“Hocam” demiş hocasının sadık müridi; “Şeriat nedir, tarikat nedir, hakikat nedir?” “Anlatayım evladım” demiş hocası. “Şu şadırvan’da abdest alan üç mümini görüyorsun değil mi? İşte senden o üç müminin ensesine birer kez patlatmanı istiyorum.” “Aman hocam nasıl olur!” demiş hocanın müridi. “Yahu patlat, bir şey olmaz. Aradığın soruların cevabı orada” demiş hoca.
Mürit birinci mümine doğru sessizce yönelerek o sırada huşu içerisinde abdest alan müminin ensesine bir kez patlatmış. Mümin tüm hışmıyla dönerek kendisine vuran müride aynı şiddetle karşılık vermiş. Sonra ikinci mümine yönelmiş mürit. Onun da ensesine bir kez patlatmış. Tokadı yiyen mümin arkasına dönerek sadece bakmış. Son olarak bir diğer mümine yönelen mürit aynı şekilde vurmasına rağmen, ensesine tokadı yiyen mürit arkasına bile bakmayarak abdest almaya devam etmiş!
Yanına dönen müridine; “Bak şimdi evladım” demiş hocası. “Şeriat, ilk mümindi. Sen ona vurdun, o da döndü sana vurdu. Tarikat, ikinci mümindi. Sen ona vurdun, o da vuranın sen olduğunu görmesine rağmen buna kimin vesile olduğunu görmek istedi. Hakikat ise son mümindi. Sen ona vurdun. O da ‘Biz zaten tokat yemek için bu dünyaya gelmişiz!’ diyerek abdest almaya devam etti!.”
AKP parti devletini yöneten ya da yönetenler, Kürtlere dair “hakikat”ın aslında “Kürtlerin şeriatı” olduğunu; yani enseye atılan sinsi bir tokata karşılık benzer sertlikte bir tokatla karşılık verilemese bile, Kürtlerin hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi sessizce abdest almaya devam etmeyeceklerini ve şeriatlarının gereği olarak her türden zulme ve adaletsizliğe karşı bu topraklarda son kişi kalana dek sonuna kadar direneceklerini çok iyi bildikleri için, hemen hemen her seçim öncesinde olduğu gibi bulabildikleri, bulamasalar bile “derin devlet” laboratuvarında itinayla ürettikleri her kanlı tuşa tüm güçleriyle, tüm imkanlarıyla abanarak derin ekonomik problemlerle adeta nefes alamaz hale gelen bu şaşkın halkı ve tabii muhalefeti “Kürt kanı” ya da Kürt kavgası üzerinden bir kez daha hipnozlamayı kolayca başardılar.
Böylece hem memleket insanını “Ya vatandan yanasındır, ya da terörden!” vicdansız ikilemenin içerisine sinsice hapsederek ekonomiyle birlikte adalet alanındaki o iflah olmaz çuvallamalarının üzerini sessiz sedasız örtme şansını elde ettiler; hem de şu son Taksim saldırısında gördüğümüz gibi saldırının fail ya da faillerinin belli olmamasına ve tüm işaretlerin iktidarın Suriye’de desteklediği dinci, şeriatçı vahşileri göstermesine rağmen bu alçak saldırıyı Suriyeli Kürtlerin üzerine bir çırpıda yıkarak bu provokasyondan Suriye’ye düzenlenecek olan askeri bir operasyonda kullanılmak üzere imal edilmiş, hesaplanmış “intikam çığlıkları” devşirdiler.
Üstelik bunu, içerisinde CHP ve İYİP gibi pabucumun muhaliflerinin de olduğu korkak, silik partileri milli bir mutabakat cephesi etrafında bir kez daha birleştirerek; ya da bir anlamda onları arkalarında yeniden hizaya sokarak başardılar. AKP’den ölümüne nefret etmeme rağmen bu konuda haklarını teslim etmem gerekiyor ki, gerçekten müthiş bir iş başarıyorlar. Fayda maksimizasyonu diye buna derim ben.
Hani Manchester City takımının nasıl ve kimlerle gol atacağı tüm rakipleri tarafından gayet bilinmesine rağmen, City’nin rakiplerine hemen hemen her maç bir kamyon dolusu gol atması rakipleri tarafından bir türlü engellenemiyor ya, AKP’nin bu seçim kazanma stratejisini de ben City’e karşı o bir türlü “alınamayan” önlemlere benzetiyorum!. Herkes sizin seçimi nasıl kazanacağınızın, seçim sürecinde neler yapacağınızın gayet farkında; ama bunun önlemek için kimsenin elinden hiçbir şey gelmiyor!
Ben şahsen memlekete çok pahalıya mal olan bu kanlı kısır döngünün, abdest alırken sürekli olarak ensesine tokadı yiyen ve zamanla bu durum onun “hakikati” haline dönüşen Türk müminlerinin; “Biz tokat yemek için bu dünyaya gelmedik arkadaş!” diyerek tıpkı “şeriat” sahibi Kürt mümin komşularının yaptığı gibi ensesini gözüne kestirenlere karşı aynı şekilde karşılık vermeleriyle; yani bir anlamda koltuklarının derdine düşmüş cari iktidarlar tarafından kendileriyle hiçbir problemi olmayan Kürtlere karşı kullanıldıklarının bi zahmet farkına varmalarıyla kırılacağına inanıyorum. Bunun dışında esenliğe dair herhangi bir çıkış göremiyorum.
(Başkan’ı bırakın. Baransu’yu bırakın. Kavala’yı, Kuytul’u ve diğer tüm siyasi tutsakları bırakın.)