Biden ile Erdoğan arasında 14 Haziran’da gerçekleşecek görüşme yaklaşırken, konuşulacak başlıklar da kamuoyuna yansımaya başladı. S-400’ler, Kandil’in boşaltılması ve YPG’ye verilen desteğin kesilmesi üç temel başlık olacak.
Bu görüşmeler öncesinde Çavuşoğlu’nun gerçekleştirdiği Yunanistan ziyareti de Türkiye’nin Akdeniz’de gerçekleştirdiği arama çalışmalarının, görüşmede bir başlık olmaktan çıkması amacını taşıyor. Yunanistan, Türkiye’nin uluslararası sularda gerçekleştirdiği aramalar üzerinden Kıbrıs’taki işgalci pozisyonunu şimdilik gündeme getirmeyecektir.
ABD, NATO kendi sınırı olarak belirlediği Türkiye hava sahasında Rus yapımı Hava Savunma Sistemleri’nin olmasını istemiyor. Bunu, hava sahasını Rusya’ya kaptırmak olarak okuyor ve kendi hava sahasının Yunanistan’a kadar gerileyeceğini hesaplıyor. Bu da alan kaybı, Ortadoğu’dan biraz daha uzaklaşmak demek. Bu ölçekte yapılan hesaplar karşısında Türkiye, S-400 sistemini kuran Rus personeli görüşme öncesi evlerine göndererek, “Sadece arabayı aldık, direksiyon bizde” düzeyinde mesaj vermeye çalışıyor.
ABD, Türkiye’yi Rusya hattına itmemek için Türkiye ile yaşanan bu krizi kontrol edilebilir bir çizgide tutmaya çalışıyor. Doların düşürülmesi ve ekonomik iyileşme karşılığında Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçebileceğine dair bir tablo olduğunu geçen hafta yazmıştım, ancak hafta boyunca AKP’li köşe yazarlarından S-400’lerden vazgeçilmemesi konusunda ilginç gerekçeler ortaya atıldı.
Bunlardan en ilginci, 15 Temmuz’da cemaatin gerçekleştirdiği darbe girişiminde ABD’nin darbecilerin yanında yer aldığına dair argümandı. Savunma sistemini Rusya’dan almayı, ABD’nin darbe girişimlerine karşı bir önlem olarak görüyorlar. Görüşme öncesi birileri ABD’ye, AKP tarafından darbecilikle suçlandığını iletir mi bilinmez ama belki basın açıklamasında bunları sorabilecek gazeteciler olur. Ancak görünen o ki, S-400 krizi 14 Haziran’da sonra da devam edecek.
Kandil’in boşaltılması planı
Görüşme başlıklarından bir diğeri de Türkiye’nin Güney Kürdistan’da gerçekleştirdiği işgal saldırıları olarak kamuoyuna yansıdı. ABD, Türkiye’yi her daim yanında tutmak isteyen bir politika izliyor. O nedenle de Kürtleri, yaşanan kriz dönemlerinde Türkiye’ye karşı bir koz olarak görüyor. Biden’in Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını açıklamasının ardından Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları başladı.
Biden-Erdoğan arasında açıklama öncesinde gerçekleşen telefon görüşmesinde, Biden bu saldırıların onayını verdi. ABD, kendi denetimi altında bulunan Irak hava sahasını Türkiye’ye açarak Ermeni Soykırımı açıklamasıyla ortaya çıkabilecek ilişki bozukluğunu da tolere etmeye çalıştı. Bu, ABD’nin Kandil’e yönelik planlarına da aykırı da karşı olmadığı için Türkiye’nin hemen alabildiği bir taviz oldu.
ABD, uzun bir süredir Kandil’in boşaltılmasını, PKK’nin Rojava üzerinden “siyasallaşmasını” istiyor. PKK-Rojava arasında oluşturulmak istenen “ikililiğin” esas nedeni de bu. Bir yandan PKK’ye alan daraltılırken bir yandan Rojava’ya alan açılması ve olanaklarının genişletilmesi bu sebeple yapılıyor. Kürt Hareketi hem bu plana karşı olup hem de mevcut olanakları kullanabilecek deneyime sahip. Süreç içerisinde zaman zaman Kürt Hareketinin, bazı sözcülerine karşı söylemlerini sertleştirdiğini görüyoruz. Kürtlere karşı uygulanan politikalar karşısında yaşanan krizleri, bir tasfiyeye dönüştürmeden yönetmekte Kürtler açısından fayda olabilir.
ABD’nin Kandil’e yerleşmek istemesinin esas nedeni İran’a gerçekleştireceği müdahale için o alanı kullanmak istemesi. Türkiye de ABD’nin bu planını bildiği için önceden Kandil’e girmeye, kendine bağlı çeteleri o alanlara yerleştirerek elini güçlendirmeye çalışıyor. 14 Haziran’da gerçekleşecek olan görüşmede Türkiye’nin bu saldırılarına karşı ABD’nin bir tutum alacağı öngörülmüyor, tam tersi verilen saldırı onayı devam edecek gibi görünüyor. Güney Kürdistan hükümetinin, Türkiye’nin işgal saldırılarına karşı ABD’ye ilettiği bir mesaj olup olmadığını bilmiyoruz. ABD’ye Güney Kürdistan hükümeti üzerinden iletilen bir rahatsızlık olmuşsa, bu konu görüşme başlıkları arasında yer alabilir. Aynı şekilde Irak merkezi hükümetinin ABD’ye bir bildirimi olur ise, bu durum diplomatik olarak görmezden gelinmez. Ancak tüm bunların “saldırıların Kandil ile sınırlı kalması” ndan öte bir tavıra dönüşmeyeceğini de öngörmek gerek.
Rojava’daki provokasyonlara dikkat
ABD’nin Rojava’daki varlığı ve Kürtler ile gerçekleştirdiği işbirliği de görüşme başlıklarınan biri. ABD’nin Rojava politikasında bir değişikliğe şimdilik gitmeyeceği öngörülüyor. Türkiye, Minbic’de gerçekleştirdiği provokasyonlarla “Kürtlerin iöeride ve dışarıda Fırat’ın Doğusuna çekilmesi” planına devam ettiğini gösteriyor. ABD ile görüşme öncesinde Türkiye, Rojava’daki provokasyonlarını arttırarak devam ettirebilir. Bu provokasyonlar sonucu ortaya çıkabilecek bir işgal ihtimali olursa, bunun onayını da Biden’dan almak isteyeceklerdir. Gerçekleşebilecek provokasyonlar olur ise bunların ne yöne evrileceğini dikkatle izlemekte fayda var.
S-400’ler, Kandil, Rojava denkleminde gerçekleşecek Biden-Erdoğan görüşmesinden Kürtler lehine bir sonuç çıkması beklenmiyor. Erdoğan’ın istediğini alıp almadığını, ABD’nin önümüzdeki dönem Türkiye politikasını da doların nabzından ölçeceğiz.