Night King’in yani Gece Kralı’nın tüm vahşiliğiyle boğazını sıkmasına rağmen sol elinde bulunan ejder camından yapılmış hançeri sağ eline alarak krala öldürücü darbeyi vurmak için boşluğa bırakmayı başaran Arya Stark, o boşlukta bir kuğu misali süzülen hançerini büyük bir atiklik ve ustalıkla yakalamayı başarır ve elindeki hançeri tüm gücüyle Night King’in göğsüne saplayarak başta önderleri olmak üzere tüm AK Gezenlerin bir anda tuzla buz olmuş şekilde oldukları yere yıkılmalarına yol açar.
Arya’nın bu son ve öldürücü hamlesiyle sadece kendisinin evi olan Stark kalesi’nin ve tabii doğal olarak Kuzey’in düşmesinin önüne geçilmez, aynı zamanda diğer altı krallık da Ak Gezenlerin olası ve yok edici saldırılarından bu müthiş hamle ile kurtulmuş olur. Final sezonu dahil her sezonu, her bölümü, her sahnesi, her dakikası, her anı ağızların kenarında biriken tatlı bir sıvı eşliğinde izlenen ve bu etkisi sebebiyle tartışmasız dünyanın gelmiş geçmiş en büyük prodüksiyonu olarak kabul edilen Game Of Thrones efsanesinin en müthiş sahnelerinden birisiydi Arya Stark’ın Gece Kralı’nın işini bitirdiği o sahne.
Yüz binlerce Ak Gezeni tek tek yok etmektense Ak Gezenlerin yaratıcısı, tanrısı pozisyonunda olan Night King’i ejderha hançeriyle yok ederek tüm Ak Gezenlerin bir anda yok olmalarını sağlamıştı genç kurt Arya Stark. Tıpkı Stark’ların Kuzey’ini kuşatan Game Of Thrones’un barbar Ak Gezenleri gibi bizim Ak Gezenlerimiz de silah niyetine kuşandıkları tarihi öfkeleri ve kompleksleriyle hayatımızın her alanını açıklanamayacak bir öfke ve inatla kuşatmış vaziyetteler. Uzun yıllardır süren bu vahşi kuşatmayı yararak gökyüzünün maviliğine ve huzuruna yeniden kavuşmamız için ihtiyaç duyduğumuz tüm direnç noktalarımızı yerli ve milli ama aynı zamanda da “şeytani” taktiklerle etkisiz hale getirmekte belli ki son derece mahir ve tecrübeli olan sinsi bir düşmanla karşı karşıyayız.
Bu kuşatma harekatının artık işgale evrilmesi açısından zamanında ordularına ilk hedef olarak Akdeniz’i gösteren Mustafa Kemal Paşa’nın aksine bizim Ak Paşalarımız kendilerine ilk hedef olarak öncelikle hukuku ve demokrasiyi almış vaziyetteler. Bir takım korkularla ya da dünyevi beklentilerle meslekleri yerine Saray’a biat etmeyi tercih eden malum “yargı” mensupları sayesinde hakkaniyeti ve adaleti gerçeklikten tam manasıyla kopararak hukuku diledikleri gibi eğip bükebilecekleri gereksiz bir süreç haline dönüştüren Ak Gezenler, böylece kendilerine ikinci hedef olarak belirledikleri demokrasi ve diz çökmeyen onurlu Kürtleri tümüyle imha etme aşamasında önemli mevziler kazanmış oldular.
Elde edilen bu illegal güçle birlikte Kürtlerin ya da sol siyasetin karizmatik lideri Demirtaş’ı kolayca demir parmaklıkların ardına yollayan Ak Gezenler, halkın oylarıyla belediye başkanlıklarını kazanan hemen hemen tüm belediye başkanlarını görevlerinden alarak ve bu hukuksuzlukla yetinmeyip başkanların birçoğunu abuk sabuk iddianamelerle kodese tıkarak demokrasinin olmazsa olmazı olan “seçme ve seçilme” haklarının Kürtler söz konusu olduğunda nasıl rahatça ırzına geçilebildiğinin en nadide, en utanmaz örneklerini sundular bu lanet kuşatma esnasında!..
Elbette sadece boyun eğmeyen Kürtlerle birlikte demokrasi ve hukuk yoktu hedeflerinde. Laik devletten yana modern hayat tarzına ve zihniyetine sahip eğitim seviyesi yüksek beyaz Türklerin de çoktaan plakalarını almıştı Ak Gezenlerimiz! Başta eğitim olmak üzere yaşamın her alanında laikliğin son çivilerini ihvancı tabutlarına mide bulandırıcı bir iştahla çakmakla meşgullerken Kemalistlere dair kendi işlerini son derece kolaylaştıracak çok önemli bir ayrıntıyı keşfettiler Ak Gezenler. Evet, demokrasiden, hukuktan ve elbette başını Kürtler’in çektiği Sünni-Müslüman ve Türk kalıbına uymayan her şeyden ve herkesten ölesiye nefret eden sadece bizim Ak Gezenlerimiz değil; kendilerini bu ülkenin ve devletin hala “kurucu unsuru” olarak gören Kemalistler de tıpkı İslamcı Ak Gezenler gibi kendilerinden farklı olan, düşünen ve yaşayan herkesten ölesiye nefret ediyorlardı.
İşte inanmış bir AKP’li ile ortalama bir Atatürkçüyü “Türk milliyetçiliği ve Batı düşmanlığı” paydasında kolayca kaynaştıran, açık yüreklilikle itiraf edemeseler de birbirleriyle zımnen de olsa güç birliği yapmalarına sebep olan bu ırkçı iklimden güç devşiren siyasi iktidar, her ne kadar yerli ve milli olmayan bir takım “reel politik” ya da ekonomik gerçeklerle “bedeli neyse ödemeye hazırız”lardan kolayca “karşılıklı anlaşmaya hazırız”a dönüşebiliyor olsa da uzun süren kuşatmasının büyük ekonomik bedellerini ve bu bedelin doğal sonucu olan “fakirliği” halkın gözünden kaçırmak için dış politikadaki kof efelenmelerini arkasına milliyetçi ulusalcıların desteğini alarak daha bir güvenli ve uzatarak yapabilmekteydi.
Direnmekle boyun eğmek arasında sıkışıp kalmamıza rağmen boyun eğmemeyi tercih ederek memleketin her alanından ve imkanlarından taammüden dışlanan bizler açısından elbette umut vadeden bir tablo yok karşımızda. Ancak bütün bunlara rağmen sadece bir hançer darbesi ile koca bir ordunun bir anda yere düşen kristallere dönüşmesi gibi tüm zorluklara ve hukuksuzlara rağmen ilk seçimlerde alınacak sükseli bir seçim galibiyeti ile hayatımızın tüm medeni yerlerine arsızca saldıran bu işgalcilerden beklendiğinden çok daha kolay bir biçimde kurtulabiliriz bence.
Güçlerinin kaynağını “güçlerinin algısından” alanlar açısından o algıyı yerle bir edecek böyle bir seçim mağlubiyeti kendileri ve köleleri açısından tam anlamıyla yıkım demek olur çünkü. Yalnız şu var ki, aynı zamanda kuşatmayı da kaldıracak olan bu tarihi seçim zaferi için diline, dinine, mezhebine, ideolojisine bakmasızın toplumun tüm mağdurlarının sorgusuz sualsiz ve şartsız aynı direnç siperinde bir araya gelmeleri gerekmektedir. Girdiği tüm hamaset testlerinden adeta “çakarak” çıkan, özellikle dış politika ve Kürt meselesinde sürekli olarak popülist sağ siyasetin yelkenlerini şişirmekle uğraşan Kemalistlerle yarılacak hiçbir kuşatma, kazanılacak hiçbir seçim zaferi yoktur zira.
Bu yüzden özellikle derin ekonomik krizlerle boğuştuğumuz şu sancılı, kaotik günlerde toplumun geniş kesimlerinin bir an önce ama bir an önce akıllarını ve vicdanlarını başlarını devşirmeleri gerekmektedir. Aksi halde tüm gücüyle boğaza asılmış olan krala öldürücü darbeyi vurmak için sol elden boşluğa düşürülen ejder camından yapılmış o hançer, varması gereken sağ el adresine varamadan kral tarafından tek bir hamleyle “USTA”CA ele geçirilir ve tüm umut hikayesi işte oracıkta son bulur.