Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.
Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmak, ordusuyla, emniyetiyle, hazinesiyle, medyasıyla, bürokrasisiyle ve tabii yargısıyla tüm ülkeye ve hatta tüm ülke insanına uzun zamandır tekmil-i birden hakim olan İslami soslu faşizan bir rejimin önünde, üstelik “özgürlüğüne kaybetme” pahasına, yıllardır diz çökmemiş, geri adım atmamış onurlu bir kadının, bir çelikten iradenin, ancak bir jandarma ordusuyla katılabildiği ablasının cenazesinde yine zorla diz çökmediğine, çöktürülemediğine, fakat sırtına hunharca yüklenen yükler sebebiyle belki de ilk defa yorgun düşerek ablasının baş ucuna adeta tüm bedeniyle yığılmasına ve ablasıyla kimselerin duyamacağı o son vedalaşmalarının etkisiyle de bileklerine yeniden takılmak için arkasında hazır ve nazır bekletilen resmi kelepçelere rağmen çok ama çok uzaklara özgürce dalıp gitmesine tanıklık etmektir.
Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmak, arkadaşlarıyla, yoldaşlarıyla birlikte yargıya atanan malum “kayyımlar” eliyle taammüden işlenen hukuk cinayetleri serisinin “olağan ve ebedi” bir mağduru olarak adalete değil de, hayatını yeni kaybetmiş ablasına sığınmak zorunda bırakılan bir tutuklunun bakışlarından sızan haklı öfkesine, sitemine, bıkkınlığına hak vermektir. Yıllar boyunca yaşamak zorunda kaldığı bütün o iflah olmaz “ayrımcılık” ve ”dışlanmışlık” yüzünden yüreği adeta acılar dokuyan tezgahlara dönen yaralı bir insanın tüm beddualarını sarıp sarmalayarak gıpta edilecek bir gurur ve sabırla bize emanet ettiği o sitem dolu yorgun bakışlarını yüreğimizin en seçkin, en nadide yerlerinde muhafaza etmeye gönüllü yazılmaktır. Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır.
Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmak, sınandığı her türden hukuksuzluk ve ahlaksızlık karşısında kendisini savunmak için elinde kalan tek asetinin “gerçekleri” olmasına rağmen, o gerçeklerin cari zalimler tarafından kendisini haklı çıkarmaya yetecek kadar “gerçek” kabul edilmeyen ve bu zalimler iktidarda kaldığı sürece de hiçbir zaman edilmeyecek olan bir kadının, bir “olağan şüpheli”nin, demir parmaklıkların ardında yaktığı her kadim ağıda göz yaşı olup söyledikleri ve belki de sessizce sığındığı her türküye ses olmaktır.
Kendisi ile kendileri ile hangi sebeple alıp veremedikleri ortada olan ırkçı zalimlere karşı yıllardır verdikleri bu haysiyet savaşını imrenilecek bir kahramanlıkla sürdüren; kendi topraklarında ölümle sınandıkları bu muharebe meydanında yenilmeyi, kaybetmeyi ya da pes etmeyi asla düşünmeyen bu dirayetli insanlara kucak dolusu omuz vermektir.
Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen birinin, bir kadının fotoğrafına bakmak, ırkçılıkla ve mezhepçilikle yoğrulup zalimliğin bataklığında umarsızca debelenen bu yitik ülke için doyasıya ağlamak ve bundan fazlasıyla utanmaktır.
Bu ülkenin değişmeyen ve de bu hastalıklı zihniyetle devam edildikçe de asla değişmeyecek olan kanlı kaderine isyan etmektir. Bu keyfilikten, bu hukuksuzluktan ve bu resmi şımarıklıktan ziyadesiyle bıkıp usanmaktır.