Muhalefet partileri, ortaya çıkan mafya ilişkileri, yolsuzluk, ekonomik kriz ve AKP’nin yönetim erkini yitirdiği gerekçelerle önceki gün erken seçim çağrısında bulundu. Erdoğan’ın pandemi politikası nedeniyle “Helallik” istediği ana denk gelen çağrı, önümüzdeki günlere dair de ipuçları veriyor. Muhalefetin erken seçimi gündemine aldığını görüyoruz. Peki muhalefet partileri erken seçime hazır mı?
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, uzun süredir “Seçim Güvenliği” konusunda açıklamalarda bulunuyor ve oluşması muhtemel bir seçim ittifakı, demokrasi ittifakı ya da herhangi bir yan yana gelişten önce bu sorunun ele alınması, muhalefet partilerinin önce seçim güvenliğini nasıl sağlayacaklarını netleştirmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Bu çağrılar şimdiye kadar bir karşılık bulmuş değil. Muhalefet partileri, Devlet+AKP işbirliği ile dizayn edilen seçim mekanizmalarına karşı kayıtsızlığını koruyor.
1980 sonrası Türkiye tarihinde en az müdahale edilen seçimin 7 Haziran 2015 Genel Seçimler olduğunu söylemek mümkün. Seçim günü, sandık kapanışlarında Ankara’daki genel merkezlere ulaşan ihlal sayısının 100’ü bulmadığı belirtiliyor. Normal bir yerel seçimde sandıklar açıldıktan yarım saat sonra oluşan ihlal ve tutulan tutanak sayısının bu rakamı beşe katladığı düşünüldüğünde, bu oldukça düşük bir sayı. Peki gerçekten devlet 7 Haziran 2015 seçimlerine müdahale etmedi mi?
YSK’nın seçim startı vermesinden sandık kurullarına başkan ve üye atanmasına, il-ilçe seçim kurullarının aldıkları kararlardan seçim gününe kadar olan tüm mekanizmaya devlet ve AKP, uzun yıllardır birlikte hâkim durumda. Yerellerde oyları sayan hakimlerden, il-ilçe seçim kurullarında görevli devlet memurlarına, oy torbalarının güvenliğinden oyların merkezi sisteme girişine kadar tüm sistem devletin elinde. Devlet, sadece bu mekanizmanın kendisini kullanarak, herhangi bir ihlal-itiraz gerekçesi oluşturmadan en az %2-3 bandında, oy değişikliği yapabiliyor.
Bunu %4-5 bandına taşımak için ise her seçimde uyguladıkları başka planlar oluyor. Ancak 7 Haziran’da ek bir plan ortaya koymadıkları ve seçimlere %2-3 bandında müdahale ettikleri görülüyor. HDP’nin %13,1 olarak açıklanan oyu muhtemelen %15 civarındaydı. 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde HDP oylarının yok edilmesi ve oyların AKP’ye yazılması için sandık engellemelerinden, oy torbalarının çalınmasına kadar her türlü kirli yöntem uygulandı. HDP oyları AKP hanesine yazıldı. Davutoğlu, AKP tarihinin en yüksek oyunu alan başbakan olduğunu her yerde anlatsa da, yapılan hileleri anlatmamaya özen gösteriyor. Ancak Erdoğan’ın başkanlık yolundaki en kritik iki seçim olan, 17 Nisan 2017 Referandumu ve 24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinden, diğer seçimlerden farklı olarak, yeni müdahale mekanizmaları denendi.
17 Nisan 2017 Referandumu, Türkiye tarihinde özel olarak incelenmesi, araştırılması gereken bir seçim. Bir seçimden ziyade, Devlet+AKP işbirliği ile alınan kararın uygulanmaya konulduğu bir süreç oldu. YSK’nın Türkiye’deki tüm sandıklara önceden ve fazladan mühürsüz oy pusulası gönderilmiş olduğu ortaya çıktı ve YSK bu pusulalarda kullanılan oyları geçerli sayacağını açıkladı. YSK’daki parti temsilcileri, oy pusulalarının basımı açık cezaevi mahkûmları tarafından yapıldığı için böylesi bir sonucun ortaya çıktığına ikna edilmeye çalışıldı. Tabi aynı gerekçe Ankara’daki parti genel merkezlerine de ulaştırıldı ve seçim gününü atlatmak için zaman kazanılmaya çalışıldı. YSK’nın 17 Nisan 2017 Referandum’una müdahalesi, AKP işbirliği ile bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Ancak Devlet+AKP işbirliği bununla da sınırlı kalmadı. Sandıklarda hakimiyeti sağlamak için yeni bir mekanizmayı seçim öncesinden hayata geçirdiler.
AKP ve devlet, yerellerde Ankara’da bulunan genel merkezlere paralel örgütlenmeler oluşturarak, sandık kurulu başkan ve üye listelerinin oluşmasını engelleme, oluşmuşsa da işlevsiz bırakma üzerine bir çalışma yürüttü. Bir yandan genel merkezler seçim güvenliğini sağlamak için sandık kurullarına başkan ve üye vermeye çalışırken, bir yandan da oluşturulan bu “paralel genel merkezler” bu listelerin oluşumunu engellemeye çalıştı.
Daha iyi anlaşılması için bir örnek vereyim: Partilerin il-ilçe örgütleri, genel merkezler adına aranarak, sandık kurulu başkan ve üyelerinin bazı bölgelerde verilmeyeceği belirtildi. Hangi sandıklara yönelik bu simülasyon hayata geçirildi tespit etmek zor. Ancak gerçek şu ki, genel merkezler bu durumu araştırma ihtiyacı duymadı. Bu işin mimarları, siyasi iradelerin arkasına saklandığı için de kimse bu konunun peşine düşme cesareti gösteremedi. Anayasa Değişikliği referandumu, kirli ağların ve ilişkilerin her şekilde devreye konularak “Evet”in çıkarıldığı bir seçim oldu.
24 Haziran 2018 seçimlerine gelindiğinde ise Erdoğan, başkan seçilmek için yine bir sandık planı yaparak, muhalefeti saf dışı bırakmayı hedefledi. Ancak seçim öncesinde Erdoğan’ın kazanamayacağına dair anketler, sadece sandıklara müdahale ile %50+1’in alınmayacağını ortaya koyunca, doğrudan merkezi YSK sisteme müdahale etme kararı alındı. Muhalefetin itirazları oluşabilir diye de, önceden hazır edilen kitleleri sokağa sürmeyi hedefledi. Nitekim seçim sonuçları AKP’nin istediği gibi çıkarıldı. Muhalefet partileri sokakla tehdit edilerek, bastırıldı. Peki gerçek seçim sonuçlarını ortaya çıkarabilmek için muhalefet partileri ellerinde sayım-döküm tutanaklarını birleştirebildi mi?
CHP Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel yalanlasa da, CHP sistemi diğer kritik seçimlerdeki olduğu çöktü ve çalışmadı. Benzer sistem sorunlarını başka partiler de yaşadı. Partilerin tek başlarına örgütlenmeleri ancak kendi oylarının %60-70’ini korumaya yetecek yaygınlıkta. Muhalefet partileri bir araya gelip seçim güvenliğini sağlayamadığı için de Erdoğan, bu referandumdan da hile ile galip çıktı. Bu referandumda, devletin %1-2 bandında herhangi bir itiraza yol açmadan gerçekleştirdiği oy değişikliğinin yönü ise CHP ve MHP’den kopan oyları konsolide etmek için devlet tarafından kurulan İYİ Parti’ye doğru oldu.
Muhalefet partileri art arda erken seçim açıklaması yaparken, sandıkları nasıl koruyacaklarına dair bir bilgi, bu konuda güçlü bir hazırlık yapılacağına dair bir açıklama henüz yok. Ankara’da genel merkezlerin arkasına saklanan gizli örgütlenmeler, seçimlerde oluşturulan “paralel genel merkezler”, YSK’den yayılan kirli bilgilerin savunucuları, sandık kurulu başkan ve üyelerinin belirlenmesinde yaşanan karmaşa vb. sorunlar çözülmeden, halk iradesi sandığa yansımayacaktır.
AKP gittikten sonra seçimle gelecek olan halk iradesi değil de, devlet projesi olacaksa demokratik muhalefet bu oyunun bir parçası olmamayı başarabilecek bir strateji uygulayacak deneyimdedir. Demokratik muhalefet, “kısmi rahatlama dönemine ihtiyaç var” gerekçelerine, bu gerekçelerin yol açabileceği “politikasızlık” riskine karşı da dikkatli olmalı.
Halk iradesi sandığa yansısın isteniyorsa, öncelikli olarak seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağına dair konsensüs oluşmalıdır. Bu, tüm muhalefet partilerinin de sınavıdır. Yoksa seçim sonucu halk değil, “paralel genel merkezler” belirleyecektir.