Uğur Güney Subaşı: İlikli Cübbeliler!

Yazarlar

Sanıyorum 2015 yılıydı. Dönemin Amerikan Başkanı Barack Obama, Amerikan Kongresi’nde geleneksel “Birliğin Durumu” konuşmasını yaparken o sırada salonun her tarafını hınca hınç doldurmuş olan kongre üyelerinin hemen hemen hepsi konuşmanın en hararetli yerinde bir anda ayağa kalkarak başkanları Obama’nın konuşmasını gösterişli bir alkış sağanağı ile yarıda kesmişlerdi.

O coşkulu alkış tufanı salonun her yanına bir zamanlar futbol stadyumlarında sıklıkla gördüğümüz Meksika dalgası hızında dalga dalga yayılırken, bu tufana o esnada salonun en önünde “asık suratlarıyla” oturan bir grup kadın ve erkek nedense hiçbir şekilde dahil olmamış; dahil olmadıkları gibi de olan biteni yerlerinden kalkmayarak şaşırtıcı bir sükunetle izlemeyi tercih etmişlerdi.

İşte onlar her ne kadar o esnada üzerlerinde olmasa da mesleklerini icra ederlerken sık sık giydikleri o heybetli cübbelerinin “iliksiz” olmasından hareketle tarafsızlıklarına gölge düşeceği haklı gerekçesiyle yanı başlarında kopan bu alkış tufanının birer parçası olmayı reddeden Amerikan Yüksek Mahkemesinin mevcut yargıçlarıydılar.

Bu toprakların yılmayan cesareti ve yüreği olması hasebiyle Anadolu’nun Emile Zola’sı olarak kolayca tanımlanacak usta kalem Ahmet Altan’ın, yaklaşık 4 yıl süren siyasi rehineliğinin ardından özgürlüğüne kavuşmasından sonra vermiş olduğu ilk mülakatta; “Başka bir yere tayin olmaktan korkuyorsan yargıç olma. Sen korktuğun için başkasının hayatını mahveden bir karar veriyorsun!”la biten memleketin mevcut adalet dağıtıcılarının içerisinde debelendikleri o “utanç verici” yerli ve milli bataklığa dair haklı değerlendirmelerini ilk dinlediğimde, bu yazının girizgahında, hani fazlasıyla kıskanarak da olsa, değindiğim Amerikan Yüksek Yargıçlarının kaynağını hukuk devletine olan saygılarından alan buram buram meslek etiği ve demokrasi kokan o muhteşem, o imrenilecek duruşlarını bir kez daha hatırladım.

Hatırlamakla da kalmadım, şu caaanım memleketi itinayla “milletler hapishanesine” çevirmeyi uzun zamandır kafasına koymuş cari siyasi iradenin mahkemelerdeki ibrikçibaşıları haline dönüşen bizim yargıçlarımızın ve de tabii cesaret abidesi(!) savcılarımızın, her devrin muktedirleri önünde cübbelerinin önünün sürekli olarak ilikli olmasından mütevellit, hukuk fakültelerinden benzer dersleri görerek mezun olmalarına rağmen Amerikan Yüksek Yargıçlarıyla ya da Batı’nın gelişmiş demokrasilerinde görev yapan ciddi hukukçularla aynı mesleği icra etmediklerine ve tabii hiçbir zaman da edemeyeceklerine bir kez daha ikna oldum.

Zira bir taraf mesleğine ihanet etmenin aslında hayatta her şeye ihanet etmek demek olduğunu özümseyerek “siyaset üstü” hukuk dağıtıcılığına soyunmuşken; diğer taraftaki malum meslektaşları(!) hukuk dağıtıcılığından daha ziyade, ışıklar içerisinde uyusun merhum Çetin Altan ustamızın o muhteşem tespitini ödünç alarak, birçok yurttaşın artık haberdar olduğu üzere bazı korkular ya da beklentilerle siyasetin gölgesinde ve emrinde kalarak “hukuk uyduruculuğu” işine soyunmuş oldukları gün gibi ortadadır.

Dolayısıyla, hani Nazım Usta’nın nefis tespitinde olduğu gibi “yürek yerine idare lambası” istihdam eden ve nedense bu halet-i ruhiyelerin’den zerre utanmayan bir takım hukukçu görünümlü saray yargısı memurlarının çeşitli “ikbal korkularıyla” hukuk uydurdukları, hatta hukuk uydurmaya doyamadıkları bir ülkedeki tüm toplumsal ya da siyasal gerçeklerin saray yargısı kararlarına uymak gibi “hayati” bir zorunluğu vardır artık. Saray yargısının gerçeklere uymak gibi herhangi bir zorunluluğu, mesuliyeti kalmamıştır.

Zaten bu vahim sebepten ötürüdür ki, Kraliçe Marie Antoinette’nin kendisini yargılayan devrim yargıçlarına dönerek; “Cellatlarım, katillerim olabilirsiniz, ama yargıçlarım asla!” demesi gibi cübbelerinin her yanı sıkı sıkıya ilikli olan bu siyasi yargıçların da ne bizler gibi sıradan yurttaşların ne de Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Merdan Yanardağ, Mehmet Baransu ya da Figen Yüksekdağ gibi hani demiri bükseniz kendilerini hiçbir şekilde eğip bükemeyeceğiniz tanınmış kişilerin yargıçları olabilmeleri söz konusudur.

(Hukuka dönün. Yoksa asla iflah olmayacaksınız!)

İlginizi Çekebilir

Katliamın üzerinden 30 yıl geçti… Madımak’ta katledilen şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan’dan 30 madde ve bir soru
Biden ile İsveç Başbakanı, Türkiye ile toplantı öncesi görüşecek

Öne Çıkanlar