sosyolojinin araştırma sahasında kalamaz artık. İntiharlar AKP tarafından topluma giydirilen deli gömleğine karşı “bireysel” isyanın bir parçası olmuş durumda. Toplumsal mücadelenin yolları silah ve süngüyle kesilmişken, toplum içe doğru bir çöküş yaşıyor. Ekonomik çöküşe, faşist baskıya isyan bireysel alanlarda kaldığı ölçüde çaresizlik yaratıyor, çaresizlik intihara dönüşüyor.[43] Bir başka deyişle, toplum içeriye doğru patlıyor…
* * * * *
İntihar, hem toplumsal hem öznel süreçleri içeren bir olgu olduğundan, tek bir nedene bağlanamaz. Ancak insan bir toplumsal varlık ise sadece psikolojik boyuta da indirgenemez. Ekonomik kriz, modern kapitalist toplumda insanı etkileyen en önemli faktörlerden biri çünkü meslek, geçim, beslenme, barınma, eğitim, sağlık, sosyalleşme başta olmak üzere tüm yaşam koşullarını belirliyor. Modern birey, sınıfsal konumu kadar toplumsal refahın nimetlerinden yararlanabiliyor. Bunu kapitalist teraryum gibi düşünürsek içerisindeki iklim koşullarını üretim ve bölüşüm ilişkileri belirliyor; buradaki bir eşitsizlik hâli ve bozulma (mülksüzleşme, işsizlik, borçluluk, yoksunluk ve yoksullaşma) bireyi mental ve fiziksel açıdan baskılamaya başlıyor.
İntihar olgusunun sadece bireyin psikolojisiyle açıklanamayacağı düşüncesi yeni değil. Bunu, sosyoloji alanında Durkheim’ın yaklaşımına kadar geri götürebiliriz. Burada anahtar kavram anomi. Toplumu bir arada tutan değer, norm ve kuralların aşınmaya başlaması; yeni sosyal koşullarla eskinin mutabakatının çözülmesi özetle.
Bu noktada Durkheim’ın anomiye dair yaklaşımını eleştirel şekilde ilerleten Amerikalı sosyolog Merton’un kavramlarından, güncel örneklerle beslemek şartıyla yararlanabiliriz. Merton, “toplumsal açıdan belirlenen hedeflerle bu hedeflere ulaşmaya dönük araçlar arasındaki uyum/uyumsuzluk üzerinden bakmayı” öneriyordu. Bu mantıklı. Örneğin her kapitalist toplumda malların, hizmetlerin, makam ve mevkilerin sınırlı sayıda sahibi var. Bu kesimler toplumun geri kalanına, çeşitli araçlarla (örneğin çok çalışarak ya da iyi eğitim alarak, kurallara uyarak vs.) bu katlara ulaşılabileceğini söylüyorlar.[44]
Olup da bit(mey)ene ilişkin 1838’de yazılan şu satırlar bugünkü toplumsal duruma cuk oturuyor?
“Yıllık intihar sayısındaki artış, dün olduğu gibi bugün de olağan kabul edilse de, toplumumuzun kötü örgütlenmesinin bir belirtisi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle, sanayinin durgun ve krizde olduğu dönemlerde, kıtlık ve karakış yıllarında, belirtiler salgına dönüşür. Fahişelik ve hırsızlık da aynı ölçülerde artış gösterir.”[45]
Karl Marx’ın 1846’da ‘Gesellschaftsspiegel/ Toplumun Aynası’ adlı dergide yayımladığı ‘Peuchet: İntihar Üzerine’ başlıklı yazıda alıntıladığı bu cümleler Fransız devlet adamı Peuchet’ye ait. Fransız Devrimi’ni, imparatorluğu, reformasyonu görmüş yüksek bürokrat ve polis şefi Jacques Peuchet, büyük olasılıkla sosyalist damgası yememek için ölümünden (1830) sonra yayımlanmasını vasiyet ettiği ‘Memoires tires des Archives de la Police/ Polis Arşivinden Anılar’ başlıklı yapıtta, dönemin basınına yansıyan ve yansımayan intihar olaylarından yola çıkarak toplumsal karanlığa dair akılcı yanıtlar arıyor. Aşağıdaki soru ve sorunların hepsi bugün için de geçerli: “Bu nasıl bir toplum, insan milyonların ortasında en derin yalnızlığı yaşıyor; hiç kimse farkına varmadan dayanılmaz kendini öldürme arzusuyla kahrolabiliyor? Bu toplum toplum değildir, Rousseau’nun dediği gibi, vahşi hayvanların yaşadığı bir çöldür. Emniyet teşkilâtındaki görevlerim sırasında sorumlu olduğum alanlardan biri de intiharlardı; birçok vakada insanları intihara sürükleyen nedenlerin önüne geçilip geçilemeyeceğini öğrenme isteğindeydim.”[46]
“Ayrıca, haksızlığa uğramaları nedeniyle, üstesinden gelemedikleri bir melankoliye düşmüş, hayatlarının baharında gücü tükenmiş, görmüş geçirmiş erkeklerin intiharlarını da kaydettim.”[47]
“İntihara yol açan çeşitli nedenlerin sınıflandırılması, toplumumuzun gerçek eksikliklerinin sınıflandırılması olacaktır. Biri kendini öldürür, çünkü dalavereciler buluşunu çalmıştır ya da başka bir olayda mucit, kendini adamak zorunda olduğu uzun bilimsel araştırmalar yüzünden, bir patent bile alamayacak kadar korkunç bir yoksulluğun içine düşer. Bir diğeri oldukça büyük masraflardan ve bu arada da iktisadi hayata hâkim grupların hiçbir şekilde umursamadığı ve de çok yaygın olan parasal sıkıntılar yüzünden açılan onur kırıcı hukuki davalardan kaçmak için kendini öldürür. Bir başkası da, aramızda keyfine göre işverenlerin cimriliği ve aşağılamaları altında uzun süre inledikten sonra kendini öldürür, çünkü iş bulamamıştır.”[48]
“İşten atılmalardan, işin reddedilmesinden veya maaşta ani bir düşüşten kaynaklanan intiharların daha sık olduğunu gördüm; çünkü bunlar yüzünden aileler artık geçinecek parayı temin edemez, birçoğu kıt kanaat yaşar.”[49]
O hâlde intihar ile kriz arasında mutlak bir korelasyondan ziyade “hızlandırıcılık” etkisi olduğunu söylemenin daha doğru olduğunun altını çizip; ‘Dünya Sağlık Örgütü’nün[50] bir verisine göre her yıl ortalama 800.000 kişi intihar ederek hayatına son veriyorken; intiharların yüzde 79’unun ise dünya nüfusunun büyük kesiminin yaşadığı düşük veya orta gelirli ülkelerde gerçekleştiğini hatırlatalım.[51]
* * * * *
Ve nihayet Jean Paul Sartre’ın, “Umutsuzluk; insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastların en korkuncudur, umutsuzluk manevi bir intihardır”…
Erich Fromm’un, “İnsanlar açlıktan susuzluktan değil, tutkularının gerektirdiği amaca ulaşamadıklarından intihar ederler”…
Robert B. Edgerton’un, “Yaşam koşulları hakkında bir hayli umutsuz olan insanlar, umutsuzluklarından kurtulma yolları olarak sarhoşluk veya intiharı bulmuştur”…
Simone de Beauvoir’ın, Bir intihar olayı okuyunca, insana buz gibi ter döktüren şey, pencerenin demirlerinde asılı duran narin ceset değil, intihardan hemen önce o kalpte olup biten şeydir,” saptamalarını hatırlatarak toparlarsam:
“Milyonların işsiz kaldığı, kötü ve ölümcül koşullarda çalıştığı, yoksulluğun bizzat iktidar politikaları ile derinleştirildiği ve gelir uçurumunun korkunç hâle geldiği bir toplumsal formasyonda insanlar direniş yerine ölümü seçiyorsa buradaki temel sorumluluk sosyalistlerindir. Sermayeyi ve iktidarını, insanları intihara sürüklemekle suçlamak gerçekliği görmezden gelmek demektir. Onlar işini yapıyor. İşini yapmayan sosyalist muhalefettir,”[52] saptamasıyla Musa Piroğlu sonuna kadar haklıdır!
N O T L A R
[1] Sosyalist Mezopotamya, No:9, Ocak 2021…
[2] Charles Darwin.
[3] Şehriban Kıraç, “Hayri Kozanoğlu: Karakışa Hazır Olun”, Cumhuriyet, 11 Kasım 2020, s.10.
[4] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Acı Reçete’ Neyin Semptomu?”, Cumhuriyet, 16 Kasım 2020, s.11.
[5] “Açık Yüzde 193 Büyüdü”, Cumhuriyet, 3 Ekim 2020, s.9.
[6] Yusuf Gürcüsu, “Ekonomi Çöktü Emekçiler Aç Doğa Yağma Altında”, Yeni Yaşam, 5 Kasım 2020, s.9.
[7] Şehriban Kıraç, “Umutlar Tükeniyor”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2020, s.7.
[8] Şehriban Kıraç, “İflas Dalgası Geliyor”, Cumhuriyet, 10 Ağustos 2020, s.11.
[9] Nurcan Gökdemir, “Kara Para Aklama Patladı”, Birgün, 14 Eylül 2019, s.11.
[10] Gamze Bal, “300 Bin Esnafa Karşılıksız Çek Sebebiyle Hapis Yolu”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2020, s.9.
[11] “Ülkenin Yarısı Mutsuz”, Yeni Yaşam, 18 Şubat 2020, s.7.
[12] “Yoksulluk, İşsizlik, Borç…”, Evrensel, 7 Kasım 2020, s.6.
[13] “… ‘Yoksulluk’ AKP Stratejisi”, Cumhuriyet, 17 Ekim 2020, s.9.
[14] İsmail Akın, “Gıda Harcamaları Vatandaşın Belini Büktü”, Sözcü, 1 Eylül 2020, s.8.
[15] “Et Azaldı, Makarna Tüketimi ise Arttı”, Yeni Yaşam, 3 Kasım 2020, s.4.
[16] Nurcan Gökdemir, “Yoksullara Kesinti Şirketlere Kıyak”, Birgün, 13 Kasım 2020, s.11.
[17] “Gelir Yok, Borç Çok”, Cumhuriyet, 30 Ekim 2020, s.15.
[18] Gelir dağılımını gösteren Gini katsayısına göre, 2019’de en adaletsiz bölge İstanbul. “Kastamonu- Çankırı- Sinop” ise yüzde 15 ile en yüksek yoksulluk oranı sahip bölge… Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması Bölgesel Sonuçları, 2019” raporuna göre medyan gelirin (gelirler küçükten büyüğe sıralandığında ortaya düşen değeri ifade ediyor) yüzde 50’si üzerinden hesaplanan genel yoksulluk oranı 2018’de yüzde 13.9 iken 2019’da yüzde 14.4’e çıktı. Yoksul sayısı da 11 milyon 91 bin kişiden 11 milyon 641 bine yükseldi. Bu kapsamda TÜİK’in detaylı bölgesel sınıflamasına bakıldığında, Türkiye’de en yüksek yoksulluk oranı yüzde 15 ile “Kastamonu- Çankırı- Sinop” bölgesinde görüldü. Bu bölgeyi yüzde 14 ile “Adana-Mersin”, yüzde 13.3 ile “Tekirdağ-Edirne-Kırklareli” izledi. En düşük yoksulluk oran ise yüzde 4.6 ile “Malatya-Elazığ-Bingöl-Tunceli” bölgesinde. Bu bölgeyi yüzde 5.8 ile “Gaziantep-Adıyaman-Kilis”, yüzde 8 ile Bursa-Eskişehir-Bilecik” takip etti. (“En ‘Adaletsiz’ İstanbul, En ‘Yoksul’ Kastamonu’, Cumhuriyet, 12 Eylül 2020, s.11.)
[19] “Yoksulun Geliri Papua Yeni Gine Seviyesine İndi”, Evrensel, 16 Kasım 2020, s.6.
[20] Mahir Bağış, “Asgari Ücretli Her Yıl 1 Altın Bilezik Kaybetti”, Birgün, 28 Şubat 2020, s.9.
[21] Prim borçlarını ödeyemeyen Bağ-Kur ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) yükümlüsü yurttaşların sağlık hizmetlerinden faydalanması için verilen süre 31 Aralık 2019 itibarıyla doldu. İstanbul Tabip Odası, sosyal güvencesi olmayan ve primlerini zamanında ödeyemeyip borçlu duruma düşen yurttaşların sağlık hizmetlerinden faydalanamayacak olmasına tepki göstererek “5 milyon yurttaş sağlık hizmeti alamayacak” değerlendirmesini yaptı. (Sibel Bahçetepe, “GSS Borcu Olanlar Sağlık Hizmeti Alamayacak”, Cumhuriyet, 2 Ocak 2020, s.8.)
[22] Olcay Büyüktaş, “Maaşı da Az Yaşı da”, Cumhuriyet, 22 Ekim 2020, s.8.
[23] “Sabancı Pandemide Net Kârını Yüzde 69 Artırdı!”, 5 Kasım 2020… https://twitter.com/solhaberportali/status/1324321083323899905?s=20
[24] “Tarihi Kâr!”, Hürriyet, 14 Ağustos 2020, s.6.
[25] “Milyoner Sayısı Yüzde 44 Arttı”, Birgün, 31 Ekim 2020, s.11.
[26] “Borçlulukta Yeni Rekor”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2020, s.11.
[27] Özgen Acar, “… ‘Borçistan’ Cumhuriyeti!”, Cumhuriyet, 5 Haziran 2020, s.12.
[28] Ozan Gündoğdu, “Borç İçinde Boğuluyoruz”, Birgün, 2 Şubat 2019, s.11.
[29] Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre, bireysel kredi müşterilerinin sayısı 2019 Temmuz’da 31.3 milyon kişi iken 2.1 milyon kişi artarak 2020 Temmuz’da 33.4 milyon kişiye yükseldi. 2019 Temmuz’da 527 milyar TL olan bireysel kredi borçları, 2020 Temmuz’da 769.2 milyar TL’ye ulaştı. Bir yılda ihtiyaç kredisi kullananların sayısında ise yüzde 200’ü aşan artış dikkat çekti. Buna göre, ilk defa ihtiyaç kredisi kullanan tüketicilerin sayısı 2019 Temmuz’da 105 bin kişi iken, 2020 Temmuz’da 392 bin kişiye ulaştı. Aynı dönem aralığında bankalara olan ihtiyaç kredisi borçları da 220.9 milyar TL’den 365.8 milyar TL’ye yükseldi. (Gamze Bal, “33.4 Milyonun Kredi Borcu Var”, Cumhuriyet, 14 Eylül 2020, s.10.)
[30] “Kredi Borcu Olanlar 1 Ayda 428 Bin Arttı”, Cumhuriyet, 18 Temmuz 2020, s.9.
[31] Serhat Aligil, “… ‘Acı’ya Borçlu Yakalandık”, Cumhuriyet, 15 Kasım 2020, s.11.
[32] “Geçim Sıkıntısı İntihara Sürüklüyor”, 23 Ekim 2020… https://dokuz8haber.net/gundem/gecim-sikintisi-intihara-surukluyor/
[33] Erkan Aydoganoğlu, “Kriz İntiharları”, Evrensel, 20 Şubat 2020, s.4.
[34] Tefecilik yüzünden insanların göç ettiği bilgisini teyit eden Hasankeyf Yaşatma Girişimi’nden Recep Kavuş; eskiden kadın intiharlarıyla anılan kentte artık erkeklerin tefeciler yüzünden intihar ettiğini söylüyor: “Erkeklerin intiharlarına baktığımız zaman bunun arkasında borçlanmanın olduğunu görebiliyoruz. Mektup bırakarak intihar edenler oluyor, kaçanlar oluyor. Hatta kurtulmak için suç işleyip cezaevine düşenler bile var. Çünkü bu insanların yok pahasına evleri, gelecekleri ellerinden alınıyor.” (Müjgan Halis, “Batman’da Tefecilik: Memleketini Terk Edenler, Mektup Bırakıp İntihar Edenler”, 10 Kasım 2020… https://www.indyturk.com/node/270521)
[35] Hüseyin Şimşek, “5 Bin 485 Kişi Yoksulluk Yüzünden Canına Kıydı”, Birgün, 5 Mart 2020, s.14.
[36] Yadigar Aygün, “AKP ile İntiharlar Arttı”, Yeni Yaşam, 25 Aralık 2019, s.4.
[37] Gürcan Dereli, “Ekonomik Kriz İntihar Ettirdi”, Yeni Yaşam, 25 Eylül 2020, s.3.
[38] “Yiyecek Yemeğimiz Olmadığı İçin…: Çorum’da Bir Saatte İki İntihar”, 18 Aralık 2019… https://gazetemanifesto.com/2019/yiyecek-yemegimiz-olmadigi-icin-corumda-bir-saatte-iki-intihar-320739/
[39] Hamza Bolat, “Çorum’da Bir Ayda Üçüncü İntihar”, Evrensel, 7 Ocak 2020, s.6.
[40] “Valilik Önünde Kendisini Yaktı”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2020, s.9.
[41] “İntiharlar Meclis’e Dayandı”, Birgün, 14 Şubat 2020, s.8.
[42] Vedat Yalvaç, “Dr. Serap Altekin: Politik ve Ekonomik Krizler İntiharı Tetikliyor”, Evrensel, 14 Ocak 2020, s.5.
[43] Veli Saçılık, “Sessiz İsyan: İntihar”, Yeni Yaşam, 24 Şubat 2020, s.5.
[44] Deniz Yıldırım, “İntihar, Geri Çekilme ve Yeni Dayanışma”, Cumhuriyet, 26 Şubat 2020, s.4.
[45] Karl Marx, İntihar Üzerine, Der: Barış Çoban-Zeynep Özarslan, Yenihayat Kütüphanesi, 2006, s.9.
[46] yage, s.13.
[47] yage, s.28.
[48] yage, s.30.
[49] yage, s.34.
[50] “Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada her 4 saniyede bir kişi intihardan yaşamını kaybetmektedir. TÜİK’in verilerine göre, ülkemizde 2018 yılında 3161 kişi intihardan ölmüş, ölüm nedenleri belirlenenlerin sırasıyla hastalık (677), geçim zorluğu (246), aile geçimsizliği (129), hissi ilişki ve istediği ile evlenememe (86), ticari başarısızlık (6), öğrenim başarısızlığı (1) olarak sıralanmıştır. İntiharlar Durkheim’ın yaptığı gibi sosyolojik, psikodinamik kuramcıların yaptığı gibi id-süperego ve kendine yönelik saldırganlık, felsefi, dinsel vb. pek çok açıdan açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bireysel intiharlar ‘bir anlamda’ toplum tarafından (ne yazık ki) yaşamın akışındaki ‘sıradan’ olaylar olarak algılanabilmektedir.” (Gülcan Dereli, “İntiharlar ve Toplumsal Buhran (1)”, Yeni Yaşam, 9 Aralık 2019, s.4.)
[51] Kansu Yıldırım, “Türkiye Yüzyıllık Genç İşsizlik Rekoru Kırdı”, Yeni Yaşam, 10 Aralık 2019, s.4.
[52] Musa Piroğlu, “Boş Laflar İntiharları Durdurmuyor”, Yeni Yaşam, 25 Şubat 2020, s.10.