Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’nde İsviçre’de Security Studies and Rule Of Law isimli dernek AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yolsuzluklarıyla ilgili bir rapor hazırladı. Rapor, yolsuzlukla mücadele eden kurumlara gönderilecek.
Security Studies and Rule Of Law isimli derneğin raporuyla beraber, Recep Tayyip Erdoğan ‘Yılın Yolsuzluk Yapan Kişisi’ olarak aday gösterildi. Erdoğan ve hükûmetinin 17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonlarına verdiği tepkileri ve bu tepkilerin Türkiye’nin hukuki ve demokratik yapısı üzerindeki etkilerini elen alan rapor, bu sürecin 2023 yılında da devam edeceğini göz önünde bulundurarak Erdoğan’ı yılın yolsuzu adayı gösterdi.
İsviçre’de Security Studies and Rule Of Law’ın hazırladığı raporda şu tespitler yer aldı:
17-25 ARALIK YOLSUZLUK VE RÜŞVET OPERASYONLARI
Türkiye, 2013 yılının son günlerinde tarihinin en çarpıcı yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına sahne oldu 17-25 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen bu operasyonlar, aralarında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da bulunduğu en üst düzey devlet yetkilileri ve iş dünyasının önde gelen isimlerini kapsayan yaygın yolsuzluk ve rüşvet iddialarını ortaya çıkardı. Bu operasyonlar sırasında aralarında bakan çocukları, üst düzey hükümet yetkilileri ve tanınmış iş adamlarının da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.
OPERASYONLARIN ULUSLARARASI BOYUTU
2013’teki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları uluslararası alanda da yankı buldu. Bu operasyonlarda adı geçen önemli isimlerden biri de İran doğumlu işadamı Reza Zarrab’dı. Türkiye’de tutuklandıktan sonra hükümetin yargıya müdahalesi nedeniyle serbest bırakılan Zarrab, ABD’ye kaçmış ve FBI tarafından tutuklanmıştır.
REZA ZARRAB VE HALKBANK GENEL MÜDÜR YARDIMCISI HAKAN ATİLLA
Bu süreçte Zarrab, rüşvet karşılığında İran’a yönelik yaptırımların delinmesine ilişkin önemli bilgiler hakkında ABD adli makamlarına ifade vermiştir. Bu tanıklık, Türkiye’nin en büyük devlet bankalarından biri olan Halk Bankası’nın genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın İran’a yönelik uluslararası yaptırımların ihlal edilmesine yardımcı olmakla suçlanmasına ve ardından ABD’de mahkum edilmesine yol açtı. Atilla, ABD’de hapis yattıktan sonra Türkiye’ye döndü ve hükümet yanlısı çevreler tarafından bir kahraman olarak karşılandı.
Ayrıca, ABD’de Halk Bankası aleyhine açılan bir dava halen devam etmektedir. Bu durum, Türkiye’nin hem ulusal hukuk ve adalet algısını hem de uluslararası ilişkiler ve diplomasideki konumunu etkileyen karmaşık bir sürecin parçası haline gelmiştir.
HÜKÛMETİN OPERASYONLARA TEPKİSİ
Hükümetin 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonlarına tepkisi hem hızlı hem de sert olmuştur. Operasyonlar devletin en üst kademelerinde ciddi bir krize neden oldu. Hükümet bu operasyonları ‘darbe girişimi’ ve ‘yargı darbesi’ olarak nitelendirdi ve soruşturmaları kapatarak, operasyonları yürüten polisleri, savcıları ve diğer yargı mensuplarını görevden alarak, soruşturarak ve birçok durumda yargılayarak karşılık verdi. Bu süreç, yargı ve kolluk kuvvetlerinde yaygın bir ‘tasfiyeye’ ve yapısal değişikliklere yol açtı. Hükümet bu operasyonları siyasi istikrarı bozmaya, medya üzerindeki kontrolünü artırmaya ve hukuk sisteminin bağımsızlığını kısıtlamaya yönelik bir komplo olarak algıladı.
EN BÜYÜK BAŞARI: KLEPTOKRATİK BİR SİSTEMİN İNŞAASI
2013’teki büyük çaplı yolsuzluk soruşturmalarını takip eden dönemde, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümet on yıl boyunca kapsamlı bir kleptokratik (yağma düzeni, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca hırsızlar rejimi anlamına gelir) sistem inşa etmiştir. Bu sistem potansiyel tehditleri bertaraf etmek ve hükümet kararlarının denetlenmesini önlemek üzere tasarlanmıştır. Bu süreçte hem ulusal hem de uluslararası dengeler ustalıkla kullanılarak hükümetin hesap verebilirliğinin en aza indirildiği bir alan yaratıldı.
YOLSUZLUKLA MÜCADELE EDENLERİN ÖDEDİĞİ BEDEL
2013’te yolsuzluk iddialarını soruşturan polis şeflerinin tutuklanması, yargılanması ve ağır hapis cezalarına çarptırılması bu stratejinin önemli bir parçası olarak ortaya çıktı. Yolsuzluğun peşine düşmenin bedelini ağır ödeyen bu kolluk kuvvetlerinin durumu hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda yeterli tepkiyi yaratamadı ve hükümetin eylemlerini sorgulamadan sürdürmesine olanak sağladı.
YARGI VE MEDYA ÜZERİNDEKİ KONTROL
Operasyonların ardından Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti kolluk kuvvetleri, yargı ve medya üzerinde yapısal değişiklikler gerçekleştirmiştir. Bu süreç kolluk kuvvetlerinin etkinliğini yargının bağımsızlığını ve medyanın özgürlüğünü kısıtladı. Kolluk kuvvetleri toplu işten çıkarmalar ve hükümet yanlısı personelin atanması yoluyla etkisizleştirilirken, yargı da hükümet politikalarına karşı çıkanları susturmak için kullanılmaya başlandı. Medya da hükümetin yolsuzluklarını örten ve politikalarını destekleyen bir araca dönüştü.
/Kaynak: BOLD MEDYA/