Sırrı Süreyya Önder yoğun bakımda.
Bu cümle siyaset üstüdür. Çünkü ortada bir polemik değil, bir yaşam mücadelesi var. Ve bu mücadeleye saygı, sadece siyasi terbiyenin değil, insanlığın asgari şartıdır.
Ama ne yazık ki bu ülkede bir insan hastaneye düştüğünde bile, bazıları için bu durum bir hesaplaşma fırsatına dönüşebiliyor.
Kimileri “zamanlama manidar” diyerek imaların ardına saklanıyor, kimileri “bize ne” diyerek kayıtsızlığın konforuna sığınıyor.
En beteri ise hastalık üzerinden düşmanlık üretmeye kalkışanlar…
Herkesin içine sinmeyen, vicdandan nasibini almamış bir hoyratlıkla. Önder’in özel hastanede tedavi edilmesine ve bu tür söylemleri birbirine bağlamak, tam anlamıyla saçmadır çünkü bir insanın sağlık hizmetine erişimi, politik geçmişiyle veya geçmişteki eleştirileriyle ilgisi olmayan bir durumdur. Önder, geçmişteki zorluklarını, sistemln yozluklarını dile getirmiş olabilir ama bu, onun şimdi sağlık hizmeti almak için seçtiği hastane hakkında bir kıyaslama yapmayı gerektirmez. Cumhuriyetin doktorları tarafından tedavi edilmesi ile ilgili yapılacak bir kıyaslama, tamamen bu tür söylemlerle bağdaşmayan, yanıltıcı bir çıkarımdan başka bir şey olamaz. Önder’in geçmişine baktığımızda, kendisi yıllarca zorluklar içinde yaşamış, mücadelesini daha alt sınıflarla, yoksullukla, adaletsizlikle, toplumsal eşitsizlikle vermiş bir isim.
Tarihimizden aldığımız ders bu mudur?
Karşısında olduğumuz fikirlere en insani cevabı, o fikirlerin sahipleri acı çekerken insan kalabilerek veririz.
Siyasi pozisyonlarımız, insani reflekslerimizin önüne geçmemeli.
Çünkü günün sonunda hepimiz bu coğrafyada aynı hayatı yaşıyoruz.
Aynı ambulansın sireniyle irkiliyoruz. Aynı acil servisin soğuk koridorlarında bekliyoruz. Aynı cezaevlerine giriyor, aynı mezarlıklarda toprağa karışıyoruz.
Bazen iki düşman yan yana tedavi oluyor.
Peki bu kin neden?
Sırrı Süreyya Önder bu ülkenin en özgün siyasetçilerinden biri.
Aynı zamanda bir şair, bir yazar, bir yönetmen, bir sanatçı.
Ve en önemlisi bir kız babası…torununa doyamamış bir dede…
Onunla aynı fikirde olmayabilirsiniz.
Geçmişte söylediklerine, durduğu yere itiraz etmiş olabilirsiniz.
Ama o da sizin gibi bir insan.
Kalbi olan, seven, sevilen bir insan.
Şu anda da kalbiyle sınanıyor.
Burada durulacak tek yer var: Saygı.
Sırrı Süreyya Önder, geniş bir kesim tarafından saygıyla anılan, sözünü sakınmadan ve dürüstçe söyleyen nadir siyasetçilerden biri.
Dengeli, ironik ve en çok da mizahıyla insanların kalbine dokunmuş bir isim.
Her kesimin yüzüne bir tebessüm yerleştirmiş; düşmanlık gütmeden, gerektiğinde hakkını helal edebilenlerden…
Bu homojen olmayan, karmaşık siyasal zeminde her zaman çözümden yana oldu.
Diyaloğu önceledi. Gerilimi değil uzlaşmayı, çatışmayı değil ortak aklı savundu.
İyi bir insan.
Ve iyi olmayı hak ediyor.
İyi olacak, inanıyoruz.
Bir insan yoğun bakımdayken susulmaz mı?
En azından nefret susmaz mı?
Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, bu durum ne fikrin, ne inancın, ne muhalefetin, ne de “ama”ların bahanesi olabilir.
Kendinize düşman arıyorsanız da, dürüst bir düşman olun.
“Biz” diye başlayan hamasi savaş destanlarımızdan utanmalıyız. Çünkü belli ki o “destanlar”dan bihabersiniz.
Siz daha çok Yeşilçam’ın karikatürleşmiş düşmanlıklarıyla, “Bir iki üçler yaşasın Türkler…” diye başlayan, ırkçılıkla beslenen tekerlemelerle büyümüşsünüz.
Oysa şöyle olamaz mıydı?
“Onaltı onyedi Fransızlar medeni
Onsekiz ondokuz Japonlar zeki
Yirmi yirmibir Çinliler hızlı
Yirmiiki yirmiüç biz hep birlikteyiz, güçlüyüz!”
İşte bu yüzden, örneği bizden değil, başka bir kültürden verelim:
Aklınıza Truva’nın Prensi Hector gelsin.
Achilles’in gururunu, onurunu hatırlayın.
Hector yere düştüğünde, Achilles şöyle der:
“Kalk ayağa, Truva’nın prensi. Zaferimi bir taşa bırakmam.”
Oysa siz zaferinizi bir taşa değil, bir hastalığa, bir yoğun bakım yatağına bırakıyorsunuz.
Bunun neresinde onur var?
Sırrı Süreyya Önder sizi düşman olarak görmeyecek kadar onurludur.
Sırrı Süreyya Önder’e acil şifalar diliyorum.
Ve onun hastalığı üzerinden kin kusanlara tekrar şunu hatırlatmak istiyorum:
Siyasi pozisyonlarımız, insani reflekslerimizin önüne geçmemeli. Biz birlikteyiz, güçlüyüz!