Uğur Güney Subaşı: Zırh

Yazarlar

Hadi bırakalım işin vicdan azabı boyutunu, sonuçta kendisini tanımadığım için konuya dair uzaktan ahkam keserek kendisine haksızlık etmek istemem elbette ama, Hakkari’nin Gever ilçesinde 5 yaşındaki Erdem Aşkan’a çarparak el kadar çocuğun ölümüne neden olan A.K.P isimli uzman çavuşun bu elim kaza sebebiyle başının hiçbir şekilde belaya girmeyeceğini, kısa bir süre sonra da hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi mesleğine pirüpak şekilde geri döneceğini bildiğinden zerre kuşku duymuyorum.

Duymuyorum çünkü bu bölgede görev yapan askerler ya da polisler, necip devletimizin hikmetinden sual olunmaz haşmetinin özellikle de yörede yoğun olarak yaşayan Kürt vatandaşlarımıza sık sık hatırlatılması istenircesine memleketin Güneydoğu bölgesindeki her caddesine, her sokağına pervasızca istiflenen ve hani ancak Mel Gibson’un efsaneleştiği o distopik “Mad-Max” filmlerinin setinde görebilebilecek tuhaflıkta ve çirkinlikte olan dev zırhlı araçlar gibi onlar da o tuhaf, o sevimsiz araçları boydan boya kaplayan ağır zırhlar gibi; kendilerinin iş vereni konumundaki mümtaz Devlet-i Aliyyemiz tarafından benzer bir koruma “zırhıyla” kaplanarak her sabah mesailerine başladıklarını gayet iyi biliyorlar.

Tıpkı, Kürt şehirlerini kendilerinin pervasızca atış talimleri yaptıkları “atış poligonları” zanneden bir takım keskin nişancıların, daha 13 yaşında olan güzel kızımız Cizreli Cemile’mizi “tam çocukluğundan” vurmalarına rağmen işledikleri bu vahşi cinayet sebebiyle başlarına hiçbir şey gelmeyecek olmasını, şarapnel parçalarıyla cansız bedeni dört bir yana dağılan Ceylan Önkol’un katil ya da katillerinin sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış, el kadar çocukların yerden toplanabilen cansız bedenlerinin parçaları analarının fistanlarının içerisinde taşınmamış gibi sebep oldukları bu trajedi karşısında hiçbir utanma, sıkılma ya da suçluluk hissetmeden görevleri başında “topuk selamı” vermeye devam edeceklerini ve tabii Roboski’de ekmekleri için yollara düşmüş 34 gariban köylüyü F16’ların ölüm teknolojisiyle tanıştırarak onların üzerine bomba olup yağan kahraman(!) pilotların ya da o pilotlara bu korkunç kıyımın emrini veren omzu kalabalık ama yüreği tenha komutanların hiç kimseye, hiçbir kuruma hesap vermeyecek olmalarını gayet iyi bildikleri gibi…

Peki adına devlet dediğimiz buram buram Türk ve Sünni Müslümanlardan oluştuğunu gayet iyi bildiğimiz bu ırkçı ve mezhepçi organizasyon bazı yurttaşlarına karşı işlenen böylesine vahim suçlara karşı kendi memurlarını ya da görevlilerini çoğunlukla onları adaletten kaçırmak üzere kullanılan bir takım zırhlar bütünüyle donatmaya neden bu kadar heveskar davranıyor? Yoksa devlet dediğimiz bu siyasi yapının en tepelerinde görev alanlar ya da o devletin şu aralar taşeronluğunu üstlenen cari seçilmişler, adaleti tesis edemeyen veya etmek istemeyen bir devletin, dili, dini, ırkı ne olursa olsun kendi vatandaşlarının gözünde varlığının ve meşruiyetinin tartışmalı hale geleceğini öngöremiyorlar mı? Bir ırka, bir halka, yani Kürtlere, yetmedi Alevilere, o da yetmedi az sayıdaki Gayrimüslimlere karşı duyulan bu asırlık nefretin devlet katındaki istihdamı bu kadar mı hayatidir ki, bu nefret uğruna adaletten, vicdandan ve devlet terbiyesinden bu kadar çok ve bu kadar iştahlı bir şekilde vazgeçilebiliyor? Kolayca vazgeçiyorlar, çünkü kahir ekseriyeti Türkler, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, solcu sağcı fark etmeksizin Kürt canının hiçbir kıymetinin olmadığını düşünüyorlar.

Dolayısıyla kendileri açısından hiçbir kıymeti ya da önemi olmayan bir ırka mensup canların yok olmasını ya da bizatihi devletin memurları eliyle yok edilmesini hukukun veya adaletin konusu haline getirilmesini son derece fuzuli buluyorlar. Hal böyleyken, temel görevleri vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak olan; fakat vatandaş için giderek tehlikenin bizatihi kendisine dönüşen bazı kolluk kuvveti görevlilerinin özellikle Kürtlere karşı işledikleri suçların devlet eliyle göz göre göre hasır altı edilmesi toplumun genelinde son derece doğal karşılanabiliyor. Böylelikle hem gereksiz olarak görülen canların en azından bir kısmı sadeleştiriliyor, hem de Kürtlerin başını çektiği her nevi tehlikeli “ayrıksılara” karşı devlet ve toplum bazında sağlanan milli birlik ve beraberliğin coşkulu ateşi harlanıyor! Peki o vakit sormak gerekmiyor mu, bir Türkün hayatını bir Kürdün hayatından bu kadar değerli ve önemli kılan nedir diye?

Evet, nedir? Neden Kürtlerle eşit olmak Türkleri bu kadar korkutuyor ve rahatsız ediyor? Yoğurda su karıştırarak elde edilen milli içeceğimiz ayran dışında Türklerin dünya medeniyetine armağan ettiği hangi buluş ya da tarihi yenilik Tüklerin canını Kürtlerin canından çok daha kıymetli hale getiriyor? Evet soruyorum; giderek çok daha tahammül edilemez hale dönüşen bu kibrin, bu kendine hayranlığın kaynağı nedir? Bir Türkün ölümüyle tüm Türkler hışımla ayağa kalkarken, bir değil bin Kürdün katledilmesi neden yeter sayıda Türkü hiçbir şekilde rahatsız etmiyor?

Bir mucize gerçekleşse ve bu topraklarda yaşayan tüm Kürtler bir anda yok olsa, burası daha mı özgür, daha mı mutlu ve zengin bir ülke olacaktır? Hani kurulum aşamasında birçok işçinin hayatına mal olan Rusya’nın kadim şehri St. Petersburg için “kazıklar değil insan kemikleri üzerine kurulan şehir” derler ya, sokaklarda devriye atmak yerine üstünden ezip geçeceği vatandaşlar arayan zırh yerine nefretle kaplanmış o tuhaf cisimlerin sebep olduğu vahşetlerle hayatlarının daha kurulum aşamasında bu dünyadan ayrılmak zorunda bırakılan dünyalar çaresizi memleket çocuklarının göz göre göre katledilmesi de, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle maddi manevi tüm imkansızlıklara rağmen destansı bir kurtuluş savaşı verilerek kanla, gözyaşıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin artık devrimler ve ilkeler üzerinde değil; ölü bedenler, daha fenası da “ölü çocuk bedenleri” üzerinde ayakta durmaya çalıştığını bizlere bir kez daha ve hatta bin kez daha göstermiş, adeta yüzümüze şamar gibi çarpmıştır.

(Erdem Aşkan’ın anısına saygıyla)

İlginizi Çekebilir

Türkiye’nin saldırısında 3 YPG’li hayatını kaybetti
Rusya Odessa’yı vurdu: 3 ölü, 27 yaralı

Öne Çıkanlar