“Tok olan cümle cihânı tok sanır,
Aç olan âlemde ekmek yok sanır.”[2]
Ferhat Çelik/ MH: Türkiye’deki ekonomik kriz gün geçtikçe derinleşirken “faiz artırımı yapmayacağım” diyen Erdoğan, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada 3, 6, 9 ve 12 aylık vadeleri açıkladı. Erdoğan’ın örtülü bir şekilde faiz artırımına mı gitti?
Temel Demirer (TD): Elbette, kuşkusuz. Ancak öncelikle bir şeyin altını çizmem gerek: Daha önceleri “Tarihin sıkıştığı”[3] bir kesitten geçtiğimizden söz etmiştim. Tespitim hâlâ geçerli.
Orta yerde “Kapitalist devlet budur” dedirten bir felaketle yüz yüzeyiz.
Felaketin sorumlusu, iflas eden rejim!
Kim ne derse desin, fiyaskolarıyla maruf çöken bir yönetim var iktidarda. Bunu Antonio Gramsci’nin ifadesiyle, “Zırh içindeki ölü” olarak tanımlamak mümkün.
Evet, evet yaşanmakta olan felaket, mevcut rejimin “doğasında” var.
“Nasıl, neden” mi?
Gayet basit: Janet Jacopson’un ‘Dark Ages Ahead/ Önümüzdeki Karanlık Çağlar’ (2005) başlıklı yapıtında dikkat çektiği üzere, kapitalist toplumun kendisini destekleyen ve yeniden üreten kurumları hızla yıpranıyor.
Devlet yönetimi (kamu alanları -vergi sistemi- para sistemleri, demokrasi, adalet) hızla aşınıyor, verimliliğini kaybediyor. Aile, kişisel özel alanlar hızla zayıflıyor hatta yok olmaya başlıyor. Kentler betonlaşmaktan, tarım çökerken kente sığınanların getirdiği aşırı (belediye hizmetlerinin kapasitesini aşan) nüfus yoğunluğundan, trafikten ve gelir dağılımındaki hızlı bozulmadan (lümpenleşmeden, mafyalaşmadan) dolayı yaşanmaz hâle geliyor. Eğitim -özellikle akademik eğitim-, ticarileşerek dejenere oluyor, okuma alışkanlığı geriliyor; bilimsel metodoloji, akılcılığa yönelik saldırılar, teolojik baskı altında sulanıyor, zayıflıyor. Tarih bilinci zayıflarken, “gelecek” kavramının içi boşalıyor.
Kapitalist toplumun bir karanlık çağa girmekte olduğunu düşündüren Jacopson’u kaygılandıran tüm gelişmeleri, AKP Türkiyesi’nde, siyasal İslâm rejiminin uygulamalarında kolaylıkla ve fazlasıyla görebiliyoruz. Diğer bir deyişle siyasal İslâmın rejimi toplumu, hızla bir çöküşe doğru sürüklüyor.[4]
Örneğin 23 Aralık 2021 tarihi itibariyle Merkez Bankası’nın net rezervleri eksi (-) 50 milyar dolarken;[5] “şahsım ekonomisinin örtülü faizi, kral ne kadar çıplak olduğunu ortaya koyması yanında; “Kur korumalı TL vadeli mevduat ürünü” uygulamasıyla fatura yine yurttaşa çıkarılıp; “Mevduat-kur farkı hazineden” ödenirken; fatura emekçiler ödetilerek; had safhadaki güvensizlik ortamında emekçilerin/ ekonomin geleceği belirsizliğe mahkûm edilmiştir!
George Orwell’in, “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu,” saptamasıyla müsemma serbest piyasa ekonomisi talanı, “nas” mas demagojileriyle gölgelenemez!
“Nas” mas operasyonuyla karar(tıl)an gelecek(sizlik)te hazinenin açıklarını kapatmak için vergiler yüksel(til)ecek, hayat pahalılığı artacak, ücretler aşağı çekilecek, vd’leri…
Birilerini daha zengin edip, yoksulları daha da perişan ettikleri görülmüyor mu?
Aslında soru(n) ne faiz ne de döviz kuru da değil; aslî mesele kapitalist ücretli kölelik talanının krizi.
Eşyayı kendi adıyla çağırıp, böyle tarif etmeliyiz. Çünkü “Aldatma çağında gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir,” George Orwell’in işaret ettiği gibi!
El özet: Verili güzergâhta sistem açısından “mükemmel fırtına” biçimleniyor.
FÇ: Doların ateşinin düşürülmesine ilişkin “40 milyar dolar piyasaya sürüldü” gibi bir takım iddialar ortaya atıldı. Öncelikle doların ateşini iktidar nasıl bir yöntem ile düşürdü?
TD: Düşürmedi; sadece öteledi; hem de soru(n)ların yarı çapını genişleterek!
Kapitalizm soru(n) çözmez; sadece öteler, bastırır; hepsi o kadar!
Coğrafyamızdaki “zırh içindeki ölü” rejimi baskıları yoğunlaştıran narko-ekonomisi ile bir takım soru(n)ları erteliyor. Bunu herkes görüyor. Lakin bu “çözüm” falan değil. Tam tersi çözümsüzlükleri büyüten bir “delirum/ çıldırma” hâli…
Bu konuda birkaç şeyin altını çizmekte yarar var.
İsviçre merkezli ‘Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim’inin raporuna göre 193 ülke arasında organize suç oranlarının yüksek olduğu 12. ülke konumundaki Türkiye.[6]
Suç örgütlerinin Avrupa ve Ortadoğu’da uyuşturucu satışında oynadığı rolün altını çizen ‘El Pais’ gazetesinin ifadesiyle “Yeni kokain rotası”! Gazeteci-yazar Timur Soykan, suç ilişkilerinin artışında hükümetin varlık barışıyla ilişkisine işaret edip, “Kara parayı getiriyorsunuz, kimse size sormuyor,” diyor.[7]
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in, mafya-siyaset-güvenlik sarmalına ilişkin iddiaları da işin cabası![8]
Gerçekten de Peker’in ifşaatına ilişkin olarak sorumlular düzeyinde bir suskunluğun yaşandığı Türkiye’de Erdoğan, Adalet Bakanı, yandaş basın, Demirören Grubu, Ziraat Bankası susuyor. Savcılar harekete geçemiyor. Meclis’te inceleme komisyonu kurulmasına AKP ve MHP birlikte karşı çıkıyor![9]
Bunlar bir şeyler anlatmıyor mu?
Mafya dedikoduları, ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk ve bu yüzden artan intihar vakalarıyla mülhem coğrafyamıza ilişkin olarak aktarayım: “Kara parayı yıkama adaları vardı. MAN Adası gibi… Kıbrıs Adası gibi… Ceyman Adası gibi… Seychelles Adaları gibi… Şimdi Türkiye’yi ‘Kara Para Yıkama Hamamı Ülkesi’ yaptılar.
Size ipucu yazayım. Varlık Barışı nedir? Niçin ilan edilir? Ne zaman başladı? Son 12 yılda 7 kez Varlık Barışı ilan etme ihtiyacı neden duyuldu?”[10] sorusunu dillendiren Necati Doğru haksız mı?
Özetin özeti: Kapkara bir şeyler olurken; buna “ateşi düşürmek” deseler de; bir şeyler kavrulup yanarak aydınlatıyor hakikâtleri!
FÇ: Doların bu düşüşünün kısa süreli olacağı yönünde yorumlar da yapılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
TD: Aksi mümkün mü?
Kaldı ki tedrici müdahaleler ile acı gerçekleri perdelemek mümkün mü?
Bankalar üç yılda 73 milyar liralık tahsili gecikmiş alacağını satarken;[11] Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) Haziran 2021 verilerine göre İstanbul’un yüzde 80’i kredi borçlusu[12] ve 2021’nin ilk üç ayında 500 bin kişi daha bankalara borçlandı. 34.5 milyon kişinin 899 milyar lira borcu var.[13]
2021’in Eylül’ünde 9 bin 608 esnaf daha iflas etti. Üç ayda kepenk indiren esnaf sayısındaki artış yüzde 63’e ulaşmışken;[14] Prof. Dr. Mustafa Özer, “Ortada ‘ekonomiyi uçuran’, iş, aş, refah ve istikrar yaratan bir büyüme yok,”[15] diyor ve ekliyor Prof. Dr. Ümit Özlale de: “Cumhurbaşkanı’nın ekonomiyle ilgili her konuşması Türkiye’nin dış borcunu 112 milyar TL artırdı”![16]
Bir çöküşten söz etmek abartı falan değil: 3 yılda 10 bin milyoner ve 13 bin iş insanının ülkeyi terk ettiğini söyleyen Milletvekili Prof. Dr. Açıkel, “Yurtdışına göç eden gençlerin sayısı da yüzde 70 arttı,” derken;[17] Türkiye’nin büyük bir stagflasyon tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen ekonomist Evren Devrim Zelyut, “Vatandaşın cebinde parası kalmadı, alım gücü bitti. Büyük bir ekonomik durgunluk yaşayacağız,”[18] diye uyarıyor.
Şaka değil! AKP iktidarı döneminde intiharlar, 60 bine dayandı. İşini ve aşını kaybettikleri için canlarına kıyanların sayısı 2021’in ilk beş ayında 150’yi aştı.[19]
Milli Savunma Bakanlığı’na göre, TSK’nin 2021 için belirlenen başlangıç ödeneğinin üç katından fazlası yıl ortası itibarıyla harcandığı belirtildi.[20]
Nereyi tutmaya kalkışırsanız; “Derdê feqîran nan e, derdê axa, kêf û dîlan e/ Fakirler ekmek derdindeler, ağa ise; keyif ve şenlik derdindedir,” ifadesindeki üzere hemen herşey!
Tam da bu noktada Maksim Gorki’nin, “Açlık insanın arkasından gölge gibi geliyor; karnını doyurabilme umudun yok, evet, yoktur. Açlık ruhları kemirir, insanların yüzünü kazır. Yaşamıyorlardır insanlar, akıl almaz bir yoksulluk içinde çürümektedirler…”[21]
Selahattin Demirtaş’ın, “Yoksulluk yoksulluğu besliyor, suya battıkça ağırlaşan paçavra misali, dibe doğru gittikçe çıkış imkânsızlaşıyordu…”[22]
Yaşar Kemal’in, “Her kötülüğün başı yoksulluk…”[23] “Yoksulluk bir ateşten gömlektir, onu giyen bilir…”[24] “İnsanoğluna en büyük zulmü yoksulluk. Olmaz olsun yoksulluk…”[25]
Charles Dickens’in, “Otlar öyle büyük hızla çoğalıp yayılıyor ki, yoksulluk da öyle!”[26] diye betimledikleri bir hâl yaşanıyor ve bu tarihi sıkıştırarak daha da ağırlaşacak…
FÇ: Türkiye’deki krizin ana kaynağı sizce nedir?
TD: Elbette kapitalist sermaye birikim modeli rejimi!
Bu rejimin açmazını Plutarch’ın, “Zenginle yoksul arasındaki dengesizlik, tüm cumhuriyetlerin en eski ve en ölümcül hastalığıdır”; Thomas More’un, “Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette mutluluk olamaz… Mülkiyet hakkı toplumsal yapının temeli oldukça, en kalabalık ve en işe yarar sınıf, yoksulluk, açlık, umutsuzluk içinde yaşayacaktır,”[27] veciz ifadeleriyle tarif edebiliriz…
Rakamların kesin diline müracaat ederek; hızla ardı ardına sıralayalım!
Coğrafyamızda toplam gelirin yüzde 47’si nüfusun en zengin yüzde 20’sinin cebini doldururken en yoksul yüzde 20’lik kesim gelirden yalnızca yüzde 5,9 pay alabildi. Gelir eşitsizliğinde 11 yılın en kötü seviyesi görüldü. Açlık sınırı 18 yılda 6 kat arttı ve gelir adaletsizliği makası açıldı…[28]
Ayrıca 2019-2021 kesitinde bankaların altın ve döviz hesapları 64.2 milyar dolar arttı. Bu paranın 30.1 milyar dolarını 1 milyon TL’den fazla parası olan hesaplar satın aldı. Milyoner hesaplar toplam hesaplar içinde binde 2’lik bir azınlığı oluşturuyor…[29]
Sözünü ettiğim zenginliğin yol açtığı eşitsizliğe gelince!
Yine coğrafyamızda en zengin “10 kişi” ile en yoksul “10 kişi” arasındaki fark14.6 kata çıktı…[30]
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre, 2020’de Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 20’lik kesiminin toplam gelirden aldığı pay 1.2 puan artarak yüzde 47.5’e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0.3 puan azalarak yüzde 5.9’a düştü…[31]
‘Inequality Lab’ın ‘Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’de en zengin yüzde 10, tüm gelirin yüzde 54.5’ini alıyor. En yoksul yüzde 50’ye ise tüm gelirin yalnızca yüzde 12’si kalıyor…[32]
Mart 2020’den Haziran 2021’e kadar Türkiye’de yaklaşık 8 milyon çalışan yoksullaşırken, milyoner sayısı 112 bin artışla 358 bin 760 kişiye ulaştı…[33]
TÜİK’in 2021 verilerine göre eğitime ülkede yapılan masrafın yüzde 64’ü en zengin yüzde 20’lik kesimden geliyor. En yoksul yüzde 20’lik kesimde bu oran sadece yüzde 3.2…[34]
İşsizlik ve kaçınılmaz olarak devreye soktuğu borçlanmaya gelince!
“1.6 Milyon kişinin iş ümidi yok”;[35] “İşsizlik 3 kişiden 1’ini vurdu”;[36] “İstihdam 10 yılın dibinde”;[37] “5.5 milyon genç boşta”[38] haberlerinin manşetlerden inmediği coğrafyamızda İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstatistik Ofisi verilerine göre, kentte herhangi bir işte çalışmayan kişi sayısı ilk kez 10 milyonun üzerine çıktı. Çalışan her bir kişi, çalışmayan iki kişinin bakımını üstleniyor. 15-34 yaş arası çalışan sayısı ise 2011’den bile daha az…[39]
Devamı: Bir yılda icra dosyası 1.8 milyon arttı, 22 milyon 118 bin 656’ya yükseldi…[40]
Bankalara olan borçlarda rekor artış yaşandı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre, yurttaşların bankalara ve özel finansman şirketlerine olan borcu, 1.7 milyar TL arttı ve toplam borç 860 milyar TL’ye ulaştı…[41]
Ve yoksulluk!
TÜİK’in araştırması Türkiye’de “ciddi maddi yoksunluk çeken mutlak yoksulların” oranı 2020’de 1.1 puan artarak yüzde 27.4’e çıktığını gösterdi…[42]
Yoksul hane sayısın 3 milyon 283 binden 6 milyon 630 bine yükseldi…[43]
DİSK’in araştırmasına göre, 23 milyon olan yoksul sayısına bir yılda 700 bin kişi daha eklendi. Türkiye yüzde 29’a ulaşan yoksulluk oranı ile AB ülkeleri arasında öne çıktı…[44]
Yükseköğrenimlilerde 2006’da yüzde 1.3 olan yoksulluk oranı 2021’de yüzde 5.1’e çıktı…[45]
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ocak 2021’de 1 milyon abonenin ödemesini geciktirdiği elektrik faturası sayısının sadece ilk dört ay içinde 5.5 milyon adede ulaştığını açıkladı…[46]
Burada durup ekliyorum: Kapitalizmsiz kriz konuşulamaz. Aksi beyhude bir gevezeliktir. Altını çizdiğim soru(n)lar, kur/ faiz meselesinden önce de vardı ve de tüm bunlar kapitalist talana dahildi unutulmasın!
FÇ: Bu krizin çözümüne ilişkin çok sayıda ekonomist ve siyasi parti, “sistem içi restorasyon, faiz artırımı, iktisadın kurallarına dönüş” şekilde çözüm modelleri sunuyor. Mevcut krizi bu öneriler çözmeye yeter mi, siz bu konuda nasıl bir alternatif model öneriyorsunuz?
TD: Mümkün değil. Emperyalist ve işbirlikçi tekelci sermaye kamulaştırılmadan emekten yana kalıcı çözüm mümkün değil.
Aslî soru(n) sömürüdür
XIX. yüzyılda Pierre-Joseph Proudhon, sömürüyü “mal sahiplerinin, kapitalistlerin, üreticileri dışlayarak üreticilere vermedikleri değer fazlası” olarak tanımlamıştı.
Marksizm de ise sömürü, “Emeğin yarattığı değere, artı değere sermayedarlarca el konulması, gasp edilmesidir,” diye tarif edilir.
Louis Althusser’in, “Sınıfların arasındaki ilişki, üretim araçlarının sınıflar arasındaki dağılımıyla belirlenmiştir,” saptamasını “es” geçmeden -“kabaca”- sömürü, işgücüne katılma yeteneği olan bireyin, yaratılan değerden, katkısı olmadığı hâlde veya katkısının çok üstünde pay alması, yararlanması olarak algılanabilir.
- İ. Lenin’in, “Bütün dünya iki kampa bölündü biz emekçiler ve onlar sömürücüler,” kaydını düştüğü sömürüde, bir yanda ırk, köken, renk, din, cinsiyet, sınıf ayrımı olmadan üreticiler; öte yanda da haksız yarar sağlayan sömürücüler yer alır. Sömürünün boyutu, sömürüyü mazur göstermez.
Bu çerçevede “Emeğin toplumsal olarak gelişmesi ve böylece zenginlik ve kültür kaynağı hâline gelmesi ölçüsünde, çalışanlar arasında yoksulluk ve sefalet, çalışmayanlar arasında zenginlik ve kültür gelişir”ken;[47] “Brezilya’da bir söz vardır ‘Bokun değeri olsa, yoksullar kıçsız doğardı,’ derler.”[48]
Tam da bu nedenle Saint Just, “Nerede büyük mal mülk sahipleri varsa, orada yoksulluktan geçilmez,” notunu düşüp; Francis Bacon, “Midenin isyanı en kötüsüdür,” derken ekler Honoré de Balzac da: “Her büyük servetin ardında, büyük bir suç yatar… Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de vicdan…”
İş bun(lar)dan ötürü insan(lık)ın önünde mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi dışında bir alternatif yoktur.
FÇ: Öcalan, 5 ciltlik savunmasının ikincisi olan “Demokratik Uygarlık Çözümü” kitabında “Kapitalizm ekonomiyi en son küresel aşamasında zirveye çıkarttığı ‘borsa, kur ve faiz’ piyasası denilen para-kâğıt oyununa çevirerek düşmanlığını, gerçek ekonomiyle ilgisizliğini fazlasıyla ve tüm toplumun gözüne sokarcasına kanıtlamaktadır,” diyor. Günümüzdeki kurun hareketlenmesine bakıldığında bu tespiti nasıl yorumluyorsunuz?
TD: Emperyalist kapitalizmin “kupon kesen”, “asalak”, “rantiye” özelliklerinden V. İ. Lenin, ‘Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’nda[49] net biçimde ifade edip, “Para gücü üzerine kurulmuş bir toplumda, bir avuç zengin insan asalak hâlinde yaşarken emekçi yığınların yoksulluk içinde süründükleri bir toplumda gerçek fiili hiç bir özgürlük olamaz,” vurgusuyla şunların altını çizmişti:
“Özgürlük, demokrasi, eşitlik üzerine genel laflar gerçekte meta üretim ilişkilerinin şekillendirdiği kavramların körü körüne tekrarıyla eş anlamlıdır. Bu genel lafların yardımıyla proletarya diktatörlüğünün somut görevlerini çözmek istemek, tüm çizgi boyunca burjuvazinin, teorik ilkesel pozisyonuna geçmek demektir. Proletaryanın bakış açısından sorun yalnızca şöyle konabilir: Hangi sınıfın baskıdan kurtuluşu? Hangi sınıfın hangi sınıfla eşitliği? Özel mülkiyet temelinde demokrasi mi yoksa özel mülkiyeti ortadan kaldırma için mücadele temelinde demokrasi mi?”[50]
“Kapitalizm ve emperyalizm ancak iktisadi devrimle devrilebilir; demokratik dönüşümlerle, en ‘ideal’ demokratik dönüşümlerle bile devrilemez. Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip de değildir.”[51]
Özetle kur oyunlarından insan(lık) ile doğanın yıkımına uzanan yelpazede işaret ettiklerinizin tümü kapitalist felakete mündemiçtir; çok önceleri Thomas Paine’in de, “Yoksulluk doğanın değil uygarlığın ürünüdür!” ifadesindeki üzere!
FÇ: Yine aynı kitapta tüccarı tekel, devlet, ordu ve bürokrasi olarak tanımlayan Öcalan, krizin temel kaynağının iktidar olduğunu belirtiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
TD: Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya iktidara da, işbölümüne da ihtiyaç duymaz.
Bu yolda “Yaratıcılık kolektif ihtiyaçtan doğar, kapitalizm bize tatminden uzak bir hayat dayatır ve bu durumun karşısında sadece bir seçeneğimiz vardır yaşamlarımızı başka türlü yaratmak,”[52] diyen Komutan Yardımcısı Marcos hepimize şunları hatırlatır: “Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter…
“Sadece güçlüler için tarih dikine bir çizgidir ve bugünleri daima o çizginin zirvesindedir. Aşağıdakiler için tarih, ancak geriye ve ileriye bakarak cevaplanabilecek bir sorudur, bu da yeni sorular yaratır…”
İktidar(sızlık) meselesine böyle bakmak gerekirken; “İktidar, çatışmanın var olmadığı bir dünya değil, tüm çatışmaların kontrol altına alındığı, İktidar’ın kışkırttığı toplumsal öfkenin egzoz vanaları gibi idare edilebilir olduğu bir dünya düşler,”[53] diyen Komutan Yardımcısı Marcos’u; Friedrich Engels’in “Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, özü itibariyle, kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir…
“Toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadır…
“Toplumun çıkarları bireysel çıkarlardan üstündür ve bu ikisi adil ve uyumlu bir ilişki içine sokulmalıdır…
“Dünyayı özel mülkiyet yönettiği sürece, proletaryaya, aç kalmaktan, yaşamını sürdürmek için savaşmaktan başka bir yol kalmıyor,” saptamalarını “es” geçmeden kavramalıyız.
Tamamlıyorum…
Paul Lafargue’nin, “Çağımızın çalışma yüzyılı olduğu söyleniyor; aslında acının, sefaletin ve çürümenin yüzyılı;[54] Paulo Freire’nin, “Dünya, aç olduğu için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır,”[55] diye tanımladıkları tablo değişmeye mahkûmdur. Çünkü sıkışan tarih onu değiştirecek mezar kazıcılarını yaratmaktadır.
Mesele bu gerçeği idrak ederek, bugünde geleceği biçimlendirebilmektir.
N O T L A R
[1] “Temel Demirer: Felaketin Sorumlusu İflas Eden Rejim!”, Yeni Yaşam Gazetesi, 26 Aralık 2021, s.8-9.
[2] Sabâyî.
[3] Temel Demirer, “Tarihin Sıkıştığı Andayız: Özgürlük ve Emek Cepheleri Birleşmeli”, MA/ Kadir Güney, 11 Kasım 2021… https://temeldemirer.wordpress.com/2021/11/12/tarihin-sikistigi-andayiz-ozgurluk-ve-emek-cepheleri-birlesmeli1/
[4] Ergin Yıldızoğlu, “AKP Rejimi, Ülkeyi Çöküşe mi Sürüklüyor?”, Cumhuriyet, 23 Eylül 2021, s.9.
[5] Mustafa Çakır, “Kuru Koruyacak Rezerv Kalmadı”, Cumhuriyet, 23 Aralık 2021, s.1-9.
[6] “Uluslararası Organize Suç Raporu: Türkiye Bir Mafya Devleti Hâline Geldi”, 29 Eylül 2021… http://kronos34.news/tr/uluslararasi-organize-suc-raporunda-carpici-tespit-turkiye-bir-mafya-devleti-hâline-geldi/
[7] Yusuf Tuna Koç, “Uyuşturucu Ticaretini Kara Para İsteği Çekiyor”, Birgün, 3 Temmuz 2021, s.10.
[8] “Sedat Peker’den Flaş İddia”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 2021, s.5.
[9] Alev Coşkun, “Suskunluk Politikası…”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2021, s.8.
[10] Necati Doğru, “Türkiye’yi ‘Kara Para Yıkama Hamamı’ Yaptılar!”, Sözcü, 24 Haziran 2021, s.3.
[11] “Batık Krediler Koşacak”, Cumhuriyet, 23 Mayıs 2021, s.11.
[12] “15 Milyonluk İstanbul’da 13 Milyon Kişi Kredi Borçlusu”, 14 Eylül 2021… https://t24.com.tr/haber/15-milyonluk-istanbul-da-13-milyon-kisi-kredi-borclusu,978783
[13] Mehtap Özcan Ertürk, “34.5 Milyon Kişinin 899 Milyar Lira Borcu Var”, Sözcü, 21 Mayıs 2021, s.6.
[14] Erdem Sevgi, “Borcunu Ödeyemeyen Esnaf, Kepenk İndiriyor”, 17 Ekim 2021… https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/borcunu-odeyemeyen-esnaf-kepenk-indiriyor-1877268
[15] Şehriban Kıraç, “Özer: Ortada Büyüme Yok”, Cumhuriyet, 8 Eylül 2021, s.10.
[16] Şehriban Kıraç, “Batık 650 Milyar TL’ye Çıkacak”, Cumhuriyet, 16 Haziran 2021, s.10.
[17] Nuray Tarhan, “23 Bin İş İnsanı Türkiye’yi Terk Etti”, Sözcü, 19 Mart 2021, s.8.
[18] “TL’deki Değer Kaybı Ekonomi Bilimiyle Öngörülemeyecek Seviyede”, 13 Ekim 2021… https://artigercek.com/haberler/ekonomistler-akp-nin-buyume-hikâyesi-icin-faiz-indirimine-ihtiyaci-var
[19] Erdem Sevgi, “İntihar Raporu: ‘Geçinemiyorum’ Deyip Canlarına Kıydılar”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2021, s.3.
[20] Hüseyin Hayatsever, “3 Katından Fazla Artış”, Cumhuriyet, 15 Kasım 2021, s.8.
[21] Maksim Gorki, Ana, çev: Ergin Altay, Can Yay., 2019.
[22] Selahattin Demirtaş, Devran, İletişim Yay., 2019.
[23] Yaşar Kemal, İnce Memed 3, Yapı Kredi Yay., 2004, s.32.
[24] Yaşar Kemal, İnce Memed 4, Yapı Kredi Yay., 2004, s.588.
[25] Yaşar Kemal, Karıncanın Su İçtiği, 13. Basım, Yapı Kredi Yay., 2019, s.94.
[26] Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi, çev: Didar Zeynep Batumlu, İş Bankası Kültür Yay., 2020, s.150.
[27] Thomas More, Ütopya, çev: Vedat Günyol-Mina Urgan- Sabahattin Eyüboğlu, İş Bankası Kültür Yay., 2006, s.163.
[28] “Gelir Adaletsizliği Makası Açılıyor”, Birgün, 16 Haziran 2021, s.8.
[29] Ozan Gündoğdu, “Rezervler Milyonerlerde”, Birgün, 18 Nisan 2021, s.11.
[30] “Gelir Uçurumu Büyüdü”, Cumhuriyet, 16 Haziran 2021, s.11.
[31] “Pandemide Zenginle Fakir Arasındaki Uçurum Büyüdü”, Sözcü, 16 Haziran 2021, s.7.
[32] “Türkiye’de En Zengin Yüzde 10, Tüm Gelirin Yüzde 54.5’ini Alıyor”, 8 Aralık 2021… https://www.evrensel.net/haber/449691/turkiyede-en-zengin-yuzde-10-tum-gelirin-yuzde-54-5ini-aliyor
[33] Erdem Sevgi, “Adaletsizlik Pandemide Büyüdü”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2021, s.6.
[34] Mustafa Kömüş, “… ‘Sınıfsal’ Farklılık Giderek Büyüyor”, Birgün, 24 Haziran 2021, s.6.
[35] “İşsizlik: 1.6 Milyon Kişi Ümitsiz”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2021, s.11.
[36] “… ‘Azalan’ İşsizlik 3 Kişiden 1’ini Vurdu”, Sözcü, 23 Mart 2021, s.8.
[37] “İstihdam 10 Yılın Dibinde”, Cumhuriyet, 23 Mart 2021, s.11.
[38] Hamdiye Hangül, “Ne Eğitimde Ne İşte 5.5 Milyon Genç Boşta”, Yeni Çağ, 13 Şubat 2021, s.5
[39] “İstanbul İşsizin Başkenti Oldu”, Birgün, 26 Mart 2021, s.13.
[40] “Milyonlar İcralık Oldu”, Evrensel, 13 Haziran 2021, s.5.
[41] Hüseyin Şimşek, “Borç İçinde Yaşamaya Çalışıyoruz”, Birgün, 6 Mayıs 2021, s.10.
[42] Başak Kaya, “27.6 Milyon Kişi Ağır Yoksulluk Yaşıyor”, Sözcü, 22 Haziran 2021, s.8.
[43] “Yoksul Hane Sayısın 3 Milyon 283 Binden 6 Milyon 630 Bine Yükseldi”, 29 Ekim 2021… https://www.tukenmezhaber.com/article/46204/turkiyede-yoksul-aile-sayisi-ikiye-katlandi
[44] Batuhan Serim, “23 Milyon Yoksula 700 Bin Kişi Daha Eklendi”, Sözcü, 18 Haziran 2021, s.8.
[45] Serhat Aligil, “Üniversiteli Yoksullaştı”, Cumhuriyet, 27 Haziran 2021, s.13.
[46] Erdem Sevgi, “Faturasını Zamanında Ödeyemeyen Abone Sayısında Rekor”, 30 Eylül 2021… https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/faturasini-zamaninda-odeyemeyen-abone-sayisinda-rekor-1872952
[47] Karl Marx-Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1969, s.22.
[48] Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol, çev Ertuğrul Önalp-Mehmet Necati Kutlu, Can Yay., 2017.
[49] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.
[50] V. İ. Lenin, Seçme Eserler, Cilt 8: Savaş Komünizmi (1918-1920), Çev: İsmail Yarkın, İnter Yay., 1996.
[51] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, Çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979.
[52] Subcomandante Marcos, Direnişin Ötesi – Her Şey/ Subcomandante Marcos ile Röportaj, çev: Sibel Özbudun-Mehmet Çınar-Fahrettin Ege, Bilim ve Sosyalizm Yay., 2015.
[53] Subcomandante Marcos, Zapatista Hikâyeleri, çev: Çiğdem Dalay, Agora Kitaplığı, 2003.
[54] Paul Lafargue, Tembellik Hakkı, çev: İhya Kahraman, Ayrıntı Yay., 2017
[55] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: Dilek Hattatoğlu-Erol Özbek, Ayrıntı Yay., 2014.