Zülküf Kurt: Seçimin nasıl olacağı 14 Haziran’da netleşecek

Yazarlar

 AKP-MHP’deki oy kayıpları devam ederken gelen Sedat Peker açıklamaları, erken seçim çağrılarını arttırdı. Hükümet ise henüz bu konudaki tutumunu ortaya koymadı, klasik bir söylem olarak seçim takvimini işaret etti, ancak AKP’nin bizatihi inşa ettiği bu “seçimli sistem”, seçim takvimine bağlı kalınmayacağının en güçlü kanıtı. Peki AKP-MHP oy kaybı yaşarken seçim kararını nasıl alacak?

Kamuoyunda çokça tartışılan Peker videolarının etkili olmasının nedeni, devlet-mafya-siyaset üçgeninde bir sistem olduğuna dair yeni ifşalar barındırması. Anlatılan konular Kürtler için yeni değil, ancak sistem içi bir aktör tarafından açıklandığı için önemli ve geniş kitlelerde de karşılık buldu.

Videoların yankı bulmasının ikinci nedeni, AKP’nin şimdiye kadar kurmuş olduğu “Türkiye’yi mafyalardan temizledik”, “Türkiye eski Türkiye değil”, “Siyaset dışı aktörlere yer yok”, “Derin yapılarla mücadele ediyoruz” hikâyesini değiştirmesi. Açıklamalar sonrasında göründü ki, AKP bu yapılarla mücadele etmek yerine bunlarla uzlaşarak, pastayı paylaşarak bugüne kadar gelebilmiş. Videoların da, bir paylaşım sorunu nedeniyle yayınlandığı görülüyor.

Bu süreçte görünen bir değer gerçek, AKP’nin fiilen kamplara ayrılmış olduğu. Bu kamplaşmaya Erdoğan’ın yol verdiği, yer yer bu kamplaşmayı kullandığı da ortaya çıktı. Davutoğlu’nun tasfiyesi, Soylu’nun Berat Albayrak’la frenlenmesi, bunların hepsini yanında tutarak AKP içi dengeler oluşturduğu da yansıyan başlıklar arasında. Erdoğan’ın parti içi dengeler oluşturma, bu dengeler üzerinden partiyi yönetme ve böylece de ellerini her daim temiz tutmaya yönelik bir “iç siyaseti” olduğunu da anlıyoruz.

Çok tartışılmayan bir yön olarak yayınlanan bu videolar, AKP’nin iç konsolidasyonunu parçalamak yerine arttıracaktır, görüşündeyim. Parçalı olan AKP yapısı hızlıca toparlanabilir. Erdoğan ve AKP’liler, iktidarı kaybettiklerinde başlarına gelebileceklerin kısa bir provasını görmüş oldular. İşledikleri suçların büyüklüğü sadece devlet kanalları üzerinden yaptıkları uyuşturucu ticareti ile sınırlı değil. Halkbank üzerinden akladıkları kara paralar, DAİŞ’e gönderilen silahlar ve onlardan alınan petrolün ve diğer malların başka ülkelere Türkiye üzerinden satılması – kısaca Suriye’nin yağmalanması-, Libya’ya gönderilen silahlar, Kafkaslar’daki ve Balkan’lardaki örgütlenmeleri, savaş çıkartabilecek Karadeniz politikası, Kıbrıs doğalgazına hakim olma girişimleri, içeride işledikleri cinayetler, gerçekleştirdikleri katliamlar…

Liste uzayıp gidiyor. Ne Erdoğan ne de bu rant şebekesine bulaşan AKP’liler 19 yıllık iktidarları boyunca işledikleri suçları sahiplenebilecek güce sahip. Erdoğan, devlet içi güçlerle uzlaşarak, pastadan o güçlere-çetelere de pay vererek, işlediği suçları devlet mekanizması üzerinden gerçekleştirdi. O nedenle iddialar ne kadar güçlü olursa olsun, “Temiz eller operasyonu” yapabilecek bir “temiz el” yok. Bazı muhalefet partileri, “Savcı yok mu bu ülkede?” diye açıklamalar yapıyorlar. Helikopterle balayına gidip, geceliği 10 bin dolar olan otellerde tatil yapan, tek maaşlı savcıların “temiz eller” operasyonu yapabileceğini düşünmek, saflıktan öte, gerçeklikten kopuklukla ifade edilebilir.

İşlenen suçların büyüklüğü, bir suç ortaklığını hızla örgütleyebilir ki, örgütlüyor da. Pelikancıların Soylu’yu destekleyen yazıları, aralarındaki buzları da eritiyor. Yarın bir gün Erdoğan, Soylu ve Albayrak ile kameralara poz verirse şaşırmamak lazım. Erdoğan, kendi inşa ettiği iç kamplaşmaları ve dengeleri, kendi şahsında biraraya getirmek isteyecektir. O nedenle de kısa vadade AKP’de bir dağılma yerine konsolidasyon görmek daha mümkün.

Hikâyesini kaybeden AKP

Siyasetin gündemi erken seçim ve videolar olurken ekonomik kriz de gittikçe derinleşiyor. Dolar ve Eruo’daki yükseliş, artan yoksullaşma, pandemi tedbirleri nedeniyle yardımdan yoksun bırakılan geniş kitlelelerin yaşadığı derin yoksulluk, art arda gerçekleşen intiharlar, toplumun dayanma gücünü zorluyor. Ekonomik krizin siyasi iktidardan kaynaklandığı gerçeği gittikçe anlaşılmaya başlanıyor. Ekonomistler de bu noktaya dikkat çekiyor. Erdoğan’ın koltuğunu bıraktığını açıklaması ile doların bir anda 5-6 lira seviyesine düşeceğini söyleyenler oldu. Miktarın ne kadar olacağını söylemek kolay olmasa da, tespit doğru.

AKP’nin ekonomik gelişme üzerine kurduğu hikâye dağılıyor. Nitekim bu nedenle son dönemde “AKP hikâyesini kaybetti” mottosu oluştu. Siyaset-Mafya ilişkileri, ortaklaşa işlenen suçlarla da bu mottoyu daha da güçlendiriyor. Böylesi bir ortamda AKP-MHP ittifakının oyları düşüyor ve erken seçim çağrıları artıyorken, Erdoğan’ın ve AKP’nin önündeki plan ne? Ne yapmayı düşünüyorlar?

Aslında bu sorunun cevabını Erdoğan önceki gün verdi. Türkiye’de yatırımı bulunan ABD merkezli şirketlerin üst düzey yöneticileriyle düzenlenen bir çevrimiçi toplantıya katılan Erdoğan, “Zaman zaman yaşanan fikir ayrılıklarına rağmen ortaklığımız ve müttefiklik ilişkilerimiz her türlü badirenin üstesinden gelmeyi başarmıştır” açıklamasında bulundu. Biden’ın Ermeni Soykırım’ını tanıması konusunda da Erdoğan, cepheden karşı açıklama yapmak yerine, “Başkan Biden’ın 1915 olayları hakkında yaptığı açıklama ilişkilerimize ilave yük getirse de, NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum” açıklamasında bulunduğu kamuoyuna yansıdı.

14 Haziran’da Brüksel’de gerçekleşecek NATO zirvesinde, Biden ile görüşmeye hazırlanan Erdoğan, tüm hesaplarını Biden görüşmesi sonrasına göre yapıyor. Öncesinde yaptığı/yapacağı iyimser açıklamalarla Biden görüşmesinden istediğini almak isteyen Erdoğan’ın, 14 Haziran sonrasında iç politikaya dair muhtemel iki senaryo ile hareket edeceğini öngörmek mümkün.

1. Senaryo:

Erdoğan, dövizdeki yükselişi durdurmak için Biden’ı ikna etmeye çalışacak. S-400’lerin büyük bir sorun olduğu biliniyor. Erdoğan’ın S-400’lerden vazgeçmek karşılığında Biden’dan ekonomik iyileşme talebinde bulunacağı görünüyor. Erdoğan ekonomik iyileşme sonrasında iç siyasette yükselişe geçeceğine ve oylarını arttıracağına inanıyor. Kendi iç dengelerine ve devlet içi dengelere hâkim olduğunu düşünen Erdoğan, oylarını toparlayıp, erken seçime gidecek. Biden’ın sadece S-400’ler ile mi sınırlı kalacağı yoksa Erdoğan’ın bu hamlesini görüp daha fazla şey isteyip istemeyeceğini ise yapılacak açıklamalar sonrasında göreceğiz.

2. Senaryo

Erdoğan, Biden’dan ekonomiye dair iyileşme sözü almaz ise “zorla” erken seçime gitmenin koşullarını yaratacak. 1 Kasım seçimlerine giden süreci de aşan bir iç baskıyı hayata geçirecek. Muhtemeldir ki, HDP bu senaryoya göre kapatılacak. İYİ Parti’ye yönelimin nasıl olacağı ise Akşener’in Rize ziyaretine ilişkin Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla netleşti. Kaos ve şiddeti arttırarak seçime gidilmesi durumunda CHP’nin de sahada çok fazla aktiflik gösteremeyeceğini görmek gerek. Tüm bunlar bir yana yapılacak olan seçim, seçim olmayacaktır. Sandıklara müdahale, YSK’ya müdahale, seçim kurullarına müdahale ve daha fazlası seçimi, seçim olmaktan çıkaraktır. O nedenle de bu ihtimal başlığı altında gerçekleşecek olan seçimlerden bir değişim değil, kapalı devre otokratik yeni bir rejim çıkacaktır.

Her iki ihtimale göre de erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söylemek gerek. AKP-MHP, iktidar değişimine kapalı olmak koşuluyla yeni rejimi güçlendirmek için sandık kuracaklar. Görece demokratik koşullarda gerçekleşecek bir seçim ihtimalinde bile bu amaçları baki kalacak, buna göre hareket edeceklerdir. Kılıçdaroğlu, muhalefeti kendi adaylığı etrafında, kuracağı yönetimde yetkiyi paylaşma sözü vererek bir araya getirmeye çalışıyor. 14 Haziran sonrasında tüm dengelerin yeniden kurulacağı bir siyasi tablo ile karşı karşıya kalacağız.

İlginizi Çekebilir

Oktay Candemir: Hikmet-i Hükümet ve Malumun İlanı
Ali Engin Yurtsever: Temiz Toplum Beklentisi ve Aferizm…

Öne Çıkanlar