YSP’li vekil Fırat: Bizim istediğimiz adalet; fikirleri, eylemleri, dil, din, ırk konularını aşan Pir Sultan’ın adaletidir

GündemPolitika

Yeşil Sol Parti İstanbul milletvekili Celal Fırtat, “Hepimiz birbirimizin Hızır’ı olmalıyız. Kurtarıcıyı başka yerde ararsak ötekileştirilip katliamlarla karşılaşırız. Yan yana gelip mücadele etmeliyiz” dedi.

Gazeteci Aslıhan Gençay, YSP’li Fırat ile 30. yıldönümünde Sivas katliamını konuştu:

Ölümün en vahşi hâli nedir diye sorsalar, onlarca işkence içinden diri diri yanmayı seçerdim. Yaşayanların acısını tahayyül etmek ya da vahşete tanık olmak ise ağır ve unutulamayacak bir yük, tedavisiz bir travma bırakıyor hayatımıza. Ömrünü kötülükle geçirmiş ve çok cana kıymış birinin dahi maruz kalmasını dilemeyeceğiniz bir zulüm, 2 Temmuz 1993’te ülkenin ortak hafızasına kazındı.

O gün Sivas Madımak Otel’de, provokasyona gelerek zıvanadan çıkan, insanın en çirkin doğasını zincirlerinden salan gerici bir güruhun zaptedilmediğinde neler yapabileceği, kan dondurucu şekilde ispatlandı hepimize. 35 aydın ve sanatçıyı, bile isteye diri diri yakarak öldürdüler. Yananların, yanacaklarının bilinciyle yaptıkları tüm yardım çağrılarına rağmen, herkes izledi bu katliamı. Ama bugün Sivas katliamı, yaşanan vahşetin büyüklüğü kadar yer tutmuyor toplumun bilincinde.
 
Dünya tarihinde telafisi olmayan birçok soykırım ve katliam var; mesela Yahudi soykırımı ya da Srebrenitsa katliamı. Peki, Türkiye tarihinde? Kimler hâlen hesaplaşılmamış Dersim katliamını, Maraş ve Çorum katliamlarını ya da Sivas katliamını hatırlıyor ve NEDEN diye soruyor?
 
Hedef, ötekileştirilmiş azınlıklar olduğunda, eşitlik ve adalet hemen unutuluveriyor ne yazık ki. Ülkenin en çok ötekileştirilen ve baskı gören kesimlerinden biri Aleviler. Saydığım katliamlarda da hep hedefteydiler. Dini inançları ve kimlikleri yüzünden vahşice öldürüldüler, çünkü başka hiçbir sebep yoktu. Bizler de bu geçmişle yaşamak, sürekli hatırlamak, unutamamakla lanetlendik bir bakıma. İyi de oldu zira unutanlara sürekli hatırlatmak gibi bir misyonumuz var artık.
 
Sivas katliamının 30. yıldönümünde, henüz yaraları sarılmayan, sorumluları yakalanamayan ve yangını sönmeyen bu karanlığın gölgesinde, Yeşil Sol Parti İstanbul milletvekili, Alevi dedesi ve Galip Dede Dergâhı Yönetim Kurulu Başkanı Celal Fırat’la konuştuk.
 
 
Alevi halkının tarihi katliamlarla dolu. Sizce dünden bugüne bu katliamların hesaplaşması yapılarak sorumluları yargılandı mı?


Aleviler, nerede bir zulüm varsa hep tepki göstermiş, özellikle Osmanlı tarihi boyunca bundan dolayı büyük bedeller ödemiştir. Dersim katliamı, Maraş katliamı, Çorum katliamı, Gazi katliamı, hep Cumhuriyet’in birinci yüzyılında yaşandı. Oysa Aleviler, Cumhuriyet’te kendilerini güvende hissedeceklerini sanmış ve Cumhuriyet’in kuruluşuna destek vermişlerdi. Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşu ve zorunlu din dersleri de hep Cumhuriyet’in ilk yüzyılında oldu. Eğer bu ülkede demokrasinin güzelliklerini tüm yurttaşlar olarak yaşamak istiyorsak, Alevilerin Cumhuriyet’in birinci yüzyılıyla yüzleşmesi ve hesaplaşması gerekir. Bu katliamları bize reva görenler, tarih önünde hesap vermeli. Dersim katliamında öldürülen birçok insanın ve Seyit Rıza’nın cenazesinin yeri belli değil şu an. Devletin artık demokrasinin gereklerini yerine getirmesi gerekiyor. Mesela Cumartesi Anneleri’nin de Alevilere benzer talepleri var. Yakınlarımız, kayıplarımız bulunsun, diyorlar ama bu istekleri devlet nezdinde kabul görmüyor. Eylem yapanlar suçlanıyor ve terör imasıyla gözaltına alınıyor. Türkiye’nin bu hengâmenin içinden çıkması lazım ve bunun yegâne yolu demokrasidir.
 
Geçmişle bir hesaplaşma, yüzleşme olmadan demokrasinin gelmesi ve Alevi sorunun çözümü mümkün değil, diyebilir miyiz o zaman?


Kesinlikle. Biz Aleviler, itikat inancının içinde kimseyi ırkından, dininden dolayı ötekileştirmeyiz. Devletin katliamlarla hesaplaşması, yüzleşmesi gerekiyor. Mesela Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına başlarken, gazeteci Merdan Yanardağ, söylediği birkaç kelamdan dolayı tutuklandı. Bu, Türkiye’nin yarınlarına dair çok kaygı verici bir gelişme. Devlet, sadece Alevi katliamlarıyla değil, bu meselelerin hepsiyle etkin biçimde yüzleşmeli. Aleviler bunun takipçisi olacak.

 
Sivas Katliamı da ateşi sönmeyen, yaraları sarılmayan katliamlardan biri. Neden gereği yapılmadı, hesaplaşılmadı sizce?


30 yıl önce 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otel’de 35 insan diri diri yanarak, boğularak öldü. Sivas katliamı ülkemiz için kara bir leke. Egemen mantık, katliamlarda hep katledilenleri sorumlu tutar. Bu anlayış Alevileri yok sayıyor ve bu çok acı bir şey. Oysa Aleviler, bu topraklardaki tüm inanç ve anlayışların özgür olmasını, ayrımsız tüm canların hoşgörü ve sevgiyle buluşmasını arzular. İnsanın, hayvanın, doğanın, tüm canlıların yüzünü Kâbe’ye eşdeğer görür. 
Sivas katliamı, 30 yıldır karanlıkta ve maalesef Sivas’ta hâlen, yanarak katledilen insanların kokusu var. Bizim istediğimiz adalet; fikirleri, eylemleri, dil, din, ırk konularını aşan Pir Sultan’ın adaletidir. Katliamın aydınlatılmasını ve adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Bu sene 30. yılı ve davanın düşmesi söz konusu. Şu an yurtdışında arananlar listesinde üç kişi var. Türkiye’de tweet atsan bir gün sonra gözaltına alınırsın ama bunlar ne kırmızı bültenle arandılar ne de İnterpol aracılığıyla Türkiye’ye getirilip adaletin karşısına çıkarıldılar. Bu durum yüreğimizi yakıyor. 35 insanın yakılarak katledildiği otelin adı, Utanç Müzesi olması gerekirken, şu an bilim ve kültür merkezi. Böyle bir şey olabilir mi? Bazen düşünürken bile hayıflanıyoruz. Bu çok masumane bir istek. Ayrıca düne kadar, 37 insan, diyorlardı çünkü iki kişi dışarıdan saldıranlardandı ve otelin içinde yandılar. Alfabetik sıraya göre yazdıklarından, o katillerin isimleri, katledilen canlarımızın en önünde yer alıyordu. Halka bu dayatıldı. Katillerin isimleri ancak birkaç sene önce kaldırıldı. 
Davada zamanaşımı olduğunda Erdoğan “hayırlı olsun” gibi kelamlar etti. Oysa insanlığa karşı kim suç işlemişse hesap vermelidir. Bizler, kimin bize neler yaptığını çok iyi biliyoruz ama yine de Hacı Bektaşi Veli‘nin dediği gibi “Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.” nidalarımızı daha güçlü söyleyeceğiz. Bu sadece Alevilerin meselesi de değil. Tüm yurttaşların acılarla yüzleşmesi lazım. Sünni’nin Alevi’ye,  Alevi’nin Sünni’ye, Türk’ün Kürt’e, Kürt’ün Türk’e, Ermeni’ye sahip çıkması lazım. Acıların tek ilacı yüzleşmek. Savaş çığırtkanlığını herkes yapıyor, artık barışın, beraber yaşamanın çalışmasını yapmak gerek. Bunu tüm yurttaşlar talep etmeli.
 
Peki ama ötekileştirici devlet politikalarının topluma da sirayet edişi söz konusu. Örneğin acılar yarıştırılmaz fakat Yasin Börü’nün öldürülmesi büyük bir yankı yaratırken, Alevi halka yaşatılan yakın tarihli katliamlar gündeme bile getirilmiyor, sıradan vatandaş tarafından önemsenmiyor. Toplum acılar konusunda birlik olabilir mi gerçekten?


Ayrıştırıcı söylemler toplumu etkiliyor evet. Düşünün bir yurttaş seçimde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı oldu ve herkes şunu söyledi: “Kemal Kılıçdaroğlu iyidir, hoştur ama Alevidir.” Kapılarına çarpı işaretleri konan, diri diri yakılarak katledilen biz Aleviler, bu coğrafyada kimliğimizden dolayı hep ötekileştiriliyoruz. Sistem, Alevilere potansiyel bir sorun, bir iç güvenlik meselesi olarak bakıyor. Mesela Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Daire Başkanlığı, İç İşleri Bakanlığı üzerinden kuruldu. Aleviler, potansiyel suçlu olarak görüldü. Alevilerin, yeryüzündeki insanı Kâbe’yle eşdeğer gördüğünü söylediğimizde, egemen mantık bundan rahatsız oluyor ve herkesin din ukdesi içinde kendini var etmesini arzuluyor. Oysa biz bu topraklarda her insanın özgürce yaşamasını, inancı, dili ve kökeniyle kendini ifade edebilmesini arzuluyoruz. Eğer bu ülke, dünya ülkeleri ve politikalarıyla yarışacaksa önce iç meselelerini çözmek zorunda. 
 
 
İktidar, Kılıçdaroğlu’nun Alevi videosunu, ülkede herhangi bir ayrımcılık yokken böyle bir videoyla bölücülük yapılıyor, diyerek suçladı. Sizce de öyle mi, Türkiye’de Alevi halka ayrımcılık yapılmıyor mu?


Bu ülkede Alevi meselesinin, Kürt meselesinin, Ermeni meselesinin olmadığını söyleyebilir miyiz? Kadın hakları, gençlik, çocuk hakları, eğitim meselesi gibi sorunları yok sayabilir miyiz?
Hem devlet hem de toplum nezdinde Alevilere yönelik ayrımcılık var. Yunus Emre, 1200-1300 yıllarında diyor ki: “Bizim dinimiz sevgidir, başka dine inanmayız.” Biz ancak bu dizelerle güzelleşebiliriz. Kuranı Kerim der ki; Ya Muhammed, dinde zorlama yok, sen sadece tebliğ et. Ama bunlar şu anda kendi gibi düşünmeyen herkesi ötekileştiriyor, dış mihrak, işbirlikçi, terörist, diyerek hain belliyor. Halk da bundan büyük ölçüde etkileniyor. Diyanet İşleri gibi bir kurumun, on bakanlığın bütçesine eşdeğer bütçesi var ve bu bütçeyle halkın gericileştirilmesi için çalışılıyor.
Erdoğan iktidara geldiğinde, biz mağduruz, diyordu. Evet, gerçekten mağdurlardı ve haklı bulduğumuz konular vardı ama şu anda kendileri gibi düşünmeyen herkesi, bırakın mağdur etmeyi onlarca yıl cezaevinde tutup suçlu ilan ediyorlar. Bu bir insanlık suçu. 
 
Sivas’ta Alevi halkın Alevi olduğunu açık açık söyleyemediğini, Bergama’da Çepni Alevilerin ibadet ederken köylerin çevresine gözcü yerleştirdiklerini gördümAslında Türkiye’nin birçok ilinde durum bu. Alevi bir birey, ben Aleviyim, diyemiyor. Hâl böyleyken önümüzde eşit yurttaşlık bilincinin yaşanacağı bir süreç göremiyoruz. Bu noktada halka, topluma ne tavsiye edersiniz, bu korku dağları nasıl yıkılacak?


Aleviler; İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde daha yoğun yaşadıklarından kimliklerini özgür bir şekilde söyleyebiliyorlar ama kırsal kesimlerde dediğiniz gibi maalesef hâlen kimliklerini özgürce ifade edemiyorlar, çünkü ötekileştirileceklerinden korkuyorlar. 2 Temmuz’da Sivas’a, Sivas katliamı anmasına gideceğiz ve emin olun orada bize ilk günkü gibi kindar bir zihniyetle bakan insanlar da göreceğiz. Maraş’a gittiğimizde oradaki Alevi insanlar, anmaya gelmeye çekiniyor. “Siz çıkıp gideceksiniz ama biz burada bu insanlarla yüz yüze yaşayacağız.” diyorlar. Yöre insanları kimliklerinden dolayı can tedirginliği yaşıyor. Ülkede tozpembe hayaller satmamak lazım.
Kesinlikle ciddi bir sorun ve büyük bir kaygı var, çünkü Türkiye her geçen gün daha fazla gericileşiyor. Bunun yegâne çözümü, yan yana durmak. Ülkenin tüm ötekileri yan yana olmalı. Cumartesi Anneleri’nin açıklamasına gittiğimizde 40-50 kişiydik ve gözaltılar oldu. Orada binlerce insan olsa aynı rahatlığı gösteremezler. Bu yüzden, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, dememek lazım. Alevi itikadında bir kelam vardır: Hepimiz birbirimizin Hızır’ı olacağız. Kurtarıcıyı başka yerde ararsak daha çok ötekileştirilir, daha çok dayak yer, daha çok katliamla karşılaşır, cezaevlerinde onlarca yıl daha yatarız. Yan yana gelmeli ve mücadele etmeliyiz.

 
Cemevleri yakın zamana kadar ticarethane olarak görülüyor ve astronomik faturalarla karşı karşıya kalıyordu. Bu durum çok eleştirildi ve ardından Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Her ne kadar iktidar tarafından olumlu bir adım olarak sunulsa da, Aleviler az önce sizin de belirttiğiniz gibi bu başkanlıktan rahatsız. Neden rahatsızsınız, neden bu başkanlığı doğru bulmuyorsunuz?


Yıllardır cemevlerinin Alevilerin ibadethanesi olduğunu söylüyor ve bunun için mücadele veriyoruz. Evet, elektrik faturalarımız ticarethane faturası olarak geliyordu ve o dönem “Bir vergi mükellefiyim, devlete vergi veriyor vatandaşlık görevlerimi yerine getiriyorum. Benden alınan verginin her kuruşu zehir zıkkım olsun.” diye bir tweet atmıştım. Kıyamet kopmuştu. Mahkeme açmıştık ve o gün bugündür bu faturaları ödemiyoruz. Ardından cemevlerine konut kapsamında faturalar gelmeye başladı. Bize; Elektrik, su paralarınızı yatıralım, personelin ve dedenizin maaşını ödeyelim, dediler. Oysa mesele elektrik, su değil, kimlik meselesi. Geçenlerde valilikler eliyle bir yazı gönderdiler ve lambalarla prizlerin ayrıştırılmasını, iki saat konulmasını, lambaların devlet tarafından ödeneceğini söylediler. Bunu da kabul etmiyoruz.
Alevilik kültür değil inançtır. Her inanç bir kültürden doğar, bunun da bilincindeyiz ama bize nasıl bir mantıkla bakıldığını bildiğimiz için rahatsızız. Biz, gelenek görenek, itikat ve inancımızı yüzyıllardır bedel ödeyerek yaşıyoruz bu topraklarda. Şu anda kazandığımız hakları, bize bir lütuf gibi sunmaya çalışıyorlar ama gerçek öyle değil. Kurulan daire başkanlığını da, Alevilerin asimilasyonuna yönelik bir iç adım olarak görüyoruz.
 
Başkanlığın devlete bağlı olmasını istemiyor musunuz?
Kesinlikle özerk bir yapı oluşması lazım ve bu devletle ilişkilendirilecekse, Alevilerin öngörüsü çerçevesinde olmalı, talimatlarla değil. Biz, Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın, derken Alevilerin diyanetini kurmaya çalışıyorlar. Bu topraklar bu mantıktan dolayı çok acı yaşadı. Konuyu Anayasa Mahkemesi’ne de götürerek torba yasanın ve daire başkanlığının iptalini istedik. Süreç devam ediyor. Geçenlerde daire başkanlığı, kız çocuklarla erkek çocukların haremlik selamlık ayrıldığı bir kamp duyurusu yaptı. Bize haremlik selamlık uygulaması dayatılıyor. Biz itikat inancımız içinde cemlerimizi yıllardır kadın erkek beraber yaparız. Bizde can vardır, ötekileştirme yoktur. Bu zihniyetin, cinsiyetçi mantıkla çocuklara dahi nasıl baktığını biliyoruz. Kendilerini beslemeye, bizi de zehirlemeye gayret ediyorlar. Bizim tarihimiz, hep mücadeleci bir tarih oldu. Gerek mecliste gerek Alevi örgütlerimizle beraber her platformda buna karşı mücadele vereceğiz. Bir de okullara cami hocalarının gönderilmesi konusu var. Böyle bir mantık olabilir mi, hoca camide olur, gitsin hizmetini orada versin. 2017-2018 yıllarında Hacı Bektaşi Veli proje lisesi açtılar ve lisenin içine bir cemevi koyarak, bazı dedeleri inanç kurulu başkanı olarak atadılar. Biz karşı çıktık ve “Bir lisenin içinde cemevinin ne işi var?” diyerek kapattırdık.
 
Objektif davrandınız yani…
Evet, çünkü oraya sadece Alevi çocuklar gelmeyecekti. Lisede cemevinin olmaması lazım. Bu ülkede Sünniler, Türkler, Kürtler, Ermeniler, inananlar, inanmayanlar var. Böyle bir zihniyetten arınmak, el ele tutuşmak lazım ama günün koşullarında bu çok mümkün görünmüyor. Yine de ben, güzelliklere de, acılara da vesile olmuş bu topraklarda, halkın sonunda birbirinin elinden tutacağına inanıyorum.
 
Tek tek sayarsanız, devletten öncelikli talepleriniz nedir Aleviler olarak?
*Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir ve bu daire başkanlığı kapatılmalıdır. 
*Okullardaki zorunlu din dersleri ve sözlü mülakatlar kaldırılmalıdır.
*Madımak Oteli ivedi bir şekilde Utanç Müzesi yapılmalıdır.
*Bütün sorunların ve sıkıntıların kaynağı olarak gördüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır. Sonrasında tüm inançların kendini ifade edebileceği bir bakanlık veya başka bir kurum oluşabilir. Bu kurum, oturup konuşularak şekillenmeli.
 


 
Önümüzdeki süreçte Anayasa çalışmaları ve değişiklikleri olacak. Cumhur İttifakı tek başına 360 çoğunluğunu sağlayamıyor, sizce nasıl gelişir süreç?


Onlar kendi istedikleri gibi bir Anayasa yapmaya çalışacaklar zira Anayasa’nın hükümleriyle oynayan bir mantıkla karşı karşıyayız. Şu anda çok sağcı bir blok var mecliste ve yeterli sayıyı bulmakta sorun yaşayacaklarını sanmıyorum. Diğer partiler muhtemelen iktidara destek vereceklerdir. Umut ediyoruz ki vermesinler ama İyi Parti muhtemelen verecek. Yine hepsi bir yerde buluşacak, buluşur. Bunun karşılığını örmek lazım. Türkiye’de adalet kavramı rafa kaldırıldı. Cezaevleri, ifade özgürlüğünden dolayı tutuklanan insanlarla dolu. Eş başkanlarımız, vekillerimiz cezaevindeler. Elle tutulur hiçbir kanıt yok ama iktidar, söylemleriyle toplumu manipüle ederek o insanları, toplum gözünde suçlu gibi konumlandırmaya çalışıyor.
Şahı Merdan Hz. Ali’ye sormuşlar, Bir devletin dini ne olmalı? Adalet olmalı, diye cevaplamış. Hz. Muhammed, kapı komşun açken sen tok yatıyorsan bizden değilsin, der ama biz her gün ötekileştirilip dövülürken niye bizim komumuz bunu görmezden geliyor? Birbirimizi anlama, dinleme koşullarını yaratmalıyız. Üzüm üzüme baka baka kararır, derler ya halkta da bir nefret yaratıldı maalesef.
 
Mücadelenizi meclise mi taşıyacaksınız artık?


Hak arayışı meselelerimiz ve taleplerimizle ilgili mecliste de, farklı platformlarda da yoğun bir çalışmamız olacak. İyi bir çalışmayla kamuoyu yaratmamız lazım. Herkesten bu konularla ilgili empati yapmasını bekliyoruz. Alevi halkın somut taleplerini de gündeme getireceğiz. Önceliğimiz ise bu ülkeye insan haklarının gelmesidir. Gündemimizde haksızlıklar olacak ve nerede topluma karşı bir haksızlık varsa karşısında duracağız.

İlginizi Çekebilir

İsrail’den Cenin’e operasyon: 8 ölü
İtalya: Fransa’daki protestoların yayılması engellenmeli

Öne Çıkanlar