Zülküf Kurt: AKP dönemi kapanıyor

Yazarlar

 AKP bir siyasi parti olarak ilke ve hedeflerini, gelecek tahayyülünü kaybetti. Birçok çevre bunu “AKP hikâyesini kaybetti” olarak da formüle ediyor. Her geçen gün ortaya çıkan yeni iddialara bakınca kaybedilenin sadece hikâye olmadığı da anlaşılıyor. AKP, tüm ilke ve hedeflerinden uzaklaşan, her şeyi paraya tahvil etmeye çalışan bir parti örgütlenmesine dönüşmüş durumda. Ortaya çıkan bilgiler de, bu paylaşım savaşında kaybedenlerin etrafa saçtıkları.

AKP’nin sürekli kötülediği kendinden önceki geçmiş bu kadar pervasız sayılmazdı. Şeklen de olsa yargının işleyişine uyulmaya çalışılan bir dönemden, iktidara aykırı bir mahkeme kararının bile uygulanıp uygulanmayacağını Cumhurbaşkanına soran bir sistem ile karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesinin HDP Mv. Ömer Faruk Gergerlioğlu ile ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararı Erdoğan’ın onayı olmadan uygulanamıyor. Başlıkları art arda sıralayınca büyük bir “Umutsuzluk Cumhuriyeti” tablosu ortaya çıkıyor.

Ancak umudun yitirilmesi, geleceğe dair beklentinin ortadan kaybolması, toplumun intihara sürüklenmesi olur ki, siyasetin görevi de biraz toplumu kurtarmaktır. Umutsuz olmamak gerek çünkü tüm parametreler AKP’nin sona doğru yaklaştığını gösteriyor. AKP’nin içine girdiği girdaptan çıkma şansı neredeyse yok.

Oy oranlarında dramatik bir artış olacağına dair AKP tarafından yaratılmak istenen havanın bir karşılığı da kalmadı. AKP’nin oy kaybı şu an az görülse de, bir eşikten sonra kitleler blok halinde bulacakları yeni alternatife doğru kayacaklardır. DEVA ve Gelecek Partisi’nin bu kitlesel kopuşu sağlayacağına dair beklenti boşa düşmüş görünüyor. Peki bu kopuşu ne sağlar? Elbette ki, sorunun doğru tespiti çözümü de kendisiyle getirecektir.

 Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem neyi çözer?

Millet İttifakı temsilcileri bir araya gelişlerini “Parlamenter Sisteme Geri Dönüş” olarak açıklıyorlar. Önlerine konulan bu hedefle mevcut “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”nin yarattığı rejim krizini aşmayı hedefliyorlar. Ekonominin de buna bağlı iyileşme göstereceğine dair beklenti içindeler. Nasıl bir anayasa olacağına yönelik ise henüz net bir tablo ortaya konabilmiş değil. Bunun en temel sebeplerinden biri Kürt Sorununun nasıl çözeleceğine dair bir fikrin olmaması.

CHP’liler Sezgin Tanrıkulu başkanlığında Amed’de yaptıkları açıklamada, Kürt Sorununu çözeceklerine dair beyanlarda bulundular. Bu beyanda bulunmalarının en temel sebeplerinden biri, önümüzdeki seçimlerde Kürt oylarının Millet İttifakı’na doğru akmasını sağlamak. CHP, geçmişten bugüne kadar hazırladığı “Kürt Sorunu Raporları”nın ya da “Doğu Raporları”nın çözüm sağlamayacağının farkında mıdır bilinmez. Ancak bu konunun anayasal güvence ile çözümü konusunda henüz yeterince ciddi görünmüyor.

Millet İttifakı’nın Anayasa Taslağı hazırlaması önündeki en büyük çekince, ortaya çıkabilecek tartışmalarda ittifakın dağılması riski. Kılıçdaroğlu, bu riski almak istemiyor, çünkü kendince milliyetçi tabandan da oy almayı hesaplıyor. En çok tartışılmasından korkulan taleplerden biri “Kürtçenin ikinci resmi dil olması”, diğeri ise “Bölgesel mali ve idari özerklik” sağlanması talepleri. Bu iki başlığın da iktidar ve küçük ortağı tarafından istimar edileceğinden korkuluyor. AKP-MHP’nin “İşte bakın bunlar teröre destek veriyor” saldırısına maruz kalmamak için risk almayaya çalışıyorlar. Bu korkuyla Kürt Sorununun çözülmeyeceğini ise söylemeye bile gerek yok.

Risk almadan, mevcut tabuları yıkmadan AKP-MHP iktidarını yıkmak da kolay olmaz. Ayrıca ortaya çıkan rejim krizi eğer gerçekten çözülmek isteniyorsa, cesur adımlar dışındaki tüm ürkeklikler, başarısızlığa mahkum olacaktır. Kürt Sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini artık dile getirmeyen, bu gerçeği ayan beyan söylemeyen kimse de kalmadı. Peki bu kadar açık şekilde ortada olan gerçeklere rağmen ortaya konulmayan ama adına “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönüş” denilen program, mevcut krizleri aşma gücü barındırıyor mu? Ben buna hayır diyorum.

Demokrasinin kilidi HDP’de

Millet İttifakı, Türkiye’deki tüm sorunları rejim sorununa bağlamış durumda. Oysa rejim krizinden önce de Türkiye’de çözümü bekleyen büyük sorunlar vardı. Kürt Sorunu, Alevi Sorunu, Kadın Özgürlüğü sorunu, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık, Ermeni, Rum, Çerkes ve diğer halklara yönelik inkâr ve asimilasyon, hukuksuzluklar, gelir dağılımındaki adaletsizlikler… Liste uzayıp gidiyor. Bu krizle birlikte derinleşenler de bu sorunlar oldu. Rejim krizinin çözülmesi bu sorunlara bir çözüm sağlamayacaktır.

Bu sorunlar bizatihi parlamenter sistemde çözümsüzlüğe mahkum edildi. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” denilen, içeriğinde hangi mekanizmaların güçlendirilmiş olduğu belli olmayan soyut başlıklar, tek adam rejimine karşı bir alternatif olabilir, ancak sorunları çözen bir formül olmaktan uzak. Sorunların yasal ve anayasal güvenceye kavuşması ancak kalıcı çözümleri sağlayabilir.

AKP iktidarı hile ve baskı ile belki bir seçim daha alabilir, ancak bugün gelinen aşamada bu iktidarını sürdüremeyeceği de aşikar. HDP kapatılsa bile AKP sonrasında daha güçlü şekilde yeniden kurulabilir. Bu baskı ile amaç HDP’lileri kapatma baskısı altında siyaseten işlevsiz bırakmaktır. Gelinen aşamada iktidarın sıkıştırmak isteği gündemlere değil, geleceğe odaklanmak ve AKP sonrasına dair hazırlık yapmak siyaseten en doğru seçenek olarak görülüyor. Millet İttifakı’nın Kürt Sorununu anayasal güvenceye kavuşturmaktan uzak tutumuna karşısında belki HDP’nin yapıcı ve cesaret verici formülleri olabilir.

Özerklik yerine “Yerel Demokrasi”nin kullanılabileceği daha önce belirtilmişti. Anadilinde eğitimin yasal güvencesi de farklı bir formülasyon ile sağlanabilir. Bu konuda HDP hem Millet İttifakı’nın yaşadığı tıkanıklığı açabilir hem de bu açılan yolda demokrasi güçlerine de alan açarak, mücadelesini yükseltebilir. AKP’den beklenen blok kopuşlar da ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Millet İttifakı HDP’nin kapısını çalmamışsa da, HDP Millet İttifakı’na yeni anayasa önerilerini götürüp, mevcut çekincelere karşı yeni formülasyonlar önerebilir. Bu önerilerin hayat bulması, AKP sonrasında yürütülecek demokrasi mücadelesinin hangi hatlar üzerinden yürütüleceğini de belirleyecektir.

İlginizi Çekebilir

Uğur Güney Subaşı:Tanıdınız mı?
Temel Demirer: Madımak’ta Yakılıp Yıkılan Hepimizdik

Öne Çıkanlar