Anketler, eski ABD Başkan Donald Trump’ın Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde kazanabileceğini gösteriyor, ancak aradaki fark çok az.
BBC Dünya Servisi’nden Fernando Duarte’nin haberi:
Kim kazanırsa kazansın, sonuç tüm dünyada yankılanacak ve Amerika sınırlarının ötesinde milyonlarca insanın hayatını etkileyecek.
Cumhuriyetçi Parti’nin Temmuz ayındaki ulusal kongresinde adaylığının onaylanması beklenen Trump, ülke için ne planladığını her zaman ayrıntılı bir şekilde açıklamıyor.
Ancak politikalarının mevcut Başkan Joe Biden’dan pek çok konuda ayrılacağı açık.
Trump Ukrayna’yı desteklemeye devam eder mi?
Anketler, Cumhuriyetçi seçmenlerin ABD’nin Ukrayna’ya mali ve askeri desteğini Demokrat seçmenlere göre daha az desteklediğini gösteriyor.
Pew Araştırma Merkezi tarafından 8 Mayıs’ta yayımlanan bir ankete katılan Cumhuriyetçilerin yüzde 49’u, Washington’un Ukrayna için çok fazla harcama yaptığını söylerken bu oran Demokrat seçmenlerde yüzde 17.
Donald Trump, Rusya’nın 2022’deki geniş çaplı işgalinden bu yana Ukrayna’ya gönderilen milyarlarca dolarlık askeri yardımı uzun zamandır eleştiriyor.
Başkanlığı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i açıkça öven Trump, yeniden seçilmesi halinde savaşı “24 saat içinde sona erdirme” sözü verdi, ancak bunu nasıl yapacağını söylemedi.
Trump’ın sözleri Ukrayna’ya Rusya’ya toprak vermesi için baskı yapacağı yönünde endişelere yol açtı.
Kiev’e 60 milyar dolarlık askeri yardım içeren bir yasa tasarısı, Cumhuriyetçi Parti’deki Trump destekçileri nedeniyle aylarca ABD Kongresi’nde bekledi.
Trump, tasarının Nisan ayında kongreden geçmesinin ardından yorum yapmadı.
Ancak müttefiklerinden Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Mart ayında Florida’da eski ABD başkanını ziyaret ettikten sonra, Trump’ın seçilmesi halinde Ukrayna’ya “bir kuruş bile vermeyeceğini” söyledi.
Time dergisine konuşan ve Orban’ın sözlerine yanıt veren Trump, “Avrupa eşitlenmeye başlamadığı sürece vermem” dedi.
“Ukrayna’ya yardım etmeye çalışacağını” paylaşan Trump, Avrupa’nın şu anda “payını ödemediğini” söyledi.
Londra Royal Holloway Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Michelle Bentley, Trump’ın mesajlarının şimdiden etkisini gösterdiğini ve Putin’in Trump’ın olası zaferi karşısında “cesaretlenmiş olabileceğini” belirtti.
Trump, ABD’yi NATO’dan çeker mi?
Aralarında İngiltere, Almanya ve Fransa’nın da bulunduğu 32 ülkeden oluşan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Trump’ın en sevmediği örgütlerden biri.
Trump başkan olduğu dönemde sık sık ABD’yi örgütten çekeceğini söyledi.
Buna gerekçe olarak diğer üyelerin gayrisafi yurtiçi hasılalarının yüzde 2’sini savunmaya harcama hedefini tutturamamalarını gösterdi.
NATO kuralları uyarınca, bir üye ülkeye yönelik herhangi bir saldırı, bloktaki tüm ülkelere yönelik bir saldırı olarak kabul ediliyor.
Ancak bu yılın Şubat ayında Trump, “parasını ödemeyen” bir ülkeyi korumayacağını ve Moskova’yı bu ülkeye “ne isterlerse yapmaları” için cesaretlendireceğini söyledi.
Seçim kampanyası için oluşturulan web sitesinde Trump, NATO’nun amaç ve misyonunu “temelden yeniden değerlendirmeyi” hedeflediğini söylüyor.
Trump’ın ABD’yi ittifaktan çekip çekmeyeceği konusunda görüşler bölünmüş durumda.
Ancak Londra merkezli düşünce kuruluşu Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nden Ed Arnold, eski başkanın NATO’dan çekilmeden de, örneğin Avrupa’daki Amerikalı askerlerin sayısını azaltarak ya da Rusya’nın bir NATO üyesini işgal etmesi halinde, ABD’nin vereceği yanıta koşullar koyarak ittifakı “zayıflatmaya” çalışabileceğini düşünüyor.
Trump toplu sınır dışı sözü verdi
Trump’ın başkanlık dönemine agresif göç politikaları damga vurmuştu.
Eski başkan, Beyaz Saray’a dönmesi halinde daha da ileri gideceğini, ilk günden itibaren “Amerika tarihindeki en büyük sınır dışı etme operasyonunu başlatacağını” söyledi.
Trump, yasal belgeleri olmayan göçmenlerin çocukları için doğuştan vatandaşlık hakkını sona erdirme ve Meksikalı uyuşturucu kartellerine karşı savaş açma sözü verdi.
Geçen yıl ise çoğunluğu Müslüman olan bazı ülkelerden gelen insanlara yönelik daha önceki tartışmalı seyahat yasaklarını genişleteceğini öne sürdü.
Şu anda feshedilmiş olan ABD Göçmenlik ve Vatandaşlık Servisi’nin eski komiseri olan ve Washington DC merkezli Göç Politikası Enstitüsü’nde uzman olarak çalışan Doris Meissner, “Trump, onlarca yıldır ABD’de yaşayan milyonlarca izinsiz göçmeni sınır dışı etmenin ötesinde, yasal göçü de azaltmaya çalışabilir” diyor.
Ancak Meissner, Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda, ilk döneminde olduğu gibi bu tür planların yasal engellerle karşılaşacağına inanıyor.
Joe Biden göç konusunda daha “insancıl” bir politika sözü veriyor ve başkanlık döneminde Trump döneminden kalma bazı sınır politikalarını askıya aldı ya da iptal etti.
Ancak anketler hem sol hem de sağ seçmenin göç seviyeleri konusunda endişeli olduğunu gösteriyor. Bu da onu hassas bir denge kurmak zorunda bırakıyor.
Biden Haziran ayında, yetkililerin ABD’ye yasa dışı yollardan giren göçmenleri sığınma taleplerini işleme koymadan hızlı bir şekilde sınır dışı etmelerine olanak tanıyan kapsamlı bir düzenleme açıkladı.
İki hafta sonra da ABD vatandaşlarının yüz binlerce belgesiz eşini sınır dışı edilmekten koruyan bir politika duyurdu.
Trump İsrail’i desteklemeye devam eder mi?
Trump, başkanlığı sırasında İsrail’in ve sağcı hükümetinin açık bir destekçisi oldu.
ABD’nin onlarca yıllık resmi politikasını tersine çevirerek Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıkladı ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı.
Biden’ın da geri çevirmediği bu iki hamle Filistinliler tarafından taraf tutma olarak değerlendiriliyor.
Trump hükümeti, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan ve uluslararası toplumun büyük çoğunluğu tarafından yasa dışı kabul edilen Yahudi yerleşimlerini de desteklemişti.
Trump yönetimi ayrıca İsrail ile dört Arap Ligi ülkesi Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan ve Fas arasındaki ilişkileri normalleştiren anlaşmalara aracılık etmişti.
Ancak bazıları Trump’ın 2020 ABD başkanlık seçimlerinden bu yana Binyamin Netanyahu’ya karşı kin beslediğini düşünüyor, zira Trump sonuçlara itiraz ederken İsrail Başbakanı Biden’ı arayarak tebrik etmişti.
Trump, 7 Ekim saldırılarının ardından Netanyahu’nun bir Hamas saldırısına “hazırlıklı olmadığını” söylemiş ve Hizbullah’ı “akıllı” olarak nitelendirerek İsrail’i destekleyen Cumhuriyetçiler arasında öfkeye yol açmıştı.
Bugünlerde İsrail’e verdiği desteğin altını çizmeye devam eden Trump, ülkenin Hamas’a karşı “başlattığı işi bitirmesi” gerektiğini söylüyor.
Time dergisine verdiği demeçte İran-İsrail arasında olası bir savaşta “İsrail’i koruyacağını” söyleyen Trump, İran’la ilgili planları konusunda daha fazla ayrıntı vermedi.
Başkan olduğu dönemde Trump, ABD’yi İran nükleer anlaşmasından çekmiş, İran’a yönelik yaptırımları artırmış ve İran’ın en güçlü askeri komutanı Kasım Süleymani’yi öldüren bir saldırıya yetki vermişti.
Trump Çin üzerindeki baskıyı artıracak mı?
Trump görevdeyken Çin ile sert bir ticaret savaşını tetikledi.
Yeniden seçilmesi halinde de Çin’e yönelik yüzde 60’tan fazla gümrük vergisi uygulanmasını önerdi.
Geçen yıl bu konuda konuşan Trump, ABD’de enerji ve telekomünikasyon gibi hayati sektörler için “yapılan tüm Çin alımlarını gelecekte durdurmak” amacıyla “agresif yeni kısıtlamalar”dan söz etmişti.
Güney Çin Denizi’nde ve Tayvan konusunda tansiyon yükselirken çevresindeki bazı kişiler ABD’nin güvenlik politikasının Çin’e daha fazla odaklanmasını istiyor.
Trump yönetimi sırasında savunma bakanlığı danışmanı olan Elbridge Colby, “Bu Ukrayna’ya sırtımızı dönmemiz gerektiği anlamına gelmiyor, ancak Çin’in Amerika’nın çıkarları için Rusya’dan çok daha büyük bir tehdit olduğu bu dönemde Ukrayna’yı desteklemek bir öncelik olmamalı” diyor.
Tayvan kendisini Çin anakarasından ayrı görüyor. Ancak Pekin, Tayvan’ı eninde sonunda kendi kontrolü altına girecek ayrılıkçı bir eyalet olarak değerlendiriyor.
ABD, Çin’in Tayvan’ı işgal etmesi durumunda nasıl bir tepki vereceği konusunda geçmişte belirsiz bir tutum sergiledi.
Biden ise ABD’nin Tayvan’ı savunacağını söyleyerek bu konuda daha açık bir yol izledi.
Trump bu konuda yorum yapmayı reddetti. Ancak 2016’daki seçim zaferinin ardından Tayvan cumhurbaşkanının tebrik telefonunu kabul ederek ABD’nin onlarca yıldır sürdürdüğü diplomatik ilişki kurmama politikasını bozmuştu.
Çevre konusundaki tutumu ne olabilir?
Başkan olduğu dönemde Trump, ABD’yi 2015 Paris İklim Anlaşması’ndan çekmişti.
Joe Biden’ın Beyaz Saray’daki ilk icraatlarından biri ise anlaşmaya geri dönmek oldu.
Trump’ın seçim kampanyası için oluşturulan web sitesinde yeniden başkan seçilmesi durumunda anlaşmadan yeniden çekileceği belirtiliyor.
Daha ucuz enerji vaat ederek petrol arama ve çıkarma çalışmalarının devam edeceği söyleniyor.
Web sitesinde Trump’ın ayrıca çevreciler tarafından açılan “anlamsız davaları” durduracağı, rüzgar enerjisine yönelik sübvansiyonları sona erdireceği, petrol, gaz ve kömür üreticilerine uygulanan vergileri azaltacağı ve Biden tarafından getirilen araç emisyon düzenlemelerini geri alacağı belirtiliyor.
San Diego’daki California Üniversitesi’nde iklim değişikliği uzmanı olan Prof. David G. Victor, son 30 yılda başkan adaylarının iklim konusunda hiç birbirinden bu kadar uzak olmadığını söylüyor.
Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) eski yazarlarından biri olan Prof. Victor ise Trump’ın zaferinin ABD hükümetinin mevcut iklim hedefleri için bir “felaket” olacağını söylüyor.
İklim değişikliği konusunda yayın yapan haber sitesi Carbon Brief’in yardımcı editörü Dr. Simon Evans, Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi halinde ABD’nin uluslararası iklim taahhütlerini yerine getirmesinin “çok düşük bir ihtimal” olduğunu söylüyor.
Evans’ın da yer aldığı bir yeni bir araştırma, ABD’nin Biden döneminde de iklim hedeflerini tutturamayacağını, ancak Trump’a kıyasla bunun daha küçük bir farklı gerçekleşeceğini tespit ediyor.
Biden, Enflasyonu Düşürme Yasası aracılığıyla temiz enerji ve iklim girişimlerine 300 milyar dolarlık tarihi bir yatırım yaptı.
Ancak bazı iklim aktivistleri, Alaska’daki Willow petrol projesi de dahil olmak üzere petrol ve gaz üretimini artırmak için attığı adımlara karşı çıkıyor.