Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önerisiyle, Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiyeli Devrimcileri ortak mücadele hattında buluşturan HDP’ye yönelik geçtiğimiz gün kapatma davası açıldı. HDP’nin kapatılması, 687 siyasetçiye 5 yıl boyunca siyasi yasak getirilmesi, parti mülklerine ve hesaplarına el konulması talepleri, AKP tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Bekir Şahin tarafından hazırlanan iddianamede yer alıyor.
Anayasa Mahkemesi de zaman kaybetmeden iddianamenin incelenmesi için bir raportör atadıklarını, bu raportörün iddianame üzerindeki çalışmasını bitirmesi sonrasında dosyayı gündemlerine alacaklarını açıkladılar. Rutin AYM süreci de bu şekilde başlamış oldu.
609 sayfalık iddianemede ne yazıyor?
Hazırlanan 609 sayfalık iddianamenin 566 sayfası, HDP kurullarında resmi görev alan siyasetçiler hakkında açılan dava ve soruşturma dosyalarının isimlerinin yazılmasıyla oluşturulmuş. Savcı ayrıca, tüm iddianamelerde rutin bir şekilde yer alan haber linkleri bölümünü kopyalayarak, iddianameye bir 25 sayfa daha kazandırmış! Savcı, haber linkleri ve kopyala-yapıştır gerekçelerin aralarında, iddianame üzerinde çalıştığını belli etmek için bir iki cümle eklemiş. 566+25=591 sayfa.
İddianamenin 591 sayfası çoğu halen devam eden yargılama ve soruşturmaların eklenmesiyle oluşturulmuş. Cezaları onanan parti yöneticilerinin sayısı yok denecek kadar az, çoğu var olan soruşturma dosyaları. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığını ilan ettiğini iddianame 2 sayfalık bir girişten, 3’ü isim 1’i de ekler sayfası olan 20 sayfalık bir metinden ibaret. Bu bölümü de savcı hukuksal gerekçeleri değil, AKP’nin bugüne kadar HDP’yi kapatmak için oluşturduğu gerekçeleri ekleyerek oluşturmuş.
Bütün haber bültenlerinde ve gazetelerde 609 sayfalık iddianame diye geçen metin özetle bu şekilde oluşturulmuş. İktidarın takvimine yetişmesi için alelacele hazırlanmış herhangi bir yöntemi ve metodu olmayan, gerekçeleri ve başlıkları AKP’nin HDP’ye karşı kullandığı söylemlerden oluşan bir iddianamede sadece bir bölümü ilginç bulduğumu belirtmek isterim.
İddinamedeki Öcalan detayı
Hazırlanan bu iddianamenin hukuki bir metin değil, siyasi bir metin olduğuna şüphe yok. O nedenle salt hukuki bir okumanın, bu davanın açılışına giden süreci ya da açılış amacını tam olarak ortaya koyacağını düşünmüyorum. Politik bir okuma için de en kritik bölümün, çözüm sürecinde Öcalan için kullanılan söylemlerin olduğu kısım olduğu görüşündeyim.
İddianamenin 566. Sayfasında yer alan “Davalı Partide Eş Genel Başkanlık Yapmış Veya Halen Yapmakta Olan Partililerin PKK İle Davalı Parti Arasında Organik Bağın Olduğunu Gösteren Basına Yansıyan Birtakım Açıklamaları” başlığı altındaki birkaç ifade hariç, neredeyse tüm ifadeler Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı, onun siyasi öngörüsünü, barış iradesini ifade eden, öncülüğüne, liderliğine vurgu yapan ifadelerden oluşuyor. Hemen akabinde 568. sayfada “Aynı Nedenlerle Daha Önce Kapatılan Diğer Partiler” başlığı altında HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve DTP’ye açılan kapatma davalarında da bu gerekçelerin olduğu vurgulanmış.
HDP’nin Öcalan’ın bir projesi olduğu ne bir sır ne de söylemekten kimsenin imtina ettiği bir gerçek. Dahası kamuoyunda hiç olmadığı kadar açıktan tartışıldı, seçim dönemlerinde bile hiç olmadığı kadar doğrudan konuşuldu, Öcalan’ın öngörüsü tüm Türkiye halklarına ulaştırıldı. Bu bir çekince konusu hiç olmadı ve bu proje, “Üçüncü bir yol” olarak halklardan destek gördü.
Bir “Üçüncü yol projesi” olan HDP, ilk aşamada Kürtler açısından BDP ile birlikte yaşanan “Kürdistan’a sıkışma tehlikesi”ne karşı bir çözüm, Türkiye’deki ilerici güçler açısında da var olan ayrılıklara ve bölünmelere, parçalı mücadele gerçeğine karşı bir çıkış, Türkiye ve Kürdistan mücadelesini birleştirme fırsatıydı. Tarifini o dönemin güncelliğinde bulan “Üçüncü yol” duruşu, Rojava Devrimi ile daha da kurumsallaştı ve kimseye mecbur ve mahkûm olmadan, kendi öz gücüyle var olma kimliği kazandı.
İlerleyen süreçte ortaya çıkan ve gittikçe güçlenen “Üçüncü yol” anlamı, ilk olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayını çıkarma, 7 Haziran seçimlerinde de parti olarak seçime girme gücü ve inancının da temelini oluşturuyordu. Ancak sonrasında yaşananlar herkesin malumu.
Devlet bu çizgiye yönelik saldırılarını oluşturduğu “Çöktürme Planı”yla lağvetmeye çalıştı. Çöktürme Planı devredeyken, rejim değişikliğine gidildi ve iki partili siyasal sistemin inşası başladı. Bu yeni rejim doğrudan “Üçüncü Yol” çizgisinin ve stratejisinin lağvedilmesini amaçlıyor. Oluşturulan Cumhur ve Millet İttifakları dışında, “Üçüncü” bir seçeneğin böylesi bir sistemde var olması mümkün değil. %50+1 gerçekliği ortada duruyorken, HDP’nin üçüncü yolu uygulamasının olanakları maalesef ki yok.
Elbette ki 6,5 milyon oyu kimse hesaba katmadan hareket edemez. Ancak yapılacak tüm hesaplamalar bu sistemde, iki kutuplu siyaset dışında başka bir siyasi hat izlenmesine olanak vermiyor. Belki Öcalan’la görüşme sağlanabilseydi, yaşanan bu tıkanıklı aşılabilirdi. Sadece bu nedenle bile Öcalan’a ağır bir tecrit uygulanıyor.
“Üçüncü yol”un güncellenen anlamı: “İmralı duruşu”
HDP’nin kapatılması için hazırlanan iddianamedeki en çarpıcı olan 2 sayfalık kısım, doğrudan Öcalan’a sesleniyor. Peki devlet Öcalan’a neden “Oluşturduğun projeyi dağıtıyoruz” ya da “Üçüncü bir yol yok” mesajı verme ihtiyacı hissediyor? İlki çok kolay düşmanlıkla açıklanabilir. Ama “Üçüncü bir yol yok”un alt metnine bakmakta fayda görüyorum.
Yerel seçimler öncesinde AKP’nin, Öcalan’la Kürt oylarının desteğini almak için görüşme yaptıklarını, hatta nereden buldularsa! bazı aracıları da ikna için gönderdiklerini biliyoruz. Elbette ki Öcalan, Kürt oyları konusunda iktidarın işine yarayabilecek bir açıklama yapacak olsaydı, kosterler hızlıca adaya ulaşırdı. Ancak bu olmadı. Öcalan’ın bu iki partili sistem hamlesinin “Üçüncü yol” çizgisine karşı olduğunu, Öcalan’ın da bunu gördüğünü ve kendi çizgisini tasfiye edecek bir stratejiye “evet” demek yerine, mevcut kutuplaşmada HDP’de karşılığı bulan “Üçüncü yol” çizgisinin korunması gerektiğini belirtti. Ancak seçimlerde bu çizgi korunmadı ve mevcut kutuplaşmada “Üçüncü yol” çizgisi anlam ve strateji kırımına uğratıldı.
Kürt Hareketine alelacele karar aldırtanlara karşı Öcalan, üzerinde yeterince düşünülmeyen ve tartışılmayan yeni bir çıkış yaptı. Yaşanan döneme karşı kendi çizgisini “İmralı duruşu” olarak ifade etti. Ben bunu Öcalan’ın “Üçüncü yol” tanımını güncellemesi olarak okudum. Mevcut siyasal düzende tüm partilerin iki ittifaktan birine (Cumhur ya da Millet) mecbur edildiğini Öcalan’ın görmemesi mümkün değil. Tüm kurumların ve yapıların, güncel seçim atmosferi ve seçim bakışlı “demokrasi” değerlendirmelerinin “Üçüncü yol” çizgisini temsil etmeyeceği gibi, bu stratejiyi de taşıyamayacağını Öcalan’ın da gördüğünü düşünüyorum.
Peki devlet Öcalan’ı iki ittifaktan birine ikna edememesi sonrasında ne yaptı?
Kapatma davası, tam da bu zeminde, Öcalan’ın HDP projesini, proje şahsında “Üçüncü yol” çizgisini yok etme amacıyla açıldı. “HDP’yi kapatırız”, “Kürt Hareketini bitiririz” baskılarına karşı bir taraf seçmeyen, bunu halklar lehine bulmayan Öcalan’a karşı devletin bir hamlesi olarak görüyorum. Öcalan’ın da bu hamleye karşı daha önce yaptığı açıklamada, “Üçüncü yol”un anlamını “İmralı duruşu” diye güncellediğini düşünüyorum.
Öcalan’ın yeni anlamını “İmralı duruşu” olarak nitelediğini düşündüğüm “Üçüncü yol” çizgisinin kaderi bugün herhangi bir yapıda ya da kurumda değil. O nedenle herhangi bir kurumun kapatılması da bu çizgiyi kırıma uğratmayacaktır. Aslında 2012’den bu yana Öcalan’ın oluşturduğu “Üçüncü yol” çizgisi ve konjoktüre göre değiştirdiği taktik anlamları, siyasal bir çizginin tüm dış etkenlere karşı nasıl korunduğunu ve sürdürülebilir olduğuna dair oldukça önemli bir örnek.
“İmralı duruşu”
Kürt kamuoyunda “İmralı duruşu” oldukça az tartışıldı. Öcalan’ın ortaya koyduğu ve tarifini yaptığı “İmralı duruşu”nun, halka dönüşü ve oradan yeniden gelişi ifade ettiğini düşünüyorum. Öcalan, bir tür yeniden kuruluşun, halktan gelerek yeniden örgütlenişin ve tarihsel olarak doğru yerde durmanın, güncel-geçici tüm kazanımlardan daha stratejik olduğunu vurgulayan bu duruş; öncülüğü temsilciler aracılığıyla değil, doğrudan halka teslim eden bir çizgi. “İmralı duruşu” seçimlere endeksli biz stratejiyi öncelemiyor. O nedenle de Öcalan’ın “Üçüncü yol” stratejisini dağıtmak için HDP’ye kapatma davası açanlar, sadece seçim ve sandık eksenli düşünenlerdir. Bu çizgi anlamını seçimle bulmadığı gibi, seçimle de yitirmeyecektir. Oysa HDK-HDP projesi, Kürdistan ve Türkiye halklarına ortak mücadelede merhale atlattığı gibi, toplumsal ilerleyişi de halklar lehine çevirmeyi başardı.
Bu ilerleyiş birpartiden çok daha önemli ve hayati olduğu gibi, bir partinin kapatılmasıyla da kırıma uğratılamaz. “Kurumlar bazen halkın gerisine düşer.” Bu, HDP Onursal başkanı Ertuğrul Kürkçü’nün Kobanê sürecinde, halkın öncülüğü alan, direnişe doğrudan dahil olmasına yönelik değerlendirmesiydi. “Üçüncü yol” çizgisinin güncellenen yeni anlamı olan “İmralı duruşu” da, halkı öncülüğe taşıyan yeni bir süreci başlatıyor.
Bu defa halktan geliş, öncekilerden çok farklı olacaktır…
Newroz pîroz be…!