Yaş: Kürt müziği kayıt altına alınmaz ise kültürel hazine kaybolabilir

🔴Araştırmacı Zeynep Yaş, Kürt müziği hazinesinin korunması için çok daha fazla derlemeci, arşivci, araştırmacı ve konunun uzmanı akademisyene ihtiyaç olduğunu söyledi…

Doğal ve yerel icracıların kültürel mirası derlenip kayıt altına alınmazsa 20 yıl sonra Kürt müziğinin kaynaklarından ve geleneksel sözlü kültüründe bahsedilemeyeceğini vurgulayan araştırmacı Zeynep Yaş, “Teknolojinin gelişmesiyle beraber iyice zayıflayan bilindik hafızamızın bu kültürel hazinesini gün geçtikçe kaybedecek, 20 yıl sonra da toplayacak pek bir şeyimiz kalmayabilir” dedi.

Kürt müziği, değişen etkiler ve dünya koşullarında kendini var etme çabasını sürdürüyor. Yıllar süren asimilasyon politikalarına, yok sayma çabalarına rağmen bugün dünyanın birçok yerinde Kürt müziğinin etkileri hissediliyor. Türk devletinin Kürt müziğiyle ilgili araştırmaları, 1900’lü yıllara dayanıyor. Darülelhan’ın (Osmanlı’nın ilk resmi müzik okulu) sadece 1916’da yaptığı araştırmalar sonucu yapılan derlemelerde 850 Kürt ezginin kayıtlara alındığı belirtilmişti.

En eski Kürtçe kayıtlar

Kürt müziği üzerine yapılan araştırmalara göre en eski kayıt, 1902 yılına kadar gidiyor.

Araştırmacı Zeynep Yaş tarafından bulunan kayıtlarda Yusuf Bey’den “Qasim Begê” ve “Leminê”; Nazlı Hanım’dan “Xelîlo Lawo” ve “Lo Dilo” ile Diyarbakırlı Ali’den “Diyarbekira Şewitî” adlı klamlar yer alıyor. Bu kayıtlar, Amerika’da Süryani sanatçı Kosrof Malool’un plak üzerine okuduğu kayıtlardan birkaç yıl öncesine dayanıyor.

ANF’ye konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Zeynep Yaş, sesin kayıt edilme tarihinin 1890’lı yıllarda başladığını, ancak Kürtlerin kendi müzik kayıtlarını 1950’li yıllardan sonra gerçekleştirebildiğini belirterek, şunları söyledi:

“O döneme kadar Kürtlerin kendi prodüksiyonları yok. 1902, 1905 ve 1908 yıllarında Kurdistan’da saha çalışması yapan Avrupalı antropolog, arkeolog ve etnologlar tarafından balmumu üzerine silindir fonograf kayıtlar, daha sonra Amerika’da ilk kez Süryani ve Ermeni müzisyenler tarafından 78’lik taş plaklar üzerine Kürt müziğinin kayıtları gerçekleştirilir. Bu kayıtlara ancak 122 yıl sonra erişebildik. Tesadüfen haberdar olduk ve Kürt müzik mirasına kazandırdık. Şimdiye kadar erişebildiklerimiz belki de derlenmiş arşivlerin çok küçük bir bölümü. Kürt müziğinin eserleri, Kürtlerin egemenliğinde yaşadığı ülkelerin adıyla envanterlere Fars, Arap ve Türk müzik arşivleri olarak kaydedildiğinden ulaşmak çok zor oluyor. 1926’dan sonra ise Sovyet Rusya’dan Amerika’ya, Irak, İran, Mısır, Lübnan ve Kuveyt’e kadar birçok devlet, siyasi nedenlerle radyolarında Kürt müziğine de yer vermiş.” 

Kürtler sözlü kültürü korumayı başardı

Kürtlerin ulusal kimliklerinin korunmasında sözlü geleneğin önemli; hatta Kürtlerin en güçlü yönünün, sözlü kültür ve tarih geleneği olduğunu söyleyen Yaş, şöyle devam etti:

“Kuşaktan kuşağa, sözle, ritimle yapılan aktarım çok kullanılmış, iyi korunmuş. Geleneksel olanın devam etmesinden dolayı bu kadar müdahaleye rağmen kendisini korumuş ve bir halkın doğal ulusal kimliğini oluşturan ana unsurlardan olmuş. Kürt müziği de ilk kayıt yıllarında tüm dünya müzikleri gibi teknik müdahaleye maruz kalmış. Müzik formundaki lirik ve epik destanlar, efsaneler ve dengbêj kilamları da teknik kayıt süresi olan 2-3 veya 5 dakikalık kayıtlara inince müzik formunda da değişimler oldu. Zembilfroş, günlerce söylenilebilen bir destanken dengbêjler ve stranbêjlerin, en uygun formla birkaç dakikaya en özgün haliyle yeniden düzenleyerek aktardıklarını görüyoruz. İşin enteresanı ise o iki-üç dakikada anlatılan destanın etkisi, 7 gün ve 7 gece anlatılan kadar olmasıdır.”

Çok kültürlü ve çok dilli bir coğrafyada yaşayan ve kadim bir halk olan Kürtlerin müziğinin de tüm tarihi geçmişten beslenerek kendisini günümüze taşıdığından oldukça zengin, güçlü bir kültüre ve melodiye sahip olduğunu ifade eden Yaş, şunları dile getirdi:

“Birlikte yaşayan halkların, dil, kültür ve sanatlarından etkilenmeleri oldukça normal. Müziği ulusal kimliğin tanımından uzaklaştırıp kültür kodlarını yok etmeye yönelik asimile etme çabalarının hep olduğuna, hâkim güçlerin tarihi kayıtlarında rastlıyoruz. Devletlerin tahakkümleri yüzyıllar sürmüş, bazı deformasyonların olmaması mümkün değil. Bazı küçük yerlerde, özellikle kentlerde bir şekilde çok kültürlülüğe, çok dilliğe yönelik olarak da değişmiştir. Mesela Diyarbakır Divanı dediğimiz, Türkçe, Kürtçe ve Ermenice söylenilen divanlar oluşmuş. Kürt makamları bütün dünya dillerindeki müziklerin makamlarına dönüşmüş. Beslendiği kaynak, kökünü ne kadar derine salmışsa diğer kültürleri de etkiler. Kürt müziğinin zenginliğinden, toplumsal etkisinden korkulup kendi dillerine çevirmişlerse varsın çevirsinler. Özünde illaki kültürümüzün ulusal motiflerini deşifre ediliyor ve illaki özü itibarıyla köküyle bir bağı deşifre ediliyor. Sanat hırsızlığı da bir sanat, biz kendi arşivlerimizi iyi tanıyalım, sahiplenelim, neyin ne olduğunu bilelim, varsın çalınsın.”

Dengbejlik kültürü zayıflıyor

Kürtlerde, özellikle Bakur’da dengbêjlik kültürünün bir döneme kadar çok canlı olduğunu, ancak bir dönem anlamının azaldığını hatırlatan Yaş, şöyle konuştu:

“90’larda Kürtçe yayın yapan televizyon ve radyoların çoğalması, diasporada Kürt nüfusunun artması, kültürel hakların ve siyasal kimliğin önemsenir hale gelmesiyle geleneksel kültür, sözlü kültür ve müzikle bağın sağlamlaştırılması için yeniden bir anlam ve önem kazandı. Kürt müziğinde bazı kavramlar ise halen oturmadı. Plak dönemi ile başlayan, stranbêjlik (halk müziği sanatçıları) kavramı, amatör ve profesyonel zarbêj, dengbêj icracıların üretim süreçleri bir karmaşayı da kendisiyle getirdi. 

Zarbêjlik, dengbêjliği besleyen ana kaynaktır. Kürt toplumunun kültürel üretimi, hafızayı işleme yöntemleri, icra teknikleri ve mekanlarını işleyişlerinin fotoğrafını ortaya koyarlar. Zarbêjlik geleneği, hikaye anlatıcılığını, dilin edebi argümanlarını, müzikal üretme, icra süreçlerini en özgün haliyle ortaya koyan bir dinamiğe sahip . Her ailede, her köyde, toplumun içerisinde, ezber yeteneği olan, sesi iyi olan, adabı iyi bilen, toplumsal rol ve misyonda iyi bir yerde olan birileri, illa ki toplum içerisinde bir misyon yüklenmiş ve doğal icracıdır. Bunları zarbêj olarak nitelendiriyoruz. 

Bunun profesyonel olanı, zarbêjlik eserleri, hikayeleri alıp özel melodilerle, özel formlarla yeniden söyleme biçimini profesyonel dengbêjlik geleneğine sunmuşlar. Zarbêjler, yerelci ve doğal mekanlarda sanatlarını rahat bir şekilde icra edebilen bir form olduğundan kadın icracıların çoğunlukta olmasını sağlamıştır. Dengbêjlik formu, eğitimle öğrenilmiş, hazırlanmış ve kurgulanmış ortam ve mekanlarda icra edilir. Bir ağa, mir ve beyin divanı olarak insanların hafızasında şekillendiğinden kadınları o divanlarda icracı olarak görmek zor. Bu divanların işleyişi daha çok erkekçi, muhafazakar bir düzenlemeden ibaret. Bu formun icra şekli kadının doğal yaşam biçimine uymadığından da kadın dengbêji bu ortamlarda pek göremiyoruz. Ondan dolayı da profesyonel arenada dengbêjlik yapmış kadın sayısı yok denecek kadar az. Oysa kadın zarbêjlerin sözlü ve müzikal üretimleri, dengbêjlik geleneğini oluşturur.” 

Derlemelere önem verilmeli

Doğal ve yerel icracıların kültürel mirası derlenip kayıt altına alınmazsa 20 yıl sonra Kürt müziğinin kaynaklarından ve geleneksel sözlü kültüründe bahsedilemeyeceğini vurgulayan Yaş, “Teknolojinin gelişmesiyle beraber iyice zayıflayan bilindik hafızamızın bu kültürel hazinesini gün geçtikçe kaybedecek, 20 yıl sonra da toplayacak pek bir şeyimiz kalmayabilir. Onun için de çok daha fazla derlemeci, arşivci, araştırmacı ve konu uzmanı akademisyene ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.

/Kaynak: ANF/

İlginizi Çekebilir

DTSO ile BAE arasında ‘İş Dünyası Buluşması’ toplantısı yapıldı
Amerika ve Meksika’da tropik fırtına bekleniyor

Öne Çıkanlar