Yaşar Kemal’in edebi çalışmalarında halka dönük bir düşünce hep hakim oldu ve bunu, bir yerde politik düşünce ile birleştirerek yürüttü. Yapıtları da halk şiirinde, epopelerde olduğu gibi insan değerlerinden kopmamaya çalıştı.
”O zamanlar binlerce kuş tutulurdu Florya düzlüğünde, binlerce kuş götürülürdü İstanbul’a, Eyüp Camisinin, Yeni Caminin, Sultan Ahmedin, Ayasofyanın, Mihrimah Sultanın, Fatih Camisinin önüne; ‘Azat buzat beni cennet kapısında gözet’…
İnsanlar saldırırlardı kafeslere, birbirleriyle yarışırlardı bir kuş satın almak için. O zamanlar kuşçular İstanbul’a kuş dayandıramazlardı. Kliselerin havraların önünde de her gün binlerce kuş kafeslerinden, üstlerine dualar okunup salınıverilir ve arkalarından, özgürlüğe kavuşmuş sevinçli kuşların, kıvançla umutla bakılırdı..
O zamanlar kuşçuluk çocuklar için bayağı karlı bir işti. O zamanlar insanlar daha iyidiler denemez, kim bilir, ama daha başkaydılar. Belki de kuşları daha çok seviyordular. Belki de yürekleri yufka, daha acımayla, daha sevgilyle doluydular. Belki de doğaya daha yakındılar, kim bilir…
‘İnsanlık öldü mü?’ dedim.
‘Yok’ dedi, ‘ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?’
‘Nerede kaldı acaba?’
‘Kuşlar da gitti’ dedi.. ” …
Yaşar Kemal, siyasi görüşü ile sanatının paralel olduğunu, “halk ve doğa”ya inandığını dile getiriyordu. Nar ağacını,Ağacın kabuğundaki çatlaklarından, Akdeniz in köpüğünden,erozyona uğrayan toprak kaybından,dağından,taşından tutun kertenkelesine,kuşuna,karıncasına,ve en önemlisi eşkıyasına kadar bu ülkeyi sevdirdi bize;..
Bu ülkenin yağmurunu ,karını,kişini, baharını yazını,sonbaharını,ırgatını,buğdayını,pamuğunu,sevdirdi bize…
Bu ülkenin acısını, sevdasını,destanını,edebiyatını,derdını..
Bu ülkenin insanını sevdirdi bize…
İnce Memed’ten bir alıntı;Abdi Ağa Ankara’ya telgraf çeker ve Memed’in gizlendiği yeri ihbar eder. Jandarmalar Memed’i kıstırırlar. Aralarında çatışma çıkar. Tam bu sırada Hatçe doğum yapar. Memed eşi ve çocuğu için teslim olur fakat bu esnada Hatçe vurulur. Memed’in dünyası yıkılır. O sırada çıkan afla serbest kalır. Doğan çocuğunu Hatçe’nin hapishane arkadaşı alır ve Gaziantep’in bir köyüne götürür.
Olaylardan Abdi Ağa’yı sorumlu tutan Memed köye gelir ve Abdi Ağa’yı vurur. Bu duruma sevinen köylü bayram eder. Memed ise atını dağlara doğru sürer ve o günden sonra Memed’den haber alınmaz.
O gün bu gündür Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verirler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlar, üç gün üç gece yanar durur.
En çokta Kürt sorunun demokratik yöntemlerle, diyalog ve barış içinde çözümüne yönelik yaptığı açıklamalarıyla gündeme geldi.DGM lerde yargılandı;
Her seferinde kardeşlik,barış,eşitlik ısrarından vazgeçmedi.mahkeme heyetine ‘Türkiye yönetimleri balığı tutmak için suyu kurutma kararından vazgeçmeli…’diyordu..
‘Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım.”
‘gençliğimde,gazetecilik yıllarımda Çanakkalede, kurtuluş savaşında birlikte savaşmiş Türkleri de,Kürtleri de,onların sevgi ve dostluk dolu anılarını da çok dinledim.Bugün onların çocukları,torunları böyle bir kardeş savaşını kabul etmemeli.etmiyorlar da.bu savaş inanılamayacak kadar uzun sürdü.Türkler de Kürtler de bu savaşın bitmesini istiyorlar,bundan kuşkum yok.
(…)
Ey Türk halkı,Kürt halkı,bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar,sözüm hepinizedir.yirmi yıldan fazladır bu ülkede herkesin onuruyla, ,bariş içinde yaşaması için çağrıda bulundum…
Ülkemizin onurunu,ekmeğini,kültür zenginliğini kurtarmak elimizde.Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla,yüreğimizle elele verelim.
Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir.’’
barış çağrısındaki ısrarını her defasında yeniledi.
’Türkiye barışını arıyor’ konferansı aktif destekçisi olarak yaptığı açılış konuşmasında’’…Bir ülke insanları insanca yaşamayı,mutluluğu güzelliği seçecekse,bu önce evrensel insan haklarından,sonra da evrensel sınırsız düşünce özgürlüğünden geçer.buna karşı çikmiş ülkelerın insanları da yirmibirinci yüzyılda onurunu yitirmiş,insanliğin yüzüne bakamayacak durumlara düşmüş insanlar olarak yaşarlar.ülkemizin onurunu,ekmeğini,kültür zenginliğini kurtarmak elimizde…
Ya gerçek bir demokrasi yada hiç…
Barış’ın,sözün,insan yüreğinin,dilin üstadı Kürtler’ın Homeros’u seni unutmayacağız. Bize miras bıraktığın kelimelerinle barışı öreceğiz…