Uğur Güney Subaşı: Kritik Eşik

Yazarlar

Borsa manipülasyonları sayesinde kazandığı milyonlarca dolarlık karanlık serveti ile kurtlar sofrası New York City’de büyük çaplı bir finans imparatorluğu kurmayı başaran hırs ve zeka reaktörü Bobby Axelrod ile, karısının Axelrod’un kurucusu olduğu Axe Capital’de çalışmasına rağmen kendisi için bir finansal zanlıdan zamanla bir hasma dönüşen Bobby Axelrod’u demir parmaklıklar ardına göndermek uğruna gerektiğinde karısının kendisine olan sarsılmaz güvenini bile yerle bir etmekten hiçbir şekilde çekinmeyen; ancak dizginlenemeyen bu mesleki hırsının bedelini de karısını kaybederek ödemek zorunda kalan New York Güney Bölgesi’nin idealist Başsavcısı Chuch Rhoades’ın dillere destan hesaplaşması bir gece yarısı Axe Capital’in merkez binasında gerçekleştiğinde, Başsavcı Chuch Rhoades, Bobby Axelrod’un karşısına sadece bir hukuk adamı olarak değil; bu yıkıcı dalaşma sebebiyle karısını kaybetmek zorunda kalmış öfkeli bir koca olarak da çıkar.

Karşısındaki idealist savcının her şart ve koşulda hukuki çıpalara bağlı kalmak zorunda kalacağını hesaplayarak ev sahipliğini yaptığı o arenada kendisine küçük çaplı da olsa bir konfor alanı yaratmaya çalışan yetenekli Axelrod’un bütün bu hayallerini yıkan gelişme, Rhoades’in kendisine karşı sarf ettiği “Sınırsız kaynaklara sahip bir adamdan daha tehlikeli tek şey, kaybedecek hiçbir şeyi olmayandır.

Ve şu an tam da böyle birine bakıyorsun!” cümlesinde kendisi hoyratça ele veren zincirlerden ya da resmi prangalardan kurtularak rakiple, hasımla ve hatta düşmanla şartların eşitlenmesini sağlayan ve tabii bu sebeple de hem rahatlayan hem de fazlasıyla güçlenen ruh hali olur. Atlantik ötesindeki finans-kapital dünyasında yaşanan akçeli işlere dair nefis bir “gözetleme deliği” işlevini yıllardır yerine getiren usta işi Billions dizisinin 1.sezon final bölümünün bu en çarpıcı düello sahnesini gözümü kırpmadan izlerken, statüsü, mesleği ya da cinsiyeti ne olursa olsun kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan öfkeli bir insanın dayanabileceklerinin ve tabii yapabileceklerinin hiçbir hududunun olmadığını bir kez daha anlamıştım.

Ki sanıyorum hukuksuzluklarla, haksızlıklarla ve vicdansızlıklarla sınanma konusunda yıllardır kariyer yapmış memleket Kürtlerinin de, kendilerini “düşman” olarak görmeye bayılan sınırsız imkanlara ve güce sahip malum ırkçı zihniyetlerin imza attığı her türden nobranlığa karşı kitlesel olarak bu kadar şanlı bir şekilde direnebilmelerinin ve onlarla adalet önünde olmasa bile en azından hak hukuk bilen edep sahibi gönüllerde “eşitlenebilmelerinin” altında, canlarından ve devlet eliyle zorbalıkla el konulan zamanlarından başka kaybedecek hiçbir şeylerininin kalmadığını artık anlamaları yatmaktadır.

İçerisine doğduğu sakıncalı(!) coğrafyada ve dilde gönlünce türküler, şarkılar söyleyerek halkı kin ve düşmanlığa sevk etmesinin ağır sanatsal bedelini yıllardır esaret altında yaşayarak ödemek zorunda kalan genç Nûdem’imizden tutun da, sadece güce karşı boyun eğmeyen Kürtler için değil, aynı zamanda benim gibi sakıncalı Türkler açısından da bu karanlık dönemde umut ışığı olabilecek aydınlık potansiyele sahip tepeden tırnağa “yiğitlik ve dürüstlük” abidesi evladının yolunu yıllardır hasretle, umutla, göz yaşlarıyla bekleyen Şadiye Demirtaş annemize kadar acıyla, yoklukla ve en acısı da “yok sayılmayla” kardeş eyleyen tüm bilinçli Kürtler bu kritik eşiği çoktan aşmışlar belli ki.

Zira kendilerini kesilmesi, törpülenmesi ve hatta imkan varsa yok edilmesi gereken fazlalıklar olarak gören o hasta ruhlu zihniyetin sebep olduğu haksızlıkların çapı günden güne o kadar fazla genişliyor ve o kadar fazla kişiyi içerisine alıp onları sinsice yok ediyor ki, Kürtler her şeye rağmen geleceğe dair istihdam ettikleri o güzel günlerin, o huzurlu, barış dolu günlerin hayalini hayatlarından tekmil-i birden çıkartarak “umudun” kendilerini bağlayan zincirlerinden ya da gayri-resmi prangalarından kurtulup kendilerini şeytanlaştırmaya çalışan hasımlarıyla şartları eşitlemeye çalışıyorlar artık.

Laf aramızda, Kürtler bu kritik eşiği aşarak Türkler tarafından kendilerinden yıllardır esirgenen “eşitliği” canlarından ve zamanlarından vazgeçme pahasına da olsa bir şekilde elde etmeyi fazlasıyla başarıyorlar. Her ne kadar anayasal veya toplumsal bazda herhangi bir eşitliğin çok ama çok uzağında olsak da, sınırsız kaynaklara ve imkanlara sahip Türklerle, sınırsız cesarete sahip Kürtlerin eşitliği sonunda sağlanmıştır artık!

Overdose kibre sahip egemen beyaz Türklerin sahip olduğu ve limitsizce kullanmaktan çekinmedikleri devlet imkanları ve gücü, ölüm korkusunu ellerinin tersiyle kenara itmiş böylesine inatçı ve yürekli bir halkı sonunda dize getirmeye yetecek mi, hani doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda ciddi şüpheler istihdam etmekteyim!

Zira, tüm insanlık tarihi bize açık açık göstermiştir ki, birleşmiş, inanmış bir halkı hiçbir nobran güç asla ve kat’a yıkamaz, yıkamamıştır. Çünkü halkın sesi, çünkü Nûdem’in sesi aslında ilahların sesidir. Ve o ilahi sesi kısmaya ne hapishanelerin, ne de o lanet sarayların gücü yetebilir.

UMart bitiyor. 2022 Adana

(Tüm siyasi tutsaklara özgürlük!)

İlginizi Çekebilir

Günay Aslan: Nûpel 3 Yaşında…!
Suna Arev: Eski bir avluda yaşanmış acı bir hayat hikayesi -4

Öne Çıkanlar