Tehcir, yıkım ve özel savaş politikalarının en acımazsızca gerçekleştirildiği yerlerden biri hiç kuşkusuz Şırnak’tır.
2015 ve 2016 yıllarında sokağa çıkma yasağı adı altında uygulamaya konulan kent ablukaları dönemi büyük hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri ve vahşet tablosuyla insanlık tarihinin çetelesine bir utanç olarak eklenmiştir.
Şırnak’ın ilçelerinden biri olan Silopi’de de benzer bir vahşet ve kıyım yaşanmıştır. Temmuz 2015’den Ekim 2016 tarihine kadar aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da olduğu 68 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, binlerce insan ise zorunlu olarak göçe zorlanmıştır. Tüm bunların yanı sıra yasaklar sırasında yaşamını yitiren kişilerin cenazelerin gömülmesi kolluk güçleri tarafından engellenmiş, cenazeler günlerce evlerde, camilerde, sokaklarda bekletilmiştir. Birçok cenaze uzun çabalar sonucunda ancak yıllar sonra ailelerine teslim edilmiş, bazı cenazeler ise ailelerine haber verilmeden kimsesizler mezarlığına defnedilmiştir.
19 Aralık 2015 tarihinde, 57 yaşındaki Taybet İnan, evinin önünde vurulmuş ve İnan’ın vurulduğu yerden alınmasına izin verilmemiştir. Vurulduğu yerde yaşamını yitiren İnan’ın 7 gün boyunca cenazesinin kaldırılması kolluk tarafından engellenmiştir. İnan’ın cenazesini almak isteyen eşi Halit İnan ile kayını Yusuf İnan’a da sokağa çıktıkları anda keskin nişancılar tarafından ateş açılmış ve Halit İnan yaralanırken Yusuf İnan’da yaşamını yitirmiştir.
Üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen ne Taybet İnan’ın yaşamını yitirmesine ne de cenazesinin yerde bekletilmesine dair ne etkin bir soruşturma ne de kovuşturma yapılmamıştır.
Meclise sunduğumuz araştırma önergeleri iktidar tarafından ret edilirken sorduğumuz birçok soru hala yanıtsız bırakılmaktadır. Tarafımca Taybet İnan’ın ölüm yıldönümünde 19/12/2023 yılında Taybet İnan özelinde Silopi’deki katliamlara ilişkin Adalet Bakanlığına soru önergesi verilmiştir. Aylar sonra verdiğimiz soru önergesine gelen cevap yazısında bakanlık:
“…gizli olarak yürütülen ve yargısal faaliyet kapsamında kalan soruşturma aşamasında ne tür işlemler yapıldığına dair Bakanlığımızda bilgi bulunmamaktadır.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığıyla yapılan yazışmaya verilen 16/01/2024 tarihli cevapta; soru önergesinde adı geçenlerin ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmaların devam ettiği bildirilmiştir.” şeklinde cevap vermiştir.
Ancak soruşturma aradan geçen yıllara rağmen bir arpa boyu ilerlememiş olması, devletin tüm aygıtları ile -yasama, yürütme, yargısıyla- karanlıkta bırakma çabasını açıkça ortaya koymaktadır.
Soruşturmanın devam ettiğini belirten bakanlık, 20 Şubat 2020 tarihinde savcılık tarafından alınan daimi arama kararına değinmemiştir. Yine “…gizli olarak yürütülen ve yargısal faaliyet kapsamında kalan soruşturma aşamasında ne tür işlemler yapıldığına dair Bakanlığımızda bilgi bulunmamaktadır…” şeklindeki açıklamasının gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü tarafımıza ulaştırılan cevap sonrasında edindiğimiz bilgilere göre; dosyada kısıtlılık kararı bulunmadığı gibi avukatlarca Mart 2022 yılında Taybet İnan için Anayasa Mahkemesi (AYM)’ne başvurulmuştur. Başvuru sonrasında AYM bakanlıktan yazlı görüş bildirmesini istemiştir. Bakanlık mahkemeye verdiği cevapta “Savcılık Tarafından Yürütülen Soruşturma” başlığı altında soruşturmaya ilişkin ayrıntılı bilgi paylaştığı görülmüştür.
Bakanlığın gerçeği yansıtmayan açıklamaları, dosyada daimî arama kararı ile soruşturmanın tozlu raflara kaldırılması, Taybet İnan’ın öldürülmesini faili meçhul bir cinayet şeklinde bırakılmak istendiğini de açıkça göstermektedir.
Biliyoruz ki, bu katliamlarla ve anlayışla yüzleşme gerçekleşmedikçe, yüzyıllar geçse de açılmış olan yaralar kapanmayacaktır. Bu nedenle tarihle hesaplaşılması ve adaletin sağlanması yönünde samimi adımların atılması eşit, onurlu ve bir arada özgür bir yaşamın da ön koşulu olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Toplumsal hafızaya kazınmış ve toplum vicdanında mahkûm edilmiş bu vahşet ve katliamı er ya da geç hukuk nezdinde mahkûm edene kadar mücadele etmeye ve hesap sormaya devam edeceğiz!