Kafayı Kürtler’le bozanlar Erdoğan ve ekibinin şeytani zekasının gölgesi kadar analiz yeteneğine sahip olsalar “Kürt histerisi”nden kurtulacaklar.
Ne Erdoğan’ın küçük oyunlarını, planlarını anlayabiliyorlar ne de büyüklerini…
Sekiz yıl aradan sonra avukatların Öcalan’la yaptığı görüşmeyle Erdoğan “bir taşla birkaç kuş vurmak” gibi bir hesap içine girdi; HDP, PKK, Öcalan fobisi olanlar Angut Kuşu gibi bu tuzağa düştü.
Aslında daha çok “mal bulmuş mağribi” kabilinden bir sazan atlaması bu; medyatik tipler için TV’de “yorum” yapma şansı, suiistimalciler için bulunmaz Hint kumaşı, akıl egoistleri için sosyal medya mastürbasyonu, müzmin PKK karşıtı tuhaf Kürt milliyetçileri için “hadi vuralım” imkanı oldu.
İyi de, her seferinde Erdoğan’ın tuzağına gönüllü düşüp -aslında bu bir gizli gönül birlikteliği- ardından morarmış halde gezmekten bıkmadılar mı?
Özellikle 2010’dan beri her seçim öncesi “HDP Erdoğan’ı destekleyecek” diye propaganda yürüttüler, eksik akıllı yorumlar-analizler yaptılar, ağzı olan konuştu ama Anayasa Referandumu dahil hiçbir seçimde HDP Erdoğan’ı desteklemedi, aksine var gücüyle muhalefet etti, tarihi duruşundan bir nebze dahi ödün vermedi.
Ama onlar o kadar utanmadı ki, Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” haykırışına ve ödediği bedele rağmen “HDP Erdoğan’ı başkan yapacak” bile dediler.
Şimdi yine aynı şeyi yapıyorlar; Öcalan görüşmesini daha ilk dakikadan başlayarak “Kürtler İstanbul’da AKP’ye oy verecek” heyulasıyla içinde zeka kırıntısı olmayan “analizler-yorumlar” yaptılar.
Erdoğan’ın İmralı’yı araçsallaştırmaya çalışmasını anlayan da anlamayan da durumu çok beğendi, bir define avcısı heyecanıyla atladılar üstüne; “Erdoğan Öcalan’la anlaştı” diye Kürtler’i yine satılığa çıkardılar.
Ama yemez, yemedi…
İşin anlaşılmaz tarafı HDP içindeki bazı “parlak zekalılar“ da “olabilir” demeye getirdi lafı; “HDP İstanbul’da AKP’yi destekleyebilir”miş.
Üzülüyor insan tabi, HDP’nin üzerine inşa edildiği tarihsel temel dinamikleri anlamadan, bu dinamiklerin oluşturduğu ve oluşturabileceği stratejiyi algılamadan, -üstelik parti içinde ve çevresinde durarak- böyle yorumlar yapmak ayıp ötesi bir şey, yazık.
Şu iyi bilinmelidir ki, Erdoğan’ın “çözüm süreci oyunu”ndan sonra Kürtler, Anayasal veya uluslararası bağlayıcı bir güvence olmadan bir daha asla masaya oturmaz. Bu net tarihi olgu ortadayken; tecridin kaldırılması veya bazı koşulların iyileştirilmesi veya bazı demokratik göz kırpmalar için Kürtler Erdoğan’ı, AKP/MHP faşist ittifakını asla ve kata desteklemez. Bunlar için zaten mücadele ediyorlar, -eylem türünü tasvip etmesem de- açlığa ve ölüme yatarak söke söke alıyorlar.
Aksini düşünenler ya akıl fukarasıdır ya müzmin Kürt siyasal hareketi karşıtıdır ya da işte istismarcıdır, suiistimalcidir.
Müzminleri, istismarcıları ve suiistimalcileri bir yana bırakırsak diğerlerinin önyargılarıyla yüzleşmesi gerekir; uzağa gitmeye gerek yok, dokuz yıl geriden başlayarak Kürt
siyasetinin çizgisine bakıp önyargılarını masaya yatırmaları, kendileriyle, önyargılarıyla ve Kürtler’le yüzleşmeleri gerekir.
Bu erdemi gösterirlerse Kürt siyasetini, direnen Kürt halkını tanımaya başlayabilirler.
O zaman görürler ki, -görmek isterlerse tabi-, Kürtler ne zaman nerede durması gerektiğini bilen, kendini pazarlık konusu yapmayan, basit çıkarlar için masaya oturmayan, kırk yıllık tarihi duruşunu koruyan bir halk ve harekettir.
Burada asıl iş HDP’ye düşüyor elbet; bugüne kadar, kendini HDP önyargısına boğanlara derdini anlatmakta zorlanan, atomdan beter önyargıları kırmak için nefes nefese çaba harcayan HDP bu fırsatı iyi değerlendirmeli, durduğu tarihsel yeri İstanbul seçimi sürecinde “anlamazlar”ın yüzüne, utanmazların gözüne çarparak anlatmalıdır.
Bunu başarabilirse 2015 sürecinde yakalanan demokratik güç birliği ivmesi artırılarak sürdürülebilir, demokrasi mücadelesindeki kilit rolünü tarihi bir olguya dönüştürebilir.
/NuPel/