Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2022 yılında işkence ve kötü muamele gördüğü için vakfa başvuranların sayısının önceki yıla göre yüzde 22 arttığını duyurdu.
VOA Türkçe‘den Mahmut Bozarslan’ın haberi:
Vakfın hazırladığı ve bugün yayınladığı rapora göre işkence gördüğü gerekçesiyle başvuranların yüzde 91,6’sı siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alındığını söyledi.
1990 yılından bu yana işkence görenler ve yakınları için tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları yürüten Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın tedavi merkezlerine, 2022 yılında başvuranlarla ilgili raporu yayınlandı.
Rapora göre geçen yıl bin 201 kişi kendisi ya da bir yakını işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle vakfa başvurdu.
Bu rakam TİHV tarihinde kayda geçen en yüksek ikinci rakam oldu. Geçen yıl vakfa başvuranların sayısında, 2021 yılına göre yüzde 22 artış oldu.
Raporun önsözünü yazan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, 2022 yılında 530 yeni başvuru beklediklerini söyledi. Başvuruların beklenenden çok fazla olduğuna dikkat çeken Bakkalcı, “2022 yılı içinde işkenceye maruz kaldıkları ya da yakını oldukları için 530 yeni başvuru öngörülmesine karşın, 1201 işkenceye maruz kalan ya da yakını olan kişi tüm merkezlerimize başvurmuştur. Öngörülen başvuru sayısından iki mislinden fazla başvuru olması bir yandan ülkedeki işkence dahil insan haklarındaki olumsuz gidişatın bir göstergesi anlamına geldiği gibi, öte yandan da ülke genelindeki çalışmalarımızın anlamını ve etkinliğini göstermektedir” dedi.
Raporda yer alan bilgilere göre vakfa başvuranlardan bin 117’si kendisi, 84’ü ise bir yakını için yardım istedi. Başvuranların bin 79’u Türkiye içinde, 38’inin ise Türkiye dışında işkence ve kötü muamele gördüğünü belirtti.
Raporda yer verilen bilgilere göre başvuranlar en fazla tehdit ve hakaret nedeniyle şikayetçi oldu. Bu veriler raporda şöyle yer aldı:
“Vakfa başvuranların yüzde 70,2’si fiziksel müdahaleye, yüzde 83,4’ü tehdit ve hakarete, yüzde 45,2’si pozisyonel işkenceye uğradı. 497 kişi ters kelepçeli halde bekletildi. Başvuranların yüzde 43,5’i cinsel işkence gördüğü tespit edilirken, 3 kişinin tecavüze uğradığını aktardı. 80 kişi ise fiziksel cinsel tacize uğradı.”
“Sokakta da emniyette de işkence hız kesmedi”
Geçen yıl sık sık gündeme gelen toplantı ve gösterilere yönelik müdahaleler de raporda yer aldı.
TİHV verilerine göre yardım talep edenlerin yüzde 50,6’sı sokakta ya da açık alanda işkence ve kötü muamele gördüğünü söyledi. Raporda, gözaltı sürecinde işkence görenlerin yüzde 30,7’si araç içinde kolluk güçlerinin işkence ve kötü muamelesine maruz kaldığını vurgu yapılan raporda şu bilgiler yer aldı:
“Gözaltı sürecinde işkence gördüğünü belirten her iki kişiden birinin (yüzde 50,7) götürüldüğü emniyet müdürlüklerinde işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldığı tespit edildi. Vakfa başvuranlardan 131’i İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde, 103’ü Van Emniyet Müdürlüğü’nde işkence ve kötü muamele gördüğünü belirtti.”
Raporda Onur Ayı etkinlikleri sonrasında İstanbul, Ankara ve İzmir’deki tedavi merkezlerine yapılan başvuruların Haziran ayında yoğunlaştığına dikkat çekildi.
“Başvuranların çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu doğumlu”
Diyarbakır, Van ve Cizre’deki TİHV merkezlerine yapılan başvuruların her yıl giderek arttığına dikkat çekilen raporda, bu durumun bölgede ifade özgürlüğü ile barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğüne yönelik yasaklamalarla birlikte ele alınması gerektiği belirtildi.
İşkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle vakfa başvuranların yüzde 68,8’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi doğumlu kişiler olduğuna vurgu yapılan raporda ayrıca işkence gördüğü iddiasıyla TİHV’e başvuranların çoğunun, gözaltı süreçlerinde adli muayeneleri yapılırken kolluk güçleri muayenehaneden çıkarılmadığı ve şikayetlerinin dinlenmediği ifade edildi.
Rapora göre geçen yıl TİHV’e başvuranların yüzde 91,6’sı siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alındıklarını belirtti.
“Cezasızlık işkenceyle mücadelede en büyük engel”
Raporun değerlendirme kısmında cezasızlık olgusunun işkence ile mücadelede en önemli engel olduğuna dikkat çekildi. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Uyuşturucu satıcısını okulların önünde polisimiz gereğini yapsın. Ayaklarını kırsın. Bu kadar net ve açık” sözlerine vurgu yapılan raporda şu görüşlere yer verildi:
“Son dönemde kamu görevlilerinin işkencenin ve diğer kötü muamele mutlak yasağına yönelik bu tür söylemleri, tavırları ve yaklaşımları, cezasızlığı “güvence” altına almaya yönelik yasal düzenlemeler ile daha da ciddi bir hal almıştır. Siyasi iktidar işkenceyi “terörizm ile mücadele”, “olağanüstü hâl”, “milli güvenlik” ve “kamu düzeni” adı altında meşrulaştırma eğilimindedir.”
Raporda Türkiye’nin uluslararası mekanizmaların eleştirilerini dikkate almadığına vurgu yapılarak, “Türkiye’deki işkence gerçekliği uluslararası mekanizma ve organlar tarafından hazırlanan raporlarda tüm çıplaklığı ile dile getirilmektedir. Ancak, Anayasa başta olmak üzere hiçbir yasa, kural ve normla kendini sınırlandırmak istemeyen siyasal iktidar, uluslararası önleme ve denetleme mekanizmaları tarafından yapılan eleştiri ve önerileri de esas olarak dikkate almamaktadır” denildi.